๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 05 Ağustos 2012, 12:28:41



Konu Başlığı: Entellektüel Gelişmeler
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 05 Ağustos 2012, 12:28:41
Entellektüel Gelişmeler

Ortaçağ üniversite öğrencileri ile ilgili en önemli gerçek, yaklaşık 1250'lerden itibaren sayılarının çok fazla olduğudur. Paris Üniver­sitesinde onüçüncü yüzyılda yedibin Öğrenci mevcutken Oxford'a iki bin öğrenci devam ediyordu. Bu oldukça Önemli miktarda Avrupa'lı erkeğin çiftçi ve zenaatkâr olmanın öte­sinde, en azından yüksek seviyede eğitim gördüğü manâsına gelir.

Ortaçağın sonlarına doğru her seviyede eğiti­lenlerin sayısı arttığı gibi Öğrenimin kalitesi de arttı. Bu ilk ve en önemli olarak Yunan il­minin yeniden kazanılmasına ve Müslüman­ların yaptığı entellektüel ilerlemelerin sindi­rilmesine bağlıdır. Neredeyse hiçbir Avrupalı Yunanca ve Arapça bilmediğinden, bu dillerdeki eserler Latince'ye yapılan tercümeler vasıtasıyla aktarılıyordu. Fakat 1140'tan önce bunlardan da çok az vardı. Onikinci asrın or­talarından önce Aristo'nun pek çok eserinden sadece mantıkla ilgili birkaç risalesi Latin­ce'ye tercüme edilebilmiştir. Ancak daha sonra, aniden, yoğun bir tercüme faaliyeti patlaması hemen bütün eski Yunan ve Arap ilim eserini batı Avrupalıların istifadesine sundu. Bu faaliyet İspanya ve Sicilya'da baş-gösterdi? Çünkü orada yaşayan Hıristiyanlar Arapça konuşanlarla veya Latince ve Arapçayı bilen Yahudilerle yakın temasta idiler. Bunların fyer biri faaliyetlerinde Hristiyanlara fayda sağlayabiliyorlardı. Yunan eserleri ön­celeri Latince'ye daha önceki Arapça tercü­melerden faydalanılarak tercüme edildi. Daha sonra ise pek çoğu Yunanca konuşulan mem­leketlere seyahat ederek bu dili öğrenmeyi başarabilen bir kaç Batılı tarafından doğru­dan Yunanca'dan çevrildi. Sonuç bu gün bili­nen Aristo'nun eserlerinin tamamının Latin­ce'lerinin 1260 yılı itibariyle hazır hale gel­mesi olmuştur. Yine Öklid, Galen, Batlamyus gibi önemli Yunan düşünürlerinin temel eser­leri de tercüme edilmiştir. Bu arada Yunan edebiyatının köşe taşı olan eserler ve Eflatun'un eserleri çevrilememişti. Çünkü onlar Arapların da eline geçmemişlerdi ve sadece ulaşılamayan Bizans elyazmalarında mevcuttular. Ayrıca Yunanlıların düşüncelerinin ya-nısıra, Batılı ilim adamları İbni Sînâ ve İbni Rüşd gibi bütün büyük İslâm felsefeci ve fencilerinin yapıp ettikleri ile de âşinâ hâle gel­diler.

Yunan ve Arap fenni ve spekülatif bilgi ve düşüncelerinin en iyilerini edindikten sonra, Batı bunun üzerine katkıda bulunmaya ve kendine has gelişmelerini yapmaya başladı. Bu ilerleme muhtelif yollarla açığa çıktı.

Diğer taraftan tabiî ilimler konusuna gelince, Batılıların, Öğrendikleri bilgilere ilâvede bu­lunmaları çok zor olmadı. Çünkü bu bilgiler Hıristiyanlığın ilkeleriyle pek çatışmadı. An­cak felsefeye gelince, Yunan ve Arap düşün­cesinin Hıristiyan inancıyla ne denli uyumlu olduğu şeklindeki temel soru ortaya çıktı. Onüçüncü asrın en gelişmiş fen adamı olan Robert Grosseteste (1168-1253) sadece bü­yük bir düşünür değil, aynı zamanda Lincoln piskoposu olarak sosyal hayatta aktif bir ki­şiydi. Grossesete Aristo'nun Etik'inin tama­mını çevirebilecek derecede Yunanca'ya vâkıf hale geldi. Daha da önemlisi matema­tik, astronomi ve optik sahasında önemli teo­rik İlerlemeler sağladı. Gökkuşağının karma­şık ilmî izahını formüle etti ve büyütme için lenslerin kullanılabileceği görüşünü ortaya attı. Grosseteste'nin, otomobil ve uçan maki-naları öngördüğü zannedildiğinden bugün öğ­retmeninden daha meşhur olan öğrencisi Roger Bacon'dur (1214-1294). Aslında Ba-con'un makinalar konusuna gerçek bir ilgisi yoktu, ancak Grosseteste'nin optikle ilgili eserinin üzerinde durmuş ve meselâ lenslerin daha başka özellikleri, ışığın yüksek hızı ve insanın görme özelliğinin mahiyeti gibi ko­nularda münazara ve mülahazalarda bulun­muştur. Grosseteste, Bacon ve onların Ox-ford Üniversitesindeki bazı takipçileri tabiat bilgilerinin soyut mantığa dayanmaktan ziya­de hissî delilleri temel aldığından daha kesin olduğunu savunuyorlardı. Dolayısıyla bunlar modern bilimin öncüleri olarak görülebilirler. Ancak yine de gerçek laboratuar deneylerini yapmamış olmak gibi önemli bir vasıftan yoksundurlar.