๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 25 Temmuz 2012, 14:14:15



Konu Başlığı: Herkesin Dostu
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 25 Temmuz 2012, 14:14:15
Herkesin Dostu

Hz. Muhammed bütün insanlık için bir lütuf ve rahmetti. Ve herkes O'nun âli­cenaplığı ve cömertliğinden payına düşeni al­mıştı. Onunla temasa geçen herkes fikren ve ruhen kazançlıydı. Çünkü O'nun iyiliği ve sevgisi, taştığında tüm tarlaları suya doyuran bir nehir gibiydi. O'nun yanından hiç kimse eli boş dönmedi. O, bilgi ve gönül zenginliği ile herkesi zenginleştirdi. Ancak O'nun sami­miyeti sadece kendi devrinde yaşayanlara mahsus değildi; O'nun söz ve fiillerinden ya­rarlanacak bütün insanlık için lütuf, rahmet ve hayır hazineleri bıraktı. Gerçekten, her du­rumda kendisinden yardım bekleyen herkesin yardımına koştu. O'nun yanından kimse aç, susuz ve ilgisiz ayrılmadı.

Yukarıda zikredilen hadîsler O'nun kadın-erkek herkese karşı nasıl davrandığını açıkça göstermektedir. Kur'ân'daki; "Allah'a ibadet edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, (ne­sep yahut evce) yakın komşuya, (nesep yahut evce) uzak komşuya, yanmda bulunan arka­daşa (yahut zevceye), yolcuya, ellerinizin al­tında bulunanlara iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez." (4:36) âyeti de Hz. Peygamber'in yakınlığı ve du­rumu ne olursa olsun herkese iyilik yapmakla emrolunduğunu göstermektedir; çünkü karşı­lıklı ihtiyaçlar bakımından hepimiz Allah na­zarında eşitiz. Bu yüzden herkese aynı yakın­lık gösterilmeli ve eşit muamele yapılmalıdır. Onlar da hepsi Allah'ın yaratıklarıdır ve bi­zim ilgi ve şefkatimizi beklemektedirler. Al-lahu Teâlâ küçük büyük bütün yaratıklarına karşı merhametlidir. Biz de insanlar olarak tüm insan topluluğuna aynı yakınlık ve mer­hameti göstermeliyiz.

Âyette belirtilen haklann altıncısı, yolculukta bir gün veya bir hafta veya daha fazla bir süre beraber yolculuk yaptığın kişi gelmektedir. Bir toplantıda veya bir yolculukta -trende, va­purda, uçakta- kısa bir süre beraber olduğun kişiler de buna dahildir. Onlara iyi davran­mak zorundasın, daimi komşularının senin üzerinde haklan bulunduğu gibi, yakınlık de­receleri ve inançlan ne olursa olsun geçici ar­kadaşların ve birlikte bulunduğun kişilerin de, senin üzerinde her halükârda yerine getirmek zorunda olduğun haklan vardır. Ona iyi dav­ranmak ve yanında olduğu sürece ona her tür­lü kolaylığı göstermekle emrolunmuş sundur. İyi davranışın en düşük derecesi onun, senin söz ve davranışından rahatsız olmamasıdır. Meselâ, arzusu hilafına sigara içmek veya eğer içmene izin veriyorsa bile dumanını yü­züne karşı üflemek, sakız çiğnemek, ağız şa­pırdatmak, onun yönünde tükürmek, onu ra­hatsız edici bir şekilde veya hakaret eder bir tarzda oturmak -vasıtalann koltuklanna ayak dayamak vs.- gibi. Yanındakileri rahatsız edeceğinden, bu ve benzer davranışlardan ka­çınılmalıdır.

Kur'ân'nın sözkonusu bu âyeti yolculuk sıra­sında zorluk ve tatsızlık çıkaranlara karşı da açık bir uyandır. Bazı müfessirler, dükkânda, fabrikada veya herhangi bir işteki bütün arkadaşları ve birlikte çalışanları, iyilik gösteril­mesi gereken kişiler arasına dahil ederler. Böylece ayet, genel anlamda tüm insan ilişki­lerini içerir ve Müslümanlara herkese karşı güzellik ve iyilikle davranmayı emreder.

Yedinci sırada, yolculuğu sırasında sana gelip bir süre kalan ve hiçbir yakını olmayan yol­cunun haklan gelir. O tam bir gariptir. Kur'ân senin insanlık anlayışına göre cömert davran­manı ve elinden geldiğince iyi muamelede bulunmanı emretmiştir.

Sonuncu olarak, fakat önem bakımından bu sayılanlardan aşağı olmayarak, maddeten ve sosyal konumları itibariyle düşük durumda olanlann, meselâ çok yaşlı, kimsesizlerin vs. haklan gelmektedir. Çünkü onlar âciz ve yoksul olmaları hasebiyle birşey de isteyememekte ve dolayısıyla herkesten daha fazla se­nin ilgi ve desteğine muhtaçtırlar. Allah mü'minlere daima böyle kişilerin üzerinde hakkı olduğunu hatırlamasını tavsiye etmiştir. Öyleyse böyle kişilere büyük bir şefkat ve merhametle davranmalıdır. Eğer onlar senin emrinde çalışıyorlarsa, onlara iyi davran ve onlara kabiliyetlerinin ve güçlerinin üstünde iş yükleme. Ve Peygamber'in buyurduğu gibi, şayet onlara ağır bir iş verirsen, tamam-lamalan için sen de onlara yardım et.

Bunlar, insanlara evde, işte ve yolculukta, kı­sa veya uzun süreli ilişkilere girdikleri diğer insanlarla olan münasebetlerini pekiştirmek üzere verilmiş hikmet parıltılarıdır; böylece birbirlerine karşı hayırhah, yardımsever ve dostâne münasebet içinde olan bir toplumun temellerini atmaktadır. Ne muhteşem bir öğ­reti, ne asîl bir mesaj ve insanlığın her kesi­mini kapsayan saf ve âdil bir medeniyetin oluşması için ne parlak bir öğüt!

Bu haklann başında, insanı yaratan ve ona sahip olduğu herşeyi veren Yaratıcının hakları gelir. Yani O'na iman ve ibadet etmek ve eş koşmamak gerekir. Daha sonra ikinci sırada ana-baba ve akrabaların hakları; üçüncü ola­rak öksüzlerin ve fakirlerin hakları; dördüncü olarak akraba olan komşuların, beşinci olarak akraba olmayan komşularınki gelmektedir. Altıncı sırada yolculukta veya toplantıdaki ar­kadaş, yedinci sırada da yolcular vardır. Seki­zinci derecede senin emrin altmda çalışanlar bulunmaktadır. Bütün bu insanların haklan, her Müslümanın Allah'ın rızasını kazanmak için yerine getirmek zorunda olduğu mükelle­fiyetlerdir. Müslümanlara Kur'ân'da çeşitli vesilelerle bu haklar hatırlatılmış ve tekrar tekrar herkese iyilikle ve merhametle davran­mak emrolunmuştur.

Hz. Peygamber'in komşularına karşı dav­ranışları ideal ve Örnekti. O'nun hayatı bir fedakârlık zinciriydi. Komşularının hatırı için kendi rahat ve huzurundan vazgeçmeye dai­ma hazırdı. Medine'deki yakınları mescidde onun yanında bulunan Suffe Ashabıydı. Onla­ra karşı çok şefkatli ve dostça davranırdı. Hz. Ali, bir keresinde O'ndan birşey istediğinde "Suffe ehlinin karınlan açlıktan yapışmışken ben sana nasıl verebilirim?" demişti. Bir baş­ka zaman kızı Fâtıma için esirlerden bir hiz­metçi istendiğinde şöyle buyurmuştu: "...Vallahi veremem! Suffe ehlini aç bırakıp bunu yapamam, esirleri satar parasını onlara sarfederim." (Müsned-i Ahmed).