Konu Başlığı: Hadisçiler Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 02 Eylül 2012, 20:53:09 Hadisçiler (Muhaddisûn) Konuyu, hâtmü'n-nübüvvet ile ilgili bir dizi hadisi doğrudan Hz. Muhammed'den gelen şekliyle nakleden büyük muhaddislerden bahsederek açacağız. Bu nakledilen hadislere herhangi bir görüş farklılığı, yorum ya da tahsis karışmamıştır. Bu hadislerin tamamı zahiri manaları ile anlamını bulmuştur. Bu hadislerin tamamı önceki kısımda zikredilmiştir. Bundan dolayı hadisler değil, muhad-dislerin ismi zikredilmekle yetinilecektir: İmam Buharı, İmam Müslim, Neseî, Ebu Davud Sicistanî, Tirmizî, İbn-i Mace, İmam Malik, Ahmed İbn-i Hanbel, Tahavî, İbn Ebî Şeybe, Ebu Davud Tayalisî, Taberanî, İbn-i Şahin, Ebu Nu'aym, İbn-i Hibban, İbn-i Asâkir, Hâkim et-Tirmizî, Hâkim, İbn Sa'd, Beyhâkî, İbn Huzeyme, Ziya, Ebu Ya'la, Muhyi's-Sünne el-Bagavî, Dârimî, Hatıb, Said b. Mansur, İbn Mirdeveyhî, İbn Ebi'd-Dünyâ, Deylemî, îbn Ebî Hatem, İbnu'n-Neccâr, Bezzâr, Ebu Said Baverdî, İbn Adiy er-Râfiî, İbn-i Arefe, İbn-i Rahuye, İbnu'l- Cevzî, Kadı İyaz, Abd b. Humeyd, Ebû Nasr es-Sencerî, Harevî, İbn-i Münzir, Dârekutnî, Neseî'nin talebesi İbnu's-Seniy, Rûyânî, Taberî (fiiyazü'n-Nadra'sınâa), Hattabi, Hafecî, Sahih-i Buharı şârihi Hafız İbn-i Hacer, Sahİh-i Buharî şârihi Aynî, Sahih-i Buharî sarihi Kastallanî, Sahih-i Müslim şârihi Nevevî, Siracü'l-Vehhac {Sahih-i Müslim Şerhi)'m müellifi, Sünen-i Neseînin şârihi Sindî ve Câmiü't-Tirmizî'nin şârihi eş-Şâbİ. Bunlar hâtmü'n-nübüvvet ile ilgili hadis nakletmiş olan muhaddislerdir. Aşağıda bu mu-haddislerin bazı özel yorumları aktarılacaktır. Kadı İyaz'ın hâtmü'n-nübüvvefı ispatlarken Kur'ân ve hadisten delil getirdiği ve ümmetin bu konu hakkında kelimenin zahirî, hakikî, ve açık anlamında olduğu gibi anlaşılması ve hiçbir tevil ve tahsisin kabul edilemeyeceği şeklinde icmaya vardığını aktardığı daha önce zikredilmişti. Şeyhıı'l-İslâm Ebu Zur'a el-Irakî şöyle demektedir: "Bu ifade Hz. Muhammed'in peygamberlerin sonuncusu olduğu gerçeğini göstermektedir." (Şerhü'ş-Şemâîl). Muhaddis Abdu'r-Raûf Münâvî Şerhu'ş-Şemâil'de şöyle demektedir: "Hatmü'n-nübüvve terimi yapısı itibariyle nübüvvetin nihayete erdiğini ispatın bir işareti olmaktadır; çünkü bir mühür ancak bir belge nihayete erdiğinde vurulur. Hafız tbn-i Kesir bu mesele üzerinde çok durmuştur. Tefsirinden önceki kısımlarda bazı nakiller yapılmıştı. Delilleri oldukça ikna edicidir ve nihayette Hz. Muhammed'den sonra peygamberlik iddia eden kimsenin bu delillere dayanarak yalancı, sahtekâr ve Deccal kabul edileceğini, bazı tabiatüstü harikuladelikler gösterse bile buna inanılmayacağını beyan etmektedir. (Bkz. Tefsir, İbn-i Kesir). Zürkânî de bu meseleyi ele almıştır. Dördüncü kısımda onun delillerini de ele almıştık. Zürkânî, Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu ispat eden bir kaç hususî hâl ve durumunu tanımlamıştır. Mevâhih-i Ledünniye adlı eserinde Kurtubî şöyle demektedir: "Bu böyledir çünkü Hz. Muhammed'in Ölümünden sonra Vahy ebediyyen sona ermiştir." (Kurtubî, Mevâhib-i Ledünniye, s. 259). Üçüncü asrın müceddidi İmam et-Tahavî el-Akidetü'î-Tahaviyye adlı risalesinde şöyle demektedir: "Hz. Muhammed'den sonraki her peygamberlik iddiası bağy (isyan)dır. Ve şahsî hırs sebebiyledir. Hz. Muhammed bütün insanlara ve emlere gönderilmiştir. (Tahavî, el-Akideîü't-Tahaviyye, s. 14). Şeyhülislâm İmam İbn-i Teymiyye, el-Fur-kan beyne evliyau'r-Rahman ve evliyaü'ş-Şeytan adlı eserinde şöyle demektedir: ''Bütün peygamberlere vahiy gelmiştir. Özellikle Hz. Muhammed, kendi peygamberliğinde, başkasına muhtaç kılmırudiği gibi, şeriatı da ne önceki ne sonrakilere muhtaç olmuştur. Hz. isa'nın durumu böyle değildir. Onun şeriatı pek çok hususlarda Tevrat'a da dayanır ve onun bir tamamlayıcısı olarak kabul edilir. Bu bakımdan Hıristiyanlar Zebur ve Tevrat gibi, daha Önce gelen kitaplara ve yirmi dört peygamberin getirdiklerine bir çok meselede muhtaçtırlar. Daha önceki ümmetler ilham yolu ile haber alan (rnuhaddisûn) kimselere muhtaç durumda idiler. Fakat Muhammed ümmeti böyle değildir. Peygamberimiz diğer peygamberlere ait fazilet, marifet ve güzel amellerin hepsi ile donatıldığından ilhamla haber alıcı veya yeni peygamberlere ihtiyaç duymazlar." (el-Furkan beyne evliya-u'r. Rahman ve evliyaü'§-Şeytan: s. 56). İbn-i Kayyım e-Cevziyye de Zâdü'l-Meâd adlı eserinde hâtmü'n-nübüvve konusunu aydınlatmıştır. Sahih-İ Buharı'nin büyük sarihlerinden Kastallanî Mevahib-i Ledünniye adlı eserinde hâtmü'n-nübüvve fikrini bazen ayrıntılı olarak ve bazen de özet şekilde ele almıştır. Onun görüşlerini de önceki kısımda zikretmiştik. Müellif kitabında Hz. Muhammed'in kabrini ziyaret şerefine nail olan bir kimsenin şöyle dua etmesini tavsiye buyurmaktadır: "Selâmün aleyküm ey rasûîlerin önderi, nebilerin sonuncusu!" (Mevahib, c. II, s. 509). Büyük muhaddis Ebu Nu'aym Müsnedinde, İbn-i Teymiyye Cevab-ı Sahih li men beddele Dîne'l-Mesih'inde ve Şah Veliyullah Dehlevî İtikad'mda benzer şeyleri söylemişlerdir. el-Hafecî, Kadı İyaz'ın Şifa'sını şerhederken şöyle demektedir: "Çünkü Hz. Muhammed'den sonra hiçbiri rasûl ve nebi gönderilecek değildir." Yine bir başka yerde el-Hafecî şöyle demektedir: "Bu yolla İbnül Kasım peygamberlik iddiasında bulunan ve kendisine vahiy geldiğini söyleyen bir kimsenin bir tür akıl hastalığı bulunduğu hükmüne varılacağını ifade etmiştir." İbn-ül Kasım daha sonra peygamberlik iddiasında bulunan bir adam için ise mürted hükmünün uygun olacağını ifade etmiştir. İnsanları kendisine uymaya ve iddiasını kabul etmeye, gizli ya da Müseyleme gibi aşikâre çağırmış olması sonucu değiştirmez. Esbah b. Ferah, bir kişi peygamber olduğunu ve vahiy aldığım düşünüyorsa Şeriat hükümlerine göre mürted hükmündedir demektedir; çünkü bu kimse Allah'ın Kitab'ının hak olduğunu ve Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu inkâr etmiş olmaktadır. Hz. Muhamnıed şöyle buyurmaktadır: 'Benden sonra yeni bir peygamber gelmeyecektir'1 Böyle bir iddia, Allah'a iftiradır." İbn-i Hibban şunları söylemektedir: "Nübüvvetin kesbî (ameller yoluyla elde edilebilecek) olduğunu ve bu nedenle nübüvvetin sona ermediğini veya bir velînin nebiden daha üstün olduğunu söyleyen kimse zındıktır ve cezalandırılmaya müstehaktır." (Zürkânî, c. VI, s. 188). Kadı îyaz da eş-Şifâ'da şunu zikretmektedir: "Halife Abdülmelik b. Mervan yalancı peygamber Haris'i çarmıha gerdirerek öldürdü. Diğer bazı halife ve yöneticiler (sultanlar) de kendilerinin peygamber olduğunu İddia etmeye kalkışan kimselere aynı cezayı verdiler. (Bütün devirlerdeki) âlimler de yalancı peygamberlerin ölüm cezası alması konusunda hükümdarlarla aynı görüşü paylaştılar ve hükümdarların bu hükmüne karşı çıkan kimselerin kâfir sayılacağına hükmettiler." (İkfar, s. 43). Şerhü'ş-Şifcidal da şu ifadeler yer almaktadır: "Benzer şekilde, bizim de görüşümüz, kendisinin peygamber olduğunu iddia eden kimsenin kâfir olduğudur. Bu iddianın Müseyleme ya da Esved el-Ansî gibi Hz. Muhammed'in sağlığında ya da onun vefatından sonra yapılmış olması farketmez. Çünkü açık Kur'ân ve Sünnet «(Malarına göre Hz. Muhammed nebîlerin sonuncusudur. Bu iddiada bulunmak Hıristiyanların yaptığı gibi Allah'ı ve Rasûlü yalancı çıkarmak mesabesindedir." (Şerhu'ş-Şifa). Subhü'l-Aşâ adlı eserde şunları görmekteyiz: "Şunlar inkâr edildiğinde kişiyi kâfir yapan iki inanç esasıdır: Allah Teâlâ'nın bize Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu bildirmesine rağmen Hz. Muhammed'den sonra nübüvvet olduğuna İnanmak..." (Subhü'l-Âşâ, c. XIII, s. 305). Bunlar önde gelen hadis âlimlerinin beyan ve fikirleridir. Hiç birisi gayriteşriî, zıltî, bürûzi gibi yeni peygamberler sınıfından bahsetmemişlerdir ve hiçbirinin şeriat getiren peygamberliğin sona erdiğini bildirirken şeriat getirmeyen peygamberliklerin kıyamet gününe kadar devam edeceği gibi bir görüşü de olmamıştır. Diyelim ki muhaddisûn bu noktayı ihmal etti; bakalım müfessirler bu konu hakkında ne söylemiş. Müfessirler daima Kur'ân metinleri ile ilgili olarak ortaya çıkan karmaşık durumların izahı ile meşgul olmuşlar ve her şeyi basit, çelişkiden uzak ve kesin sözlerle açıklamışlardır. |