> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat  (Okunma Sayısı 2216 defa)
10 Ağustos 2012, 13:21:49
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 10 Ağustos 2012, 13:21:49 »



İLK DÖRT HALİFE DÖNEMİNDE DİN VE ŞERİAT

Hz. Peygamber'in vefatından sonra sıra­sıyla hilâfete geçen ilk dört halife, dinî ve siyasî sahalarda işleri O'nun koyduğu pren­siplere göre yürüttüler. Allah'ın elçisinin eği­tim öğretim ve rehberliği ile oluşmuş olan toplumdaki her bir fert, İslâm'ın ruhuna ve emirlerine uygun bir yönetim biçiminin nasıl olması gerektiğini biliyordu. Peygamber'in, halefinin kim olacağı konusunda bir karan yoksa da; İslâm toplumunun mensup­ları İslâm'ın, istişare prensibine dayanan bir hilafeti gerektirdiğini biliyorlardı. Bu yüzden, babadan oğula geçen bir saltanat oluşturma veya otoriteyi güç kullanarak ele geçirme yo­lunda bir teşebbüs olmadığı gibi, halifelik makamını elde etmek için uğraşan ya da bu­nun için kendi ismini ortaya atan da yoktu. Aksine dört halife, birbiri peşisıra, halk tara­fından seçilerek geldiler. Bu dört halife daha sonra, bugün de olduğu gibi, hulefa-i râşidîn olarak tanındılar. Bu durum, müslümanlann gözünde hilafetin doğru şeklinin bu olduğuna Medine'de istinsah edilmiş ve günümüze kadar gelmiş en eski Kur'ân nüshalarından biri. Ma'il (yatık) yazı, 8. yy. dair yeterli delil oluşturmaktadır. Bu dört ha­lifenin, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'nin seçilmelerinde, ne seçilmeleri için gayret edenler, ne seçim kampanyaları, ne kendi adaylığını ilan etmeler, ne de bu dört kişinin adaylığı yönünde sarfedilen çabalar vardı. Aksine, bunları halk kendi seçti veya istişare sonucu ve ittifakla tayin olundular.

Dört halifenin her biri devlet işlerinde, üm­metin ileri gelenleri olan ehl-i re 'y ile istişare etmeksizin karar almazlardı. Hz. Ebu Bekir, bütün meselelerde, önce Allah'ın Kitabına başvurur, bu gibi meseleler hakkında bir hük­mün bulunup bulunmadığın araştırır, orada bulamazsa Rasûlullah'in böyle bir mua­mele ile karşılaşıp karşılaşmadığına bakardı. Karşılaşmış ise Rasûlullah'in bu hususta verdiği hükmü ve meseleyi nasıl karara bağ­ladığını tetkik ederdi. Şayet Sünnette de her­hangi bir hüküm bulamazsa, ümmetin ileri gelenlerini ve bilgili zevatı toplar, kendileriy­le istişarede bulunur, ona göre meseleyi hal­leder ve karar verirdi. (Sünen-i Darimî). Hz. Ömer de devlet işlerinde aynı yolu izledi. (Kenzû'l-Ummâl, c. V).

Hulefa-i Raşidîn (doğru halifeler), müşavere sırasında, şûra üyelerinin fikirlerini tam bir serbestiyet içinde ifade hakkına sahip olduk­ları görüşünde idiler. Hilafetin bu husustaki siyasetini, Hz. Ömer'in, bir müşavere heyeti­ni açış konuşmasında şu sözlerle dile getirili­yordu: "Ey insanlar! Size anlatmak istediğim şudur: Emanet olarak uhdeme tevdi ettiğiniz devlet işlerini yürütebilmem için benimle iş­birliği yapacaksınız. Ben de sizin gibi bir in­sanım. Bugün, sizin haklarınızın aynına sahip bulunduğumu, sizinle müsavi olduğumu söy­lemek isterim. Aranızda isteyen benimle aynı fikirde olan da olabilir, farklı düşüncede olan da. Ben size, ille de benim arzulanma uyacak ve benim dediğimi yapacaksınız, demek iste­miyorum." (İmam Ebu Yusuf, Kitabû'l-Ha-rac).

Dört halifenin hepsi de Beytulmal'ı Allah'ın ve kullarının bir emaneti olarak gördüler.

Gayri kanuni gelirler toplayıp bunları gayri kanunî yerlere harcamayı meşru görmediler. Onlara göre yöneticilerin, şahsî ihtiyaçlarını buradan karşılamaları meşru değildi. Bir sul­tan ile halife arasındaki fark, onlara göre şu idi: Sultan, millet hazinesini kendi şahsî mül­kü gibi görür ve ondan dilediği gibi harcardı. Halife ise, onu Allah'tan halk için verilen bir emanet olarak görür, her kuruşunu toplar ve her kuruşunu da hak için harcardı. Hz. Ömer bir keresinde Selman-ı Farisî'ye, kendisinin bir kral mı yoksa bir halife mi olduğunu sor­muştu. Selman hemen şöyle cevap vedi: "Eğer sen, müslümanlann malından bir dir­hem dahi olsa, gayri meşru olarak, hakkın ol­madan alırsan ve bir dirhemi, keyfin için har­camaya kalkarsan, o zaman halife değil, bir kral olursun." Bir başka seferinde Hz. Ömer: "Allah'a yemin ederim ki, halife miyim yoksa bir kral mı bilemedim. Kral olmak istemem. Çünkü o, çok büyük ve ağır bir yüktür." de­mişti. Bu sırada orada bulunanlardan biri "Ey Emirül-mü'minîn, ikisi arasında çok büyük farklar vardır", dedi. Ömer, "Ne gibi farklar var?" diye sordu. O kişi şöyle cevap verdi: "Halife, bir şey aldığında hak ile alır ve har­cadığında hak ile harcar. Allah'ın inayetiyle, sen böylesin. Kral halka zulmeder, gayri meşru olarak birinden alır, diğerine verir." (İbni Sa'd, TabakaL c. İÜ).

Hz. Ömer bir konuşmasında, halifenin bey-tülmal'da ne gibi hallerde tasarruf edebilece­ğini açıklamıştır: "Allah'ın malında benim şu kadardan başka bir hakkım yoktur ve bundan başkası da benim için haramdır: Soğuktan ve sıcaktan muhafaza etmek için bir elbise ile, Kureyş'in ortalama bir ferdi gibi aile efradım için geçim. Ben herhangi bir müslümandan farklı değilim," (İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, c. VII). Bir başka konuşmasında da şunları söylemiştir: "Beytülmal ile ilgili ola­rak, doğru olan sadece üç şey biliyorum: Hak ile toplamak, hak ile harcamak ve bunlarla il­gili olarak, yanlışlıklan kontrol etmek. Be­nim sizin mallanmz üzerindeki ilgi ve hassa­siyetim, yetim malı üzerinde velinin gösterdiği hassasiyet gibidir. Muhtaç olmadıkça ben, bir şey alamam. İhtiyaç içinde olursam, o za­man, doğru (ma'ruf) bir şekilde beytülmaldan alıp harcayabilirim." (Kitabû'l-Harac).

Hz. Ali'nin serveti de Hz. Ebu Bekir ve Ömer'inki kadardı. O da mütevazı bir hayat sürdü. Muavİye ile çatışmaya girdiğinde bazı kimseler, kamu hazinesini açmasını ve Mua-viye'nin yaptığı gibi, bahşiş ve hediyeler ver­mek suretiyle taraftar toplamasını tavsiye et­tiler. Fakat o, bu tekliflerin hiçbirini kabul et­medi ve "Gayri meşru usûllerle başarıya ulaş­mamı mı istiyorsunuz benden?" diye karşılık verdi. (İbni Ebu'l-Hadîd, Şerh-i Nehcu'l-Belağa, c. I). Bir keresinde büyük kardeşi Âkil, hazineden para istediğinde, "Kardeşi­nin, müslümanların mallarım sana vererek, cehenneme gitmesini mi istiyorsun?" diyerek talebini reddetmişti. (İbni Kuteybe, el-Imamt ve's-Siyase, c. I).

Bu insanların yönetim konusundaki düşünce­lerini bilmeden, bu yüksek makamlarda bu tavırları anlamak zordur. Hz. Ebu Bekir'in halife seçildikten sonra yaptığı ilk konuşma, bu ideali yeterince aydınlatmaktadır. Bu konuşmasında Ebu Bekir (radıyallahû anh) şöy­le diyordu: "Aranızda en hayırlınız olmadı­ğım halde üzerinize yönetici oldum. Varlığı­mı elinde bulunduran Zat'a yemin ederim ki, bu makamı kendi istek ve rızam ile elde et­miş değilim. Hatta, başkasının yerine geçme­yi de hiçbir zaman düşünmedim. Bu makamı elde etmek için Allah'a dua dahi etmiş deği­lim. Böyle bir makam için kalbimde herhangi bir istek uyanmadı. Bu vazifeyi gönülsüz ola­rak kabul etmek zorunda kaldım. Bunu, hila­fet meselesinde müslümanlar arasında ihtilaf çıkmasından ve Araplar arasında irtidat tehli­kesinin başgöstermesinden korktuğum için, istemeyerek kabul ettim. Bu makamda benim için rahatlık yoktur. Aksine bu benim üstüm­de büyük bir yüktür ve Allah'ın yardımı ol­masa ben de bu yükü taşıyacak kuvvet yok­tur. Çok arzu ederdim ki, başka birisi çıksın da bu ağır yükün mesuliyetini omuzlarına alsın, bu suretle beni bu işten kurtarsın. Şu an­da dahi, isterseniz, Rasûlullah'in sahabilerinden birini getirir ve bu makamı ona tevdi edebilirsiniz. Bana biat etmiş olmanız, böyle bir işe mani teşkil edecek değildir. Beni Rasûlullah ile mukayeseye kalkarsanız ve O'ndan beklediklerinizi benden beklerseniz, şüphesiz yanılırsınız. Benim gücüm buna yet­mez, çünkü o şeytanın şerrinden korunmuştu ve O'na vahiy gelmişti. Eğer doğru hareket edersem, bana yardım edin. Yanlış yaparsam, beni düzeltin. Şurası muhakkaktır ki, doğru­luk bir emanet ve yalan ise bu emanete hıyanettir. Aranızda zayıf olan, Allah'ın izniyle hakkını kendisine verene kadar, benim ya­nımda kuvvetlidir. Aranızda kuvvetli olan, Allah'ın izniyle zayıfın hakkını ondan alınca­ya kadar, benim yanımda zayıftır. Ümmetin bazı fertleri, Allah yolundaki çalışmalarını bırakıp da sakın başka yönlere sapmasın. Böyle olursa korkarım ki, Allah onları zillete düşürür. Bu millete mensup kimseler kötü­lükler peşinde koşmasınlar. Olur ki, bu se­beple Allah onları umûmi musibetlere duçar kılar. Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ettiğim süre­ce bana itaatle mükellefsiniz. Eğer bu yolu terkeder, hududlann dışına çıkarsam bana ita­at etmek mecburiyetinde değilsiniz. Ben, an­cak Allah ve Rasûlü'nün yolunun takipçisiyim. Yoksa yeni bir yol icad edeceklerden değilim." (Taberî, c. II; İbni Hişam, es-Sîretü'n-Nebeviye, c. IV; Kenzû'l-Ummal, c. V).

Benzer şekilde Ömer (radıyallahû anh) da şöyle diyordu: "Ey insanlar! Doğru yaşayın bir kimsenin, Allah'a İtaatsizlikte bana itıat etmesi caiz değildir. Ey insanlar! Üzerimde bazı haki?.-iniz vardır ki, bu haklar sayesinde siz bana bağlanacaksınız. Üzerimdeki hakla­rınızdan bİris' şudur: Sizden ne alacaksam, isterse hu haraç olsun, isterse Allah tarafın­dan bahşedilen (fey) bir hak olsun, biliniz ki bu işi kanun dairesinde ve usûlüne göre yapa­cağım. Haklarınızın bir diğeri de, sorumlulu­ğum altında bulunan, bana teslim edilmiş olan mallarınızı, haklı yerlerde ve kanunî öl­çüler çerçevesinde sarf etmenidir." (İmam Ebu Yusuf, Kitabû'l-Harac).

Hz. Ebu Bekir, Şam ve Filistin'e keşif heyeti gönderirken Amr b. Âs'a şunları söylemiştir: "Ey Amr! Her hareketinde Allah'tan kork ve haya et. Çünkü O, seni ve her hareketini göz­lemektedir... Ahiret için çalış, her işinde Al­lah'ın rızasını gözet. Yol arkadaşlarına evlâdınmış gibi muamele et. İnsanların sırla­rını araştırma, onlar hakkında görünüşlerine göre hüküm ver... Doğru ol ki, emrin altında­kiler de doğru olsun." (Kenzu'l-Ummâl, c. V).

Hz. Ömer de valilerini gönderirken onlara şöyle diyordu: "Sizi Muhammed aleyhisse-lâmın ümmeti üzerine, onların saçlarının ve derilerinin efendisi o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat
« Posted on: 26 Nisan 2024, 14:24:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat rüya tabiri,Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat mekke canlı, Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat kabe canlı yayın, Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat Üç boyutlu kuran oku Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat kuran ı kerim, Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat peygamber kıssaları,Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriat ilitam ders soruları, Dört Halife Döneminde Din Ve Şeriatönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes