> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed  (Okunma Sayısı 636 defa)
10 Haziran 2012, 10:25:08
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 10 Haziran 2012, 10:25:08 »



5- Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed

Muhammed'in peygamberliğine dair Tev­rat ve İncil'deki deliller vasıtasıyla dış ispa­tını ve Kur'an-ı Kerim'deki deliller İle de iç ispatını ortaya koyduktan sonra, geçmişteki ve günümüzdeki meşhur âlimlerin onun şahsı ve peygamberliği hakkındaki görüşle­rini ele almakta fayda vardır.

Bir bilim adamına göre, "Jüstinyen'in ölü­münden dört yıl sonra, M.S. 569'da Arabis­tan'da Mekke'de doğmuştur, insanlığa en bü­yük etkide bulunan insan." (Draper, John William, Avrupa'nın Entellektüel Gelişimi­nin Tarihi, Londra, 1875, cilt I, ss. 229-230). Başka bir yazar da şöyle demektedir: "Ca­minin İmamı olduğu gibi devletin de başı­dır; o hem Sezar'dır, hem de Papa aynı an­da; ancak Papa'nın gösterişinden yoksun bir Papa'dır. Sezar'ın Romalı tümeninden yok­sun bir Sezar. Sabit bir ordusu olmayan, mu­hafızı bulunmayan, saraydan, sabit bir gelir­den mahrum bu kişi, Hak Vahiy ile hükmet­me hakkına sahip olan Muhammed'dir. Çünkü o, hiçbir vasıta ve desteğe sahip de­ğilken bütün güç ve iktidarın sahibiydi." (Smith, Bosworth, Muhammed ve Muham-medîlik, s. 92). Bir diğer bilim adamı da şun­ları ifade etmiştir: "Söylediklerinin sıradan bir insanın söylediklerinden farklı olduğun­dan ona bir şair veya peygamber diyebiliriz. Sözleri kaynağını doğrudan eşyanın gerçek kaynağından almaktadır. Çünkü o mütema­diyen gerçek ile beraber yaşamaktadır." (Andrea T., Muhammed, Londra, 1936, s. 247). Başka bir yazarın deyişiyle, "Arabistan­lı peygamberin nasıl tebliğ ve talim ettiğini, nasıl yaşadığını bilen ve onun hayat şahsi­yetini etüd eden bir kimsenin, Hâkim Olan1 in ulu elçilerinden biri olan o yüce peygamber için saygıdan başka bir duygu içinde ol­ması imkânsızdır. Ve size söylediklerime ço­ğunuz aşina olmanıza rağmen, yine de ben, onları tekrar okuduğumda, o yüce Arap öğ-retmen'e, her defasında yeni bir hayranlık dalgasıyla dolar, yeniden saygı ve huşu du­yarım." (Besant, Ahnie, Muhammed'in Ha­yat ve Öğretisi, Madras, 1932, s. 4).

Stanley Lane-Poole ise şöyle demiştir: "Mu-hammed'in düşmanlarına en büyük galebe­yi çaldığı gün, kendisine karşı da en büyük zaferi kazandığı gündür. O gün Kureyş'i hiç­bir karşılık olmaksızın affetti ve bütün Mek­ke halkı için genel af ilan etti. En azılı düş­manlarının şehrini fethettiğinde adaletle hükmedilen dört suçlu Muhammed'in yasak listesini oluşturuyordu. Ordusu da onun yo­lundan gitmiş ve sessiz ve barış içinde şehre girmişti: Hiçbir ev soyulup talan edilmemiş, hiçbir kadın tahkir edilmemiştir. Yalnız tek bir şey tahrip edildi. Muhammed Kabe'ye gi­dip, üç yüz altmış putun önünde durmuş ve asasıyla puta dokunarak şöyle demiştir: 'Hak geldi, bâtıl zail oldu.' Ve bu söz üzeri­ne yanındakiler putların hepsini kırarak ala­şağı etmişlerdir. Bu şekilde Tanrı'nm Evin­deki ve Mekke havalisindeki bütün putlar tahrip edildi. Böylece Muhammed kendi bel­desine yeniden ulaştı. Tarihteki bunca fetih­ler arasında bununla kıyaslanabilir başka bir zafer yoktur." (Lana-Pool, Stanley, Peygam­ber Muhammed'in Konuşma ve Sohbetleri, Londra, 1882, ss. 46-47).

Maurici Faudefroy'e göre, "Muhammed bir ilâhiyatçı olmayıp, peygamberdi. Bu öylesine açık bir gerçektir ki, aslında bunu söylemeye bile gerek yoktur. Etrafını saran ve ilk müslüman cemaatin elitini oluşturanlar, onun Al­lah'ın adıyla beyat ettiği kanunlara, ona ve öğretisine uyarak mutlu ve tatmin oluyordu." (Demombynes, Müslüman Kurumlar, Lond­ra, 1950, s. 20). Ve Arthur Gilman da şunları yazmıştır: "Bu vesileyle (Mekke'nin fethi), onun (Muhammed'in) yüceliğini görmekte­yiz. Geçmişte kendilerine yapılanların etkisi onu pekâlâ intikama yöneltebilirdi. Ama o orduşunu her tür kan dökmekten alıkoydu. Bü­yük bir şefkat gösterdi ve Allah'a şükretti. Sa­dece on veya oniki kişi, daha önce zalimce davrandıklarından, mahkum edilmiş ve bun­lardan dördü ölümle cezalandırılmıştır. Fakat bu da diğer fatihlerin hareketleriyle kıyaslan­dığında fazlasıyla insanî kabul edilmelidir. Meselâ, 1099'da Kudüs'ü alan Haçlıların zul­müyle mukayese edilemez. Haçlılar Kudüs'ü aldıklarında —kadın, erkek, yardıma muhtaç çocuk— yetmiş bin müslümanı öldürmüşler­dir... Muhammed'in zaferi gerçekten dinden­dir, siyasetten değil; o her türlü şahsî sada­kat yeminini reddetti ve hükümdarlık otori­tesinden uzak durdu!' (Gilman, Arthur, Haçlı Karşıtları, Londra, 1950, s. 20). Edward Gib-bon da şunları söylemiştir: "Bizde hayranlık uyandıran onun dininin yayılması değil istik­rarıdır; Mekke ve Medine'de yer eden aynı saf ve mükemmel etkinin on iki asır sonra Hint­li, Afrikalı ve Türklerin Kur'anî devrimlerin­den sonra aynen muhafaza edilmesidir... Mu-hammedîler muntazam olarak dini hedefle­rine zıt olan günahlara karşı koyarlar... Mü­minin inancı hiçbir put imajı ile bayağılaşma-mıştır. Peygamber'in şanı asla imanı fazilet­ten öteye geçmemiştir. Ve onun hayatındaki ahlâk kuralları mantık ve din sınırları dahi­linde, hep iyilikleri korumuştur!' (Gibbon, Edward, ve Ockley, Simon, Haçlı Karşıtları İmparatorluğu Tarihi, Londra, 1870, s. 74 ve Gibbon, Edward, Roma İmparatorluğu'nun Gerileme ve Düşüşü, Londra, Cilt V, s. 535).

Bir bilim adamı da şunları yazmıştır: "Nü­büvvetin hiçbir döneminde asla kendinde ola­ğanüstü güçler iddia etmeyen, Tanrı'nın bu çok insancıl peygamberi, insanları dinine çe­virmeye evvelâ halkı içinde kendi ailesinden başlamıştır. Onunla münasebeti olan herkes üzerinde dikkate değer bir şahsî etkisi vardır. O, dinine bir defa girmiş olan hiç kimseden, ne fakru zaruret içinde ve yurdundan göçmüş­ken, ne de yüksek refah düzeyinde iken bir vefasızlık görmemiştir. Kendine ve aldığı vah­ye olan güveni zulme uğradığında, maddî gü­cü azken büyük güçlere ve düşmanlarına ga-I>P geldiği zamankinden belki de daha fazlaydı. Muhammed yaşadığı gibi öldü; ilk dava arkadaşları ve sahabesi arasında vefat etti!' (Hyndman, H. M., Asya'nın Uyanışı, Lond­ra, 1919, s. 9). Irwing Washington'a göre, "Onun büyük askeri zaferleri, onda ne gu­rur, ne de mağrur bir sevinç uyandırmıştı. En güçlü zamanlarında dahi, o zorluk içindeki" günlerindeki gibi sadelik içinde yaşıyordu. Bir odaya girdiğinde, biraz fazla saygı gösterilse gerçekten üzülürdü. O evrensel bir hâkimiyeti amaçlamışsa bu dinin ve Hakk'ın hâkimiye­tidir. Bundan onun elinde en saf uygulama­sını bulan dünyevî kurallar çıkmıştır. Ve o bunların kendi soyundan devamı için hiçbir teşebbüste de bulunmamıştır!' (Muhammed ve İzleyicileri, Londra, 1909, ss. 192-199). Bir âlim de şunlara işaret etmektedir: "İnsan de­hası için; amacın büyüklüğü, araçların küçük­lüğü ve muhteşem sonuçlar üç kıstas ise, ta­rihte Muhammed ile mukayese edilebilecek birisini kim gösterebilir? En meşhur insanlar yalnız ordular,kanunlar ve imparatorluklar te­sis ettiler. Onlar, bir şeyse eğer, çoğu zaman gözleri önünde harap olan maddî güçler­den fazlasını oluşturamadılar. Oysa bu insan, sadece ordular, kanunlar, imparatorluklar, İn­sanlar ve hükümdarlıkları değil, o zaman dünyanın üçte birini dolduran milyonlarca insanı da harekete geçirmiştir. Dahası, o din­ler, fikirler, inançlar nefs ve ruhları da hare­kete geçirmiştir. Her kelimesi kanun olan bir Kitab'ı esas alarak, o her dil ve ırktan insan­ları biraraya toplayarak manevî bir millet or­taya çıkardı;.. Tanrı'nın Tevhidî inancının, uydurma inançların kayboluşu arasında yükse­lişi bizatihi öyle bir mucizeydi ki, onun du­dakları arasından çıkmasıyla eski putperest tapınakları yok etmiş ve dünyanın üçte biri­ni ateşe vermiştir..."

"Düşünür, hatip, havari, kanun koyucu, as­ker, düşüncelerin fatihi, rasyonel akidele­rin düzelticisi, şekil ve suret olmaksızın ta­pınma; hepsi manevî tek bir hükümdarlık olan yirmi dünyevî hükümdarlığın kurucu­su, işte Muhanimed. İnsanın yüceliğinin öl­çümü mümkün olsa, ondan daha büyük bir insan var mıdır, sorarız?" (Lamartin, Türkiye Tarihi, Paris, 1854, Cilt II, ss 276-277). Majör Arthur GIyn Leonard'ın deyişiyle, "Muhammed'İn veya İslâm'ın ruhunu derin­lemesine anlamak isteyen öğrenci, bizzat baş­langıçta şunu anlamalıdır ki, Muhammed manevî bir gezgin veya pespaye ve zamanı­na uyan bir derbeder değildir. O, her çağın ve tarihin en engin, samimi ve gerçek önder­lerinden biridir. İnsanlığın yetiştirdiği, sadece büyük değil, en büyüklerden (yani en doğ­ru) bir adam. Yalnız bir peygamber olarak büyük değil, aynı zamanda bir vatanperver ve devlet adamı olarak da büyük; manevî ol­duğu kadar maddî olarak da büyük bir mil­letin, büyük bir imparatorluğun kurucusu­dur bu yüce insan. Hatta bunlardan öte, da­ha büyük bir iman; ve kendine, halkına ve hepsinin üzerinde Tanrı'ya karşı dürüst bir insan. Bunu idrak eden öğrenci İslâm'ın bağ­lılarını insanlığın karanlıklarından Nur ve Hakk'm yüksek diyarına doğru yücelten, en­gin ve gerçek bir inanç olduğunu tasdik ede­ceklerdir." (İslâm-Ahlâkî ve Manevî Değer­leri, Londra, 1927, ss. 20-21).

Bir yazar da şunları söylemektedir: "Mu­hammed, vahye mazhar olan ve İslâm'ı ku­ran insan, M.S. 570 civarında putlara tapan bir Arap kabilesinde dünyaya geldi... Sonra, bir takım acı ve dehşete düşürücü olaylar içinde, Tanrı'nm kelâmı ona, melek Cebrail vasıtasıyla vahyolunmaya başladı... Kendin­den önceki büyük peygamberler gibi, Mu­hammed, Tanrı'nın kelâmını yaymak için kendisinin nakıs olduğu bilincinde ve gayet dikkatli olarak mücadele verdi. Melek 'Oku!' diye emretti. Oysa bildiğimiz kada­rıyla, Muhammed'İn okuma yazması yoktu. Fakat, o kendisine vahyolunan sözleri yaz­maya başladı. Dünyanın büyük bir kısmını tamamen değiştirecekti bu söz: 'Allah'tan başka tanrı yoktur.' Onun olağanüstü şahsi­yetinin gücüyle Muhammed, Arabistan ve Doğudaki hayatı her şeyiyle değiştirmişti. O, putları kendi elleriyle paramparça etti ve an­cak tek Tanrı'ya kulluk edilen bir dini kur­du." (Mickener, James A., İslâm: Yanlış An­laşılan Din, Okuyucu Özetlerinde,   Amerikan Basımı, Mayıs ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed
« Posted on: 02 Mayıs 2024, 02:36:07 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed rüya tabiri,Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed mekke canlı, Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed kabe canlı yayın, Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed Üç boyutlu kuran oku Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed kuran ı kerim, Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed peygamber kıssaları,Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed ilitam ders soruları, Müslüman Olmayanların Bakışıyla Muhammed önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes