๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 22 Haziran 2012, 18:13:15



Konu Başlığı: Ekonomik Problemlerin Çözümleri
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 22 Haziran 2012, 18:13:15
EKONOMİK PROBLEMLERİMİZİN İSLAMÎ ÇÖZÜMLERİ

Günümüzde, sürdürdüğümüz hayatın merkezi­ni iktisadî meseleler oluşturmaktadır. Öyle ki, önceki dönemlerin hiçbirinde bu konu bugünkü kadar "öne çıkmamış" veya önem kazan­mamıştır. "Öne çıkmak" tâbirini kullandık; çünkü gerçekten iktisat, insan hayatının her döneminde, her toplum ve ülkede büyük öneme sahip olmuştur. Ancak, bugün bu ilgi yeni bir ekonomi bilimi oluşturulmasına varan bir sap­lantıya dönüşmüştür. Ekonomi ile ilgili yüzlerce kitap üretilmekte, gerisinde şatafatlı bir ter­minoloji ve büyük organizasyonlar bulunmak­tadır. Bütün bunların yanısıra üretim, dağıtım ve hayatın ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda yeni güçlükler ortaya çıkmıştır.

Bunun bir sonucu olarak, ekonomik meseleler üzerindeki tartışma ve bilimsel araştırmalar büyük yaygınlık kazanırken insanlığın diğer bütün sorunları önemini yitirmiş gibi gözükmektedir. İşin en ilginç yönü ise, bütün dünyanın dikkatleri bu mesele üzerinde yoğun­laştıkça yakın bir çözüm gerçekleşmeyip mese­lenin daha karmaşık bir hale gelmesidir. Ekono­mi, tam anlamıyla bir muamma halini almıştır. Ekonomi ilminin muğlak terminolojisi, ilim adamlarının ve uzmanların çelişkili yak­laşımları, kılıkırk yaran-yorumları insanları şaşırtmakta ve âdeta bu meseleye hiçbir çözüm ümidinin kalmadığı izlenimini vermektedir; tıpkı doktorundan hastalığının Latince adını du­yup korkan ve hastalığının düzelmesinden ümitsizliğe kapılan hasta gibi. Gerçekte ise me­selelere karmaşık ve muğlak terminolojiden ayrı olarak, yalınlığı içinde bakıldığında, in­sanın ekonomik problemleri rahatlıkla anlaşıla­bilir; benimsenen farklı çözümlerin avantajlı yönleri kolaylıkla incelenebilir ve sözde kördüğüm haldeki meselenin doğru çözümü sıradan insanın kavrayabileceği bir duruma ge­lebilir. Esrarlı ve muğlak bir terminoloji ile örülen bu meselenin karmaşıklığı, insan ha­yatının büyük bir probleminin bütünden ayırdedilmiş olarak ve başlıbaşma bir mesele imiş gibi sunulmasıdır. Bu tutum öylesine kök saldı ki; ekonomi, insan hayatındaki tek problem olarak takdime başlandı: Bu daha büyük bir yanlıştır ve çözüm bulmayı daha da zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda bilim-dışı bir tutumdur. Bir benzetme ile bakarsak; ekonomi uzmanlarının genelde olaya yaklaşımı, bir doktorun ciğerinden ra­hatsız olan hastasını, vücudunun bütünlü­ğünden bağımsız olarak sadece o organı düşünerek ele almasına benzemekte­dir; sonra ciğeri incelemeye kendisini öyle kaptırmıştır ki, bütün beden çerçevesi ve beden sistemi ona sadece ciğer olarak gözükmektedir. Bütün meselelerde bu tür yaklaşımların yanlışlığı ortadadır. Aynı şekilde, insan sadece ekonomik bir varlıkmışcasına, ekonomi, ha­yatın bütün meselelerinden ayrılır ve bütün me­selelerin çözümünde her derde deva olarak ele alınırsa, insanın ruhî ve manevî yönleri ekono­mi yanında bir gerçeklik ifade etmezse sonuçta karşımıza bir kaos ve karışıklık çıkmasına şaşırmamalıyız.

Uzmanların varlığı modern çağ için âdeta bir fe­laket olmaktadır. Hayata ve meselelere genel ve kapsamlı bir bakış her gün daha zor bir hâle gel­mektedir. İnsan değişik ilim ve mesleklerdeki tek yönlü uzmanların elinde âdeta oyuncak ol­muştur. Bir fizikçi kâinatın bilinmezliklerini sa­dece fiziğe dayanarak çözmeye çalışmaktadır, Bir psikolog bütün dünyayı psikoloji üzerine oturtmakta, bazıları hayatın tek gerçeğinin cin­sellik olduğunu iddia etmektedir. Ekonomistle­rin yaptığı da bundan pek farklı değildir. Onlar da insanları hayatlarının gerçek meselesinin ekonomik olduğuna ve diğer problemlerin onun mahsullerinden başka birşey olmadığına ikna etmeye çalışmaktadırlar. Gerçekte ise bu mese­lelerin hepsi bir bütün olarak ele alınmalı, her aynntı bu bütünlük içinde değerlendirilmelidir. Meselelerin hepsi bu bütün içinde özel bir yer teşkil etmeli ve ehemmiyet dereceleri sadece bu konumlarına göre değerlendirilmelidir.     

İnsanın fizikî kurallara tâbi olan bir vücudu vardır ve bu açıdan insan, fiziğin konulan içine girer. Ancak, insanın bütün meseleleri bu çerçe­vede çözülemeyecektir. Yine insan biyolojik kurallara tâbi bir varlıktır ve biyoloji bilimine de konu olmaktadır. Aynı şekilde, o sadece biyolojile bir canlı değildir ve biyoloji ile zooloji bilimlerinden hayatı düzenlemek için kanunlar çıkarılamaz. Hayatını sürdürebilmesi için in­sanın yiyeceğe, giyeceğe ve barınağa ihtiyacı vardır; kısaca bu açıdan, ekonomi, insan ha­yatının Önemli bir unsurudur. Fakat o sadece be­sin ve barınak arayan bir hayvan değildir. Bu yüzden de hayat felsefesi sadece ekonomik te­meller üzerine kurulamaz. İnsan neslinin de­vamı için cinselliğin ehemmiyeti ve İnsanın bu konuya temayülü vardır. Fakat yine burada o, sadece cinsiyet gözlüğüyle bakılacak bir üreme vasıtası da değildir. İnsan bilgi ve idrak hassa­ları ile mücehhez; arzu ve hırslarla dolu bir akla sahiptir. Bu görüş açısından psikoloji onun varlığının büyük bir kısmım kapsamaktadır. Ancak insan sadece akıldan müteşekkil de değildir ki psikoloji ilkelerinden hayat için tam bir plan çizilebilsin. Hayatını başka insanlarla sürdürmesi bakımından İnsan tabiatı itibarı ile sosyal bir varlıktır. Bu açıdan hayatının pek çok yönü sosyoloji biliminin sahasına girer. İnsanın ahlakî ve ruhî yönü de bulunmaktadır. İnsan iyi ile kötü arasında ayırdetmek ve fizik ötesindeki gerçeklere de ulaşmak ister. Bu yönden ilahiyat bilimi de insan tabiatının önemli bir ihtiyacını karşılar. Ne var ki, bu da hayatını baştan aşağıya yönlendirmeye yeterli değildir. Bütün sayılan bu farklı konuların hepsinin insan ha­yatında genel yapının parçaları olarak etkileri ve Önemi bulunmaktadır.

İnsanı bîr bütünlük içinde değerlerdirmeyİp sa­dece bir takım tek yönlü bakışlarla değerlendir­mek son derece yanlış bir tutumdur. İnsan sözü edilen tüm bu unsurları kendinde toplamfştır. Öz varlığı ve hayatının tüm bu değişik yönleriy­le insan bu engin ve geniş evrensel sistemin bir parçasıdır.

İşte meseleye bu açıdan bakıldığında, insanın kâinattaki konumunun ne olduğu ve onun bir parçası olarak nasıl çalışması gerektiği sorulan büyük önem kazanmaktadır. Çünkü, insanın bu konumu tam anlamıyla tesbit edilemediği süre­ce insan hiçbir tatmin edici hayat sistemi ve tarzı oluşturamayacaktır. İnsan için, varılması gere­ken hedeflere yönelmek ve bu hedeflerin in­sanın kâinattaki konumu ve haysiyeti ile gerçek bir uyum içinde olup olmadığını belirlemek çok önemlidir.

Zikredilen bu iki husus insan hayatının temel meselelerindendir. İşte bunlar üzerinde hayatın tüm felsefesi gelişmiş ve bunun etkisiyle insana ilişkin bütün ilimler ve dünya gerçekleri belirlenmiş, insanı yönlendirecek temel ilkeler orta­ya çıkmıştır.

Artık problemin gerçek bir çözümü için olaya sadece mikroskobik bir yaklaşımın değil, daha genel ve bütün bir çerçevenin şart olduğu açıktır. Meselelerin diğer konularla iç-içeliğine, ilişkilerine bakılmalıdır. Benzer şekilde, hayat dengesinde beliren bir arızanın gideril­mesi için hayatın meselelerinden birini mesele­lerin tamamı imiş gibi görüp tedaviye girişmek ve varlık makinesini bu özel nokta etrafında döndürmek daha tehlikelidir. Eğer bu yapılırsa bütün denge yeniden alt-üst olacaktır. Meseleleri çözmenin isabetli ve doğru usulü, bütün ha­yat planını, ana felsefesinden başlayıp dal bu­dak saldığı ayrıntılara kadar objektif bir akılla incelemek ve kötüyü tespit edip onun hakiki ta­biatını keşfetmektir.

Bu sebeple, insanın ekonomik sorununun an­laşılmasında ve sağlıklı olarak çözülmesinde karşılaşılan güçlüklerin ana sebebi bazı insan­ların bu meseleye sadece ekonomi bilimi açısın­dan bakıyor olmalarıdır. Diğer bazıları ise onun önemini abartıp hayatın tek meselesi olduğunu söylemektedirler. Yine bazıları bütün bir hayat felsefesini ve bütün bir ahlâk, kültür ve toplum sistemini sadece ekonomik temeller üzerine inşa etmek istemektedirler. Bu tutumlarıyla in­sanın bu dünyadaki konumunu çayıra salınan bir hayvan mesabesine düşürmektedirler. Çünkü, insan hayatının temeli sadece ekonomi olursa, bu takdirde insanın varlığının manası tıpkı yeşil çayırda düşüncesizce otlayan bir hay-vanınkinden daha farklı olmaz. Yine benzer şekilde ekonomik bakış açısının, ahlâk, ruhiyat, psikoloji, sosyoloji, mantık ve diğer bilimlerle ilgili sahalara hakim olması çok büyük bir den­gesizliğe yol açar. Çünkü bu sahalarda ekono­minin harhangi bir şekilde tatbik imkânı yoktur. Ekonomi bu sahalara uygulandığında ahlâki ve maneviyatı bencilliğe ve materyalizme, rasyo­nel bilimleri mutfak sanatına çevirir. Sosyal davranışlara işle ilgili unsurları ve ticarî fikirleri sokar ve psikolojinin insanı sadece ekonomik bir hayvan olarak incelemesine yol açar. İnsanlığa bundan daha büyük bir zulüm olur mu?