๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Ağustos 2012, 11:13:24



Konu Başlığı: Hayatın Zamana Göre Bölünmesi
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Ağustos 2012, 11:13:24
Hayatın Zamana Göre Bölünmesi

Bir zaman için iyi olan bir hayat nizamının daha sonraki zamanlar için kötü olabileceği, çünkü her asırda insanların meseleleri ve so­runlarının değiştiği ve bir sistemin haklılığı veya yanlışlığının bu meselelere dayandığı söylenir. İnsan hayatındaki gelişmeden ve in­sanın geçmişinden, tecrübelerinden bu görüş­lerini destekleyici örnekler getirmeye çalışirlar. Basit bir araştırma, bu insanların, beşer hayatının hareketlerini dönemlere ve zaman aralıklarını bölmelerinin doğruluğunu ispatlayamayacağını gösterir. Bu hareketleri ölçerek zaman aralıklarına bölecek ilmî âletlere sahip değildirler.

İnsanın bir çağda karşılaştığı problemlerin başka bir çağda hemen değişmesi mümkün müdür? Veya bir zaman biriminde ortada olan şartlar başka bir zamanda ortadan kayıp mı olmuştur? Eğer gerçekten beşer tarihi böyle periyod ve sınırlara bölünmüş ise, geç­mişteki olanların gelecekte hiç bir yol göste­rici ve rolü olmaması gerekir. Buna göre za­man sınırının veya periyodların değişmesiyle insanların başarmış olduğu herşey kaybolmalıdır. Şartlar, değerler ve kurallar değişeceği­ne göre insanın bir zaman biriminde kazan­mış olduğu tecrübenin gelecekle hiç bir ilgisi ve bundan alınacak bir ders olmaması gere­kir. Başka bir ifadeyle, bütün gelişme ve kal­kınma sözleri, hayat kanunlarının araştırılma­sı ve tarihî yorumları manasız olur.

Gelişme ve kalkınmadan söz edilirken, mey­dana gelen değişikliklere konu olan ve bu de­ğişikliklerde kendisini koruyarak sürekli ha­reket hâlinde olan bir şeyin var olduğu da bi­linçsizce kabul edilmiş olunmaktadır. Hayat kanunundan bahsedilirken, bütün bu istikrar­sız durumda, değişken belirtilerde, yapılıp bozulan şekillerde, kalıcı ve canlı bir hakika­tin, kendine mahsus bir tabiat ve daimî ka­nunlarıyla var olduğu da kabul edilmiş olu­yor. Tarihten misal ve deliller aranırken, tari­hin bu upuzun yolculuğunda binbir merhale­den geçmiş, binbir zahmete katlanmış ve mil­yonlarca yol katetmiş olan bir yolcunun mu­hakkak kendine özgü bir mizacı ve kişiliğe, huyu ve özelliği olduğu kabul edilmiş oluyor. Bu yolcunun bazı özel ve beklenmedik du­rumlarda özel işler başarabildiği, bazen bir şeyi kabul ettiği, bazen bir şeyi reddettiği, ba­zen de yeni bazı şeyler için istekte bulunduğu hükmüne varılıyor. Bu canlı hakikat, bu deği­şen şartların kalıcı konusu ve tarih yolunun değişmez yolcusu, insanlıktan başka birşey değildir.

Fakat bu seyahatin çeşitli kilometre taşları, durum ve şartlan, menzilleri ve bunlardan kaynaklanan sorunları incelerken, insanlar, yolcunun kendisini unutmaktadırlar. Farklı merhalelerdeki şartların ve değişikliklerin yolcuyu değiştirmediği bir gerçek değil mi­dir? İnsan yaratılışından beri temel olarak ay­nı kalmıştır. Yapısı aynı, teşekkül ettiği mad­deler binlerce yıldan beri aynı, mizacı aynı, kabiliyetleri, özellikleri, meyilli olduğu şey­ler aynı, zayıf ve güçlü olduğu noktalar, olay­lara karşı tepkisi, üzerinde etkisi olan kuvvet­ler, çevresi aynıdır. Bu saydığımız hususlar dünyanın kuruluşundan beri zerre kadar de­ğişmemişlerdir.

Tarih boyunca değişen meselelerin ve şartla­rın insanı değiştirdiğini veya insanın temel ihtiyaçlarında değişiklikler olduğunu kimse iddia edemez. Hatta, insanla birlikte bazı ebedî hakikatlerin de değiştiğini öne süre­mez. Gerçek bu iken, insan için dün iyi ola­nın bugün kötü, dün doğru olanın bugün yan­lış, dün değerli olanın bugün değersiz olduğu nasıl iddia edilebilir?