Konu Başlığı: Gaye Ve İslâm Kültürü Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Haziran 2012, 09:18:28 Gaye Ve İslâm Kültürü Buraya kadar, İslâm kültürünün insana sunduğu gayesinin, onu diğerlerinden farklı kılmada ve özel bir kültür haline getirmede, oynadığı rolü açıkça gördük. İslâm'ın, hayat gayesi olarak gösterdiği hedefin, diğer dinlerden ve kültürlerden tamamen farklı olduğu da apaçık belirtildi. Ayrıca, hedeften ufak bir sapmanın inançlar disiplininde ve pratik hayatta esaslı bir değişikliğe sebep olacağı ortaya konmuştur. İslâm'ın koyduğu hedef onu diğer kültürlerden temelde farklı kılmış ve özel bir kültür yapmıştır. İnanç disiplini ve pratiğe getirdikleri ile diğer sistemlerden ayrı bir yer tutar. Sahip olduğu bazı unsurlara başka sistemlerde de rastlanabilir, fakat bu unsurların, tamamen farklı inançlara ve pratiğe sahip başka sistemlerde aynı kimliği taşımaları imkânsızdır. Diğer kültürlerin unsurlarından bazıları dıştan İslâm'a uygun gibi görünseler de, başka bir sisteme ait oldukları için asıl tabiatlarını yitirmiş, tümüyle o sistemin özelliklerini sahiplenmişlerdir. İslâm, insanı, Allah'ın halifesi olarak isimlendirmiştir. İnsanın gayesi Allah'ın emirlerine uygun yaşamak ve O'nun rızasını kazanmak olmalıdır. Bütün gayretleri ve amelleri bu yüce gayeye uymalıdır. Bu gayeyi belirttikten sonra, İslâm, insanın izleyeceği yolu gösterir. Her ne şart altında olursa olsun, gayesine ulaşmada elinden bırakmayacağı inanç ve pratik sistemini açıklar. Tamamen itaat esasına dayandığı için, bu sisteme Din denilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır: "Allah katında din, şüphesiz İslâm'dır." (3: 19). Bu ayet-İ kerime Allah katında insanın gideceği tek doğru yol bulunduğunu ifade eder. O da şudur: İnsan yalnız Allah'a kulluk yapmalı, Rab olarak O'nu tanımalı, ibadetinde ve hizmetinde kendini tamamen O'na vermelidir. İbadet şeklini kendisi uydurmamalı, Allah'ın peygafnber vasıtasıyla gönderdiklerine harfiyen uymalı, onlara ne bir şek eklemeli, ne de bir şey çıkarmalıdır. Böyle düşünmek ve hareket etmek islâm'ın gereğidir. (Ebû'l Alâ Mevdûdi, The Meaning of the Qur'an, Cilt II. s. 19). İslâm, renk, ırk, dil, kavim farklarını ortadan kaldırmış, insanları mümin ve kâfir olarak ayırmıştır. İster Doğu'da, ister Batı'da veya Güney'de olsun müslümanlar tek millettir, Cami çatısı altında dahi yaşasa inanmayan, müslümana yabancıdır. İslâm, insanlar arasındaki tek farkın iman esasına dayandığını ortaya koyduğu gibi, neyin helâl, neyin haram olduğunun da ölçüsünü vermiştir. İslâmî gayeye uygun ameller meşru ve helâl, zararlı olanlar ise gayri meşru ve yasak kılınmıştır. Bu ölçüye uymakta itina gösteren muttaki, önemsemeyip günah işleyenler ise fasık olarak nitelendirilmiştir. İslâm kültürü, sahip olduğu düşünce, ahlâk anlayışı, ekonomik, sosyal, politik bakış açısı, eğitim ve devlet anlayışı ile diğer kültürlerden farklılık gösterir. Bu yüzden İslâm'ın dünya ile ilgili işlerde izlediği yol ve gösterdiği vasıtalar dâ diğer kültürlerden farklıdır. İslâm, insanın kendi koyduğu kuralları geçersiz ve gayri meşru sayar. Meselâ, çeşitli sanat uğraşıları çoğu kültürde üstün tutulmakta ve meşru sanatçılara dünyanın birçok yerinde kahraman gözüyle bakılmaktadır; fakat bu uğraşıların İslâm'da bazıları haram, bazıları mekruh kılınmış, ancak bazılarına da belirli bir sınıra kadar izin verilmiştir. İnsanı Allah'a ibadetten koparmayacak ve O'nu unutturmayacak sanat dallarının ve ince zevklerin gelişmesine bir şey denilmemiştir. Fakat, bu uğraşılar insanı Allah'a değil, güzelliğe tapmaya, nefsî heyecanlan ve arzularıyla lüks içinde yaşamaya, aklının ve vicdanının sesine kulak tıkayarak vazifesini tamamen unutmaya yöneltiyorsa İslâm buna bir sınır koyar ve yasaklar; çünkü İslâm'ın gayesi Ebu Bekir-i Sıddık, Hz. Ömer, Hz. Ali gibi muttaki insanlar yetiştirmektir. Bu, sosyal münasebetler özellikle kadın-erkek, zengin-fakir, yönetici-yönetilen arası ilişkide de aynı şekildedir. Bir bütün olarak İslâm'ın toplumun çeşitli zümreleri arasında koyduğu kurallar, başka kültürlerden ta-memen farklıdır. Bu yüzden başka kültürler için konulmuş bir Ölçü ile İslâmî kültürü değerlendirmek yanlış olacaktır. |