๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 31 Temmuz 2012, 12:41:14



Konu Başlığı: Hz. Muhammed s.a.v. Hakim
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 31 Temmuz 2012, 12:41:14
HZ.MUHAMMED S.A.V: HÂKİM

Giriş
 
ALLAH'ın Son Peygamberi ve Rasulü Muham­med adaleti tatbik edenlerin en mükemme­lidir. O, bütün dâvalarda kasıt, inanç ve ya­kınlık gözetmeksizin eşitlik ve adaletle hük­metmiş, dost ile düşmanı ayırdetmemiştir Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle beyan edilmektedir: "Ey iman edenler! Adaleti tam yerine getire­rek ALLAH için şahitlik edenler olun, kendini­zin, ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde bile olsa, (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılma­yın)...." (4:135).

Her dâvaya delillerine göre bakmış ve herşe-ye rağmen adalet ve tarafsızlık hususunda ebedî bir örnek olmuştur. Baktığı davalar, hukukî meselelerde onun görüşünün tabiatı, niteliği ve şümulü hakkında oldukça aydınla­tıcı bilgiler verir.

Adlî tatbikatta, yardımı sanığın lehine kullan­ma anlayışım tanıtma onun hâkimliğinin özel bir hususiyetidir.

Bilindiği gibi, Hz. Muhammed Medine'de,

Müslümanların Yahudilerle veya kendi arala­rında ortaya çıkan anlaşmazlıkları karara bağ­lamıştır. Bu meselelerde, her dâvayı hakketti­ği şekilde hükme bağlayıp tarafsızlık ve ada­letin ebedî timsalini oluşturmuştur. Rabbi tarafından insanlar arasında mutlak adaletle hükmetmesi için gönderilmiş ve bu sahada kendi uygulamaları ile kanun hâkimiyetini kurmuştur. ALLAH O'na insanlar arasında taraf­sız bir hâkim olmasını şu ifadelerle emreder: "Şüphesiz, ALLAH'ım sana gösterdiği gibi in­sanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitab'ı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin sa­vunucusu olma. Ve ALLAH'tan bağışlanma dile. Gerçekten ALLAH bağışlayandır, esirgeyendir. Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mü­cadeleye girişme. Hiç şüphesiz ALLAH, ihanet­te ilerlemiş günahkârı sevmez." (4:105-107).

Bu âyetler o dönemde meydana gelen bir olayla ilgili çok önemli noktalara temas et­mektedir. Ensar'dan Benî Zafer kabilesine mensup Te'ame veya Beşir b. Ubeyrik diye bilinen bir zat vardı. Te'ame, ensardan bir başkasının zırhını çalmış ve onu bir Yahudi-nin evinde saklamıştı. Hırsızla ilgili soruştur­ma başlatıldığında zırhın sahibi meseleyi Rasûlullah'a götürdü ve Te'ame'den şüp­helendiğini anlattı. Fakat Te'ame, akrabaları ve Benî Zafer kabilesinden birçok kişi işbirli­ği yapıp suçu, suçsuz olduğunu savunan Ya-hudinin üzerine yıktılar. Te'ame'nin taraftar­ları suçlamalarını sürdürerek Yahudi için şöy­le dediler: "Hakkın düşmanı olan, ALLAH ve Rasulü'ne inanmayan bir Yahudinin sözüne güvenilemez. Oysa biz müslümanız ve güve­nilir kişileriz, o halde bizim sözümüze inanılmalı." Rasûl-ü Ekrem tabiî olarak, doğru gibi görünen bu iddialardan etkilendi; nere­deyse Te'ame'yi beraat ettirip Yahudi aleyhi­ne karar verecekti ki, meseleyi açıklığa ka­vuşturan vahiy geldi.

Bir hâkim olarak Peygamber, kendi önüne getirilen delillere göre hüküm verecek olsaydı hatalı sayılmazdı. Çünkü hâkimler kendi ön­lerine getirilen delillere göre hüküm vermek zorundadırlar ve bazen insanlar hâdiseyi yan­lış sunarak kendi lehlerine karar verilmesini sağlayabilirler. Fakat meselenin başka bir cephesi daha vardır: Şayet Rasûlullah, İslâm ile küfr arasında kıyasıya bir çatışmanın hüküm sürdüğü o dönemde kararını Ya­hudinin aleyhine verseydi, İslâm düşmanları İslâm Davası'na karşı kuvvetli bir manevî si­lah ele geçirmiş olacaklardı. İslâm aleyhine sıkı bir propagandaya girişip, "Müslümanlar arasında adaletten eser yoktur; bu Yahudi aleyhine verilen karardan da anlaşılacağı üze­re, her ne kadar karşı gibi görünseler de onlar tarafgirli ve peşin hükümlüdürler" diyecekler­di. Bu sebeple ALLAH, meseleye doğrudan mü­dahale ederek müslümanlan bu tehlikeden uzaklaştırmıştır.

Bu âyetler, bir taraftan kendi kabilelerinden suçlu olan kişinin suçunu gizlemeye çalışan müslümanlan tarafgirlikleri (kavmiyetçilikle­ri) sebebiyle sert bir şekilde azarlarken diğer taraftan da tarafgirliklerinin adalete giden yo­lu tıkamasına müsaade etmemeleri gerektiğini genellikle bütün müslümanlara öğretiyordu. Bir ferdin, haksız bile olsa kendi halkından birisini savunup haklı olduğu halde karşı; gruptan birini suçlaması apaçık bir ihanettir., (The Meaning of îhe Qur'an, c. I). Müslü­manlara bu aşağılık tarafgirliği bütünüyle terketmeleri ve herkesi adalet esasma göre mu­hakeme etmeleri açıkça emredilir.