๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Ağustos 2012, 19:23:07



Konu Başlığı: Fakihler
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Ağustos 2012, 19:23:07
Fakihler (Fukaha)

el-Esbah ve'n-Nezâir'in müellifi Kitabü's-si-yer ve'r-ridde adlı çalışmasında şöyle de­mektedir: "Bİr kimse Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu anlayıp, öğrenince­ye kadar hakiki mümin olamaz; çünkü bu, Din'in temel inanç kurallarından biridir. (Di­nin şartları dendiğinde ise farz, vâcib veya mesnun [Hz. Muhammed'in amelleril olan ve müslümanlar arasında çok iyi bilinen kav­ramları anlaşılır.) (el-Esbah, s. 396).

İbn-i Nuceym, Kenzii'd-Dekaifdn şerhi Banrü'r-Rekâik adlı eserinde şöyle demektedir:

"Peygamberlerin yalan söylediğini, adâletJe hükmetmediğini veya kendisinin Allah'ın el­çisi olduğunu İddia eden bir kimse kâfirdir." (el-Bahr,c.V,s. 130).

Fetevâ-i Alemgirî'de şu ifadeler yer almakta­dır: "Hz. Muhammed'in nebilerin sonun­cusu olduğu inancım taşımayan kimse Müs­lümanlıktan çıkmış olur. Eğer Allah'ın rasûlü olduğunu iddia eder veya aynı şeyi 'ben ha­ber/tebligat taşıyorum' mânasında [bir başka dilde, meselâ] Farsça ifadeyle 'men peygam-berem' derse kâfir olur. (Feîevâ-i Alemgİrî, c. III, s. 263).

İbn-i Hacer el-Mekkî eş-Şafî şöyle demektedir: "Müslümanların icmama göre Hz. Muhammed'den sonra da vahyin devam ettiğine iman eden kimse kâfirdir."

Molla Aliyyü'l-Kari Şerhu's-Şemâil'dt hâtmü'n-nübüvveâ şöyle açıklamaktadır: "Hâtmü'n-nübüvvet cümle yapısı olarak hâtmi-nübüvveye nisbetİ şunun gibidir ki, Hz. Muhammed İle nübüvvet evi mühürlen­miştir ve ondan sonra bu eve kimse gireme­yecektir."

Molla Şerh-i Fıkhü'l-Ekber'inâe şöyle de­mektedir: "İcmaya göre, Hz. Muhammed'den sonra peygamberlik iddiasında bulun­mak küfrü gerektirir."

Bu ifadelere rağmen Mirzâî cemaatinin, Mol­la Aliyyü'l-Karî'nin hâtmü'n-nübiivve doktri­nini savunmadığını iddia edip ona 'Peygam­ber yeni bir şeriat getirmemişse bunun Hz. Muhammed'den sonra da mümkün olabile­ceğini düşünüyordu' şeklinde yanıltıcı iftira­da bulunmaları çok şaşırtıcı olmaktadır. Hal­buki yukarıdaki ifadeler bu âlimin teşriî veya gayriteşrİÎ bütün peygamberlik çeşitlerinin Hz. Muhammed'den sonra kesinlikle müm­kün olmayacağı görüşünde olduğunu açıklık­la ortaya koymaktadır.

Bağdat'lı Mahmud el-Alûsî de şöyle demek­tedir; "Hz. Muhammed'in son peygamber olduğu fikri İlâhi Kitaplarda mevcut olup Sünnet tarafından tamamen açıklanmıştır. Ümmetin tamamı bu görüşün geçerliliği hak­kında icma içindedirler. Bundan dolayı bu görüşe karşı çıkan bir kimse kâfir ilân edilir ve görüşünde ısrar ederse cezalandırılır." (Ruhu'l-Maâni, c. I, s. 65).

Şeyh Süleyman Buharı Şerhü'l-Minhac'daki şiirde şöyle demektedir:

Her mükellef müslüman tasdik etmeli Tanımalı her zaman peygamberleri Kur'ân'da zikredilen özellikleri Sekizi bir arada zaten bilinmeli Sekizden sonra bir on daha gelir Kalan yedisi ise şöyledir: İdris, Hud, Şuayb, Salih ve ayrıca Zülkifl, Âdem ve kendisiyle peygamberliğin sona erdiği Habib oîan Muhammed'dir

Fusulül-îmadi'de aşağıdaki sözlerin küfür sözü olduğu bildirilmiştir: "Bir kişi 'ben Al­lah'ın elçisiyim' veya Farsça 'men peygam-berem' dese doğrudan küfre girer. Şayet ba­zıları bu kişiden iddiasını ispat için mucizeler isteseler bunlar da kâfir olur. Daha sonraki âlimler bir sahtekârdan onun yalanım ortaya çıkarmak ve utandırmak için mucize talep edilmesinin küfür olmadığını söylemişler­dir." (Fusulü'l-İmadi, s. 1300).

İmam Abdurreşid el-Buharî, Hülasâtü'l-Fetevâ adlı eserinde şöyle demiştir: "Bir kimse peygamberlik iddia etse ve diğer bir kimse de ondan iddiasını ispat için mucize göstermesini talep etse, bu talepte bulunan, bazı fakihlere göre kâfirdir; ancak, diğer ba­zıları niyet, sahtekârın mucize gösteremeye­ceğini ortaya koymak ise, bu kimsenin kâfir olmayacağı görüşündedirler."

Mînhacın şerhi Tuhfe adlı eserde bazı küfür sözleri şöylece sıralanmıştır: "Veya, bir kim­se bir rasûl veya nebiyi yalanlarsa, peygam­berlerden birinin bir günahı olduğunu iddia ederse, veya onların isminden toplumda onla­rı aşağı duruma düşürecek şekilde alaylı ola­rak bahsederse, veya Hz. Muhammed'den sonra yeni bir peygamber gelmesinin müm­kün olabileceğini iddia ederse..." (İkfar, s. 42).

Bunlar sahih ve güvenilir fıkıh kaynakları olarak bilinen Fusûl ve Hülasatü'l-Fetevâ'dan alman metinlerdir. Buralarda bize Hz. Muhammed'den sonra peygamberlik iddia eden bir kimsenin kâfir (mürted) sayı­lacağı ve cezalandırılacağı anlatılmaktadır. Bu İddiayı mümkün gören ve ispat için muci­ze isteyen kimseler de kafir olmaktadır. Bu, diğer bir ifadeyle her sınıf ve çeşit peygam­berliğin Hz. Muhammed'in vefatından sonra zuhurunun imkânsız olduğu anlamına gelmektedir. Bir kimse peygamberlik iddia­sında bulunduğu zaman, müslümanların gö­revi onu doğrudan sahtekâr ve yalancı say­mak olup, onun gerçek olup olmadığını araş­tırmak ve ondan mucize istemek yoluna git­memektir. Bunların gerekli sonucu olarak şu­nu söyleyebiliriz: Bir sahtekârın iddialarında doğruluk payı olabileceğini düşünmek -hâşâ— Hz. Muhammed'i yalancı saymak ve yüz­lerce hadisi inkâr etmek anlamına gelir.

Fıkıh hükümlerinde açıklıkla belirtildiği üze­re her çeşit ve türdeki nübüvvet devam etme­mektedir, sona ermiştir. Yalnızca bu da değil, her peygamberlik iddia eden, her kendisine vahiy geldiğini söyleyen kâfirdir, yalancıdır, deccalâır; şeriat getirdiğini söyleyip söyle­memesi durumu değiştirmez.

Şimdi kelâmcılara (mütekellimûn) gelelim. Onlar bütün karmaşık meseleleri kılı kırk ya­rarak açığa çıkarmışlardır.

Kelâmcılar {Mütekellimûn)

Büyük hadis ve kelâm âlimi Hafız İbn-i Hazm Endülüsî, el-Milel ve'n-Nihal adlı meşhur eserinde şöyle demektedir: "Bundan dolayı bütün bunları itiraf etmek zaruridir; Hz. Muhammed'den sonra peygamberlik makamının varlığının ve devamlılığının ge­çerli bir iddia olmadığı aşikârdır; böyle bir iddia yalnızca safsatadır." (el-Fasl fi'l-Milel ve'l-Ehvâ ve'n-Nihal, c. I, s. 77).

Daha sonra şunları söylemektedir: "Yine bir kimse Hz. Muhammed'den sonra Meryem oğlu İsa'dan başka birisinin de peygamber olabileceğini söylemesi, kâfir olduğunu söy­lemesinden farklı değildir. Çünkü hâtmü'n-nübüvvet'm hakk olduğu ispatlanmıştır." İbn-i Hazm aynı ifadeleri birkaç yerde tekrarla­mıştır (Bkz., a.g.e., c. I, s. 113; c. IV, s. 180, 198).

Kitabın bir başka yerinde ise şöyle demekte­dir: "Bir Müslüman Hz. Muhammed'in ve­fatından sonra yeryüzüne başka bir insanın peygamber olarak gelmesinin mümkün ve ca-İz olduğunu iddiaya nasıl kalkışabilir?"

Molla Aliyyü'l-Kaarî de Şerhü'l-Fıkhi'l-Ek-ber'de daha önce de naklettiğimiz gibi nü­büvvet iddiasının bizzat küfür olduğunu be­lirtmiştir.

Ebu Hafs Necmüddİn Ömer en-Nesefî Aka-(V/'İnde "Peygamberlerin ilki Âdem aleyhis-seîâm, sonuncusu ise Muhammed'dir." de­miştir.

Saadüddin et-Teftazânî, Nesefî'nin ifadesini şerhederken şöyle demiştir: "Hz. Muhammed'in sözleri ve ona inen Allah kelâmı (Kur'ân) Hz. Peygamber'in peygamberle­rin sonuncusu olduğunu bildirmiştir (33: 40). Yalnızca bütün insanlığa değil dnnlere de gönderilmiş olması onun peygamberlerin so­nuncusu olduğuna işaret etmektedir." (Şerhu'l-Akaid, s. 135).

Bu konu temel akaid ve kelâm kitaplarında işlenmiştir. Bunların başlıcaları şunlardır:

el-Mu'tekadel-Müntekad, s. 209. Süyûtî, el-İtkan, c. II, s. 128. İbnu'l-Humâm,   el-Müsâyere fİ'l-Akaidi'l~Munciye fi'l-Ahira s. 204. el-Yafiî, Mecmuâtu'l-Akaid, s. 15. Ahmed el-Merzuki, Akidetü'l-Avam, s. 12. Nevevi, Şerhu'l-Akidetü'l-Avam. Ebu Leys, Mesaîl.

Nevevi, Kesrü'l-Gays, s. 150. Mîzânü'l-Akaid'mde Şeyh Abdülaziz şöyle demektedir: "Muhammed Rasül, rasûllerin sonuncusudur." Cevheretü't-Tevhid adlı meş­hur akaid kitabında şu naat'ı görmekteyiz:

Yaratılanların en hayırlısı en mükemmelidir o Rabbimizin âlemlere rahmet gönderdiği son peygamberdir o

Şeyh Abdüsselâm b. İbrahim el-Mâlikî İthâfü'l-Mürid adlı kitabında şöyle demekte­dir: "Rabbimiz, Hz. Muhammed'i nübüv­vet makamına getirerek peygamberliği sona erdirmiştir ve ona hâteme'n-nebiyyîn demiş­tir (33: 40). Bu ifade risalet görevinin de de­vam etmemesini gerektirmektedir. Çünkü ge­nel olan sona ererse onun bir parçası olan özel de sona erer; ancak bunun tersi sözkonusu değildir. Bundan dolayı Hz. Muhammed'den sonra yeniden peygamber zuhur etme­yeceği gibi yeni bir şeriat da gelmeyecektir." (İthâfü'l-Mürid, s. 126).

Bu metindeki lâ tahtada'u (tekrar zuhur et­meyecek) kelimesi Hz. İsa'nın yeniden ortaya çıkacak olmasının hâtmü'n-nübüvveti naklet­tiği yanılgısını da bertaraf etmektedir. Çünkü Hz. Muhammed'den sonra yeni bir pey­gamberin zuhur etmeyeceğini açıklamaktadır. Çünkü Hz. İsa daha önce peygamber olmuş­tur.

Şeyh Abdülgâni Nablûsû Şerh-i Kifâyetü'l-Avöm'mda şöyle demektedir: "(Peygamberle­rin) ilki Adem'dir ve kendisinden sonra yeni bir peygamber daha gelmeyecek olması bakı­mında Hz. Muhammed sonuncusudur. O, Muhammed b. Abdullah, hâîemü'l-enbiya'dır, nübüvvet ve risalet makamını bütün devirlerde dünya hayatının sonuna kadar ko­rumaya devam edecektir." (Şerh-i Kifâyeîü'l-Avam, s. 18).

Teşriî ve gayriteşriî gibi yeni nübüvvet sınıf ve kategorileri icat etmek isteyenler toplanan ve iktibas edilen bu metinleri dikkatle incelemelidirler. Kısa bir süre sonra bu tefsir ve vuzuha kavuşturucu izahların tahrif kapısını kapadığını farkedeceklerdir. Burada nübüv­vetin her çeşidinin sona erdiği beyan edilmiş ve hâtmü'n-nübüvvet ile Hz. Muhammed'den sonra peygamberlik makamına yeni bir kimsenin geçemeyeceğinden başka bir şey kastedilmem iştir. Bu nedenle daha önce peygamberlik makamına ulaşmış bir kimse­nin yeniden zuhur edecek olması veya maka­mında kalmaya devam etmesi hâtmü'n-nübüvvet için bir çelişki teşkil etmez.

Şeyh Ebu Şükür es-Selimî Tevhid'ınde şöyle demektedir: "Rafızî'ler (gulat Şii'ler) dünya nebi'siz kalamaz demektedirler. Şia'nın bu görüşü küfürdür, çünkü Yüce Allah ve hâteme'n-nebiyyîn (yani nebilerin sonuncu­sudur) buyurmaktadır. Peygamberlik iddia­sında bulunan bir kimse bu iddiasıyla doğru­dan küfrünü ilân etmiş bulunmaktadır. Bu ki­şiden delil için mucize isteyen kimse de ken­disini küfür bataklığına atmış olmaktadır. Çünkü Kur'ân nassları hakkında şüphe ve be­lirsizlik hisleri taşınamaz. Bundan dolayı nü­büvvet makamına Hz. Muhammed ile bir­likte başka bir ortağın oturamıyacağına kati şekilde iman etmek müslümana vaciptir. Di­ğer yandan guiat Şia, 'Ali, nübüvvet makamı­nı Muhammed ile paylaşıyordu' demekte­dirler ki, bu başlıbaşına bir küfürdür."

Akidetü's Sajfarinî şerhinde şu ifadeler yer almaktadır: "Nübüvvetin ameller vasıtasıyla kazanılabileceğini düşünen kimse zındıktır ve cezalandırılmalıdır; çünkü onun kavli, itikadı, ve fikri nübüvvetin sona ermemiş ve bitme­miş bir kurum olduğu yönündedir. Halbuki bu Kur'ân ve mütevatir hadisle çelişkili bir durumdur. Çünkü bizim Peygamberimiz, peygamberlerin sonuncusudur. ...Bu nübüv­vet makamının ilk sahibi atamız Âdem aleyhisselâmdır ve Habibullah Muhammed ile makam sonuncu sahibini bulmuştur. (Şerh-i Akidetü's Saffarini, s. 257).

Hüccetü'l-İslâm İmam Gazzalî İktisad adlı eserinde hâtmü'n-nübüvvet konusuna değinmekte ve destekleyici deliller sunmaktadır: "Ümmet, hâteme'n-nebiyyîn (33: 40) ifadesi­ni ayrıntılı delillerin ışığında Hz. Muhammed'den sonra başka bir nebinin ve başka bir rasûlün ebediyen mutlak yokluğu anlamında anlamıştır. Bu yorum, tevil ve tahsis götür­meyecek açıklıkta bir gerçektir." {el-İktisad fi'l-İtikad, Mısır baskısı, s. 128).

Aynı eserde İmam Gazzalî bu terimle ilgili her türlü tevil ve yorumu zırvalama ve delilik kabul etmiştir. Hâteme'n-nebiyyîn ve iâ ne-biyyi ba'de terimleri ile İlgili tevillerin ateist­ler tarafından ortaya atıldığına inanmaktadır.

Kelâm ve akaid âlimleri hâtmü'n-nübüvvet hakkında görüşlerini bildirmişlerdir. Bütün bu görüşler incelendiğinde teşriî peygamber­liğin sona ermesine rağmen gayritesriî pey­gamberliğin sürdüğüne dair bir ipucu aran­mış; ancak Mirzâîlerin kendi icatları olan böyle bir peygamberlik sınıflamasına gidildi­ğine kesinlikle rastlanılmamıştır. Şimdi de önde gelen sofilerin eserleri incelenerek teşriî veya gayriteşriî peygamberlik çeşitle­rinden bahsedilip bahsedilmediğine bakıla­caktır.