๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 06 Ağustos 2012, 12:37:50



Konu Başlığı: Edebiyat
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 06 Ağustos 2012, 12:37:50
Edebiyat

Hz. Muhammed'in miras bıraktığı en de­ğerli ve etkili edebî eser olan Kur'an "niha­yetinde Mekke'nin fasih Arapçasmı edebiyat dili kılmış, İslâm'ın evrensel karakteri nede­niyle insanlara bir rahmet olmuş ve kültür dünyasının ortak dili hâline gelmiştir. Gibb'in sözleriyle, "Kur'an'in Arap edebiyatı üzerindeki etkisi hesap edilemez. En azından birkaç on yıl boyunca başka hiçbir Arapça nesir yazılmamış ve şairler üzerinde de âni etkisi fazla olmamıştır. Ancak Arap edebiya­tının dallarının çoğunluğu kaynağını Kur'an ile ilgili çalışmalara borçludur." (H. A. R. Gibb, Arabic Literatüre, Oxford, 1963, sh. 108).

R. L. Gulick'in ifadeleriyle, "Avrupa'nın edebî gelişmesine en derin etkiyi İspanya'daki İslâm edebiyatı yapmıştır. Bent ve kıta öl­çülerinin geliştirilmesinde İspanyol dehasının önemli rolü vardır. Ancak, kıta ve bentlerin edebî şekillerine (müveşşe) Arapça kuralları tarafından uygulanan usûllerin daha da güzel­leştirilmesinin sağladığı tesir, zecal adı veri­len popüler bilingual şarkının oluşturulmasını ve daha sonra da saf romantik şiire dönüşme­sini gerçekleştirmiştir." Gibb, Kurtuba'lı İbni Zeydûn'u (1003-1073) hem ilk sevda şarkıla­rı hem de sonraki şiir gibi nesirleri sebebiyle devrinin en büyük şairi olarak kabul etmekte­dir. Çağdaşı ve hemşehrisi İbni Hazm (994-1064), romantizmin ruhunu sergilediği ve sevginin anatomisini teşrih ettiği aşk üzerine bir eser yazmıştır. Bu eserin ihtiva ettiği duy­gular yetersiz ve gayrimükemmel bir şekilde de olsa bir asır sonraki İtalyan ve Fransız halk şairlerinde yankısını bulmuştur. Avrupa şiirinin şekil, öz ve ruhuna Müslüman katkı­sının çok önemli olması Prof. Mackall'ın şu ifadede bulunmasına yol açmıştır: Avrupa di­nini Yahudiye borçlu olduğu gibi romantiz­mini de Arab'a borçludur.

Yine Gulick'e göre, "İslâm'ın âahiret inancı ile bilgilerden ve Hz. Muhammed'in mira­cı ile ilgili rivayetlerden bazı unsurlar İlahi Komedya içinde yer almakta ve Arap felsefî fikir ve imajları ile müslüman mistiklerin erotizmi de Dante'nin bu eserinde açıkça yansıtılmaktadır. Ayrıca dölce stil nuovo'mm diğer şairlerinin temel kavramları içinde de bu İslâmî izlere rastlanmaktadır." (Arnold, a. g. eserden nakille Muhammad the Educator, sh. 80-81).

Gulick şöyle devam etmektedir, "Cervantes Don Kişot'xm 'Sidi Hamete be Engeli' (Seyid Hamdi b. Melek) adlı bir Mağriplinin eseri olduğunu ve aslının Arapça telif edildi­ğini beyan etmiştir. Bu atıfın doğru olmaması kuvvetle muhtemeldir, ancak yine de Araplar'ın prestijini ispat eder. İspanyol ve Porte­kiz dilleri ve hatta Anglo-Sakson ülkelerinin dilleri üzerinde Arapça'nın tesirleri üzerine eserler verilmiştir. Dozy ve başkaları bu hu­susta bazı tesbitlerde bulunmuşlardır. Aşağı­da verilen kelimeler her yerde bulunabilecek pek çok kelimenin temsilcisi rolündedir.

İspanyolca'ya ithal edilen Arapça kelimeler­den bazıları şunlardır: Funduk (yiyecek, hotel); tahuna (değirmen); tahona (fırın); ta'rif (tanım, nota); tarife; el-ruzz (pirinç); el-sakuya (kanal); el-sutaiha (dam); el-kubbe (kubbe); alcoba (yatak odası); tartma (ayak iskemlesi); el-muhadda (minder); ku-ba' (dış giyim elbisesi); gaban (palto); el-benna (inşaatçı); el-da'a'im (destekler); en-damio (yapı iskelesi); el-mahzen; el-katran; el-kira' (çizgi); ensvar (zarar); el-divan (gümrük); taka (bilet satış yeri); kadı (ha­kim); alkalde (belediye başkanı); el-vâsi (vasiyeti icra eden); hatta (; fanika (geniş heybe); fanega (ölçek birimi); sukkar (azu-Car, orjinali Farsça, şeker); şarab (içki); şu­rup; vadül hicare (Guadalajara, taşlar neh­ri); vad-il kabir (büyük nehir); vad-il ramla (Guadalupe; kumlu nehir); vad-il kubb (kurt nehri). (Muhammed the Educator, sh. 82-83).

Hitti şöyle demektedir, "Esas olarak Arapça gramerine dayanan ve bugüne kadar karşılığı olan Arapça terimlerin tercümesine dayalı teknik terimleri kullanan İbranice gramerinin doğum yerinin Müslüman İspanya olduğu bu noktada hatırlanmalıdır. İbranice gramerinin babası Ebû Zekeriya Yahya b. Dâvüd Kurtuba'da yetişmiştir (onbirinci yüzyılda ölmüş­tür). Ancak Arapça'nın ortaçağ Avrupa ede­biyatına en büyük katkısı şekil yönünden ol­muştur ve gelenek tarafından çerçevelenmiş dar ve katı bir disiplin olmaktan çıkıp ser­bestlik kazanması konusunda Batının hayal gücünü harekete geçirmiştir. İspanyol edebi­yatının zengin fantazileri Arapça modellerin­den etkilenmiştir.

"Diğer bir çeşit halk şarkısı olan müve§§e'ye gelince, o sadece İspanya'da geliştirilmiş de­ğildir, icat edildiği yer de orasıdır... Yerli Hı­ristiyanların takdirini kazanan ve asimile edilmelerinde güçlü bir faktör olan genelde Arap şiiri ve özelde bu lirik tarzdır. Bunlar­dan ikisi zecel ve müveşşe Kastilya'da yay­gın olan viliancico türü beyitlere dönüştürül­müş ve Hıristiyan ilahilerinde yaygın olarak kullanılmışlardır... Platonik aşkın İspanyol­ca'da belirgin bîr edebî tarzının gelişmesi 8. yüzyıl gibi erken bir dönemde ortaya çıkar ve Arap şiirinin bariz katkısına şehadet eder: Er­ken Avrupa edebiyatının en şanlı âbidele­rinden olan ve, Homer'm şiirlerinin tarihî Yunan'ın başlangıcını oluşturuşu gibi, 1080'in hemen Öncesinde zuhur ederek yeni bir medeniyetin -Batı Avrupa- başlangıcını temsil eden Chanson de Roland, varlığını Müslüman İspanya ile yapılan askerî temas­lara borçludur." (History of Ar ab s, sh. 361-362).

Arap edebiyatına yapılan katkılar, pekçok de­ğişik ırktan insan tarafından meydana getiril­miştir. Bütünlüğü içinde ele alındığında bir milletin değil daha ziyade bir medeniyetin süreğen bir âbidesi olarak görülmelidir. Filo­loji linguistik, lügatçilik, ve grammer gibi di­siplinler bile esasta kaynak ve ruh olarak Arap asıllı olmasına ve en büyük katkılar Arap asılhlarca sağlanmasına rağmen bu ko­nularla ilgili en tanınmış bazı âlimler Arap asıllı değildiler. Kelimelerin son kök harfleri­ni esas alarak alfabetik sıraya göre sözlük dü­zenleyen ve böylece kendinden sonraki lügat âlimlerine bir model teşkil eden Cevheri (1008) Farab'h bir Türk idi. Onun çağdaşı, Halep'teki Hamdanid sarayını tezyîn eden ve en büyük marifeti filolojiye felsefî bir açı ge­tirmiş olan İbni Cinnî (1002)de bir Yunanlı kölenin oğlu idi.

"Hemedânî, makâmâtm (Ortaçağ Arap edebiyatı nesir türü, bir çeşit kafiyeli nesir ve süslü söz) mucidi olarak bilinir. Makâmât bir çeşit dramatik hikâyedir ve bu türde yazar konuyu şekle tâbi kılar; kabiliyetini, bilgisini ve zerafetini ortaya koymak için elinden ge­leni yapar. Bu tür, makâmâûan yedi yüz yıl­dan daha fazla bir süre boyunca Arap dilinin yazılı edebiyatının en esaslı hazinesi olarak takdir toplayan Basra'Iı Harîrî'ye bir model teşkil etmiştir. İlk dönem realist ve lâtif İs­panyol ve İtalyan hikâyeleri Arapça makamaîlarla net benzerlikler taşırlar." (Hitti, a. g. e., sh. 403-404).