๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Temmuz 2012, 09:17:52



Konu Başlığı: Evlilik Münasebetleri
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Temmuz 2012, 09:17:52
EVLİLİK MÜNASEBETLERİ

Hz. Peygamber'ın aynı zamanda dokuz zevcesi vardı. Onlarla fevkalade düzenli ve iyi bir evlilik münasebeti kurmuştu . Ehli beyt mensupları olarak hepsi ile mesut bir hayatı vardı. Peygamber, zevceleriyle huzur dolu, saadet içinde ve muhlisâne bir hayat sürdü. Bu haliyle bütün evlilere kusursuz bir Örnek teşkil etti. O, asil örneğiyle hürmet, şeref, vakar ve merhametle sürdürdüğü aile hayatında harikulade bir bağlılık göstermiştir. (4:1). Erkek ve kadın arasındaki bu yakınlık, onların karşılıklı güven, dayanışma, menfaat, huzur, himaye ve saadetleri içindir (7:189). Ailede, kadın ve erkek, birbirlerinin duygu ve fikirlerine, arzu ve emellerine hürmet göstermeli, "haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğratılmamış olursunuz" (2:279) geniş prensibini tatbik etmeye çalışmalı veya daha basit bir ifadeyle "ver ve al" kaidesine uymalıdırlar. Kendi hususi hayatıyla Peygamber, cinsî arzu ve temiz muhabbet hislerinin meşruiyet sınırları içindeki haliyle, gayri meşru bir yaşantıdaki arzu ve şehvet hislerinin arasındaki farkı açıkça göstermiştir.

Bu durumda O, evlilikte gerçek bir mutluluğu arayanlar için ebedî bir rehber oldu. Peygamber, nikâhlı kimselerin münasebetlerini yön­lendirecek aile mensupları arasındaki her türlü ilişkiyi düzenleyecek ve sağlamlaştıracak temel prensipleri ümmetine açıklamıştır. Hadis ve tefsir kitaplarında bu hususlara geniş yer verilmiştir. Batı toplumu kadını bir şehvet, eğlence, düşkünlük ve zevk aracı gibi kullanmakla, onu alçatmakla kalmayıp, evlilik içi cinsi münasebetleri de nefrete dönüştürmüştür. Şimdi binlerce genç erkek ve kadın, evlilik sorumluluklarını omuzlamak s izm fizikî ve cinsî tatmin ve zevkleri peşindedirler. Batı dünyasında binlerce genç kızın sokaklarda ve parklarda dolaşıp bir geceliğine birlikte oldukları iğrenç ve sefil hayatlarına pek sık tanık olunmaktadır.

Onlar kendi toplumlarında hiçbir saygı tanımamakta, genelevlerde veya kendi dairelerinde fuhuş içinde berbat bir ölümle ölmektedirler. Hz. Muhammed, bütün insanlara, hiçbir gayri meşru unsur olmadan , tam bir emniyet ve himaye altında evlilik hayatının mazbut halini bütün zevk, mutluluk ve heyecanlarıyla sunarak, iffetli ve şerefli yolunu göstermiştir. (Ayrıntılı bilgi için; Siret Ansiklopedisi, c.I, sh. 328-335'e bakınız.).

Hz. Muhammed, kendi yaşayışı ile, huzurun, saadet ve sükunetin normal evlilik hayatı münasebetlerinde olduğunu göstermiştir. Karşı cins tarafından tahrik olma ve onun cazibesine kapılma hali tabiidir ve ALLAH vergisidir. Ancak, kadın-erkek arasındaki tabii münasebetler, erkekler arasındaki nitelik ve mizaçlar açısından tamamen farklıdır. Kadm-erkek arasındaki bu ilişki özel bir sevgi ve muhabbeti lüzumlu kılmaktadır. Kadının nazik ve latif tabiatı, erkeğin zevcesine karşı müşfik ve merhametli davranmasını gerektirir.

Hz. Muhammed, ilk evliliklerini yirmibeş yaşlarındayken Hz. Hatice ile yapmış, bu evlilikleri peygamberlik yıllarını da içine alarak 25 yıl sürmüştü. Hz. Hatice validemizin vefatını takiben Hz. Peygamber 53 yaşından sonra ve kendine has sebepler içinde çok sayıda hanımı nikahı altında tutarak aile hayatını sürdürmüştür. Hanımlarına, çeşitli kabiliyet, bilgi, mizaç gibi seviyelerine göre samimiyetle muhabbet besledi. Ne zaman onlardan birini ziyaret etse, ona karşı tam bir muhabbet, şefkat ve hürmet gösterdi. Onları her zamanki sıralarına göre ziyaret ederdi. Hz. Hatice ile evlendiklerinde, Hatice kırk yaşlarındaydı. Birbirlerine büyük bir muhabbet beslediler. Onların evlilik hayatı saadetin, nezaketin ve kanaatin bir örneğiydi. Hatice bütün servetini ALLAH yolunda sarfetti. Rasulullah'a vahiy gelince büyük bir teslimiyetle O'nu destekledi. Hicretten üç yıl önce vefat etti. Peygamber, onu dokuz hanımla evli olduğu zamanlar bile daima hayırla anar,Hatice'nin büyüklüğünü, faziletini anlatırdı.

Yukarıda verilen birçok misal, Peygamber'in hanımlarının sevgi, muhabbet ve bağlılıklarına ışık tutmaktadır. Hz. Aişe'den: "Peygamber,oruçlu iken hanımlarım kabul eder, eliyle dokunur ve kucaklaşırdı. Peygamberiniz jcendine en ziyade sahip olanımzdı. " dediği rivayet edilmiştir. (Buharı). Yine Aişe'nin bir başka rivayetinde: "Rasulullah, oruçlu iken bazı kadınlarını öperdi, sonra tebessüm ederdi." demiştir. (Buhari). Yine Aişe'den olan diğer rivayette,kendisi hayız ve hücresinde mukim ve Rasulullah, mescidde i'tikafta iken Efendimiz (mübarek) başını ona doğru uzatır, o da tarar imiş. (Buhari). Mü'minlerin annelerinin her birine mahsus olan hücrelerinin kapıları Mescid-i Şerife açılırdı. Buna göre Peygamber Aişe'nin hücresine bitişik bir halvetgahta i'tikaf buyurmuşlardır. Yine Aişe'den; şöyle demiştir: "Rasulullah'a ben ıtır (hoş koku) sürerdim . O da (gece) zevcelerini dolaştıktan sonra sabahleyin koku eseri Üzerindeyken ihrama girerdi" (Buhari). Yine o, Rasulullah'ın saçını ortadan ikiye böldüğünü, ayrımı tepesinden itibaren yaptığını, başın önündeki saçları alnından aşağı bıraktığını bildirdi. (Ebu Davud). Aişe anlatıyor: "RasuluUah ile aynı kabdan yıkanırdık. O'nun omuzlarına gelmeyen, ancak kulaktan aşağıya uzanan saçlan vardı." (Tirmizi).

Hz. Aişe, Peygamber'ın herhangi bir seferden dönünce ilk önce kendisine geldiğini, sırayı böylece başlattığını anlatıyor: "Ahzab Suresi'nin "Onlardan geri bırakır, dilediğini yanma alırsın..." ayeti nazil olduktan sonra Rasulullah biz kadınlarından nöbetinde bulunduğu kadının gününde (öbür kadına gitmeye teveccüh etmek isteyince) her zaman müsaade isterdi. Benden müsaade isteyince, ben de ona: Ya Rasulullah, eğer izin vermek bana ait bir hak ise, ben senin üzerine hiçbir kimseyi kabul etmek istemem1 diye cevap verdim" (Buhari). Yine şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah, Zeyneb binti Cahş'ın nöbetinde bal şerbeti içerdi ve bu suretle onun yanında çok kalırdı. Bunun üzerine Hafsa ile ben ittifak ederek ikimizden hangimizin yanına Rasulullah gelirse ona: 'Ya Rasulullah, meğâfîr (yapışkan ve tatlı bir zamk, urfut denilen ağacın usaresi) mi yediniz? Sizde meğâfîr kokusu duyuyorum' desin, diye söz birliği yaptık. (Rasul-i Ekrem geldiğinde Hafsa tarafından böyle söylendi). Peygamber: 'Hayır, ben meğâfîr yemedim. Yalnız Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal şerbeti İçmiştim. Artık bir daha içmem.' diye and içti. Ve (işte yemin ettim, sakın bunu ne Aişe'ye ne de başka bir kimseye duyurma) diye tenbih buyurdu" (Buhari,Müslim). Bunun üzerine vahiy geldi: "Ey Peygamber, ALLAH'ın sana helal kıldığı şeyi zevcelerinin hoşnutluğunu arayarak, niçin (kendine) haram ediyorsun?" (66:1). ömer,Hafsa'ya gittiğini ve ona: "Ey kızım! Rasulullah'ın ona olan sevgisinden dolayı güzelliğiyle gururlananın yolundan gitme" dediğini anlattı. "Onu" sözüyle kasdettiği Aişe idi. Ömer İlave etti: "Sonra Rasulullah'a söyledim ve O da onlara doğru tebessüm etti." (Buhari).

Hz. Aişe, Rasulullah'in bir gece, sırasında kendisini   terkettiğini,   bunun    üzerine   çok kıskandığını anlattı. Sonra Peygamber  geldi, Aişe'nin haline bakıp: "Mesele nedir, Aişe? Kıskandın mı?" dedi. Aişe şöyle cevapladı: "Seni sevdiğimden dolayı kim beni sevmez ve kıskandırır ki?" Peygamber "Şeytan sana geldi" dedi. Aişe: "Ey Allah1 in Rasulü, benim şeytanım mı var?" diye sordu. O da olduğunu söyledi. Bu sefer Aişe Peygamber'a şeytanı olup olmadığını sordu. Peygamber da: "Evet, fakat ona karşı ALLAH beni korudu ve yardım etti. " dedi (Müslim).

Hz.Muhammed'ın ilk zevcesi Hatice'ydi. Evliliklerinin onbeşinci yılında Muhammed, Peygamberlikle müjdelenmiş ve ilk vahyi almıştı. Hatice, Muhammed'ı büyük bir teslimiyetle destekledi. Hz. Ali'den rivayet olunmuştur ki, Rasulullah, şöyle buyurmuştur: "Zamanındaki dünya kadınlarının hayırlısı Meryem'dir. İslam Ümmetinin kadınlarının hayırlısı da Hatice'dir" (Buhari). Ebu Hureyre'nin rivayetine göre: "Peygamber'ın Hira dağında iken yanına Cebrail gelmiş de şöyle demiştir: "Ya Rasulullah! İşte şu Hatice'dir; sana doğru geliyor. Yanında bir yemek kabı var. Hatice bana geldiğinde ona, Rabb'inden ve benden selam söyle! Ve Cennet'te inciden yapılmış bir sarayla da müjdele ki, onun içinde (Hatice'nin hoşlandığı gibi) gürültü, patırtı yok ve çalışmak, çabalamak da, yok!" (Buhari). Allahu Teala, Hatice'nin Peygamber'e olan muhabbetinden ve yardımından razı idi.

Yukarıya aldığımız hadisden de anlaşılacağı gibi ona Cibril aracılığıyla iltifat etti. (Ibni Hişam).

Buharİ'nin kaydettiği bîr rivayete göre Aişe şöyle demiştir: "Rasulullah'ın kadınlarından hiçbirisi hakkında ben, Hatice'ye karşı kıskançlığım derecesinde kıskanç değildim. Halbuki ben Hatice'yi Rasukıllah'ın yanında görmemiştim de. O, beni Rasulullah almazdan önce vefat etmişti. Fakat Nebi, onu (yanımda) çok anardı. Çok defa koyun keser, etini budunu parçalar sonra Hatice'nin sâdık kadın dostlarına gönderirdi. Bazen ben, sabırsızlanarak Rasulullah'a: 'Sanki yeryüzünde hiç kadın yok da yalnız Hatice mi vari diye İtiraz ederdim. Rasulullah da: 'Hatice (şöyle) idi. Hatice (böyle) idi diye güzelliklerini ve hayırlarını sayar ve ondan çocuklarım var! buyururdu. " (Buharı). Kadınlık gayreti ile söylenen bu sözlerden sonra, bir rivayete göre Aişe şöyle demiştir: "Rasulullah'ın sözlerimden kırıldığını anlayınca: 'Ya Rasulullah, seni hak Peygamber olarak gönderen ALLAH'a yemin ederim ki, bundan sonra Hatice'nin her zaman menkıbelerini yâd et!' diye gönlünü almaya çalıştım." (Ahmed, Taberânî).

Peygamber'ın diğer hanımları da onunla çok mesud yaşadılar. Cüveyriyye genç ve güzeldi. Aişe onu ilk gördüğünde, güzelliğine çok imrenmişti. Bununla birlikte, daha sonra Peygamber'ın kendisine olan muamelesinde hiçbir değişiklik görmedi. Çünkü Peygamber'ın muhabbeti ve kadınları takdir etmesi dış görünüşe göre değildi. Aişe, Peygamber'ın hanımları içinde kendisi ile boy ölçüşebilen sadece Zeyneb binti Cahş'ın olduğunu söyledi (Müslim). Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre:"Peygamber, Ramazan ayının son on gününde i'tikaf a girerdi. Çadırını ben kurardım. O da sabah namazını kıldıktan sonra çadıra çekilirdi. "Hafsa kendisine bir çadır kurmak için Aişe'den izin istedi. O da verdi. Hafsa Çadırını kurunca onu gören Zeyneb binti Cahş da oraya çadır kurdu. Sabah Peygamber  Çadırları görünce: "Bu çadırlar da nedir? diye sordu. Aişe de durumu anlattı. O zaman Peygamber: "Onlar bunu yapmakla doğru mu yaptıklarını zannediyorlar?" dedİ.Ve Peygamber o ay içinde i'tikafı bıraktı. Bu on
günü Şevval ayı içinde tatbik etti. (Buhari).

Peygamber'ın zevcesi Safiyye'den rivayet olunduğuna göre: Rasulullah, Ramazan'ın son on gününde mescidde i'tikafta iken Safiyye O'nu ziyaret etmişti. Bir saat kadar görüştükten sonra ayağa kalkmış, Rasulullah da onu yerine geçirmek üzere beraber kalkmış. Ummü Seleme'nİn odası önündeki mescid kapısına geldiğinde Ensar'dan iki kişi oradan acele ile geçmişti de Rasulullah 'a selam vermişlerdi. Peygamber bunlara: "Acele etmeyiniz, durunuz! Yanımdaki kadın, Safiyye bİntİ Huyey'dir." buyurdu. Bu iki Ensârî zat: "Ya Rasulullah! Subhanallah! (Biz Cenab-ı Hakk'ı, Rasulünün layık olmayan bir harekette bulunmasından tenzih ederiz, )" dediler. Ve Peygamber'ın Safİyye'nin kimliğini açıklamasına mecburiyet hissetmesi bunlara ağır geldi. Bunun üzerine Peygamber: "Şeytan insanın vücudunda deveran eden kan mesabesindedir. Ben, sizin temiz gönüllerinize şeytanın kötü bir şüphe atmasından haklı olarak korktum" buyurdu. (Buhari). Bu hadisten istifade edilecek birçok hüküm vardır. İ'tikafa girenin ziyaretçi kabulünden ziyade konumuzu ilgilendiren hususlardan en önemlisi: Rasulullah'ın ümmeti hakkındaki yüksek şefkatleri ve ümmetinden kusur ve günahların defi için ümmeti daima irşada ihtimam buyurmalarıdır. "Bir gece Zeyneb, Aişe'nin evine geldi. O arada Peygamber da oraya geldi ve bir tarafa doğru gitti. O günlerde lamba olmadığı için Aişe, " O Zeyneb'tir" dedi. Zeyneb bunu duyunca kızarak birşeyler söyledi. Aİşe da aynı şekilde cevap verdi. Ebu Bekir, dışarıda, mescidde idi ve bu kızgın konuşmaları duydu. Peygamber'e dışarı gelmesini rica etti. Aişe, babasının öfkelendiğini hissedince korktu. Namazdan sonra Ebu Bekr, kızının evine geldi ve tartışmayı Aişe başlatmadığı halda ona ihtarda bulundu ve onu azarladı. (Müslim).

Burada hiç şüphe yok ki, Hatice'nin vefatından sonra, onun yerini Aişe aldı. Aişe, Rasulullah'ın en çok sevdiği zevcesidir. Onunla vefatına kadar, yaklaşık on yıl kaldı. Peygamber'ın Safiyye, Cüveyriyye ve Mâriye binti Sem'ûn gibi güzel, zarif ve hatta genç sekiz hanımı olmasına rağmen Aişe'ye olan muhabbeti daha fazlaydı. Bununla birlikte O'nun diğer sekiz hanımının her birine olan sevgi ve muhabbeti asla   eksilmedi.   Bu   sadece, evliliğe ait münasebetler hususunda kendisine karşı şikayet zemini vermeden zevceleri arasında eşsiz bir muhabbet ve bağlılık örneği kuran Muhammed gibi bir insan için mümkündü.

Hz. Muhammed ile Aişe arasında müstesna bir münasebet olduğu gerçektir. Ancak yukarıda da izah edildiği gibi, onun zemini fiziki olmaktan ziyade manevî ve aklî idi. Çünkü Peygamber'ın güzel, zarif ve onun gibi genç başka hanımları da vardı. O, Aişe'nin yardımcılığında birer huzur ve sükûnet buldu ise bu yalnız ondandı. Bunda bir başkasının dahli yoktu. Bu gerçek bütün hanımları tara­fından biliniyordu. Peygamber @ de Rabbine şöyle dua ederdi: "Ey Rabbim, bu benim elimde olan husustaki adâletimdir. Fakat se­nin mâlik olduğun, benim ise elimde olmayan hususlarda, benî muaheze buyurma!" (Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbni Mâce).

Bununla birlikte, Peygamber @, her seviyede, dünya malında, bakım ve ihtimamda, ziyaretlerde ve geceyi onlarla geçirmede ve hatta kur'a sistemine göre seferlerinde kendilerine eşlik etmelerinde bile onlara mümkün olduğu kadar eşit muamelede bulunmak için her türlü gayreti göstermiştir. Kontrolünde olan ve bu gibi şeylerin hiçbiri hususunda onların hiçbirine asla kendisi hakkında şikayet fırsatı vermedi ve onlar arasında hiçbir hususta ayrım yapmadı. Peygamber @'in yaklaşmakta olan vefatındaki hadise bu gerçeğe yeteri kadar tanıklık etmektedir ki, o her zaman her meselede eşit muamele de bulundu. (Buhari).

Ev Halkı/Ehli Beyt: Peygamber'ın ev halkı sadece zevcelerinden müteşekkildi. Medine'de iken yalnızca Mâriye'den İbrahim adında bir oğlu olmuştu ve onu süt anneye vermişlerdi. Diğer çocukları da ilk zevcesi Hatice'den doğmuştur. Bunlar Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma, Kasım, Tâhir ve Tayyib'dir. Bu üç erkek çocuk Peygambere nübüvvet gelmezden evvel vefat etmişlerdir. Kızların hepsi İslam devrine yetişip müslüman olmuşlar ve Medine'ye hicret etmişlerdir. Bunlardan üeü Peygamberimizden Önce vefat etmiştir.

Peygamber, hayatının bütün sahalarında hizmetler vermiş, uhdesinde bulunan ilah* mesajı insanlara tebliğ ederken aynı zamanda ev halkına karşı hak ve vazifelerini de eksiksi? yerine getirmiştir.

Mekke'de O'nun vazifesi insanları sadece İslam'a davetti. Medine'de ise herşey farklıydı O'nun sorumlulukları bir hayli artmıştı: Savaşta düşman kuvvetleriyle yapılacak muharebeyi planlamak, bazen müdafaada bazen taarruzda müslüman kuvvetleri örgütlemek, yabancı kavim liderlerini karşılamak, onlarla ilgiü muahedeler yapmak, çeşitli kavim, topluluk ve devletlerden gelen elçileri kabul etmek, onları ağırlamak, değişik ülkelere elçiler göndermek, talim ve terbiye, tebliğ, siyaset, idari işler... tüm bu sosyal ve ferdi sorumluluklar. Ve bunlann yanısıra dokuz hanımın hak ve mesuliyetlerini tam bir adalet ve hakkaniyet ölçüsüyle koruması gerekiyordu. Herhangi bir kocanın ev halkı ile karşılaşacağı hallerle de yüzyüzeydi: Bazen kızgın bir haleti ruhiyede ve bazen de ev halkının tartışmalarıyla. Hepsinin üstünde yoksulluk ve açlıkla, birtakım problemler orantı dışında berheva olup, ucuz gitmekteydi; Muhammed, bütün bu problemlerle yüzyüze geldi ve onları büyük bir incelik ve hikmetle çözdü. Onlarla nazik ve kibar konuştu ve onların sıcak öfkelerini güzel tebessümüyle serinletir, yatıştırırdı ve anlaşmazlıklarını dostça çözerdi. Ne zaman yemek sorsa ve evde yemek bulamasa, kibarca hanımına o gün oruç tutacağını söylerdi. Her ne zaman iki hanımını tartışmada bulsa, hiç taraf tutmazdı ve tarafsızlığa riayet etmeye dikkat ederdi, herbirine konuşmak için tam fırsat verip sonra da onları barıştınrdı. Birtakım ufak görüş ayrılıkları ve bundan doğan hadiseler, birlikte yaşayan herkes arasında sınırlı da olsa vukubulur ve Peygamber'in hanımları bundan hali değildiler. Önemli olan, bazı hadiselerin başlangıçta olduğu gibi sonunda da önemsiz olarak kalmasıydı ve anlaşmazlık halindeki tarafların arasında istenilmeyen hiçbir kötü duygu bırakmamasıydı. Peygamber'ın hanımlarının tavır ve davranışlarına baktığımız   zaman   onların,   müslüman camiasının mensuplarına ebediyyen model olarak hizmet verecek samimi ve mesut bir biçimde yaşadıklarını görmekteyiz. Peygamber'ın bütün hanımları doğru mü'minler (mü'minât), itaatli ve razı olunanlardı (kanitât), nefsine uymayan (zahidat) ve hakkıyla ibadet edenlerdi (abidât). Yeryüzünde ALLAH'ın son elçisinin zevcelerinden daha fazla bu niteliklerle kim donanıp teçhiz olabilir.

Mamafih, onlar Melek değil insandılar ve İnsanlığın bütün zaaf ve duygularına sahiptiler. Gerçekte, zevcenin kocasının en sevdiği olmaya çalışmaması kemalat alameti değil, bir takım fıtri eksikliklere alamettir. Her ne zaman iki taraf arasında bir rekabet olsa onu yenmeye çalışmak insan tabiatındandır. Hiç kimse bu çekişmenin arkasında kalmak veya onu kaybetmek istemez. Bunda erkekler ve kadınlar aynıdır. Gerçi bununla beraber hanımlarının onun yakınlığını gözetmeleri erkek için memnun edici ise de, aynı zamanda, anlayış dengesini, yargı hakkım ve bunun yanısıra evlilik ilişkilerindeki bütün zevk ve rahatlığını kaybedebileceği birçok problemler meydana getirir. Bu rekabet Peygamber'in hanımları arasında daha keskindi. Çünkü onlar sıradan bir kocanın sevgisini veya teveccühünü kazanmaya 'çalışmıyorlardı. Aynı zamanda ALLAH'ın Rasulü olan bir kocanın sevgisini veya teveccühünü kazanmaya çalışıyorlardı. Eğer Peygamber dileseydi, bu rekabeti kolaylıkla durdurur ve ehlibeyt içinde bu tür rekabetlere kapılmamalarını söylerdi. Hanımlarının hiçbiri asla onun emirlerine itaati reddedemezdi. Zira onlar, O'nun Peygamberliğine inananlardı. Onlar emri biliyorlardı: "ALLAH ve Rasulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o İşi kendi isteklerine göre seçme haldi yoktur. Kim ALLAH'a ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (33:36). Ve onların fiilleriyle, ev İşlerine bağlı meselelerde olduğu gibi diğer meselelerde de doğrulukları tamamen ispatlanmıştır. Onlar diğer emirlerin manasını da tam olarak bilmiş ve anlamışlardır. (33:28). Peygamber'in hanımları, her taraftan Medine'ye oluk gibi akıp gelen Müslüman Muhacirler ve Ensar arasında dağıtılan   servetten   sadece   hakkaniyet ölçüsünde ve makul bir pay talep ettiler. Çok defa günlerini ve gecelerini yiyeceksiz geçiren Peygamber'in hanımları tarafından makul olmayan bir talep değildi bu, fakat Peygamber, dünya malına karşı hanımlarının gösterdiği önemsiz ihtimamı bile hoş karşılamadı. Yoksa onların amaçları asalet ve iffetti. Hanımları ona karşı son derece itaatliydiler ve onun özel vazifesine öylesine derinden sarılmışlardı ki bu taleplerine pişman oldular ve daimi bir biçimde tevbe istiğfarda bulundular: Ve onlar, tek bir sesle, bu dünyanın parıltı ve zevklerinin yerine ALLAH'ı, O'nun Rasulünü ve Ahireti kabul ettiler.

Bu hususta değinilmesi gereken bir nokta var ki o da şudur: Rasulullah, bazen kendisini de endişeye düşüren ve Üzülmesine sebep olan, hanımları arasındaki bu tür aile tartışmalarına son verebilirdi, fakat o bu ufak elemlere karşı nezaketle, sabır ve cömertlikle müsamaha gösterdi ve hanımları arasında meydana gelen karşılıklı rekabeti zor kullanarak durdurmaya çalışmadı. Çünkü bu onların hayatlarının tecrübeleri ve kadınlık gayretinin bir tezahürüydü. Bunun yanısıra Peygamber, bu karşılıklı rekabeti meşru ve tabii sınırlar içerisinde olduğu sürece, tavır ve davranışlarıyla kendisini gücendirmediğini, veya şayet gücendi rmişse bile, bunu öyle güzel cümlelerle ifade ederdi ki, bu memnuniyet haline dönüşürdü.

Safiyye'nin Medine'ye gelme hadisesi rekabete güzel bir örnek teşkil eder. Safiye genç, zarif ve güzeldi. Peygamber'ın hanımlarından birçokları onu görmeye gittiler. Aişe de çarşafını giyip onu görmeye gitti; Peygamber da onu takip etti. Aişe geri dönerken, Peygamber onunla yolda karşılaştı ve sordu: "Aİşe, onu nasıl buldun?" Aişe çok öfkeliydi, şöyle dedi; "Ben Yahudi kadınlarından birini gördüm" Peygamber: "Öyle söyleme, çünkü Safiyye İslam'la kucaklaştı ve o imanında samimidir." dedi. (Tabaqat).

Bu suretle Peygamber her olayı olduğu gibi kabul etti ve sevgili hanımlarının bu tabii tepkilerine kızmadı. Ağır devlet sorumlulukları ve diğer problemlere rağmen, Peygamber, bir koca olarak kendi kabiliyetinde, hanımlarına tamamen normal şekilde muamele etti, hiçbir baskı olmadan onların arasıra kadınlık gayretlerini hoş gördü. Peygamber onlara karşı her zaman nazik ve kibardı, aralarında ne olursa olsun asla öfke alameti göstermedi. Ev halkının bütün görüşlerini nazarı dikkate almaktaydı. Bütün bunlar Hz. Muhammed'ın yegane örnek aile reisi olduğunu göstermektedir. O'nun ehli beyti de yegane ev halkı ve insanlık için ebedi örnektir.

Bundan başka, eğer biz onun ev halkının ilişkilerini dakikası dakikasına takip edersek, birtakım    hadiselerin    insan    zaafından kaynaklandığını görürüz. Ancak tamamen tabii olarak karşılanması gereken bu durumlar onlar arasında çok az vuku buldu. Hanımlarının kendi aralarındaki normal davranışları çok samimi ve dostçaydı. Onlar birlikte çok mesud yaşadılar ve birbirlerinin dostluğundan zevk aldılar. Zeyneb binti Cahş, Peygamber'in ev halkı arasına katıldığı zaman, Aişe, onu coşkulu bir biçimde kutladı ve Peygamber'ın ailesinin bir mensubu olarak karşıladı. (Buharı). Zeynep iştirak eder etmez Aişe ile çok iyi ilişki kurdu. Münafıklar tarafından Aİşe aleyhine iftira söylentileri yayıldığı zaman Zeyneb'in kızkardeşi Hamma binti Cahş'da ona karışmıştı. Zeyneb doğrudan asla sapmadı. Peygamber ona Aişe hakkında sorduğu zaman, "Ben Aişe hakkında iyilikten başka birşey bilmiyorum." dedi. Aişe onu hep minnet ve İyilikle yad etti. (Buharı). Bir defasında Zeynep, Safiyye'ye "Yahudi'nin kızı" diye çağırdığında Peygamber çok öfkelenmişti ve onunla iki ay konuşmadı. Aişe kendini süsleyip zinetledi ve Peygamber geldiği zaman onunla güzelce konuştu ve Zeyneb'in mevzuunu ileri sürdü ve Zeyneb'in problemi dostça çözülmüş oldu. (Müsned-i Ahmed).

Aişe Zeyneb'i hep hayırla yad etti. Meymune vefat ettiği zaman, Aişe: "O hepimizin en faziletli siydi" dedi. (İbni Hacer). Yahudi asıllı bir hanım olan Safiyye ile Peygamber'in bazı hanımları arasında, Hafsa, Zeyneb ve Aişe dahil istenmeyen bazı ufak hadiseler olmasına rağmen, umumiyetle onlar birlikte tamamen mesud yaşadılar. Safiyye, Aişe ve Hafsa gibi aynı kısma aitti. Cüveyriyye hakkında Aişe şöyle dedi: "Ben Cüveyriyye'den daha fazla halkına uğurlu hiçbir kadın görmedim. Yüzlerce Beni Mustalik ailesi onun sebebiyle serbest bırakıldı." Yine onun hakkında şöyle dedi: "O, tatlı, güzel ve nazik bir kadındır. Onu kimse görüp duymaz, hatta nefesini bile içine çeker." (Tirmizi). Zeyneb binti Cahş vefat ettiği zaman Aişe şöyle dedi: "Öksüzlere ve dullara sığınak olan övülmeye layık yegane kadın gitti." (Tabaqat İbni Sa'ad).

Bu birkaç misal Peygamber'ın ev halkının birlikte çok samimi  ve mutlu  bir hayat yaşadıklarını göstermektedir. Onların hepsi Peygamber'ın arkadaşlığını tattılar, sevgisini paylaştılar ve ona ev huzuru sağladılar.

Ehli Beyt'in Peygamber Hakkındaki Düşünceleri: Kişinin karakterini ve şahsiyetini değerlendirmek için en iyi ölçü onun ailesidir. Çünkü insan, sırlarını, hatalarını ve zaaflarını başkalarından gizleyebilir, fakat hanımından gizleyemez. Faziletler ve kötü huylar uzun zaman hayat arkadaşından gizli kalamaz.

Böylece kişinin karakterinin ve kişiliğinin en iyi hakimi ve şahidi onun hayatının en gizli sırlarını bilen zevcesidir. Biz, Hz. Muhammed 'ı bu ölçüyle değerlendirdiğimizde görüyoruz ki, O'nun bütün hayatı açık bir kitaptır, her zaman ashabının yanında, halkının şahsi işlerinde. O'nun takipçileri tarafından bilinmeyen hiçbir özel hayatı yoktu. O'nun özel, şahsi ve aile hayatı, hatta çeşitli hanımlarıyla evlilik ilişkilerinin detayları halk tarafından bilinmekteydi. Hanımlarına nasıl gitti; münasebetten sonra guslü nasıl ve nerede yaptı; kendisi ve hanımları arasında evde ve seferlerinde neler oldu; bunlar ve benzeri bu tür meselelerden halk bilgi sahibiydi.. Çünkü onun umumi hayatı, hatta evdeki küçük bir hadise bile, insanlığa ebedi örnek olarak hizmet etmekteydi. Onun için hayatının hiçbir bölümü halktan gizli kalamazdı. Ev halkının çok hassas problemlerine ve hatta onun kişilik ve karakterine ışık tutacak birçok hadiseler bildirilmiştir.

İlk hanımı Hatice, ona halk arasında yüksek karakter ve şöhretinden dolayı evlenme teklifi yaptı. Uzun yıllar Hatice, onu hakikate uygun, vefa, dürüstlük ve merhamet timsali olarak bildi. Birkaç yıl öncesine kadar, onun hakikati araştırmada, nasıl daimi zihni meşguliyet içinde olduğunu; hakikatle tek başına olduğuna, halkın putperestlikler, hurafeleri ve onların kurbanlarının ötesinden hakikati kalbiyle, aklıyla ve ruhuyla nasıl aradığına dikkat etmişti. O ALLAH'dan vahiy aldığı zaman, ona ilk inanan ve destekleyen Hatice idi. "O, ALLAH'dan ne getirdi ise, Hatice ona inandı ve doğru olarak kabul etti ve işlerinde yardım etti. O, ALLAH'a Rasulüne ve davetinin hak olduğuna inanan ilk dişiydi. ALLAH, Hatice ile onun peygamberlik yükünü hafifletti. O, halkı arasında kendisine acı veren mecnunluk ve yalancılıkla itham edildi, fakat eve döndüğü zaman ALLAH onu Hatice ile hafifletti, rahatlattı. Hatice onu kuvvetlendirdi, yükünü hafifletti, onun hakikatlerini tebliğ etti ve insanların muhalefetini alçaktı." (İbni İshaq).

Peygamber vahyi alıp endişe ve korku içinde evine döndü. Hatice'nin yanına vardı. Dizine yakın oturdu. Hatice: "Ey Ebu'l Kasım, nerdeydin? Vallahi seni aramak için adamlarını gönderdim. Gittiler, geri döndüler?..." diye sordu. Rasulullah: "Şüphesiz eb'ad (kendisini kastediyor) herhalde ya bir şair yahut bir mecnun..." diye karşılık verdi. Bunun üzerine Hatice: "Bundan ALLAH'a sığınırım Ey Ebu'l Kasım! Benim bildiğim; senin şu doğru sözlülüğün, son derece güvenilir olman, güzel ahlaklılığın, eşini dostunu gözetmen gibi iyi hallerine karşılık ALLAH Azze ve Ceile seni böyle bîr şey yapmaz." diye teskin etti. (Ibnİ Ishaq).

Hz. Hatice'nin vefatından sonra O'nun ikinci hanımı Şevde idi. Şevde, Peygambere birçok sıkıntı ve elem içindeyken çok iyi refakat etti, çocuklarına baktı. Peygambere pek çok muhabbet beslemiş, O'na tam bir teslimiyetle bağlanmıştı. Yaşlandığında sırasını Aişe'ye vererek yine Peygamberı memnun etme iştiyakı içinde idi.

Aişe-i Sıddıka, Peygamber'în üçüncü hanımıydı. Bir insan ve Rasul olarak Muhammed'e olan büyük saygısının yanısıra O'na karşı büyük bir sevgi ve muhabbet duyuyordu. Karşılıklı ilişkileri konusunda yukarıda nakledilen birçok hadise onun Muhammed'e olan şiddetli muhabbet ve hürmetini göstermektedir. Hz. Muhammed'in karakterine ve şahsiyetine; son nefesini kucağında verdiği ve ölümünden sonra odasında gömülen Aişe'den daha çok kim tanık olabilirdi. ALLAH'ın yeryüzündeki son elçisi'nin bu dünyadan ayrılırken dostluğuyla şereflenip, onunla sohbet etme, onu dinleme zevkine, son dakikalarında son sözlerini duymaya ve son nasihatlerine kim nail oldu. O, Peygamber'i o kadar sevdi ki, bir başkası O'nun sevgisine ortak olduğu zaman o kederlendi. Bu hususta birkaç hadise yukarıda zikredilmiştir. Hafsa, ona develeri değiştirmeyi teklif ettiği ve o da kabul ettiği zaman, gecenin sonunda onun bu hususta söylediği sözler çok manidardır: "Ey Rabbim! Bana akrep yahut yılan musallat et de beni soksun. Ben Rasulullah'a birşey söylemeye muktedir olamıyayım." (Buhari).

Peygamber'ın hanımları, dünya zinetleri ve bol bir maişet istemişlerdi. Bir taraftan da birbirlerine   karşı   besledikleri   kadınlık kıskançlığı ile Peygamber'e üzüntü veriyorlardı. Bu yönüyle huzursuz olan Peygamber bir ay kadar kadınlarını bırakmış ve onlardan ayrı bir hayat geçirmişti. Bunun üzerine Ahzab Suresi'nin şu mealdeki ayetleri nazil oldu: "Ey Peygamber! Kadınlarına şöyle söyle: Eğer dünya hayat ve zinetini istiyorsanız, haydi geliniz sizi donatayım ve güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer ALLAH'ı ve Rasulünü ve ahiret evini istiyorsanız, iyi biliniz ki, sizden güzellik edenlere ALLAH pek büyük bir ecir hazırlamıştır." (33:28-29). Bu ayetler nazil olduktan sonra Peygamber, Aişe'den başlayarak bütün kadınlarını muhayyer bıraktı. Aişe: 'Ben ALLAH'ı, Rasulullah'ı, ve ahiret muradını isterim.' dedi, Öbür kadınlarda öyle söylediler. Bu hareketleri takdir ve tahsin edilerek bundan sonraki" (Aziz Peygamber!) Bundan başka kadınlar sana helal olmaz. Ve bunları başka zevcelere değiştirmek de olmaz." (33:52) mealindeki ayeti kerime nazil oldu. (Buhari).

Aişe, Rasulullah'ın zevceleri ile konuşurken şöyle buyurduğunu bildirdi: "Sizin en hayırlınız, zevcelerine karşı en hayırlı olanınızdır." (Tirmizİ). Aişe, Rasulullah'dan şöyle duyduğunu anlattı: "Güzel huylarıyla, mü'min bir kişi; geceleri namaz kılan ve gündüzleri oruçla geçiren kişinin derecesine nail olur." (Ebu Davud). O, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu anlattı: "Ey ALLAH'ım! benim şeklimi güzelleştirdiğin gibi, huylarımı da güzelleştir." (Ahmed).

Hz.Aişe, yine Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu anlattı: "Kime nezaketten pay verilmişse ona bu dünyada da, öbür dünyada da iyilikten pay verilmiştir, fakat kim ki, nezaket payından mahrum kalmışsa o bu dünyanın da öbür dünyanın da iyilik payından mahrum kalmıştır. (Sharh al-Sunnah).

Bu hadisler Aişe'nin Peygamber ve onun halis karakteri ve hakim kişiliği hakkında görüşünü açıkça aksettirmektedir. Onun dördüncü hanımı Hafsa, ev halkı içinde her ne kadar oldukça az sayıda hadiseye karışmışsa da, onu en az diğerleri kadar sevdi ve en az diğerleri kadar hürmet gösterdi. Onun ev halkı içindeki birçok olaya karışmasmdaki esas faktör Peygambere olan sevgisiydi. Hafsa öfkeli bir mizaca sahipti, ne zaman başka bir kadını Muhammed hakkında konuşurken görse, kendini kontrol edemez ve sert bir dille karşılık verirdi. Fakat bu onun asıl kişiliği değildi, çünkü o ALLAH'tan korkar, geceleri namaz kılar, gündüzleri de oruç tutardı. (Tabakat, İbni Sa'ad). Onun Peygambere olan bu bağlılığı ona zevç ve ALLAH'ın elçisi olarak büyük hürmet ve muhabbette bulunduğunu göstermektedir.

Rasulullah, Hafsa'dan sonra, fakirlerin annesi Zeyneb binti Huzeyme ile evlendi. Zeyneb, Rasulullah ile evliliğinden önce iki kocadan dul kalmıştı. O, kocasının Bedir veya bir rivayete göre Uhud'da şehadetinden sonra hicretin üçüncü yılında Peygamber'ın evlilik davetini kabul etti. Evlendikten üç ay sonra vefat etti.

Ümmü Seleme, yüksek karakterde, seviyede ve asalette bir hanımdı. İlk kocası olan Ebu Selemeyİ çok sevmişti ve ondan sonra asla evlenmiyeceğine yemin etmişti. Aslında Uhud harbini müteakip kocasının ölümünden sonra Peygamber ile evlenmeyi kabul etmesi, onun Muhammed hakkındaki düşüncesini göstermek bakımından yeterlidir. O sık sık Ebu Seleme'den daha iyi bir kocası olabileceğinin mümkün olmadığını düşünürdü. Fakat Peygamber'den evlenme teklifi aldığı zaman, Ebu Seleme'den daha iyi bir koca bulduğunun farkına vardı. Peygamber gece onunla kaldığı zamanlarda onun rahatına büyük dikkat gösterdi ve cariyesi Sefine'yi Peygamber'ın hizmetine verdi. Halkın hediyeleriyle ilgili Peygamber ile olan mevzularını ileri sürmesi için diğer hanımları tarafından Peygambere gönderilmişti. Peygamber ona kendisini sıkıntıya sokmamasını söyledi, o da bu sefer: "Ya Rasulullah, sana eza vermekten revbe ederek ALLAH'a rücu1 ederim." dedi ve ondan af diledi. Ne zaman o herhangi bir gazve için seferinden Peygamberle olsa, ona çok yakın olurdu ve Ahzab harbinde olduğu gibi her dediğini duyardı. Bu onun, Peygamber'in peşinden, özellikle Peygamber tehlikede iken, nasıl baktığını göstermektedir. O Hudeybiye'de, Hayber harbinde Peygamber ile beraberdi. Sonraki hadiselerle yardımı ve kocasına bir erkek ve Rasul olarak büyük itaati ve muhabbeti Ümmü Seleme'de yaşayan bir hatıradır. (Buhari). Peygamber'in vefatından sonra, onun Kur'an'ı Peygamber'in tarzında, her kelimeyi tane tane ezbere okuduğu görülmüştür. (Müsned).

"Sefine, Peygambere o kadar çok muhabbet duydu ki, Peygamber'ın saçından birazını hayır duası için sakladı. Halk onu görmeye gelirdi."(Müsned). Zeyneb bintî Cahş kendi arzusu dışında Peygamber'ın emri üzerine Zeyd bin Haris ile evlendi. Zeyneb, aslında Muhammed'ı beğeniyor, ona muhabbet besliyor, onunla evlenmek istiyordu. Boşandığı zaman, ALLAH'a dileğinin yerine gelmesi için dua yetti. Kur'an şöyle buyuruyor: "Şimdi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık." (33:37). Zeyneb, evlilikle ilgili bu müjdeyi Peygamber'den duyduğu zaman sevinip heyecanlandı ve taktığı bütün mücevheratı kendisine haberi getiren Seleme'ye verdi. Zeyneb, secdeye kapandı ve Peygamber ile evlendirip, eski hayallerine kavuşturduğu için Rabbine hamdu sena etti. (Tabaqat, Ibn Sa'ad).

Onun Peygambere olan muhabbet ve hürmeti   gizli   değildi.   Nikah   ile   elini Muhammed'e vermesi ALLAH tarafından tasdik edilmişti. Onun Peygambere olan sevgisinde ve Peygamber'in gözünde değeri, Aişe ile müsaviydi. (Müslim).

Cüveyriyye, Peygambere derinden bağlanmıştı. O'na herhangi bir şey için asla şikayette   bulunmadı.   Diğer   Peygamber hanımlanyla da hiç bir hadiseye karışmadı. Cüveyriyye, Peygamber'a karşı çok muti idi. Pek sık nafile namazı kılar, oruç tutardı. (Tirmizi). Ailesine dönmesi veya Peygambere kalması İçin ona tercih hakkı verildiği zaman, o Peygamberı seçti. Babası ona kendilerini gözden düşürdüğünü söyledi. (Tabaqat, İbn Sa'ad). Daha önce o bir rüya görmüştü; ay Yesrib tarafından geliyor ve onun kucağına düşüyordu. O, bu rüyayı kimseye söylemediğini, fakat zihninde, aynen gerçekleştiği gibi tabir ettiğini anlattı.

Ümmü Habibe'nin sevgisi ve itaati bir hadise ile görülmüştür. Babası Medine'ye Hudeybiye antlaşmasını yenilemeye geldiği zaman Ümmü Habibe'nin evine geldi ve Peygamberın minderine oturmak istedi. Ümmü Habibe minderi birden çekti ve şöyle dedi: "Bu minder pâk ve temizdir. Sen ise şirk kiri ile kirlisin; sen bu mindere oturmaya layık değilsin." Bu hadise Ümmü Habibe'nin gözünde bir koca ve Rasul olarak Muhammed'ın mertebesinin, kişiliğinin ve itibarının ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir.

Müşrik (ALLAH'a ortak koşan) babasının, kocasının minderine oturmasına dahi müsamaha göstermedi. Bu suretle gerçekten ALLAH ve O'nun Rasulünün sevgisinde kemal derecesine erişti, bu husus Kur'an'm aşağıdaki ayetinde şöyle anılmaktadır: "De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesad(a uğramasın)dan korkageldiğiniz bir ticaret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size AUah'dan, O'nun Peygamberinden ve O'nun yolundaki bir cihaddan daha sevgili ise, artık ALLAH'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun..."(9:24).

Fakat Ümmü Habibe, davranışıyla ALLAH ve Rasulü'nün ona babasından daha aziz, şerefli ve hürmete layık olduğunu kanıtladı. Kadının gözünde kişinin, şeref ve itibarını göstermek için bundan daha güzel bir misal kim gösterebilir? Zevcenin dört ay on gün yas güdebilmesi dışında, hiçkimsenin bir yakınının vefat ettiği zaman üç günden fazla yas tutmaması gerektiğini göstermesi için Ümmü Habibe babası öldüğünde ellerine ve yüzüne güzel koku sürdü. Habibe bunun üzerine ısrarla durdu, çünkü bu Peygamber 'in emri idi. (Buharİ). Bu davranış onun Peygambere ve onun emirlerine derin saygısını göstermektedir.

Hayber Yahudilerinden Huyey'in kızı Safiyye, Peygamber'in hak davetini babasından ve amcasından duydu. Bir gün Peygamberin kendisi ile evleneceğini rüyasında gördü. Bu suretle, onların eski mukaddes kitaplarında zikredilen böyle şerefli bir kişiye karşı, sevgi ve saygı duygulan besledi. Onunla evlendiği zaman, o şerefli insana karsı olan eski duygulan ve bağlılığı onu öylesine sarmış olmalı ki ona ve onun güvenliğine büyük bir sadakat gösterdi. Hayber'e yakın bir yerde Peygamber'ın, yalnız kalmasını kabul etmeyişinin sebebi onun güvenliğinden endişe etmesiydi. O, halkının münafıklığını, hilekarlığını, kötü tasarılarını herkesten daha iyi biliyordu. Bundan dolayı Peygamber'in hayatının tehlikede olmaması için yalnız kalmaktan çekindi. Peygamber onun niyetini öğrendiğinde çok sevindi ve gözünde onun değeri ve şanı arttı. O'nun Peygamber'e olan büyük sevgi ve saygısını Peygamber hasta düştüğünde söylediği şu sözler göstermektedir: "Ah! Senin hastalığın bana geçseydi!" Bu sözler üzerine Peygamber diğer zevceleri birbirlerine göz kırpmışlar, fakat Rasulullah'ın "O doğru söylüyor!" diye Safiyye'yi tasdik etmesi onları susturmuştu. (Zarkani).

O'nun Peygamber'a olan saygı ve sevgisini, Peygamber'ın huzuruna çıktığında meydana gelen hadise tamamiyle yansıtmaktadır. Peygamber şöyle buyurdu: "Benim yahudilerin hepsinden daha şiddetli düşmanım senin babandı. Ta ki ALLAH tarafından Öldürülene kadar!" Safiyye şöyle dedi: "Ey ALLAH'ın Rasulu! ALLAH, kitabında kimse bir başkasının yükünü taşımayacak buyuruyor." O zaman Peygamber şöyle buyurdu: "İki husustan birini seç; Eğer islam'ı kabul edersen, seni zevcem olarak alıkoyacağım, şayet kendi dininde (Yahudi) kalırsan seni serbest bırakırım. Ve sen de halkına katılırsın." Safiyye Şöyle cevapladı: "Ey ALLAH'ın Rasulü! Ben islam'ı senin davetinden Önce sevdim ve senin hak olduğunu çadıra girer girmez tasdik ettim.

Şimdi benim Yahudiliğe ihtiyacım yok; orada ne benim kardeşim var, ne de babam. Madem ki şimdi sen bana küfür ile İslam arasında tercih hakkı verdin; ben ALLAH'ı ve O'nun Rasulünü hürriyetten, halkımdan ve halkıma dönmekten daha çok seviyorum" (Tabaqat, İbni Sa'ad).

Bu hadiseler, Safiyye'nin üstün düşüncesine, bir zevç ve elçi olarak Peygamberin kişiliği ve karakteri hakkında hiçbir şüphe bırakmamaktadır.

Haris'in kızı Meymune, Peygamber'ın son hanımıydı, O, iki kocadan dul kalmış, ALLAH'ın Rasulü'nün amcası Abbas'ın baldızıydı. Meymune, Peygamber'ın zevceleri arasına katılmayı arzuladığından kız kardeşini devreye soktu. Bir başka rivayete göre evlenme teklifinde bulunmak için Meymune'ye el-Fadl b. Abbas ve beraberinde bir adam gönderildi. Böylece Meymune de Peygamber'ın zevceleri arasına girdi. Meymune, Peygambere çok bağlanmış ve kendini ona adamıştı. Fakat onunla yaklaşık üç yıl beraber olabildi. Peygamber'ın irtihalinden sonra dünya ile ilgisini kesti ve başını traş etti. (İbn Sa'ad).

Kısaca bunlar; bütün hanımlarının mutlu ve temiz bir hayat yaşadıkları ve birbirlerini sevip saydıkları, hepsinden öteye, Peygamber 'a muhabbet duyup hürmet ettikleri Rasulullah'in evlilik hayatıdır.

Ehli Beyt Protokolü: Burada Peygamber, hanımlarına her ne kadar muhabbet duydu ise de, onlara İslam prensipleri üzerine asla taviz vermediğini özellikle belirtmeliyiz. Peygamber onların tabii arzu ve zaaflarına müteallik lüzumlu ve makul bütün müsaadelerde bulunmuştur.

Peygamber'ın hammlan Peygamber ailesi mensupları olarak omuzlarına yüklenen sorumlulukların tamamen şuurundaydılar. Onun için, onlar Peygamber'e karşı dilek ve taleplerini ihmale uğratacak amillerde çok nadir bulunmuşlardır. Mamafih, o zaman ve Şimdi, ehlibeytinin eğitim ve talimi için ALLAH muayyen ayetler indirdi. Çünkü, onlar Rasuldan sonra özellikle kadınlara meselelerde ümmetin bakiyesine ışık tutmak için hizmet vereceklerdi.

Peygamber'ın hanımlarına şu sözlerle belirli davranışlara riayet etmeleri söylendi: "Ey Peygamber kadınları! Siz (diğer) kadınlardan (herhangi) biri gibi değilsiniz. Eğer (ALLAH'dan) korkuyorsanız (sîze yabancı olan erkeklere) yumuşak söylemeyin. Sonra kalbinde bir maraz bulunanlar tamaha düşer(Ier) Sözü ma'ruf vech ile (ve ağır başlı) söyleyin. (Vakar ile) evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyyet (devri kadınlarının kınla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı dosdoğru kılın. Zekatı verin. ALLAH'a ve Rasulüne İtaat edin. Ey ehli beyt, ALLAH sizaen ancak kiri gidermek ve sizi temizlemek diler. ALLAH'ın evlerinde okunup duran ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz ki, ALLAH her şeyin iç yüzünü bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdardı." (33: 32-34).

Onlardan, diğtr mü'mİn kadınlarla beraber, belli lüzumlu ihtiyaçları ve vazifeleri için evlerinden dışarı çıktıkları zaman, şu hususlara dikkat etmeleri istendi: "Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle: (bir ihtiyaç için dışa çıktıkları zaman) Örtülerini üstlerine salsınlai (vücutlarını örtsünler);onların (hür ve iffetli olarak) tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. ALLAH çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (33:59).

Ve mü'minlere de Peygamber'İn ev halkını ziyaret edecekleri vakit bazı kaidelere riayet etmeleri söylendi: "Ey iman edenler, (bundan sonra) peygamberin evlerine-yemeğe davet olunmaksızın, vaktine (de) bakmaksızın girmeyin. Fakat davet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yediğiniz zaman dağdın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (İzinsiz) girmeyin." (33: 53).

Bu ayetlerde, daha önce izah edildiği gibi, Peygamber'ın ehlibeytine, halka rehber ve ışık kaynağı olmaları hatırlatıldı. Bundan dolayı onlardan, bu dünya malına fazla istekli olmamaları istendi. Kur'an onlara bu hususta, bu şerefli ve pak ev hakinin üyeleri olarak kalmalarını istedi. Kur'an onlara bu hususta, bu şerefli ve pak ev  hakinin üyeleri olarak kalmalarını İstiyorlarsa, ALLAH ve O'nun elçisiyle kanaat etmelerini hatırlatıp tenbih etti. (33:28-29).

Peygamber'in ev halkı özel statü ve durumdan yararlandılar. Aynı zamanda, eğer herhangi bir kötü fiil işledikleri takdirde şiddetli bir şekilde cezalandırılacakları hakkında uyarılmışlardır: "Ey Peygamber kadınları! Sizden kim açık bir edepsizlik yaparsa onun için azab iki kat yapılır. Bu ALLAH'a göre kolaydır. Fakat sizden kim ALLAH'a ve Rasulüne itaate devam eder ve yararlı iş yaparsa ona da mükafatını iki kat veririz ve (cennette) onun için bol birrızık hazırlamış izdir." (33:30-31).

Bunlar Peygamber ve hanımları arasındaki ilişkiyi ve onların ilişkilerinin paklığını aksettiren, Peygamber'in ehlibeytinin hayat tarzından birkaç misaldir. Onlar başkaları gibi insani duygulara sahiptiler ve birbirlerine aynı sevgi ve muhabbet duygusunu taşıdılar. Hanımlarıyla ilişkisi sözkonusu olduğunda Peygamber da herkes gibi bir insandı. Hanımlarıyla birlikte aynı sevgi ve muhabbet hislerini duydu. Hanımı Aİşe'nin dediği gibi: "O sizin içinizde arzularını en çok kontrol edendi." (Buhari ve Müslim). Bunun yanında, ona büsbütün böyle bir hayat verilmemiş olması yanısıra, aslında, kendisi evlilik ilişkilerine sadece şerefli ve yüksek amiller icabı girdi ve hatta onun bu hayattaki esas kanaat ve huzuru namazda ve ALLAH'ı tefekkür etmesinde idi. O'nun yegane gayesi ALLAH'a karşı mesul olduğu ilahi mesajı en iyi şekilde halka tebliğ etmekti. Bu mesajı erkeklere ve kadınlara tebliğ etmesi onun vazifesinin bir parçasıydı. Bunu başarabilmenin en iyi yolu da kadınlarla yakm ilişkiye girmekti kî, o kadınlar Peygamber'den kendileriyle ilgili çeşitli meseleleri doğrudan öğrenip anladıktan sonra diğer kadınlara söyleyebilirlerdi.

Bu sebeple onun kendisine yakın ve hayatın birçok meselesinde tecrübe sahibi olabilecek, evdeki bütün davranışlarını bilecek, ona her zaman itaat edecek ve ALLAH'ın kadın kullarına örnek olacak çok sayıda kadınla evlenmesi gerekiyordu. Aksi halde hayat ile ilgili birçok mesele açıklanamayacak ve böylece ilahî mesaj tamam olarak  tebliğ edilmemiş  olacaktı.

insanlığın yarısını teşkil eden kadınların pek çok problemi ihmal edilmiş ve çözümsüz kalacaktı. Halbuki yaratıcının gayesi mesajını erkek ve kadm tüm kullarına aynen ve eksiksiz iletmekti. Peygamber'ın, vazifesini etkili ve verimli bir biçimde ifade etmesi için ev hakmı genişletmesinden başka bir yol yoktu. Aslmda Peygamber'ın evde, aile hayatını ömrü boyunca, insanlara örnek olması ve davranışlarından dersler alması için herkesin gözünün önünde yaşaması büyük bir fedakarlıktı. O'nun hayatının her safhası ve karakterinin her yönü açıkça görünür berraklıktadır. Bütün insanlığın bilmesi, faydalanması ve takip etmesi için açık bir kitaptır. O bir beşer olduğu kadar ALLAH'ın Rasulü idi ve yaratıcının rehberliği altında kusursuz bir hayat yaşadı. O bir aile mensubu olduğu kadar koca'ydı, bir baba olduğu kadar evlattı ve O, hayatını idame ettirmek için bir işle de meşgul oldu. Bu dünya hayatını mutad bir insan gibi yaşadı; güçlüklere, sıkıntılara, yokluklara, acı ve elemlere göğüs gerdi. Bir koca olarak O'nun davranış seviyesi ve karakteri çok yüce ve şerefliydi. Diğer insanların ona uyup örnek alacağı yegane bir insan, bir Rasûl'dü.