๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 17 Haziran 2012, 19:48:51



Konu Başlığı: Faizsiz Toplum Gelişir
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 17 Haziran 2012, 19:48:51
FAİZSİZ TOPLUM GELİŞİR

Konumuz, faizsiz bir toplumun faize dayalı bir topluma nazaran daha hızlı bir oranda re-fahmı arttırmasıdır. Faizin kaldırılması, kişi rizikosuna açık snırsiz sayıda teşebbüsler çı­karacaktır. Sermaye sahiplerine büyük karlar sağlamadığından dolayı önceden bağlanama­yan bütün bu karlı yatırımlara bu toplumda başlanılmış olacaktır. Faiz frenleri kullanıldı­ğında "üretim, milyonlara iş sağlayarak her yönüyle artabilme imkanına kavuşacak, satı-nalma gücü de talebi arttıracaktır. Üretimin marjinal maliyetindeki azalmadan kaynakla­nan daha düşük fiyat yine talebi kamçılaya­caktır. Dolayısıyla şimdi yakılmak veya deni­ze atılmaktan daha iyi bir gayeye hizmet et­meyen mallar, bunları hayatlarında kullanma bahtiyarlığına erişememiş milyonlarca insanın istifadesinde olacaktır. "Yatırımdaki eşsiz ar­tışın sonucu, hiçbir kârlı ve faydalı saha başı­boş bırakılmayacaktık (Economics of islam, sh.41).

Böylece yatırım hacminin artışı, üretimi des­tekleyici, faydalı, hususiyle kârlı olmayan te­şebbüsler sabit sermaye büyümesini arttırır, aynı zamanda ülkedeki milyonlarca insana iş imkanı sağlar. Buna bağlı olarak onların alım gücünü arttırır. Bu sırasıyla, mal üretiminde olduğu gibi diğer tüketim mallarının endüstri­sinde muharrik güç olur. Faiz oranlarının sı­fırlanması veya negatiflenmesi, faiz oranların­daki önemli bir düşüş dünya çapında imalat ve tarım endüstrisinde sınırsız yatırım imkan­ları doğuracaktır. Cassel, yatırım seviyesinde­ki faiz oranlarında önemli ölçüde bir düşüşün tesirlerinin tamamen farkında gözükmesine rağmen her halükârda geleneksel faiz oranla­rının ödenmesi gerektiğini düşündüğünden dolayı bu tarz bir gelişmeyi tasdik etmemek­tedir.

Faiz oranları Cassel'e göre, yıllık ev kiraların­da önemli bir etkiye sahiptirİLondra'da veya diğer büyük şehirlerin merkezinde bir evin bulunması durumunda buradan ede edilecek kira bedeli hayli yekun tutmaktadır. Genel olarak apartman veya ev için yapılan sermaye yatırımlarında faiz sözkonusu olduğundan, bu faiz kiralara yansımakta, dolayısıyla büyük şehirlerdeki ev kiralarında büyük artış olmak­tadır. Farzedelim ki, faiz oranı % 4.5 ve diğer yıllık giderlerin toplamı evin sermaye değeri­nin % 1.5 Mir. Bununla beraber eğer faiz oranı % 1.5'a çekilirse ev kirası da % 6'dan % 3'e düşecektir. Ev kirasının varsayımında muhtemelen yarısı fazlalıktır. Fakat herhangi bir ülkede ev kiralarındaki bugünkü rakamla­ra göre düşüş şüphesiz ki, oturmak için eve olan talep büyük bir artışa sebep olacaktır. Bu ise talep çeşitlerinin en yoğunu olmasına rağ­men patlamaya hazır bir kapasiteye sahiptir.

"Çok düşük bir faiz oranında yalnızca daha çok ev istenmekle kalmmayıp evlerde daha İyi ve üstün kalite aranır. Çok iyi malzemeler kullanarak bir ev inşa etmek yalnızca önemsiz fazladan bir yıllık kira toplamına malolacak; böyle bir evin ucuza maledilmesi, yıllık tamir giderlerini artırırken borç ödemesindeki tak­sitlerin azalacağını da akla getirecektir." (Cas­sel, a.g.e., sh. 108-110).

Faiz oranlarındaki ciddi bir düşüş Cassel'e gö­re, ihtiyaç olan büyük miktarlardaki kalıcı va­sıtalar için bütün mal ve hizmetlerin talebine aynı etkiyi yapacaktır. Bütün ülkelerde ve özellikle gelişmiş ve çok nüfuslu ülkelerde demiryollarına, telefon, telgraf gibi benzer sektörlere büyük bir talep vardır. Bu sektör­lerde % 4-5 faiz oranının uzun dönemde öde­nemeyeceği, yalnızca bunların ödenmesi ve yapılması için, faiz oranlarının % 1 ve 2 gibi bir noktaya çekilmesi gerekir. Gerçekte genel olarak kalıcı mallar için günlük hayatta sınır­sız talep vardır. Bu, faiz oranlarının şimdiki seviyede kalışının en önemli sebeplerinden yalnızca birisidir: Çalışan sermayenin en uy­gun arzı ile tazmin edilmiş sınırları çerçeve­sinde talep sınırlandırılmalıdır. Bu durumda faiz oranlarındaki çok az bir İniş dahi temel mallara yapılan sermaye yatırımı için sayısız fırsatlar doğuracaktır.

Bu, faiz oranlarında Önemli ölçüdeki düşüşten kaynaklanan yatırım fırsatlarındakî geniş çap­lı artışa Cassel'in gıpta ile nasıl baktığı ve yüksek faiz oranı vasıtasıyla sermayeye olan talebin sınırlandırılmasını tavsiye edişidir. O, sermaye talebinin sınırlandırılmasıyla sanayi­deki gelişmenin büyümesini durdurduğunu buna bağlı olarak da insanların alım gücünün azaldığını farkedememektedir. Diğer bir ifa­deyle, ülkede genel işsizlik için şartları oluş­turuyoruz.

Cassel, faiz oranlarındaki ciddi bir düşüşün (faiz oranlarının sıfırlanmasından bahsetmek-sizin) refahın büyümesinde gayet önemli etki­leri olduğunu kabul ediyor, ancak bunu tasvip ettiğini kaydediyor. Onun ifadesiyle, "kullanı­lan dayanıklı mallarda ana maliyet bunlara yatırılmış sermayedeki bugünün faizidir. Eğer bu temel faiz sıfırlanır veya ufak bir bölüm dahi şimdikinden daha aşağıya çekilirse, in­sanların mahrum oldukları önemli sayılan her ne olursa olsun, pahalı binalar, mobilyalar ve diğer dayanıklı mallar lüks olmaktan çıkacak­tır. Gaz ve su arzı için boru sistemleri kârlı te­şebbüsler olarak yalnızca İngiliz Kanalı altına değil, dünyanın diğer büyük su yollarının ço­ğunun altına döşenebilecek şekilde genişleye­bilir. Her yılık bütçedeki asıl maliyetlerin maddi sınırı günlük hayatta çok önemsiz kala­caktır. Okuyucu kendisini şimdiki teknik im­kanlara hasredecek sınırsız sayıda benzer ör­nekler ekleyebilir. Fakat unutmamamız gere­ken şey şudur: Günümüzdeki bütün teknik bilgi, sermayenin kullanılması karşılığı öde­nen şeye bağlı durumda gelişmiş ve bu faktör dolayısıyla katı bir şekilde iktisadileştiril mis­tir. Şayet bu şarttan feragat edilebilse, teknik usullerin gelişmesi için tamamen yeni yollar açılacaktır. (Keynes, sh, 322-28).

"İnsanların kendilerini mahrum edecekleri hiç bir lüks olmayacak. Şimdi yüksek maliyetten dolayı düşünülemeyen çok pahalı teşebbüsle­re dahi el atılacaktır. Bütün bu fırsatlar faizin yokluğuyla mümkün olabilir. Diğer bir ifa­deyle her yıllık bütçenin asıl maliyetlerindeki parasal sınır günlük pratik hayatta sıfırdır." "Sosyo-ekonomik hayatta mübtela olunan is­rafların hâlâ düşünülüyor olması, eğer serma­ye kullanımına para ödenilmiyorsa, anlamsız gelecektir. Faiz oranları sıfır noktasına ulaşmadan çok önce dayanıklı mallara olan ihti­yaç ve taleplerin, diğer isteklerin ihmaliyle bütün oranlar hariç olmak üzere tatmin edil­miş olacak. Toplumun üretim kapasitesinin büyük bir kısmı bu yolla kullanımı özellikle gelecekte olacak, malların üretimine yöneltil­miş olacak; bu, kıtlıktan daha çok şimdiki is­teklerin tatmin edilmesinin başarısızlığa uğra­mamasıdır." (Cassel, sh. 108-110).

Cassel, "sosyal iktisadın savurganlığı" olarak adlandırdığı düşük veya sıfırlanmış faiz oran­larıyla yapılacak olan ucuz gelişme ve sosyal refaha karşı gözükmemektedir. O, kapitalist sistemin göz kamaştıran başarılarından -ne olursa olusun- görebildiği (veya görmek iste­mediği) ile anlaşılması çok güç birisidir. Faiz oranlarının düşmesi veya kaldırılmasıyla meydana gelecek yatırım fırsatlarındakî her­hangi bir genişleme, önceden yüksek maliyetlerden dolayı teşebbüs edilemeyen bütün fay­dalı yatırımları bizzat devlet yapabilme imka­nına kavuşacaktır. Bu da milyonlarca insana iş imkanı sağlayacağından onların alım güçle­rine etki edecek ve dolayısıyla piyasada talebi canlandıracaktır. Böylece faiz oranlarındaki her düşüş refaha doğru bir adım olacaktır. Fa­izin kaldırılması gerçekten insanların kendile­rini sınırlamadıkları lükse varıncaya kadar sermaye büyümesini arttırır.

Cassel, insan ihtiyaçlarının sınırsız, tatmin edilemez ve insan gelişmesine hiç bir sınır ol­madığını unutuyor. İnsanlık, çok uzun süredir geleneksel para sistemlerinin sınırlayıcı uygu­lamalarından dolayı ızdırap çekiyor ve bütün dünyadaki ayaklar altına alınmış hakların kar­şılanmasıyla bir rahatlık istiyor. Dünyanın, şimdiye kadar zenginliklerinin sömürüldüğü, geri bırakıldığı ülkelerinde yapılacak o kadar şey var ki, bunların en başında hayatiyetlerini sürdürmek için zaruri temel ihtiyaçların karşı­lanması dahi çok uzun zamanlar alacaktır.

Faizin kaldırılmasından sonra dahi, önemli sonuçlar alabilmek için herkülvari teşebbüsle­re ihtiyacı olan sıradan insanın refahı için ya­pılması gereken çok şey var. Batı ülkelerinde bile genelde hayat seviyesi tatmin edilmekten uzaktır. Dünyanın en gelişmiş ve en zengin ülkesi kabul edilen A.B.D. 35 milyon (toplam nüfusun 1/6'sı) işsiz ve daimi yoksul insana sahiptir. Cassel'in hayalinde canlandırdığı gi­bi, insanların ihtiyaçlarının, bütün oranlar dı­şında, tatmin edildiğini söylemeden önce ha­yat standardı A.B.D.'nden daha aşağı düzeyde olan Batı Avrupa'da bile yapılması gerek bir çok işin bulunduğunu düşünebilirsiniz.

Şayet hemen Asya'nın, Afrika'nın, Güney Amerika'nın ve Doğu Avrupa'nın birçok ülke­sini düşünürsek burada insanların önemli bir çoğunluğunu açlığın eşiğinde yaşamakta, lüks ve konfordan bahsetmeksizin onların temel ihtiyaçlarını karşılamak için acaba insan çaba­sının ne kadarı gerekli ve bu ne kadar sürer, sıfırlanmış faiz oranlarıyla dahi, insanların önemli bir bölümünün insan-altı hayat şartla­rında yaşadığı Asya ve Afrika ülkelerinin te­melden güçlü bir şey kazanılmadıkça bütün bunlar daha çok zaman alacaktır.

Cassel, faizsiz bir toplumda sınırsız gelişme imkanlarının farkında gözüküyor. Özellikle, ne zaman ki "biz, fabrikalar, binalar, gemiler, demiryolları, su şebekeleri gibi daha çok da­yanıklı aletleri kullanarak yapmamız zaruri olursa". Bu durumlarda faiz çok önemli bir pay olur ve yatırım mallarında ne kadar çok kullanılsa, üretim rnetodlarına büyük maddi etki yapar. Faiz oranlarında (sıfır oranından bahsedilmeksizin) önemli bir düşüş pek çok teknik imkanları ekonomik avantaja çevir­mekle kalmaz, kısa zamanda veya sonra onu gerçekleştirir. Çeşitli üretim dallarındaki bek­lemede kesinlikle anlaşılabilir bir kullanım yoktur, eğer bu bekleme boş yere ise.

Değişik gayeler için olan su şebekeleri özel­likle geniş miktarlarda sermaye yutmaya elve­rişlidir. Genelde dayanıklı olduklarında, bek­leme için Ödenilen fiyat böyle işlerin kullanı­mıyla ilgili olan maliyetlerde tamamen önemli bir paydır. Eğer bu sebepten, faiz oranlan sıfır veya sıfıra yakınsa-Panama Kanalı, İngiliz Tünel Kanalı'nda olduğu gibi-bu gibi yatırım­lar flnans zorluklarıyla karşılaşmazlar. Fiili­yattaki daimi kalıcılığını korumak için bunla-nn böyle bir yolla yapılması halinde onlann asıl maliyetleri çok yüksek olacak; onların kullanımı düşük maliyeti gerektiriyorsa bu defa o sahaya büyük bir talep akışıyla yeni kredilerin yatırıma geçişi hızlanacaktır.

Sıfırlanmış faiz oranlannın yeni teşebbüslere olan yatınm için sayısız imkanlan sağlayaca­ğı, düşük faiz oranındaki yeni kârlı teşebbüs­lere büyük imkanlar açacağında hiç şüphe ol­madığı aşikârdır. Yaklaşık bütün çağdaş eko­nomistler Keynes ve sonrası dahil olmak üze­re "yüksek faizin karlı olmadığı sahalarda ser­maye yatırımındaki genişlemeyi, düşük faiz oranının teşvik edeceğini" kabul ederler. (Keynes, General Theory, sh. 193). Prof. Von Mises, Hansen ve diğerleri faiz oranlanndaki düşüşün, yatınma faydalı olduğu hususunda diğerleriyle aynı görüşü paylaşıyorlar.

Eğer düşük faiz oranı yatırımı teşvik ediyorsa, sıfırlanmış faiz oranı yatırıma çok daha fazla teşvik verir. Önceden düşük kârlılık sebebin­den dolayı yapılamayan, düşük marjinal ran­dımanlı sermaye ile sayısız teşebbüsler faizin sıfıra doğru yönelerek düşmesiyle ele alınabi­lecektir. Bu, tabiatıyla yatınm düzeyini arttı­racak ve neticede toplumu zenginleştirecektir. Prof. Fisher dahi yatırımlarda herhangi bir yöndeki genişliğin sermayenin marjinal randı-manıyla -verimliliğiyle (ki, gelir oranlarının maliyeti geçmesi diye isimlendiriyor) ve faiz oranıyla mukayesesine bağlıdır. Ona göre, ya-tırımı teşvik için "maliyetin üzerindeki gelir oranı faiz oranını aşmalıdır" ve "bu faktör, fa­iz teorisinin yatırımda fırsatçılık yönünde merkezi bir rol oynar."

Faiz oranlannın sıfır olduğu İslami bir top­lumda, sermayenin marjinal verimliliği listesi ve güven durumu yatınm oranını etkileyen önemli bir saiktir. İslami devlet, ileride açık­lanacağı üzere, gelecekteki piyasa için olduğu kadar günümüz için de güven vericidir. İsteni­len büyüme hızının ülkede sürdürülebilmesi için yatınm oranlarının sabit ve biraz yüksek tutulması sonucunda yoğun icatlar zinciri ser­mayenin marjinal verimliliğini arttınr. (Key­nes, a.g.e., sh. 141-157).

Tartıştığımız husus şudur: Sosyal refaha belir­li bir derece hız katan yatırım seviyesini sür­dürmek için faizin kaldınlması kesinlikle lü­zumludur. İnsanlık tarihi delillerini gerçeklere dayandırır; yatırım politikası genel olarak kisilerin kâr dürtüsünden etkilenir ve çok az sosyal avantajlara haiz olanlarla çakışır. Bun­dan ötürü sosyal niteliğe haiz mallardaki faize olan benzer bir yaklaşımı ölçmek gereklidir. Görüşümüze göre, faizin kaldırılması toplu­mun temel mallarına olan yatırımı teşvik için en isabetli yoldur. Hiç şüphe yoktur ki, sıfır oranlı faiz, yatırımın uygun miktarım devamlı teşvik etme kapasitesine haizdir.Herhangi bir teşvik, yatırım seviyesini dengede sürdürmek İçin lüzumlu addedilir ve istenilen seviyede tüketme eğilimi "zekat" ve "sadaka" müesse­sesiyle düzenlenir.

Her ekonomi muhtemelen yeni yatırımlarda bulunmanın ve geliştirmenin, faiz oranlarım sıfıra yaklaşan bir seviyeye düşürmeden, kârsız olduğu bir noktaya ulaşır. Tecrübe edil­diği gibi modern ve sanayileşmiş ülkelerde muhtemelen yatırım imkanları tedricen daralır ve sermayenin marjinal verimliliği faiz oranı­nın seviyesine geldikçe, sermaye varlığının ilave üretimini gerçekleştiremez. Bu şartlar altında yatırımları teşvik için faiz oranını dü­şürmek (hatta sıfırlamak) şarttır, aksi takdirde ülke gittikçe fakirleşir.

Batı dünyasındaki ticarî devir olayını takip eden fakirlik faiz sisteminin bir neticesidir. Tüketim eğilimlerinde ve likİtide tercih durumlarmdaki dalgalanmalar "zekat" ve "sada­ka" müesseseleriyle makul bir seviyede dengelenebilir. Her çeşit stoktan alman % 2.5 orandaki zekat ödemesiyle gerek özel, gerek­se kamu harcamaları düzenli bir seviyede tu­tulur. Aynı zamanda elde bulunan nakit para, kullanım tercihleri dengesini sınırlı tutar. Bu iki faktörün sıfır enflasyon oranıyla bileşimi, ekonomiyi sermayenin marjinal verimliliğin düşmesinden koruduğu gibi yatırım oranları­nın makul bir seviyede tutulmasını temin eder.

Bugün kapitalist toplumlarda bile gelişmenin sürdürülmesindeki en etkili metod düşük faiz oranıdır. Çünkü yüksek faiz oranı gelişme sü­resinde tam istihdamı muhafaza edemeyebilir. Keynes'in kendi ifadeleriyle; "gelişmenin ça­resi yüksek faiz oram değil, düşük orandır. Yalnızca bu gelişmenin sürekliliğini sağlar. Bu ticari devirin çaresi gelişmeyi kaldırmak ve sürekli olarak bizi yarı durgunlukta bırak­mak değildir. Bilakis durgunluğu ortadan kal­dırıp bizi yan gelişmede devamlı tutmaktır." (Keynes, a.g.e., sh. 322-328).

Daha önce de belirttiğimiz gibi bir ülkede ma­kul yükseklikteki yatırım oranını muhafaza etmenin en tesirli ve isabetli metodu; zekat ve' sadaka müesseseleriyle sıfır enflasyon oranıy­la gerek özel gerekse kamu harcamalarının teşvikiyle olur. Sıfır faiz oranı, uygun yatırım oranının muhafaza edilmesini ve tam istihda­ma yaklaşımını sağlar ve sadaka ile zekatın desteklediği likidite tercihi artmaksızın yeter­li bir yüksek seviyede tercih eğilimini korur.

Keynes, bu iki faktörün bir istihdamın yalın ve istenilen düzeydeki yatırımın muhafaza edilmesinde ve aynı zamanda tüketim eğilimi­nin korunmasında oynadığı rolü çok takdir et­mişti. Onun 1928-30 yıllarındaki Amerikan yatırım ve istihdamını incelerken söylediği sözler oldukça ilginçtir: "Önceki beş yıllık dö­nemde büyük oranda yapılan toplam yeni ya­tırımların İlerideki muhtemel mahsüllerindeki hızlı düşüş serin kanlılıkla görülmüştür. İsa­betli bir tahmin sermayenin marjinal verimli­liğini daha önce görülmemiş bir seviyeye dü­şürecektir. Öyle ki uzun dönemli faiz oranı ol­maksızın sağlam temelli bir gelişme sağlana­maz. Aynı zamanda böyle bir gelişme için yanlış yönetilenlerin önlenmesi lazımdır. Yüksek faiz oranı, spekülatif heyecanların te­sirinde, belli yatırımların haricindekileri cay­dırır. Bu sebeple sömürülme tehlikesi ve spe­külatif heyecanlan yenecek yükseklikteki faiz oram aynı zamanda her çeşit yeni yatırımları etkileyecektir. Böylece faiz oranındaki bir ar­tış, hızlı anormal yeni yatırımların uzayan periyodları dışında cereyan eden ilişki durumu­nun bir çözümü olarak, hastaları öldürerek müptela olunan hastalığa çare bulma metodu­na (!) benzer.

İlave olarak, şayet biz sınırlı bir hassasiyetle modern atılımların fazla ya da yeterli yatırı­mının maddi şartları ile uzlaşma temayülünde olduğunu kabullenmek zorunda olsak bile, yüksek faiz oranlarını uygun bir çözüm yolu olarak asla göremeyiz, yozum gelirin tekrar dağılımı yoluyla tüketim meylim arttım için tasarlanmış çeşitli tedbirler içinde arana­bilir. Yoksa, verilen bir iş düzeyi, onu destek­lemek babından söylenen yatırımın daha kü­çük bir değerini gerektirebilir.

Sıfır oranınaaıu faiz, mevcut iş hacminin Ko­runması için lüzumlu görülen câri yatırım hacmini muhafaza ederken, sadaka ve zekat müessesesi ile desteklenen toplumun fakir ke­simi arasındaki gelir dağılımını iyileştirmesi vasıtasıyla ve kamu harcamalarını arttırarak tüketim meylini uygun bir seviyede tutar.

Hiç şüpne yoktur ki, faizin kaldırılması, zekat ve sadaka müessesesinin ihyası; tüketim eğili­mindeki dalgalanmaları, likiditedeki tercihle­ri, pazarın marjinal verimliliğini dengeleye­rek, ekonomideki uygun kalkınmayı ve nere­deyse tama yakın istihdamın şartlarını muha­faza eder.