Konu Başlığı: Eğitim Esası Gayesi Ve Usulü Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 06 Haziran 2012, 17:16:02 Eğitim Esası, Gayesi Ve Usulü Bütün eğitimin esası, tüm insan bilgisinin başı ve sonu olan Tevhid (Birlik)dir. "Muhakkak ki ilâhınız Birdir. O, göklerle yerin ve aralanndakilerin Rabbidir. Güneşin doğduğu yerlerin de Rabbidir:' (37: 4-5). Tâhâ Suresi'nde şöyle buyurulur: "Sizin ilâhınız, Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan ancak Allah'dır. O'nun ilmi her şeyi kuşat-mıştırr (20: 98). peygamberler, Allah tarafından insanlara yol göstermek üzere gönderildiler; onların esas görev ve gayesi, daha iyi bir şekilde anlayıp hareket edebilsinler diye, insanları tam olarak eğitmekti: "Kendilerine O'nun ayetlerini okuyan, onları temizleyen, kendilerine Kur'an ve Şeriat Öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Halbuki bundan önce açık bir sapıklık içinde idiler," (62: 2). Yunus Sure-si'nde: "Ey insanlar! İşte s\z% Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki şüphelere bir şifa ve müminler için bir hidayet ve rahmet olan Kuran geldi." (10: 57). Maide Suresi'nde: "Ey Yahudi ve Hıristiyanlar! Kitab'dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiştir. İşte size, Allah'tan bir Nur ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, rızasına uyanları o nurla selâmet yollarına İletir. Ve onları, izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp doğru yola götürür." (5: 15-16). Kur'an açıklar: "Hak geldi ve bâtıl yok oldu gitti. Zaten bâtıl daima ortadan kalkmaya mahkûmdur. Biz Kur'an'dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O zalimlerin ise ancak kaybını artırır." (17: 81-82). Kur'an, doğru bilgi ve Öğrenmenin, sadece Allah'ın peygamberleri vasıtasıyla gelebileceği gerçeğini, açıkça ortaya koyar: " 'Ey kavmim, başıma gelen nedir? Ben sizi kurtuluşa davet ediyorum, siz İse beni ateşe çağırıyorsunuz. Beni Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise, sizi Azız olan, Gaffar olan Allah'a davet ediyorum." (40: 38, 41-42). Ve Casiye Suresi'nde: "Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Onun için sen o şeriata uy da, ilmi olmayanların arzu ve isteklerine tâbi olma! Bu Kur'an, insanlara hak ölçüleri gösteren nurlardan ibarettir ve şüphesiz iman edecek bir toplum için hidayettir, rahmettir!' (45: 18, 20). Neml Suresi'nde: "Halbuki buna dair bir bilgileri yoktur, ancak zanna tâbi oluyorlar. Zan ise, hak olan ilmin yerini tutmaz. Onun için, sen, o bizim Kur'anımızdan yüz çevirip de yalnız dünya hayatım isteyen kimselere bakma!" (53: 28-29). Bu ayetler, doğru bilginin, sadece Allah'ın peygamberi vasıtasıyla geldiğini ve bundan başka bir kaynağa dayanan eğitim ve öğretimin, basit bir tahmin ve zandan ibaret olduğunu, dolayısıyla insanlığa herhangi bir yararı olamayacağını açıkça gösterir. "Kâfirlerin çoğu, sırf kuru bir zanna uyarlar. Fakat zan, gerçekten hiçbir şey İfade etmez" (10: 36). Bu çalışma tipi, bilim adamları arasında, eğitsel psikoloji üzerinde çeşitli araştırmaları başlatmış olabilir. Kur'an, faziletli ve doğru İnsan örnekleri vermek suretiyle, kişilere bir model çizmiştir. "Bu süre, hikmetle dolu Kur'an'ın ayetleridir. Güzel iş yapanlara bir hidayet ve bir rahmettir. O kimselerdir ki, namazı gereği üzere kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de onlar yakînen iman ederler. İşte bunlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtulacak olanlar da, işte bunlardır'1 (31: 1-5). Daha kuvvetli sözler: "Yoksa ahiretin azabından korkarak ve Rab-binin rahmetini umarak, o gece saatlerinde kalkıp secde ve kıyam halinde ibadet eden mi? De ki: 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' Ancak gerçek akıl sahipleri anlaif' (39: 9). Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin doğru yolunu izleyenlerin, cahüiyeti izleyenlerden, iman ve amel bakımından çok üstün olduğunu be-lirtin"(Ey Rasulüm)'Göklerin ve yerin Rab-bi kimdir?' diye sor da, 'Allah'tır' de. Yine şöyle de: 'Kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarara sahip olmayan, Allah'tan başka birtakım veliler mi ediniyorsunuz?' De ki: 'Hiç kör ile gören bir olur mu? Yahut karanlıkla aydınlık eşit olur mu?' " (13: 16). Ve yine, Fatır Suresi'nde şunları okuyoruz: "Ne gözleri kör olanla gözleri gören, ne karanlıklarla aydınlık, ne gölge ile sıcaklık müsa-vî olur. Dirilerle ölüler hiç de bir olmaz. Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirirse de sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin!' (35: 19-22). Aynı şekilde, Kur'an-ı Kerim, eğitimin üslubu konusunda, onu toplum için daha etkin ve faydalı hale getirmek için bir yol çizer: "(EyRasulüm)insanları-Kur'an'la, güzel söz ve nasihatla Rabbinin yoluna davet et. Onlara karşı, en güzel olan bir mücadele ile mü-"cadele yap!" (16: 125). Bu ayet, eğitimin esas metodunu ve prensiplerini, her zaman için iyi olan nazik ve ikna edici sözler içinde ortaya koyar. "Herkesi Allah'ın Yoluna davet etmeli, O'nun âlemşümul isteğini açıklamalıyız. Bunu yaparken, hikmet ve ihtiyatı elden bırakmamalıyız. İnsanlarla kendi sevi yelerinde görüşmeli ve onları, az veya çoV kendi bilgi ve tecrübelerinden açıklamalarla ikna etmeye çalışmalıyız. Sözlerimiz katı, kırıcı ve kendini övücü değil, nazik, saygılı ve dikkatleri çekici bir tarzda olmalıdır. Tavrımız ve mücadelemiz, haşin, sert değil, nazik ve çok mültefit bir model üzerinde biçimlen-dirilmelidir. Bu şekilde dinleyici, kendi kendine şunları söyleyebilmelidir: 'Bu adam, sadece mantık dahilinde hareket etmiyor, beni kızdırıp tahrik etmeye çalışmıyor. Kendisindeki imam, samimiyetle açıklamaya çalışıyor. Ve onun gerekçesi insan sevgisi ve Allah sevgisidir? (Yusuf Ali, The Holy Qur'an, s. 689). Bu direktifler, İslâm'ın öğretilmesi ve anlatılması ile meşgul olan kişiler için çok önemlidir. Bu kişilerin, iki şeyi gözönüne almaları istenir: Hikmetli ve güzel söz (vaaz). Hikmetten kasıt, öğretim veya sohbette tam bir teenni içinde hareket edilmesi ve körü körüne basma kalıp sözlerin tekrarlanmamasıdır. İnsan, öğrencilerinin veya dinleyicilerinin durumuna, yeteneğine ve aklına uygun bir mülâhaza vermeli ve durumun ihtiyacına göre, bilgiyi veya mesajı iletmelidir. Ayrıca, her durumda bir ve aynı metodu kullanmaktan kaçınmalı, ancak dikkatli inceleyip, öğrencinin veya dinleyicinin gerçek hastalığını teşhis etmeli ve sonra onları, kalpleriyle birlikte kafalarına da içtenlik ve etkinlikle yaklaşarak tedavi etmelidir. Ve güzel söz de (vaaz) iki şeyi ifade eder (Yusuf Ali, The Holy Qur'an, s. 689): "İnsan, hitap ettiği kişiyi sadece muhakeme yoluyla değil, hislerine de başvurarak İnandırmaya çalışmalıdır. Aynı şekilde, kendini, sadece kötülük ve yoldan sapışları ayıplayan bir mücadeleye sokmamalı, insan tabiatında yerleşmiş bulunan kötülüklerden tiksinmeye ikna etmeye de gayret etmelidir. Kötülüklerin kötü sonuçlarına karşı da uyarmalıdır. Bundan başka, hitabettiği kişiyi, doğru ve güzel amellerin İyi haline ve mükemmeliyetine, akılcı bir yolla inandırmakla kalmayıp, onda bu amellere karşı ilgi ve sevgi de oluşturmalıdır. Öğüt verme (veya öğretme), hitap edilen kişinin saadeti için samimi bir ilgiyi gösterecek bir tarzda yerine getirilmelidir. Öğüt verici (veya öğretmen)nin, karşısındakini hakir gördüğü ve kendisinin üstünlük duygusundan zevk aldığı izlenimini verecek hiçbir şey yapılmamalı ve söylenmemelidir. Aksine, öğüt verici (veya öğretmen)nin, kendisinin doğruyu bulması ve mutluluğu için kuvvetli bir arzu ile dolu olduğunu hissetmesi gerekir." (Mevdûdi, The Meaning of the Qur'an, cilt VI. sh, 106-107). 'En İyi yol* (veya en iyi üslup), kişinin tatlı bir dile sahip olması, asil bir karakter göstermesi, makul ve cazip deliller vermesi, polemik ve mücadeleye girmekten kaçınması demektir. İnsanlarla, iyi bir üslup içinde tartışan biri, suçlamalara, hileli tartışmalara veya hakaretlere başvurmaz, mücadelede, onu yenmek ve üstünlüğü dolayısıyla takdir kazanmak için, muhalifiyle alay etmez. Çünkü, bu şeyler sadece İnatçılık ve dikkafalılı-ğa sebep olur. Bunun aksine, karşısındakini, sade ve mütevazi bir şekilde ikna etmeye çalışacak, onun hileli tartışmalara geldiğini hissettiği zaman, sapıklıklarında çok daha ileri gitmemesi için, onu yalnız bırakacaktır. (The Meaning of the Qur'an, Cilt VI, s. 106-107). 'Hikmet' ve 'güzel söz'ün kullanımı, İbrahim Peygamber ile Babil Kiralı misalinde çok güzel bir şekilde gösterilmiştir: "Allah, kendisine hükümranlık verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında mücadele eden Nemrud'u görmedin mi? İbrahim ona: 'Benim Rabbim hem diriltir, hem öldürür' dediği vakit o Nemrud; 'Ben de diriltir, öldürürüm.' demişti- İbrahim: 'Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir' deyince, o küfreden Nemrud şaşırıp tutuldu. Allah zalimler kavmini muvaffak etmez." (2: 258). Bu anlattm tekniği ve metodu, doğaldır ve muhtemelen çok daha etkilidir, çünkü yersiz ve gereksiz tartışmaları önler. Aynı metot, Fi-ravun'Ia karşılaştığında, Musa Peygamber tarafından da kullanılmıştır: "Firavun şöyle dedi: 'Âlemlerin Rabbi de kimdir?' 'Mu-" sa dedi ki: 'Kesin olarak inanacaksınız bilin ki O, göklerle yerin ve aralarında bulunan her şeyin Rabbidir;' Yanında bulunan kimselere: 'Duymuyor musunuz' dedi. 'O, sizin de Rabbinizdir, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.' dedi. Firavun: 'Herhalde size gönderilen peygamberiniz ancak delidir.' dedi. Musa dedi ki: 'O, doğu ile batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer aklınız varsa anlarsınız.' Firavun şöyle dedi: 'Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh edinirsen, mutlak ve muhakkak seni zindanda bulunan kimselerden yaparım.' Musa dedi ki: 'Sana, peygamberliğimi apaçık ispat edecek bir delil (mucize) getirdimse de mi?' Firavun: 'Eğer doğru söyleyenlerdensen, haydi getir onu' dedi. Bunun üzerine Musa âsâ-smı bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. Bir de elini çekti çıkardı; o da bakanlara bembeyaz kesiliverdi." (26: 23-33). Öğretimdeki bu mücadele çizgisi, bilim adamlarına, metodolojide sınırsız araştırma sahaları sağladı ve artık, henüz insanlıkça bilinmeyen bilgi okyanuslarını keşfetmek ve açığa çıkarmak, bilim adamlarına bırakıl mıştır. |