Konu Başlığı: Hıristiyanların Kutsal Kitapları Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Temmuz 2012, 12:11:43 Hıristiyanların Kutsal Kitapları Hristiyan kutsal metinleri de Hz. İsa'nın sîret ve öğretilerinin naklinde yukarıdakilere benzer safhalar geçirmiştir. İsa aleyhisselâm, Allah'ın kendisine vahyettiği İncil'in tamamını sözlü olarak halkına duyurmuştu. Havarileri de İncil'in ayetleri ile Peygamberlerinin hayat hikâyelerini birleştirir tarzda insanlar arasında bu dini anlattılar. Bu malzemeden hiç biri ne Hz. İsa zamanında ne de onu takip eden dönemde yazılmış değildi. Bu sözlü rivayetleri yazıya geçirme işi, ana dilleri Yunanca olan kişilere kaldı. Hz. İsa'nın ana dilinin Ârâmice veya Süryânice olduğu, havarilerinin de aynı dili konuştuğu akılda tutulmalıdır. Yunanca konuşan müelliflerin pek çoğu bu sözlü rivayetleri Ârâmî dilinden dinlediler ve onları Yunanca'ya aktardılar. Bu nüshalar M.S. 60-70 yıllan civarında yazılmıştır. İndilerde hangi sözleri Hz. İsa'nın söylediği ve hangi sözleri yazarların bizzat ilâve ettikleri, İlâhî kelâmın nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılamamaktadır. İndilerde yazılan olayları ve sözleri bir rivayetler zinciri oluşturabilecek şekilde Hz. İsa'ya atfeden güvenilir bir râvİ zikredilmemiştir. Bunun da ötesinde, bu müelliflerin eserleri de yokolmuştur. Yeni Ahid'in binlerce Yunanca nüshası ele geçtiği hâlde bunlardan hiçbirinin yazılış tarihi dördüncü yüzyıldan eski değildir. Bunlar bile nadiren bulunmaktadır. Makbul ve yaygın olan İndiler onbirinci ile ondördüncü yüzyıllarda yazılmış ve çoğaltılmıştır. Mısır'da papirüs üzerine yazılı İncil'in parçalarının da ancak üçüncü yüzyıla ait olduğu tesbit edilmiştir. İndilerin Yunanca'dan Latinceye nasıl, ne zaman ve kimin tarafından çevirildiği ise bilinememektedir. Latince çeviriler, dördüncü yüzyılda Papa'nın talimatıyla gözden geçirildiyse de, bunlar onaltıncı yüzyılda geçersiz kabul edilerek Yunanca nüshalarından yeniden Latince'ye çevrildiler. İncil'in meşhur dört kitabı Yunanca'dan Süryânice'ye büyük bir ihtimalle M.S. 200 yılında çevrildi, fakat halen elde olan en eski Süryânice nüshası dördüncü yüzyıla aittir. Beşinci yüzyıla ait bir yazma nüshanın ise çok farklı olduğu gözlenmiştir. Süryanice'den Arapça'ya yapılan tercümelerden sekizinci yüzyıldan önce hazırlananı bilinmemektedir, incil'in 70 değişik versiyonunun hazırlanmış olması ve Hristiyan âlimlerince hepsinin redddolunup sadece dört tanesinin güvenilir kabul edilmesi ilginç bir hakikattir. Onların kabul veya reddine dair mesnetlerinin neler olduğu hiçbir kimse tarafından bilinmiyor. Bu durumda Hz. İsa'nın sîreti ve mesajı ile ilgili bu malzemeye en ufak bir şahinlik isnad edilebilir mi? Diğerleri Diğer dinlerin önderleri ile ilgili durumlar da bundan farklı değildir. Zerdüşt'ü misal olarak alalım. Doğum tarihi hâlâ sırlar içinde Örtülüdür. Onun hakkında bütün bilinenler, İran'ın İskender tarafından ele geçirilmesinden yaklaşık 250 yıl Önce yaşadığına dair deliller olduğudur. Diğer bir ifadeyle, M.Ö. beşinci yüzyılda yaşamıştır. Kitabı Avesta, orijinal dilinde mevcut değildir ve kitabın yazıldığı veya Öğretilerin vazedildiği bu dil de bugün için yaşayan bir dil değildir. Dokuzuncu yüzyılda çevirisi ile birlikte tefsiri yapılan 9 ciltlik Avesta 'nm ilk iki cildi yok olmuştur. Kitabın halen elde bulunan en eski nüshası onüçüncü yüzyıla aittir. Bu, Zerdüşt'ün kitabınm durumudur. Hayatı ve öğretileri konusunda ise ayrıntılı bir bilgiye sahip değiliz. Zerdüşt 40 yaşında vaaz ve telkinlerine başladı. İki yıl sonra kıral Gustaf onun müridi olunca Zerdüştiük krallığın resmi dini hâline geldi. Zerdüşt 77 yıl yaşadı. Ölümünden sonra zamanla hayatı ve öğretileri hakkında gerçeklerden uzak pek çok hikâye ortaya çıktı. piinyaca bilinen dinî simalardan biri de Buda'dır. Zerdüşt gibi onun da bir peygamber olma ihtimali vardır. Arkasında herhangi bir kitap bırakmadığı gibi müridlerinin de bu konuda bir iddiaları yoktur. Ölümünden yüz yıl sonra başlayan ve birkaç yüz yıl süren bir çalışma sonucu sözleri ve hayat hikâyesi bir araya getirildi. Fakat bu devrede ortaya konan budist yazmalarının müelliflerinden hiçbiri Buda'nın sözleri ve öğretileri için bir delil zinciri tedarik etmemiştir. Delalet etmeleri için diğer peygamberlere ve din önderlerine dönsek bile, onların tarih ve öğretileri hakkında sahih ve şüpheden uzak bilgiler diyebileceğimiz güvenilir kaynaklar bulamayacağımız apaçık ortadadır. Böylece bize, içinde ekleme ve çıkarma bulunmayan güvenilir sağlam bir Kitap bırakan; hayatımıza yön verebileceğimiz yaşantısı, sözleri ve fiilî örneği güvenilir senetlerle günümüze kadar nakledilen Hz. Muhammed'e yönelmekten başka seçenek kalmamaktadır. Dünya tarihinde böyle bir önder sadece -Allah'ın bir lûtfu olarak- Hz. Peygamber'in yüce şahsiyetinde bulunabilir. Hz. Peygamber Kur'ân-ı Kerîm'i, kendisine vahyedilen Allah Kelâmı olduğunu kesinlikle ifade ederek sunmuştur. İncelendiğinde, bu Kitâb'ın tahrifattan uzak olduğunu anlıyoruz. Bu Kitâb'ta Hz. Muhammed'in kendi sözlerine yer verilmemiş; herhangi bir hadîsin eklenmesi bizzat Hz. Peygamber tarafından titizlikle Önlenmiştir. İncil'in aksine bu Kitâb'ta, İlâhi Kelâm ile Hz. Peygamber'in hayatı, sözleri, Arapların tarihi ve nazil olduğu dönemde meydana gelen olaylar kanştırıhnamıştır. Kur'ân Allah'ın katıksız Kelâm'ıdır. İçinde İlâhî olmayan tek bir kelime yoktur. Muhtevasından tek bir kelime bile eksiltilmemiştir. Kitab, Hz. Muhammed zamanından günümüze tam ve aslî şekliyle gelmiştir. Kitab, Hz. Peygamber'e nazil olmaya başladığı zamandan itibaren her cümlesi ve her kelimesinin kayda geçirilmesine dikkat edilmiştir. Hz. Peygamber'e s.a.v.vahiy gelir gelmez kâtipler çağrılır ve vahyolunan âyetler yazdırılırdı. Hz. Muhammed yazılan kısımları dikkatle okutur ve dinlerdi; kâtibin kaydederken bir hata yapmadığına kani olunca yazıyı iyi bir yerde muhafaza ederdi. Peygamber kâtibe vahyedilen âyetlerin hangi sûrede nereye ve hangi sırayla konacağını da söylerdi. Vahiy halkalarının sonuna kadar Hz. Peygamber Kur'ân'ın muhtevasını bu şekilde sistematik bir nizam içerisinde düzenlemeye devam etmiştir. Ayrıca İslâm'ın başlangıcından itibaren Kur'ân'ın namazlarda ezberden okunması emredilmişti. Böylece sahabe, âyetleri nazil olur olmaz ezberlemeye koyulmuşlardır. Pek çoğu bütün Kitab'ı ezberlemişken çoğu da değişik kısımlarım ezberlemiştir. Bunun yanında, sahabenin okuma yazma bilenleri bizzat istifade için Kur'ân'ın bazı sûre ve âyetlerini buldukları parçalar üzerine yazarlardı. Bu şekilde, Kur'ân'ın muhtevası Hz. Peygamber'in hayatı sırasında dört değişik yolla korunmuştur: 1- Hz. Muhammed İlâhi Kelâmın muhtevasını başlangıçtan sona kadar vahiy kâtiplerine yazdırtmıştır. 2- Sahabilerin pek çoğu Kur'ân'ın tamamını, kelimesi kelimesine ezberlemişlerdir. 3- Sahabenin istisnasız tamamı, en azından Kur'ân'ın bir bölümünü ezberlemişlerdir, çünkü namaz esnasında Kur'ân âyetlerini okumakla mükelleftiler. Hz. Peygamber'in Veda Haccına 140.000 sahabenin katıldığı gerçeğinden hareketle, sahabenin sayısı hakkında tahmin yürütmek mümkündür. 4- Okuma yazma bilen sahabenin önemli bir bölümü kendiliklerinden Kur'ân'ın özel kayıtlarını tutmuşlar ve doğru yazıp yazmadıklarını kontrol için Hz. Peygamber'e okumuşlardır. Bugün elimizde bulunan Kur'ân'ın, kelimesi kelimesine, Hz. Muhammed'e nazil olan Kur'ân'ın aynısı olduğu inkârı mümkün olmayan tarihî bir hakikattir. Hz. Peygamber'in vefatından sonra ilk halife Hz. Ebu Bekir bütün Huffazı ve Kur'ân'ın yazılı kayıtlarını bir araya getirdi; onların yardımıyla bütün muhtevayı kitap şekline getirdi. Hz. Osman'ın halifeliği esnasmda bu asıl kitabın kopyaları çoğaltılarak İslâm Dünyasının belli başlı yerlerine devlet eliyle gönderildi. Bunlardan ikisi hâlâ muhafaza edilmektedir. Biri İstanbul'da, diğeri Taşkent'tedir. Arzu eden her kimse herhangi bir Kur'ân nüshasını alıp bu iki kopya ile karşılaştırabilir. Hiçbir farklılık bulamayacaktır. Hz. Muhammed ile günümüz arasında geçen devirlerde her nesilde birkaç milyon hafız yaşamışken bir kimse nasıl başkalık bekleyebilir? Bir kimse asıl muhtevadan bir kelime değişterecek olsa hafızlar derhal bu yanlışını açığa çıkarırlar. Geçen yüzyılın sonlarında Almanya'daki Münih Üniversite-si'ne bağlı bir Enstitü, İslâm dünyasının değişik yerlerinde ve muhtelif zamanlarda yazılmış ve basılmış 42 bin Kur'ân-ı Kerîm nüshasını toplamıştır. Bu nüshalar üzerinde elli yıl süren inceleme ve. araştırmalar sonucunda dizgi, baskı ve çoğaltma hataları dışında hiçbir başkalık bulunmadığı rapor edilmiştir. Ne yazık ki bu Enstitü, II. Dünya Savaşı'nda Almanya'ya yapılan bomba saldırıları sonucu yok olmuştur, ama bu araştırma projesinin neticeleri baki kalmıştır. Dikkate alınması gereken bir başka nokta Kur'ân'ın nazil olduğu dilin hâli hazırda yaşayan bir dil oluşudur. Bu dil Irak'tan Fas'a 120 milyon kişinin ana dili olarak hâlen varlığını sürdürmektedir. Ayrıca, Arap dünyasının dışında yüzbinlerce kişi de bu dili öğrenmekte ve öğretmektedir. Arabça grameri, lügati, kelime haznesi, kelimelerin telaffuzu ile ilgili kurallar, deyimleri ve atasözleri 1400 yıldan beri değişmeden kalmıştır. Bugün Arapça bilen biri Kur'ân'ı 1400 yıl önceki Arapların anladığı açıklıkta okuyup anlayabilir. İşte bu, Hz. Muhammed'in, başka hiçbir peygamber ya da din Önderinin paylaşamadığı önemli bir vasfıdır. Allah'ın insanlara hidayet rehberi olmak üzere O'na vahyettiği Kitâb bugün asıl dili ve şekliyle elimizde bulunmaktadır. |