> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak  (Okunma Sayısı 731 defa)
07 Ağustos 2012, 12:50:10
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 07 Ağustos 2012, 12:50:10 »



Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak

Rahman sûresinin ayeti (55: 33) İnsanın ken­disini duyuöteşi algı ve güçlerle donatması ve fâni madde, zaman ve mekân âlemini aşarak zaman, mekân ve ağırlık gibi smrrlamalannm Öneminin kalmadığı semavî âleme ulaşması için yeni boyutlar ve yeni bilgi ufukları getir­mektedir. Bu yeni boyutlar ve ufuklar saye­sinde insanoğlu semavî âlemde de günlük ha­yatında hissî idrak vasıtasıyla yapabildiği ka­dar serbestçe çalışmalarda bulunabilir.

insanoğlu kendisi ve yaratıcısı arasında varo­lan gerçek ilişkinin farkına vardığı ve O'nunla olan orijinal ilişkisini güçlendirme ve yeni­lemeye gayret ettiği zaman bu altıncı his kabiliyeti insanoğlunun imkânı dahiline girer ve onun fiilen ulaşabileceği bir duruma gelir. Yaratan her zaman hâzır ve nazırdır; kulunun her an, her yerde münacaatını beklemektedir ve O bu çağrıya cevap vermekte asla gecik­mez. Yine, kendini başka başka meşguliyet ve zevklerle çok derinden oyalayarak O'nu unutan, O'nun emirlerine isyan eden ve hatta O'nun varlığını inkâr eden insandır. Ancak Allah onu daima geriye çağırmakta ve O'nunla olan irtibatını yenileyerek O'nun varlığım idrak etmenin huzurunu yaşamasını istemektedir. Kur'ân Allah'ın bu dileğinden şu şekilde bahsetmektedir: "Kullarım, sana benden sorar(lar)sa (söyle): Ben (onlara) ya­kınım. Bana dua edince dua edenin duasına karşılık veriririm. O halde onlar da bana kar­şılık versin (benim çağrıma uysun)lar, bana inansınlar ki, doğru yolu bulalar." (2: 186).

Bu mütevâzİ bir yaratığa Yaratıcısı ve âlemlerin Hâkimi olan Yüce Kudret tarafın­dan yapılan açık bir davettir. Buna göre insa­noğlu dilediği zaman O'na gidebilir, ve O'nu görebilir ve O'nunla konuşabilir, ihtiyaç ve isteklerini O'ndan serbestçe talep edebilir. Hatta bu dilekleri kelimelerle ifade etmek bi­le gerekmez, çünkü O kalplerin en gizli köşe­lerinde olanı bile bilir ve duyar. Aracılara, tavsiyecilere ve şefaatçilere de gerek yoktur. Çünkü, O, sana senden daha yakındır (50: 16), istendiği zaman ve yerde O'nunla temas kurulabilir. Ve hiç bir şey O'nun gücünün ötesinde değildir, çünkü, O, bütün kâinatın Mutlak Hâkimi ve Rabb'idir ve Kadir-i Mut­laktır, hüküm sahibidir. Dua edenin duasına icabet edendir.

Bundan dolayı, eğer dileklerin karşılanmasın­da bir gecikme varsa; bu, aptalca geçici ve kısa ömürlü olan güç ve serveti arzulayan in­sanın kabahatidir. Allah zâtına teslim olarak gelen ve öylesi bir dilekte bulunan herkese maddî ve manevî, her İki tip servet ve gücü bahşedebilir. Allah'ın hazinesinde hiçbir şe­yin eksikliği yoktur ve her kim O'na gelirse bu hazineden ölçüsüz olarak nzıklandmlır (2: 212; 3: 37; 42: 19). Bundan dolayı bu "yakın­lık" durumu insanın ulaşabileceği bir yerde­dir, yeter ki insanoğlu Allah'ın Hakimiyetine inansın ve kendisini O'nun Hükümranlığının mütevazi bir kulu olarak kabul etsin. Şurası açıktır ki, devlete isyan edenlerin eline bir güç veya mevki verilemez; bu yerler yalnızca devlete muti, muhabbetli mensupları olarak sakin ve edeplice yaşayan imanlı, itaatkâr va­tandaşlar için ayrılmıştır.

Bunun gibi, Allah ile olan bu yakın ilişki yal­nızca Rab'lerine tam bir imanla O'nu bir gün göreceklerini ümit eden mütevazi kulların mükâfata kavuşmasına sebep olacaktır. Hz. Süleyman Sebe' melikesinin tahtını yanı ba­şında görünce, Allah'a şükretti ve tevazuyla şöyle dedi: "Bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibi­dir." (27: 40).

Eğer insanoğlu kibirli davranır ve nankörlük ederse, kaybeden yalnızca kendisi olur. Zira Allah'ın kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur. O'nun Rablİği ne insanların şükrüyle artar ve ne de nankörlüğü ile azalır. Rasûlullah bu hakikati şu sözlerle ifade etmiştir: "Allah bu­yuruyor ki: 'Ey kullarım, eğer bütün insanlar ve cinler, ezelden ebede, hep birlikte aranız­daki en iyi kişinin kalbi gibi temiz olsaydınız, bu yine de benim hükümdarlığımı artırmaz; ve ey kullarım, eğer bütün insanlar ve cinler, ezelden ebede, hep birlikte aranızdaki en günahkâr kişinin kalbi gibi olsaydınız, bu da benim hükümdarlığımda en ufak bir azalma­ya neden olmazdı. Ey kullarım, sizin iyi amellerinizi sizin hayır hesabınıza yazarım ve sonra size onlar için tam bir mükâfaat ve­ririm. Öyleyse, her kim iyi bir şey elde ederse Allah'a şükretsin ve her kim başka bir şey el­de ederse, yalnızca kendini kötülesin." (Müs­lim).

Bu açıkça ortaya koymaktadır ki, insanoğlu­nun ilerlemesi ya da bozulmaya uğraması ta­mamen kendisinin Rabbi ile olan ilişkisine bağlıdır. İsterse Rabbİne yakınlaşabilir ve O'nun Yüce Varlığı katında en yüksek mevkiye ulaşabilir. Şayet O'ndan uzaklaşırsa bü­tün hayatım mahvedebilir ve bunun kötü so­nuçlarına katlanmak zorunda kalabilir. Tâhâ sûresinde yer alan âyette bu hususta bir uyan vardır: "Ama kim beni anmaktan yüz çevirir­se, onun için de dar bir geçim vardır. Kıya­met günü onu kör olarak hasreder (toplantı yerine getirir)iz." (20: 124).

İnsanın Allah'a yaklaşmak için gösterdiği her çabanın tamamen takdir edildiğine ve bolca mükafatlandınldığına şüphe yoktur: "Rabbiniz buyurdu ki: 'Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme girecekler­dir." (40: 60) ve Bakara sûresinde şunu gör­mekteyiz: "Öyle ise beni anın ki, ben de sızı anayım; bana şükredin, nankörlük etmeyin." (2: 152). Ve yine aynı sûrede şu ayeti gör­mekteyiz: "Kullarım, sana benden sorar(lar)-sa (söyle): Ben onlara yakınım. Benden iste­yenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. O halde onlar da bana karşılık versin (benim çağrıma uysun)lar, bana inansınlar ki, doğru yolu bulalar." (2: 186).

Kur'ân'm bu ayetleri Allah'ın, kullarına çok yakın olduğunu ve onların niyaz ve münacaatlarını daima dinlemeye hazır olduğunu açıkça göstermektedir, öylesine ki, O, keli­melerle ifade edilmeyen, ancak kişinin için­den geçirdiği dua ve dileklerini de duyar ve icabet eder. Öyleyse, kendisine daima çok yakın olan ve çağrılarını dinleyen ve cevap veren bir Rabb'e duada bulunmak insanın va­zifesidir. Rasûlullah insanla Rabbi arasın­daki bu ilişkiyi şöyle açıklamıştır: "Allah, ba­na bir karış yaklaşana bir arşın ve bir arşın yaklaşana da bir kulaç yaklaşırım. Bir kimse bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak geli­rim' der." (Müslim). Diğer hadiste Hz. Muhammed Allah'ın şöyle dediğini ifade bu­yurmuştur: "Kulum nafile ibadetlerle bana yaklaşmaya çalışırsa, Ben onu severim ve Ben onu sevdiğim zaman Onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olu­rum. Benden bağışlanmak isterse, şüphesiz O'nu bağışlarım." (Buhari). Rasûlullah bir başka hadisinde ise: "Nefsim elinde olan Al­lah'a yemin ederim ki, huzurumda bulundu­ğunuz hal üzere ve zikirde devam edebİlsey-diniz, yataklarınızda ve yollarınızda melekler sizinle musafaha ederlerdi." buyurmuştur. (Müslim).

Ayetler ve Hz. Peygamber'in hadisleri ki­şinin Rabbiyle ünsiyet kurmasının ve diyalo­gunun mümkün olduğu gerçeğini belirtmek­tedir. Bu diyalogun ve ünsiyetin gerçekleş­mesinin şartı insanın Rabbine canı gönülden ve ıhlâs ile duada bulunması, nefsini -arzula­rını, hayallerini, ihtiyaçlarını, özlemlerini, sevgilerini ve korkularını tamamen O'na tâbi kuması ve Rabbinin Emrinde yolun sonuna kadar gitmeye tamamen hazır olmasıdır. Da­ha sonra insan kendi nefsinin arzu ve Özlem­lerini dikkate almadığı, yalnızca Rabbinin Emir ve arzularını yapıp söylediği bir safhaya erişir. Bu noktada, onun kelâmı Allah'ın Kelâmı haline gelir ve onun fiilleri Allah'ın Fiilleri haline gelir; zaman, mekân ve ağırlık önemini kaybeder. Hz. Peygamber'in Be­dir Savaşında düşmanlarına ufak taşlar fırlat­ması buna bir örnektir ve Kur'ân'da şöyle ta­nımlanmaktadır: "...attığın zaman sen atma­dın, fakat Allah attı..." (8: 17).

Kur'ân'ın bu âyeti, gerçekte, bedenin ve aklın Mutlak Otorite ve onun gerektirdikleri karşı­sında tam teslim oluş durumunu ifade etmek­tedir. Hz. Peygamber'in düşmanlarına taş atması tamamen Allah'ın Emri'ne uymaktan ibaretti ve bunu yaparken hiç bir şahsî saiki veya kendi fizikî varlığını bile idrak etmiyor­du. Bu yüzden Allah bu fiili kendi üzerine al­mıştır. Gerçekte, Allah'ın sâdık her kulunun fiili O'nun Emrine itaat veya O'nun Rızasını kazanmak gayesiyle yapılmışsa bu fiil bizzat Allah'a İzafe edilebilir. Bu durumda, fiilin ilk işleyicisi (faili) önemsiz ve ikinci bir konuma geçer. Çünkü fiil bizzat Allah için yapılmıştır ve bu fiilin işlenmesini ve sonuçlarını Allah bizatihi kendisine izafe etmektedir. Bu, ay­nen, bir devlet memurunun görevi sırasında bütün fiillerinin devlet tarafından, devletin kendi işlediği fiillermiş gibi desteklenmesine ve savunulmasına benzemektedir.

Bu memurun işine karışılması ya da ona mu­halefet edilmesi durumunda devletin bütün güç ve otoritesi memuruna destek vermek için harekete geçer. Buna benzer olarak, yal­nızca Allah rızası için, Allah adına çalışan bir kul, bir vazife olarak yapmakta olduğu bu iş­ler için Allah'tan yardım ve destek alır. Böy­lece, müminlerin bu fiilleri zaman, mekân ve ağırlık gibi engelleri aşarak ölçüsüz yücelik­lere ulaşır.

Hz. Muhammed'in miracı da bu tür fiil­lere bir misaldir. Kur'ân bu hadiseyi şöyle anlatmaktadır: "Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüttü..." (17: 1). Hz. Muhammed'in gecenin çok az bir kısmında Kudüs'e yolculuk yapması ve oradan göğe yükselmesi klasik zaman ve mekân kavramlarına darbe vurmaktadır. Bu örnekteki önemli nokta Hz. Peygamber tarafından gerçekleştirilen bu yolculuk, kulunu bir gece yolculuğuyla önce Kudüs'e sonra da göğe alan Yaratıcının kendi dileği ile gerçekleşmiştir. Bu yüzden, bu ola­yın gerçekleşebi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak
« Posted on: 20 Nisan 2024, 11:44:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak rüya tabiri,Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak mekke canlı, Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak kabe canlı yayın, Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak Üç boyutlu kuran oku Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak kuran ı kerim, Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak peygamber kıssaları,Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrak ilitam ders soruları, Hz. Muhammed Ve Duyu Ötesi İdrakönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes