Konu Başlığı: Eğitim Ve Kütüphaneler Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 06 Ağustos 2012, 12:33:22 Eğitim Ve Kütüphaneler "Çocuklar genelde altı yaşına gelene kadar evde eğitilmekte idiler. Daha sonra çoğunlukla mescidlere bitişik bulunan ilk mekteplere resmi eğitimlerini sürdürmek üzere gönderilirlerdi. Bu okullara kızlar da gönderilirdi. Müfredat Kur'ân'a dayanırdı, ayrıca çocuğa kendi lisanını okuması ve yazması da öğretilirdi. Öğretmene muallim denirdi. Öğretmenler bir çeşit lonca şeklinde örgütlenmişlerdi. Başarılı Öğrencilere bir nevi resmi sertifika mahiyetinde icazet verirlerdi. Zernûcî 1203 'te eğitim üzerine bazı kitaplar yazmıştır. Bunların çoğu günümüze kadar gelmiştir." (Bkz. Halil A. Totah, The Contribııtion of Arahs îo Educaîion, New York 1926, sh. 67-76). Beytu l-Hikme İslâm'da yüksek öğretim için teşkil edilen ilk önemli kurumdur. Bağdat'da Me'mun tarafından 83O'da tesis edilmiştir. Ona bağlı bir medrese, kütüphane ve rasathane vardı. Fakat yüksek öğretim için teşkil edilen esas kurum 1065-1067 yıllarında tesis edilen Nizamiye medreseleridir. Burası öğrencilerin maddî ve manevî her ihtiyacını temin etmiş, Doğuda olduğu gibi Batı'da da daha sonra kurulan müesseseler için bir model olmuştur. Yüksek öğretim için teşkil edilen bütün Avrupa üniversiteleri Nizamiye'yi model almıştır. İngiltere'deki Oxford ve Cambridge üniversiteleri de aynı model üzere tesis edilmişlerdir. (Reuben Levy, A Baghdad Chronicle, Cambridge 1929, sh. 193). İspanya dahil bütün müslüman memleketlerinde Nizamiye tipinde yüksek öğretim kurumları tesis edildi. Bütün bu müesseselerde müfredatın temelini Kur'ân ve Hadis oluşturuyordu, ancak bu temel konularla birlikte diğer zaruri konular da öğretiliyordu. Hafızayı kuvvetlendirici çalışmalara özel önem verilmekteydi. Her derecedeki öğrencilerin zihnî seviyelerine ve akademik başarılarına uygun Öğretmen (muallim) ve profesörler (müderris) değişik konuları öğretiyorlardı. Her profesöre bağlı araştırma görevlileri bile mevcuttu. Yetişkinler için ayrı ayrı müesseseler içinde sistematik eğitim usûlleri olmamasına rağmen, cami İslâm dünyasının hemen bütün şehirlerinde faydalı eğitim merkezi olarak fonksiyon görmüştür. Onuncu yüzyılın meşhur seyyahı Makdisî Filistin, Mısır, Suriye ve İran'ın değişik şehirlerinde pek çok ilim halkası ve meclisi olduğunu ve oralarda pek çok hafız ve edip gördüğünü bildirmiştir. Bu meclislerde tefsir, hadis ve kelâm dan başka lisan ve gramer bilgileriyle birlikte manzum eserler de okunmakta idi ve her müslüman buralara serbestçe kabul ediliyordu." (Hitti, a. g. e., sh. 408-413). Hitti'ye göre o vakit "Esasen özel bir sorun olan eğitim buna rağmen öylesine yaygındı ki İspanya'daki müslümanların çok büyük bir yüzdesi okuma yazma biliyordu. O devir Av-rupası için fevkalâde yabancı bir durumdu. Yüksek öğretim Kur'an tefsiri, kelam, felsefe, Arapça gramer, şiir ve lügat, tarih ve coğrafya İlimlerine dayanıyordu. Büyük şehirler de bazıları üniversite denebilecek müesseselere sahipti. Bunların içinde Kurtuba'yı, İşbiliye'yi, Malaga'yı ve Gırnata'yı saymak mümkündür. Kurtuba Medresesi'nde astronomi, matematik ve tıp, ilahiyat (kelâm) ve hukuka (fıkıh) efc olarak okutuluyordu. Binlerce kişi buraya gelerek kayıt yaptırıyor ve öğretim sonunda oradan alınan sertifikalar hükümdarlığın herhangi bir yerinde en değerli işler için kapıyı açıyordu. Gırnata Medresesi'nde (1333-135') de aynen Kurtuba'da olduğu gibi pek çok yabancı öğrenci bulunuyordu. Bu medresenin müfredatında ise kelâm, fıkıh, tıp, kimya, felsefe ve astronomi vardı." (History of Arabs, sh. 562-563). İslâm ülkelerinin hemen hemen bütün şehirlerinde kütüphaneler açılmıştı. Hükümdarlar, eşraf ve varlıklılar hediye vermek ve miras yoluyla kütüphaneler tesis etmekten büyük şeref duyarlardı. Bütün eğitim müesseselerinin kendilerine ait kütüphaneleri vardı ve "camiler kitap depolan olarak da fonksiyon görüyorlardı." Ünlü tarihçi Hatib-i Bağ-dâdî'nin (1002-1071) kitaplarını 'müslüman-lara vakfettiği' rivayet edilmiştir. Alimler ve araştırmacılar özel ve şahsî kütüphanelere bile kolaylıkla gidebilirlerdi. Onuncu yüzyılın ortalarında Ebû'l-Kâsım el-Mavsîlî'nin Musul'da kurduğu zengin kütüphanesinde her türde kitabı bulmak mümkündü. Senenin bütün günlerinde herkese açık olan kütüphaneden faydalanmak için gelenlerin kitap ve kağıt masrafları da karşılanıyordu (Yâkût, c. II, sh. 420). Adudüddevle (977-982) tarafından Şiraz'da bir kütüphane (Hizanetü'l-Kütüb) kurulmuştu. Burada "kitaplar konularına göre tasnif edilerek kataloglar halinde hazır bulundurulmaktaydı. Yönetici olarak da resmî bir görevlisi vardı." (Makdisî, sh. 499; ayrıca bkz. Yâkût, c V, sh. 446). Aynı asırda Basra'da da bir kütüphane tesis edilmişti. Kurucusu, orada çalışan âlimlere burs bağlamıştı. Aynı devirde Rey şehrinde bulunan kütüphanedeki kitaplar on ciltlik bir katalogda kayıtlıydı ve 400 deve yükü tutuyordu." (Yâkût, c. II, sh. 315). Endülüs'le kütüphaneler medreselerle yan yana gelişti. Kurtuba Hükümdarlık Kütüphanesi II. Hakem'in şahsi kolleksiyonu da eklendiğinde en büyük ve en iyi kütüphane haline geldi. Gırnata, İşbiliye, Toledo ve Malağa gibi eğitim merkezlerinde de, böyle kütüphaneler tesis edildi. Ayrıca, büyük şehirlerde âlimlerin ve eşrafın sahip olduğu pek çok özel kütüphane vardı ki bunlardan İsteyen âlim ve talebeler ücretsiz olarak ve serbestçe faydalanabilirdi (History of the Arabs, sh. 563-564). Bu kütüphaneler dersler, ilmî tartışma ve münazaralar için de kullanılmakta idi. Ülkenin bütün âlimleri ve araştırmacıları buraları doldururlar (ye 'bilgi depolama mahali' olarak kullanırlardı. "Yakut'un, Cengiz ordularının gelmesi (1220) üzerine kaçmcaya kadar, Merv ve Harezm kütüphanelerinde coğrafî sözlüğü için üç yıl boyunca malzeme topladığı" rivayet edilmektedir (Hitti, a. g. e., sh. 413-414). |