Konu Başlığı: Emeğin Hakları Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Haziran 2012, 09:26:18 Emeğin Hakları Servetin emek ve sermaye tarafından ortaklaşa üretildiği gerçeği İslâm tarafından bütünüyle kabul edilmektedir. İslâm her ikisine de Allah ve yarattıklarına karşı görevlerini hatırlatmakta ve kendilerinin ki gibi diğerlerinin menfaatlerini gözetmelerini emretmektedir. Fakat nisbeten daha zayıf ve sermaye tarafından kazancı tehlikeye düşürülebildiğinden İslâm emeğin haklarının korunmasına özel bir önem vermektedir. Peygamber hizmetçilerine ailesinin üyeleri gibi davranmış ve ashabına onlara iyi davranmalarını tavsiye etmiştir. Şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Esirlere ve hizmetçilere örfe göre yiyecek ve giyecek verilmeli, taşıyamayacağı yük yüklenmemelidir." (Muvatta). Emekle ilgili anlaşmazlıklar gerek ücretler ve gerekse işin tabiatından doğar;. Peygamber yukarıdaki hadislerinde her iki hâl üzerinde önemle durmuştur. Uzun süre Rasûlullah'e hizmet eden Enes, O'nun asla kimseye düşük ücret vermediğini özellikle belirtmektedir (Buhari). Yine Enes, Rasûlullah'ın; "Bir işçinin ücreti (alnının) teri kurumadan verilmelidir" talimatını verdiğini haber vermektedir. (İbni Mace ve Beyha-ki). Ebu Hureyre, Rasûlullah'ın; "Allah kıyamet gününde üç kişinin düşmanı olacaktır. Bu üç kişiden biri bir işçi çalıştırdığı ve onun emeğinden faydalandığı halde ona ücretini ödemeyendir" diye buyurduğunu rivayet etmektedir (Buhari). Rasûlullah, herhangi bir işçinin önceden ücretini belirlemeksizin çalıştırılmasını yasaklamıştır (Beyhaki). O, hizmetçilerine karşı çok müşfikti ve onlardan biri hastalandığında evlerini ziyaret eder ve hastalığı hakkında bilgi alırdı. İkinci Halife Hz. Ömer esirlere (ve hizmetçilere ) bakmayı ve hastalıklarında onları ziyaret etmeyi devlet memurlarının görevlerinden biri yaptı. Böylece İslâm manevî eğitim yoluyla işverenlere, işçilere makul ücretler ödemeyi ve işlerinde diğer imkanları sağlamayı dikte' etmekte, bu emirlere uymadıkları takdirde İslâm Devleti bu meselelerde ve işçilerin haklarını garanti altına almada müdahale hakkına sahiptir. Eğer bir sermayedar işçilere gereğinden daha düşük ücret öderse veya ağır iş verirse veya makul bir Ücret vermeksizin uzun saatler çalıştınrsa veya onları sağlığa zararlı veya sağlıksız şartlarda çalıştırırsa vb. İslâm devleti emeğin haklarını korumak için kanunen müdahale etme hakkına sahiptir. Ebu Mes'ud Ensarî rivayet etmektedir ki, bir-gün kölesini döverken arkasından bir ses işitir: "Ey Ebu Mes'ud! Allah'ın senin üzerinde daha büyük bir güce sahip olduğunu bilmiyor musun?" geriye döndüğünde Peygamber'i gördü ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın rasulü bu köleyi Allah'ın rızasını kazanmak için azad ettim." Peygamber şöyle buyurdu: "Eğer bunu yapmasaydın cehennem ateşi seni yakacaktı." (Muvatta). Hz. Ömer Medine'nin kenar mahallelerine giderdi ve ağır iş yapan birisini gördüğünde onun yükünü hafifletmeye yardım ederdi (Muvatta). Hz. Ömer emeğin haklarının korunmasında müsamahasız idi. Kendisi çok katı bir şekilde emekle ilgili tüm kaidelere dikkat eder ve başkalarını bunlara uymaya zorlardı. O, Kudüs'e Hristiyanlar ile bir barış anlaşması imzalamaya giderken kendisi ve hizmetçisi bir deveye nöbetleşe bindiler. Şehrin kapılarına geldiklerinde deveye binme sırası hizmetçinindi ve Hz. Ömer yürüyordu. Bir ara Hz. Ömer yolda dilenen bir adam gördü, sorular sorduktan sonra fakir adama belirli bir tahsisat bağladı ve bu gibi insanlara hazineden yardım yapılması için talimat verdi. Bu müzakerenin ışığı altında işçinin hakları şu şekilde Özetlenebilir: 1- Emeğe; ona uygun bir hayat standardı sağlayacak bir ücret ödenmelidir. 2- İşveren, işçiye fizikî gücünün üstünde hiçbir iş vermemeli ve bazen bu tür zor bir iş verirse işgücü veya sermaye veya her ikisinden daha fazla vermek suretiyle yardım etmelidir. 3- İşçi hastalandığında işveren uygun tıbbi yardım sağlamalı, hastalığı süresince yeterli ödeme yapmalıdır. Hastalık ödemesine emek ve sermayenin katkısına devletin yardımının (muhtemel olarak zekat fonundan) da eklenmesi, çok arzulanan bir durumdur. 4- İşgücüne emeklilik aylığı ödenmesi mâkul bir tedbirdir. İşveren ve işçiler bu fona belli bir miktar katkı yapmak isteyebilir, fakat İslâm devletinde temelde zekattan katkı sağlanacaktır. İşverenler tüm sadakalarını (gönüllü yardım) işçileri ve onların çocuklarına vermeye teşvik edilecektir. İşçilere İşsizlik süresince zekat fonundan işsizlik sigortası ödemesi yapılacaktır. İşsizlik sigortası işçilerin satın alma gücünü kuvvetlendirecek ve ülkedeki ücret oranının belli bir seviyede dengelenmesine yardım edecektir. 7- İş kazaları için yeterli tazminat ödenmelidir. 8- Fabrikada üretilen mallar çalışanlara ücretsiz veya daha düşük fiyatlarla verilmelidir. 9- İşçilere anlayışlı ve yumuşak davraml-mah ve İş sırasında yaptıkları herhangi bir hata affedilmelidir. 10- Sağlıkları ve verimlilikleri olumsuz yönde etkilenmemesi İçin uygun barınma imkanı sağlanmalıdır. Cezalar: islâm İşverenin, işçisine iş sırasında mallara ve tesisata zarar vermesinden dolayı para cezası vermesini yasaklamıştır. İmam İbn Hazm, belirli şartlar bulunmadıkça işçiye işverenin ceza veremeyeceğini şu şekilde açıklamıştır. "Ortak olsun veya işçi olsun çalışan bir kişi, kasten yaptığı ispat edilmedikçe ve delil (şahit) bulunmadıkça çalışma esnasında mallara zarar verdiğinde ceza sözkonu-su olmaz. Aksi taktirde işçinin kendisini savunmak için yeminli ifadesi (doğru) kabul edilecektir." İmamı Azam Ebu Hanife ve İmam Mâlik dahil bütün müslüman hukukçular, belli bir ücretle belli bir zaman periyodunda istihdam edilen bir hizmetçi (işçî)nin mallar (veya araçlar)a kasten ve bile bile zarar verdiği ispat edilmedikçe hukuken para cezası verilemeyeceği hususunda ittifak etmişlerdir. Kâra Katılma Şekilleri: Kâra katılma şekilleri emek ve sermayenin birlikte korunmasında ve ikisi arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde etkin araçlardan birisidir. İşçiye işletme kârlarından bir pay verilmesi halinde emeğin verimliliğinde Önemli bir artış olacağı ileri sürülmektedir. İşçi, kârdan bir pay alacağını bilirse daha çok çalışacak ve üretimi artırmak için elinden geleni yapacaktır. İşçi, makineleri büyük bir itina ile kullanacak ve üretimi arttırmak İçin hammadde ve yarı mamul maddeleri kullanırken ekonomik davranacaktır. İslâm, bu sistemin faydahhk ve etkinliğine büyük Önem vermiştir ve müslüman işverenlere üretime yaptığı katkrdoğrultusunda işçiye pay verilmesini öğütlemiştir. "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur." (Necm 39). Bİr işçiye üretime yaptığı katkının bedelini ödemede en iyi yol ona kârdan bir pay vermektir. Bu, işçinin işe ilgisini ve dolayısıyla verimliliğini mutlaka arttıracaktır. Peygamber işçiye üretimden bir pay verme konusunda çok istekli idi. (Bir defasında şu şekilde öğütte bulundu: "Çalışana çalışmasından bir pay verin, çünkü Allah hiçbir çalışanı mükâfatsiz çevirmez" (Muvatta). Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Peygamber şöyle buyurdu. "Sizden birinizin hizmetçisi yemeğinizi hazırlar ve size getirirse, onu sofra (yemek masası)nıza oturtun; bunu yapamazsanız ona Çalışmasının karşılığı olarak yiyecek ve sıcak yemek (gıda) verin." (Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi). Burada "O'nu sofranıza oturtun" ifadesinin kullanılması çok önemlidir; Peygamber, işçilerin güzel bir şekilde mükafatlandırıldığını görmeyi çok isterdi. Gerçekten O, işçilerin en azından temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve işverenin (hayat) düzeyine çıkabilmesi için cömertçe mükafatlandırılmasın i istemiştir. Bu, hizmetçilerini kendi sofralarına oturtmalarını işverenlere Peygamber'ın emretmesindeki asıl maksadı göstermektedir. Fakat birtakım zarurî şartlardan dolayı sofralarındaki yemeği onlarla paylaşamazlarsa hoşnut ve memnun ayrılmaları için yemeğin bir kısmını onlara verirler. Hadisin son kısmı ikinci bir seçim ve istisna olarak görünmektedir. Peygamber'ın gerçek maksadı, temel ihtiyaçlarım işverenlerden istemesinler diye, işçilerin kârdan daha büyük bir pay almasını sağlamaktı. Eğer kesin kaçınılmaz şartlar varsa bu uygulanamazdı. Bundan dolayı Peygamber işçilere üretimden bir pay vermelerini işverenlere emretti. Peygamber işçiye verimliliği ölçüsünde kâr payı dağıtılması konusunda ısrarlı olduğu kadar başka bir şeyi vurgulamamıştır. Bİr işçiye kârdan pay verilirse verimliliğinin kat kat artacağı endüstriyel tecrübenin inkar edilmez bir gerçeğidir. Prof. Taussig: "Kâr paylaştırma sistemi belirli bir işletmede işveren ve işçiyi birlikte çalıştırmada bir araçtır. Sürekli ve önemli nakdi kaynaklardan biri endüstriyel işçinin bir kısmının verimliliğini arttırmaktır. İşçinin kârdan pay alacağım bilmesi ile, onun daha bilinçli ve dikkatli çalışması, materyalleri tasarruflu kullanması, aletleri koruması beklenebilecektir. Böylece işçi, elde ettiği kâr payı kadar üretime katkıda bulunacaktır. Bu katkı kârdan daha az değil, belki de daha çok olacak; böylece işverene kâr payını ödedikten sonra hasıla kalacak, şüphesiz kân artacaktır. Alışılmış ücret sisteminde maddi olduğu kadar manevî kaybın bulunduğu daima belirtilmiştir." (Tausing, Principîes of Economİcs, c. II, bölüm 59, sh. 335-340). Kârdan kendisine bir pay verilen bir İşçinin genellikle işine daha büyük ilgi duyacağı bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte, dürüst ve gayretli bir şekilde çalışan bir işçi, artan kârdan daha büyük pay ümit ettiği zamanki kadar hızlı çalışmayabilir. Bu durum, İslâm işçiye kârdan bir pay verilmesini teklif ettiğinden, bu sistemin gerçek sebebini ve maddi üstünlüğünü göstermektedir. Emeğin Haklarının Korunması: Her ne kadar emek ve sermaye endüstriyel problemlerde tam serbestlikten hoşlanırsa da, İslâm Devleti emeğin haklarını sermayenin tecavüzlerinden korumada meşru bir hakka sahiptir. İmam Maverdi'ye göre, işçilere düşük ücret vermek veya uzun çalışma sürelerinde çalıştırmak gibi emeğin haklarına tecavüz ederse, (İslâm) Devleti işverenlerin bu yaptıklarını durduracak ve müdahale edecek güce sahip olacaktır. Dolayısıyla emeğin hakları, işverenlerin tecavüzlerinden tam olarak korunmaktadır. (Ahkam-al-Sultania, böl. 20, sh.242). Gerçekten İslâm, hayvanlara günümüzün birçok kapitalist ülkesinde emeğin istediği haklardan daha fazlasını vermektedir. Peygamber hayvanlardan istifade ederken üç şarta riayet edilmesini tavsiye ederdi: (i) Hayvanlar canlı (kuvvetli) iken işe sürülmelidir. (ii) Beslemek, sulamak ve dinlendirmek için ara sıra çalışmaya uygun ara (mola) verecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır, (iii) Onlar dövül-memeli ve kötü söz (küfür) söylenmemelidir. Böylece Peygamber hayvanların makul bir şekilde kullanılmasını, fazla çahştınlmamala-rım ve onlara haddinden fazla yük yükleme-meyi öğütlemiştir. Peygamber bîr defasında bir kediyi aç ve susuz olarak bir iple bağlayan kadının cehennemlik olduğunu söyledi. Ebu Hureyre'ye göre, Peygamber susamış bir köpeğe su vererek hayatını kurtardığından dolayı bir fahişeyi affetmiştir (Buhari). Hayvanların korunmasına büyük itina gösteren bir dinin insanların haklarını daha fazla koruyacağı kolaylıkla kabul edilebilir. Bir kedinin aç ve susuz kalmasına müsamaha edilmeyen bir dinde bir bahçe veya fabrikada gayretle çalışan bir İşçi yarı aç bırakılabilir mi? Bir kadın bir hayvana yiyecek vermediğinden cehenneme gönderildi. İnsanların emeklerinin haklı payı(karşılığı)nı vermeyen ve emeğinin semeresini yiyenlerin cezası acaba ne olurdu? İslâm işçinin refah ve ücret problemlerini işverenin insafına bırakmamış, emeğin haklı payını alması için gerekli adımları atmıştır. İslâm minimum ücret ve iyi çalışma şartlarını, işçinin memnun kalacağı bir hayat standardını sağlayacak şekilde garanti eder. İslâm Devleti, işçilerin haklarını işsizlik dönemlerinde, endüstrilerin kapanmasına yol açan iflas, konjonktör ve diğer fınansal zorluk dönemlerinde korumakla sorumludur. Bu tür tehlikeler sözkonusu olduğunda devlet, işçiye finansal yardım sağlamak için zekatı kullanabilir (Ayrıntılı bilgi için bu ciltteki Menfaat ve Zekat bölümüne bakınız). Sadaka ve Emek: Sadaka ihtiyarî olduğu kadar zorunlu olarak beytü'l-mal'de toplanmakta ve işsizlik ve diğer tehlike zamanlarında emeğe yardım etmede kullanılabilmektedir. Sadaka sermayeye karşı emeğin pazarlık gücünü arttıran çok faydalı ve etkili bir araçtır. Müslüman bir toplumda emek dürüst ve gayretli çalıştığı müddetçe, emek ve sermaye arasındaki ilişkiler çok samimi ve kardeşçedir; sermaye emeğe karşı cömert, insaflı ve müşfiktir. Fakat bazen, parasal menfaatler veya sadece bencillikten dolayı, sermaye, hizmetin ulvî ideallerini ve merhameti unutur ve emeğin haklarına tecavüze teşebbüs eder. Zekatın bir kısmı işsizlik veya diğer olaylarda emeğe destek olmak için ayrılırsa sermayedarların vicdansız taktikleri tamamen etkisiz ve ücret oranı mâkul bir düzeyde olacaktır. Devlet üç yolla işverenlerin böyle zalimane hareketini önlemeye yardımcı olabilir. Birincisi yönetim, ülkede hiçbir kimseden herhangi bir yardım almayan emeği desteklemek için bağımsız olarak (zekattan) bir fon uygulayabilir; ikincisi devlet çalışan sınıfın menfaatlerini gözetmek için İşçi ve işveren temsilcilerinden ibaret müstakil bir organizasyon kurabilir; ve üçüncüsü; devlet emeği iyileştirmek için sermaye ve emek organizasyonlarını ve onların bağımsız çalışan müstakil fonlarım iade edebilir. Emek ve sermaye tarafından küçük katkılar yapılmış olabilir, fakat bu fonun esas önemli kısmı sadakadan gelecektir. Bu fon, emek ve sermaye üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olacaktır. Fon işçiler arasında güven ve işverenler arasında iyi niyet hasıl edecektir. Emek, ücretlerde düşmenin yarattığı işsizlik ve gereksizlik korkusu olmaksızın çalıştığı surece sermaye emeğin hakkına tecavüz eden herhangi bir adım atmaktan alıkonulacaktır. Emeğe, ekonomik güç olduğu kadar pazarlık gücü kazanmada yardım sağlamada bir diğer faydalı yol, bir işletmede kısmen İşveren, kısmen de zekat fonu tarafından yapılan katkılar aracılığı ile işçilere belli bir miktar pay verilmesidir. Bu şekilde, bir işçi hayatında firmadan %30 ile %50 arasında bir pay elde edebilir. Böyle bir sistem, her bir işçinin bir miktar pay almasına ve aynı zamanda firmanın teftişi ve yönetimi Üzerinde belli bir kontrol yetkisi kazanmasına yardım edecektir. Benzer şekilde bu, etkinliğin artması ve dolayısıyla her işçinin verimliliğinin artmasıdır. Bundan başka, bu sistem paylardan elde ettiği kazancı eklemek suretiyle işçiye işsizlik süresinde işsizlik sigortası olarak çok faydalı yardım sağlayabilir. Dolayısıyla bu sistem iki amaca birden hizmet edecektir. Birincisi, emeğin verimliliğini arttırmak, ikincisi ise özellikle işsizlik zamanlarında ve bilinmeyen diğer durumlarda çok faydalı olan ekonomik yardımlar sağlamaktır. işsizlik Sigortası: Müslüman bir toplumda geçimin sağlanması, Devletin sorumluluğundadır. Devletin bir ferdi (vatandaşı) yetersiz, hasta ve işsiz ise bu zor zamanlarda ona fi-nansal yardım sağlamak devletin görevidir. Halife Hz. Ömer bir kişinin günlük temel ihtiyaçlarını bulmayı bilfiil tecrübe etmiştir. Bu, her insanın temel ihtiyaçlarını karşılamak için yapmış olduğu harcamayı garanti etmek için yapılmıştır. Kur'ân-ı Kerim, İslâm Devletinin bu fonksiyonuna şu şekilde açıkça işaret etmektedir: 'Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz besliyor (n-zıklandırıyor)uz." (17: 31). Bu ifadelerde Allah, İslâm Devletine fertlerinin, özellikle onlardan herhangi biri işsiz, hasta ve zayıf olduğunda geçimim sağlamasını emretmektedir. Zuhruf suresinde de şöyle buyurulmaktadir: "Dünya hayatında onların geçimlik (maişet)lerini biz taksim ettik." (43: 32). Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi olarak İslâm Devleti, hastaların, işsizlerin ve zayıfların maişeti (geçimi) için, toplumda bakımsız bırakılan hiç kimse kalmasın diye, düzenlemeler yapacaktır. Böyle muhtaç kişilere, İşsiz veya hasta oldukları dönem boyunca temel ihtiyaçlarını karşılamasını temin etmek için sigorta yardımları ödenmelidir. İşverenler de aynı zamanda bu fona katkıda bulunmalıdır. İşçiler sıhhati olduklarında ve istihdam edildiklerinde büyük kârlar kazandırırlar. Bu yüzden işsiz, hasta ve çalışmaz olduklarında onlara yardım etmek işverenlerin ahlâkî görevidir. Gerçekten, hiçbir devlet vatandaşlarının asgarî temel ihtiyaçlarını garanti edinceye kadar onlardan kanunlarına itaat etmesini isteme hakkına sahip değildir. Yalnız fakirlerin (işsiz veya hastaların) zarurî ihtiyaçlarını sağladıktan sonra onlardan bu itaati isteyebilir. Fatiha suresi şu kelimelerle başlamaktadır: "Âlemlerin Rabbi (terbiye edip yetiştiricisi) Allah'a harndolsun." (1: 2). Arapça Rabb kelimesi, sadece teşvik edici, terbiye edici veya besleyici anlamına gelmez. Rabb kelimesi aym zamanda en ilkel devletten en mükemmel devlete kadar eşyanın tekâmülünün düzenlenmesini, tamamlanmasını ve başarılmasını ifade eder. Şeyh Ebu'l Kasım el-Hüseyin el-Ragıb el -I s fah anî' ye göre Rabb, "birşey tamam oluncaya (mükemmele ulaşana) kadar, o şeyin bir durumdan diğerine ulaşmasını sağlayacak şekilde besleyip büyütülmesini ifade eder. Bundan dolayı Rabb, bütün âlemin beslenmesi sadece kendisine ait olan bütün varlığın yaratıcısıdır. Mutlak olarak Rabb, tüm yaratılanların rızkı (ihtiyaçları) kendisine ait olan (üstlenen) Allah Teala için kullanılır. Ayrıca, her bir kürenin kapasitesi ve tedrici olarak mükemmele ulaşmayı sağlayan küre içindeki araçlar önceden takdir (tayin) edilmistir." (Ragıb el-Isfahanî; el-Müfredat fi Garib-ül Kur'ân, Kahire, 1324, sh. 182.) Dolayısıyla kulluğumuz, doğumdan Ölüme tüm ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi karşılayan Aziz, Kudret sahibi, besleyici ve bağışlayıcı Allah'a olmalıdır. Güç, kuvvet ve enerjimiz bize verilen nimetlerdir. Bu lütuf ve ihsanı dolayısıyla bedenen ve ruhen tam bir itaat ile O'na secdeye kapanmalıyız. Diğer bir ifadeyle bize verdikleri için O'na minnettar olarak itaat etmeliyiz. Dünya hayatının devam etmesi için gıda ve maişet vb. de dahil bize sayısız nimetler ihsan ettikten sonra bizden itaat etmemizi istediğine göre Allah, bir devlet nasıl önce vatandaşlarının işsizlik veya hastalık süresince temel ihtiyaçlarını temin etmeksizin itaat bekleyebilir. İşsizlik ve hastalık süresince bile kendilerine bakmayan bir devlet, vatandaşlarından itaatlerini isteme hakkına nasıl sahip olabilir? Devlet ve onun bütün organları işçilerden iş ister ve kâr elde eder. Fakat onlar hastalandığında veya İşsiz kaldığında, onları açlık ve Ölüme mi terkedecektir? Bundan dolayı İslâm, müslüman bir devlette işsizlik veya hastalık süresince İşçiye sigorta yardımları sağlamayı emreder. Her türlü şartlar altında belli bir hayat standardını vatandaşlarına sağlamayı garanti etmek müslüman bir devletin görevidir. Bu amaca ulaşmak için müslüman devlet bu gibi insanlara zor şartlarda onların alışılmış hayat standardını sağlamak için zekat fonundan işsizlik tazminatı ve hastalık ödemeleri yapar. Böylece fakirlerin faydalanması için zenginlerden toplanan zekat fonu, diğerleri arasında hasta veya işsiz kalan kişilere asgari bir ücret garanti etmek için de haklı olarak kullanılır. Bu fonun bir bölümü Rasûlullah ve halifeleri tarafından toplumdaki hasta ve işsizlere yardım için kullanılmıştır. Bu sistem modern tarım ve endüstri ekonomilerinde işsizlik ve hastalık probleminin çözümünde yeniden dikkate alınabilir. Zekat fonunun bir kısmı işverenlerin ve İşçilerin iştirakleri ile, çalışanlar işsiz veya hasta olduklarında ailelerinin temel ihtiyaçlarını, normal hayat standardında bir düşüş olmadan karşılamak üzere yeterli bir tazminat alabilmeleri için, arttırılabilir. Müslüman devletler bu fonları zayıf, fakir ve işsizleri kalkındırmak için gereğince uygular ve kullanırsa, Kur'ân'ın takdir ettiği gibi, dı§ yardım olmaksızın kendi iç kaynaklan ile ekonomik problemlerini çözebilecektir. |