๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Temmuz 2012, 09:26:27



Konu Başlığı: Hürmetkar Eş
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Temmuz 2012, 09:26:27
Hürmetkar Eş

Hz. Muhammed, son derece latif ve muhab­bet dolu bir koca idi. Hanımlarının her birinin hissiyatına dikkat gösterir, onları hiçbir zaman incitmezdi. O bir rasul, devlet başkanı, hakim, başkomutan gibi değişik alanlarda, çok çeşitli hizmet ve sorumluluklarına rağmen hanımları­nı her gün ziyaret eder, onlarla oturur, sohbet eder, problemlerini büyük bir ilgi ve muhabbet­le dinlerdi. Bu O'nun çok bilinen bir uygula­masıydı. Bütün ashabı da O'nu izlemekle emro-lundu. Ebu Hureyre, Rasululah'ın şöyle bu­yurduğunu anlattı: "Bir adamın iki hanımı olup da onlara hakkaniyet ve adaletle muamelede bu­lunmazsa, Kıyamet Günü o adam bir tarafı yere sarkık olduğu halde gelecektir." (Tirmizi, Ebu Davud, Nesei, İbni Mace ve Darimi).

Peygamber, her hanımına eşit gün tahsis etti ve bu düzene bağlı kaldı. Fakat Sevde'nin yaşlanıp sırasını Aişe'ye vermesiyle Peygamber, Aişe'ye iki gün tahsis etmiş oldu. Hz. Aişe anlatıyor: "Şevde yaşlandığı zaman şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben Aişe'ye, beni ziyaret ettiğin günü veriyorum." Böylece Rasulullah, Aişe'nin günlerini ikiye çıkarmış oldu. (Buhari ve Müslim).

Hastalığı sırasında son günlerini diğer hanı­mlarının müsaadesiyle Aişe'nin yanında geçir­mek istiyordu. Yine Hz. Aişe anlatıyor: "Öldürücü hastalığı sırasında sordu: 'Yarın ne­rede kalacağım?' Peygamber aşikare Aişe'nin tarafına bakıyor ve hanımlarının ken­disine müsaade etmelerini istiyordu. Hanı­mlarının hepsi de, nerede isterse orada kalması­na müsaade ettiler ve Peygamber vefat edene kadar Aişe'nin evinde kaldı. (Buhari). Bu, O'nun hanımlarına karşı davranışında ne kadar nazik ve kibar olduğunu göstermektedir. O, hastalık halinde bile sıralarını gözetiyor, fakat onlara hepsinin de kabule hazır oldukları is­teğini ima ediyordu. Bu onların ilişkilerinin bir başka safhasını göstermektedir. Hanımlarının hepsi O'na sonuna kadar bağlıydı ve asla Rasu­lullah'ın memnun olmayacağı birşeyi yapm­ıyorlardı. Onlar Peygamber'ın son günlerini Aişe'nin yanında geçirmek istediğini anlar anla­maz, hepsi birden anlaşıp kendi tercihine bıraktılar. Gerçekte, Peygamber'ın hanı­mlarına karşı göstermiş olduğu adil ve hakkani­yet içindeki muamelesi onlar arasındaki bu sev­gi ve muhabbeti geliştirip güçlendirdi. Hanı­mları arasındaki sıra eşitliği prensibi Peygam­ber tarafından kesin bir şekilde yürütülmek­teydi. Enes'in rivayetine göre: "Peygamber'in uygulaması ve ümmetine tavsiyesi şudur: 'Bir kimse ikinci evliliğini bir bakire ile yapmışsa, yedi gün bakire İle kalmalı, sonra sırası ile kalmalı; eğer bir kadınla yapmışsa onunla üç gün kaldıktan sonra sıralarına riayet etmelidir." (Buhari).

İhtiyaçların Temini: Peygamber, yeterli de­recede yıllık ihtiyaçlarım hanımları arasında dağıtır, ev halkı arasında hiçbir şekilde fark gözetmezdi. Beni Nadir ve Hayber'in ganimet­leri alındığı zaman, Peygamber, yıllık mas­raflarını karşılamak için hanımlarının hepsine eşit pay verdi. Hz. Ömer'den şöyle nakledildi: "Peygamber, Beni Nadir bahçelerinin hur­malarını satardı ve ailesi için bîr yıl yetecek ka­dar yiyecek ihtiyacını depolardı." (Buhari). Ma­lik b. Evs, Ömer b. Hattab'dan şöyle rivayet etti: "Kur'an'ın, "Allah'ın rasulüne ganimet olarak verdiği, kâfirlerden geri kalan mallar için, siz ne at ne de deve koşturdunuz..." (59:6) ayetini naklederken şöyle dedi: "Bu malın içinden Rasulullah, ailesinin yıllık ihtiyaçlarını sağlardı. Şayet artmışsa, onu Allah'ın mülkü ne­reye sarfediIİrse oraya sarfederdİ." (Buhari). peygamber'ın her bir hanımına yıllık masraf­larını karşılamak için 80 mıskal hurma ve 30 miskal buğday verildiği beyan edildi. (Buhari). (I Miskal= 1.5 dirhem= 4.875 gr.'a tekabül eder). Bütün yıl için hanımlarının ihtiyaçlarını eşit olarak dağıtması O'nun ömrü boyunca yeri­ne getirdiği bir uygulamaydı. Ve bunu ashabına da tavsiye etmişti. (Tabaqat İbn Sa'd, c. VIII).

Rasulullah'ın ümmetine yaşayarak tavsiye ettiği muameleleri bütün insanlık için örnek, ebedi davranış kurailarıdır. Ebedi prensip şu ifadelerle zikredilmektedir: "Sana (Allah yo­lunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: 'Verdiğiniz hayır (mal), ana-baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmış(lar) içindir. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir." (2:215).

İslam, kişinin ailesinin ihtiyaçlarını karşıla­masına büyük önem vermekte ve onu fazilet ve ibadet olarak nitelendirmektedir. Peygamber şöyle buyurdu: "Aliah adına bir dinarı köle azad etmeye, bir dinarı muhtaç ve çaresizlere ve bir dinarı da ailenize harcadığınız zaman, aileniz için harcadığınız bir dinar ibadet ve fazilet ameli sayılır ve Allah tarafından cömertçe mükafat­landırılır." (Müslim ve Tirmİzİ).

Peygamber'ın şöyle buyurduğu bildirildi: Adamın biri elindeki dinar ile ne yapması gerek­tiğini Peygamber'e sordu. O da: "O'nu kendin İçin harca." dedi. Bir başka hadisinde Hz. Pey­gamber şöyle buyurmuştur: "Kendi nefsinize harcamakla başlayın." (Ebu Davud). Ebu Musa el-Ensari, Peygamber'dan şöyle nakletti: "Allah'ın mükafatını elde etmek maksadıyla bir Müslüman ailesine harcadığı zaman bu onun için sadaka sayılır." (Buhari). Bîr başka seferin­de Peygamber şöyle buyurdu: "Kendinize,, çocuklarınıza, hanımınıza ve hizmetçilerinize ne harcarsanız o sizin adınıza hayırdır." (Müslim, Ebu Davud ve Nesai). Sa'd anlatıyor: "Ben hasta iken Peygamber, beni Mekke'de ziyaret etti. O'na: Benim malım var; bütün malımı Allah yolunda miras bırakabilir miyim? dedim.  Peygamber 'Hayır' dedi.  Ben, 'Yansını?' dedim. O, 'Hayır' dedi. Ben: 'Üçte bi­rini?' dedim. Peygamber: 'Üçte biri olur, yine de fazla. Sen onları başkalarına el açmamaları için ehline miras bırak. Ehlin için her ne harcar­san sana hayır yazılır ve bunlar sadaka sayılır." dedi ve İlave etti: "Şüphesiz sen, Allah rızasını arayarak hiçbir nafakayı infak etmezsin ki, on­dan dolayı ecir kazanmış olmayasın, Karının ağzına verdiğin lokmaya varıncaya kadar." (Buhari). Ebu Mes'ud, Ukbe b. Amr'dan şöyle demiştir: "Peygamber buyurdu ki: 'Birkim­se, ehline ecrini yalnız Allah'dan umarak infak etse, bu nafakası kendisi için sevabca sadaka gi­bi olur." (Buhari).

Kişinin ev halkına ve ihtiyaçlarına harcamaları zaruridir. Ebu Hureyre'den Peygamber 'ın şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Rasulullah; "Yüksek el, alçak elden hayırlıdır. Biriniz nafakası kendisine ait olandan başlar. Kadın; beni ya doyur ya boşa, dtr." buyurmuşlardır. (Dare Kutni). Yine Ebu Hureyre'den şöyle de­diği rivayet edilmiştir: "Biz bir defa Nebinin huzurunda otururken birisi geldi ve: 'Ya Rasu­lullah ! Perişan oldum' diye halinden yakındı. Rasulullah: 'Sana ne oldu ki?' diye sordu. O kimse: 'Ya Rasulullah oruçlu iken zevceme yaklaştım' cevabında bulundu Rasululiah: 'Azad edecek bir köle bulabilir misin?' buyurdu. Adam: 'Bulamam.' dedi. Rasulullah: 'Öyle ise iki ay ardarda oruç tutmağa gücün yeter mi?' di­ye sordu. Adam:'Gücüm yetmez, hem ben bu fe­lakete oruç yüzünden uğramadım mı?' dedi. Ra­sulullah: 'Altmış yoksulu doyurmak yolunu da bulamaz mısın?' buyurdu. Adam: 'Hayır, bula­mam' dedi. ve Ebu Hureyre'nin rivayetine göre huzurda oturdu, bekledi. "Biz ne olacağına inti­zar etmekte iken Nebi'ye içi hurma dolu bir zenbil getirildi. Rasulullah : 'Hani o kişi, nerede­dir?' buyurdu. Adam: 'Benim' diye ayağa kalktı. Rasulullah, 'Bu hurmayı al, yoksullara sada­ka et!' buyurdu. Adam: 'Ben fakir bir yoksula mı vereceğim ya Rasuiullah! Allah'a yemin ederim ki, Medine'nin kara taşlı iki nahiyesi arasında benim ailemden daha fakir bir aile yoktur!' dedi. Bunun üzerine Nebi dişleri görününceye ka­dar güldü. Sonra da adama: 'Haydi bu hurmayı al, ailene yedir!' buyurdular." (Buhari).

Eğer koca cimri olup ailesine ve halkına geçim­leri için yeteri kadar vermiyorsa, o zaman kadın kocasının malından izinsiz olarak uygun bir pay almaya yetkilidir. Aişe (r.a)'dan rivayet edil­miştir. Demiştir ki: "Ebu Süfyan'm karısı Hind binti Utbe Rasulullah'm yanma girdi ve 'Ya Ra-sulullah, gerçekten Ebu Süfyan pek cimri bir adamdır. Bana, kendime ve çocuklarına yete­cek kadar nafaka vermiyor. Ancak onun haberi olmaksızın malından bir şey alırsam o başka. Acaba bana bunda bir günah var mıdır?' dedi. Rasulullah: 'Onun malından sana ve çocuk­larına yetecek kadannı bilinen bir şekille al, bu­yurdular" (Buharı). Bu hadis, bîr kimseye karısı İle çocuklarının nafakasını vermenin vacib ol­duğuna delalet etmektedir.

Böylece Peygamber, kocaya karısının ve ço­cuklarının bakımını zorunlu kıldı. Bunu kocanm namına sevap olarak saydı. Bir başka ifa­deyle, erkeğin, ev halkının bakım ve ihtiyaç­larını karşılaması için sarfettiği gayret, kendi hesabına hayırdır ve Allah nezdinde ibadettir. Bu şekilde Peygamber, bu ahlaki ve iktisadi uygulamayı aileye şamil kılarak evliliğe ait ilişkilerde yeni bir Ölçü tayin etmiştir. Aileye verilen bu ehemmiyet, onun insanlık medeniyet ve kültüründeki statüsünü yükseltmiştir. Bundan böyle erkek tarafından nikah bağı içinde fi­ziki arzuları tatmin etmeye düşkün olmak kötü bir fiil olarak sayılmayacaktır. Bilakis, İslam ta­rafından genç erkek ve kızların olgunluk çağına erdiklerinde evlenmeleri emir ve teşvik edil­miştir. Peygamber, kişinin fıtratında var olan cinsî arzularını hanımiyla gidermesini sevap olarak vasıflandırdı. Ebu Zer, Peygamber'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Her birinizin cinsî fiilinde sevap vardır. "Bunun üzerine as­habı şöyle dedi: "Ya Rasulullah! Herhangi biri­miz cinsî arzusunu ifa ettiğinde bunun için bir mükafat mı var?". Rasulullah şöyle buyurdu: "Onun gayri meşru bir şekilde ifa edilmesiyle günahkar olmuyor musunuz? Aynen onun gibi, eğer onu meşru olarak yaparsa mükafatı ola­caktır." (Müslim).

Bu sebeple ailenin iffet ve namusunu korumak için yapılan her meşguliyet hayırdır ve İslam'da salih ameldir. Ailenin başkalarına karşı mesuli­yetlerini doğru ve dürüst bir şekilde ifa etmesi ev halkının her üyesinin vazifesidir, Abdullah b. Ömer, Rasulullah'dan şöyle nakletti: "Siz­ler hepiniz maiyyetinizde bulunanların ço­banısınız  ve  onlara karşı  sorumlusunuz.

Hükümdar halkına karşı bir çobandır, erkek de ailesinin çobanıdır, evinden ve çocuklarından mes'ul olan kadın da çobandır; ve böylece hepi­niz çobansınız ve maiyyetinizdekilerden so­rumlusunuz." (Buhari).

Peygamber, idaresi altında bulunanlara karşı mesuliyetlerini yerine getirmeyen o kimseleri uyardı. Ebu Bekr Sıddık, Peygamber'in şöyle buyurduğunu bildirdi: "İdaresi altında olanlara karşı kötü muamele eden kimse cennete gire­meyecektir." (Tirmizi ve İbni Mace). Ve Rafi b. Makit, Peygamber'in şöyle buyurduğunu bil­dirdi: "İdaresi altında olanlara iyi muamele ^en kimse saadeti üretir, fakat kötü huylu kim­se de kötü talih üretmiş olur." (Ebu Davud).

Kibarlık ve Nezaket: Peygamber, hanımlarına nezaketle ve kibarlıkla muamele etti ve ashabma da bu hususta kendisini izlemelerini tavsiye etti. Peygamber, hanımlarının hepsi­ne, her zaman nazik ve kibar davranırdı. Aişe, Pevgamber'e on birincisinin kocası Ebu Zer olan "Onbir kadının hikayesi"ni anlattı? Ebu  hanımına karşı çok nazik, cömert ve ki-Dardı, Hikayesini bitirince Peygamber, ona:

Ey Aişe, ben sana Ebu Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim. Şu farkla ki, Ebu Zer, Ümmü Zer'i boşamıştır. Fakat ben seninle beraber yaşaya­cağım." Buyurdu. Hz. Aişe, bu on bir kadın kıssasını yüksek bir edebi uslûb ile hikaye et­miştir. Hikayenin sonunda Aişe de Peygamber'e " Anam babam sana kurban olsun ya Rasulullah. Hatta sen bana Ebu Zer'den daha hayırl­ısın." diye yüksek bir zeka ve fetanetle cevap vermişti. (Buhari). Aişe yine şöyle anlattı: "Al­lah'a yemin ederim ki, Habeşiler mescidde mızraklarıyla oynarlarken ben Peygamber'ın odamın kapısında durduğunu gördüm. Rasulul-lah, onların gösterilerini omuzlarının üzerinden görebileyim diye önümde durdu. Ben de cübbe-si ile örtünerek onları seyrettim. Rasulullah, ben ayrılana kadar hatırım için orada kaldı. Zamanı düşünün, eğlenceye hevesli bir genç kızı bekli­yor." (Buhari ve Müslim).

Ebu Hureyre, Rasulullah'ın şöyle buyur­duğunu nakletti: "... Bir de ey mü'minler, size kadınlar hakkında hayırlı olanı vasiyet edip di­lerim Kadınlar eğe kemiğinden yaratılmışlardı. Bu kemiğin en eğri kısmı üst tarafıdır. Eğer sen eğri  kemiği  doğrultmaya savaşırsan  onu kırarsın. Kendi haline bırakırsan daima eğri kalır, (ve öyle kullanırsın), bu cihetle size kadın­lar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim." (Buharİ ve Müslim). Yine Rasulullah'ın şöyle buyurduğu bildirildi: 'Mti'min bir kimse mü'min bir kadından nefret etmemelidir; eğer onun vasıflarından sevmediği varsa bir başka­sıyla hoşnut edilir." (Müslim). Abdullah b. Zem'a, Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet et­miştir: "Sizden biriniz karısını köleyi yahut ca­riyeyi döğer gibi döğmesin; sonra onunla cima' eder." (Buharı, Müslim, Nesei). Son cümle, men etmeye sebeptir ve bu dövmenin adeten hoş karşılanmaması olduğunu gösteriyor. Çünkü cima', ancak nefsin meylettiği, beraber yaşamayı arzuladığı kimse İle münasip olur. Bu konuda Aişe şöyle demiştir: "Rasulullah, hiçbir zevcesini ve hizmetkarını dövmemiş; eli ile de asla vurmamıştır. Yalnız Allah yolunda vurur veya Allah'ın haram kıldığı şeyler ayaklar altına alınır da Allah için intikam alırsa o başka." (Nesei).

Yukarıda da izah edildiği gibi Peygamber, hanımlarına nezaket ve muhabbetle muamele etti ve asla hanımlarından hiçbirine hissiyatını incitecek bir söz söylemedi. Onlara hep cömert davranmaya çalıştı. Bazen hanımları arasında kadınlık gayret ve kıskançlığının izharı olan ufak tefek hadiseler başgösterdi; fakat hiçbirini hareketlerinden dolayı mahkum etmedi. Pey­gamber hanımları arasındaki rekabete, hiç ta­raf tutmadan veya herhangi bir tarafı zarara uğratmadan, tamamıyla müsamahakar bir tavır takındı.

Bir defasında Aişe, Peygamber'ın yanında Safiyye için "cüce" dedi. Peygamber ona kızarak: "Ey Aişe! Öyle bir söz söyledin ki, o denizin bütün sularını kirletir." Aişe özür dile­yerek: "Ben sadece gerçeği beyan ettim." dedi. O zaman Peygamber:"İştet hiçbir menfaat bana başkası hakkında kötü söz söyletemez." dedi. Bir defasında Aişe'nİn hücresinden bir şey çalındı. Bunun üzerine Aişe hırsıza lanet et­mekte iken Peygamber: "Hırsıza lanet ederek günahından pay alıp kendi sevabını kaybetme." dedi. Peygamber, hanımlarına ikramda bulu­nurdu. Bütün kadınlar hürmet ve nezaketle, hiç çekinmeksizin, başka insanlarla konuşamadı­kları problemlerini ona rahatça açabiliyorlardı.

Bu yüzden Peygamber'ın hanımları, onun yanında çok cüretliydiler ve onunla rahatça ko­nuşurlardı. Karşılık da verirlerdi, fakat Pey­gamber onlara sert davranmazdı.

Hz. Ömer anlatıyor: Bir defasında Ömer, ha­nımına bağırmış, hanımı da ona karşılık ver­mişti. Fakat Ömer bu durumdan hoşlanmadı. Hanımı; "Sana karşılık vermeme neden şaşırı­yorsun? Rasulullah'in hanımları da ona karşılık veriyorlar, hatta bazıları bütün gün geceye kadar konuşmadan duruyor" dedi. Bu söz onu kızdırdı ve : "Bunu yapan pişman olacak" dedi. Giyindikten sonra doğru kızı Hafsa'ya gitti ve: "Sizden bazıları Rasûlullah'ı geceye kadar kızgın mı bırakıyor?" dedi. Hafsa da "Evet" diye cevap verdi (Buharî).

Gerçekten, Peygamber, bütün insanlara karşı merhametliydi. Hanımları O'na olan yakınlık­larından dolayı bu merhametten büyük pay ald­ılar. Enbiya Suresi'nde Peygamber'e hitaben: "(Ey Muhammed), biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik." buyurulmaktadır. (21:107). Tevbe Suresi'nde ise şöyle buyurulmaktadır: "Andolsun, içinizden size Öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir." (9:128).

Peygamber, o kadar şefkatli ve hürmetkar idi ki, her zaman başkalarının his ve alakalarına hürmet gösterir, dikkat ederdi. İbni Mes'ud, Peygamber'ın kendilerine dini meseleler hakkında seyrek konuştuğunu, hergün bunları dinlemenin belki onları sıkabileceği endişesiyle böyle davrandığını bildirdi. (Buharı ve Müslim). Peygamber'in bu vasıfları hanım­larına karşı daha fazlaydı. Onları memnun et­mek için hiçbir sıkıntıdan kaçınmadı, onları üzecek veya hissiyatlarını rencide edecek her şeyden sakındı.

Ashabıyla birlikte zevceleri de onun müşfik vasıflarından istifade ettiler. (9:128). Şüphe yok ki o, ümmetinin saadetine ihtimam ve alaka gösterir, halkın acı çekmesi ve yokluklara kat­lanması ona üzüntü ve elem verirdi. Başta hanı­mları olmak üzere herkese karşı son derece cömert davranırdı. Ashabına sünnetini yaymalarını ve akrabalık bağlarını muhabbet, nezaket ve cömertlikle sağlamlaştırmalarını emretti. Amr b. el-As Rasulullah'dan şöyle duy­duğunu anlattı: "Ashabım, iyilikle muamele eden, akrabalarına İyi davransın." (Buharı ve Müslim). Ebu Hureyre, Rasuluilah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: Hangi akrabalık bağına bağlandığınızı göstermek için nesebini­zi öğrenin, akrabalık bağlarını birleştirmek, aile içinde muhabbeti ve saadeti arttırmak, yeni bir hayata sebep olmaktır." (Tirmizi).

Peygamber, hanımlarının her birine basit, ça­murdan ve hurma dallarından müteşekkil, için­de oturulacak yeri sınırlı olan tek gözlü evler yaptı. Bu evlerin tavant çok alçaktı ve girişleri kalın bez ile örtülüydü. Rivayetlere göre Hz. Peygamber'ın evi, kare bir avlu etrafında sıralanan dokuz adet hücreden oluşuyordu. Bunlardan iki tanesi Mescid-i Nebevi'nin İnşası sırasında yapılmış, diğerleri ihtiyaç hasıl olduk­ça bilahare ilave edilmiştir. Bu, bir avlu etrafı­nda dışarı kapalı, hepsi avluya açılan odalardan müteşekkil ev tipiydi. Peygamber'ın hanı­mlarının evlerinin sadeliği, Peygamber'ın şerefli ve pak ehlibeytinin mütevazi ve kana­atkar yaşantısını aksettirmektedir. Bu evler, aynı zamanda Medine İslam devletinin hükümdarı ve adil kumandanı ve yeryüzünde, Allah'ın son elçisi'nin hanımları olarak onların büyüklüğünü, manevî mertebelerini ve ahlakî kemâlatını göstermektedir. Onlar servet içinde zevk ve eğlence dolu bir hayat yerine Peygam­ber ile birlikte sade, mütevazi ve temiz bir ha­yatı tercih ettiler. Abdullah b. Yezid-i Hatmî şöyle anlatıyor: "Ben Peygamber'ın hanı­mlarının evlerinin Velid b. Abdülmelik (h. 86-97)'in emriyle Medine Valisi Ömer b. Abdula-ziz tarafından yıktırılırken gördüm. Onlar top­rak tuğlalardan yapılmış ve çamurla sıvanmıştı. Onların hepsini saydım; dokuz odaydı. Bunlar Aişe'nİn evinden (şimdi Peygamber'ın türbe­si) Peygamber kapısı (babii'n-Nebî) yanındaki kapıya kadar, oradan da Esma bİnti Hasan b. Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas'ın evine kadar uzanıyordu. Ümmü Seleme'nin evini gördüm ve oğullarından birine sordum .Dedi ki: "Peygamber Dûmetü'I-Cendel gazvesine hazırlandığı sıralarda, Ümmü Seleme odasını toprak tuğlalarla yaptı. Peygamber onu gördüğünde Ümmü Seleme'ye giderek: "Ey Ümmü Seleme, Müslümanın servetini sarfettiği en kötü yer inşaattır."dedi. (Tabaqat, c. II). Atâ Horasanı oradaydı. Atâ Horasanı, Sa'id b. el-Müseyyeb'den şöyle duyduğunu nakletti: "Al­lah için, dilerim bu kişiler odaları aynı vaziyette bırakırlar da Medine'den ve yabancı memleket­ten halk Peygamber ve ehlibeyti'nin ne ile ka­naat ettiğini kendi gözleriyle görürler. Bu, in­sanları mal yığmaktan ve birbirlerine karşı Övünmekten alıkoyabilecek bir şeydi."

Atâ, hadisini bitirdiği zaman Ömerb. Ebu Enes şöyle ilave etti: "Odaları hurma dallarından yapılmış dört ev toprak tuğladandı. Beş ev de çamur İle sıvanmış hurma dailanndandı. Ben o kalın perdeleri ölçtüm; üç arşın uzunluğunda ve bir arşın genişliğindeydi." Umâme b. Es'ad b. Sehl şöyle anlattı: "Yazık! Onları bırakmalılar ve yıkmamalılar ki, halk az inşaat yapsın ve dünyanın hazinelerinin anahtarları elinde ol­masına rağmen, Rasuluilah'ın neden hoşnut olduğunu görsünler." (Tabaqat).

Ebu Bekrb. Hazm, Abdullah Amir el-Eslemî'ye şöyle dedi: "Peygamber'ın türbesinin en ucu­na yakın sütundan bâbu'n-Nebi'ye doğru olan yer Zeynep binli Cahş'm odasıydı. Peygamber, dualarını burada arz ederdi. Bütün bunlar (Peygamber'ın hanımlarının evleri) Esma binti Hasan b. Abdullah b. ubeydullah b. Ab­bas'ın evlerinden mescidin bitişiğine doğru za­manımıza kadar genişletildi. Bunlar, hurma dallarından yapılıp çamurla sıvanmış ve kapı­larının kalın bezlerle örtülmüş olduğunu gördüğüm Peygamber'ın evleridir. Medine'li bir başka yaşlıdan da, bu evlerin yıkılmadan Önceki halini gördüğünü, duydum. Onların hep­si hurma dallanndandı ve üzerlerine deri parça­lan yapıştırılmıştı. Dâvud b. Şaban, Peygamber'ın hammlannın odalarım gördüğünü ve kapı­ların üzerlerinde kalın çarşaflar asılı olduğunu bildirdi. Ve Hasan, Hz, Osman'ın halifeliği sırasında Peygamber'ın hammlannın odalarına girdiğini ve tavanlarına elleriyle değebil-diğİni bildirdi. (Tabaqat).