๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ağustos 2012, 10:44:39



Konu Başlığı: Doğru Yol Bilgiye Dayanır
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ağustos 2012, 10:44:39
Doğru Yol Bilgiye Dayanır

Kur'ân-ı Kerîm ile bize bildirilen hakikat den biri de, Hz. Muhammed'in getirdiği kitap, önceki peygamberlerin kitapları Hak'tır, çünkü Vahiy Bilgisine dayanma! dır: "İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. O halde, Allah'tan ba ortaklara tapanlar neyin ardına düşüyor! Doğrusu onlar, sadece zanna uyuyorlar yalan söylüyorlar. Geceyi sizin istirahat menize elverişli, gündüzü de (geçiminizi sağlamanız için) aydınlık yapan O'dur. Şüphe bunda dinleyen bir toplum için ibretler v dır." (10: 66-67).

Kur'ân'm bu kısa ifadesi kâinat hakkıi esaslı bir hakikate açıklama getirmekte» "Vahyedilmiş olanın dışındaki bütün dinle bâtıl olduğunu, çünkü onların kâinatın varlığının temel sebebi konusunda daha ziyade felsefi düşüncelere dayandıklarını vurgu maktadır. Herşeyden önce felsefî düşül tahmine dayanır ve tabiatı gereği Hakik ulaşmaya muktedir değildir. Hakikate ulaşmanın doğru yolu, rasûllerin getirdiği vah Şaşılmasından geçer. Bu Hakikati keşfet­menin tek yolu budur; aksi takdirde, yanlış yollar takıp edilirse hep yanlış sonuçlara varı­lacaktır. Şimdi çeşitli kesimlerden insanların bu bilgiye ulaşmak için izledikleri yollan sözden geçirelim:

Müşrikler (çoktanrıcılar) araştırmalarım ta­mamen ve yalnızca bâtıl itikada dayandırır­lar.

Keşişler ve riyazetçiler bilgiyi tefekkür (meditasyon) ile elde ettiklerini ve Hakikati sırla­rı aralamak suretiyle görebileceklerini iddia ederler. Fakat gerçek şu ki onlar Hakikati gö­remezler; gördükleri sadece hayal güçlerinin bir oyunudur. Onlar zihnî bir hayali tasavvur edip, sonra onun üzerinde zihinlerini yoğunlaştırırlar ve böylece bu tasavvur 'hakikatin şeklini alır. Bu yolla İki ayrı kişinin ulaştığı 'hakikat'in asla birbirini tutmaması, söyle­diklerimizi doğrulamaktadır.

Filozof denen kimseler, araştırmalarını akıl­cılık (rasyonalizm) üzerine temellendİrdikle-rini ileri sürerler, ulaştıkları sonuçlan destek­lemek için 'mantıkî delliler ve 'muteber' se­bepler sunsalar bile, yaptıkları gerçekte sade­ce zan ve şüphedir.

Bir de, bilim adamları vardır. Bunlar fizikî âlemde ilmî araştırma metodlarmı takip etse­ler bile, metafizik üzerine araştırma yaparken bunu tamamen terkederler ve zanlarını, tah­minlerini konuşturmaya başlarlar. Kâinatın yaratılışı teorisi 'big bang' böyle bir tahmindir.

Bu grupların hepsi, peşin hükümlerine boyun eğmişlerdir; bakış açıları kendilerinden farklı olanları anlamaya yanaşmazlar ve dolayısıyla kendi farklılıkları Vahiy yoluyla elde edilen bilgiyle karşılaştırıldığında, teorilerini inatla terketmezler. Yukarıda meali verilen Kur'ân ayetlerinde görüldüğü gibi bu bilgiye ulaşma yolları temelde yanlıştır. "Sizin sapmanızın gerçek sebebi, Hakikati şüphe ve tahmine da­yanarak araştırmanızdır, önyargılarınız dola­yısıyla, mâkul olanları bile dinlemeyi reddediyorsunuz" denmektedir. Sonuç olarak sa­dece Doğruyu bulmakta başansızhğa uğramıyor, aynı zamanda Elçiler tarafından sunulan Vahiy Dinini layıkıyla değerlendiremiyorsunuz."

Yukarıdaki araştırma yollarının aksine, Kur'ân kendi yolunu bildirmekte ve hakikata ulaşmanın yalnızca doğru, aklî ve ilmî yolu­nun o yol olduğunu beyan etmektedir. Haki­kati araştırmanın yolu şudur: Araştırmaya başlamadan önce daha evvel edindiğiniz ön­yargılarınızdan vazgeçmeli ve Hakikat hak­kındaki haberlerinin zan, şüphe, düşünce, müşahede ve soyut tahliller üzerine değil, doğrudan doğruya "vahiy" üzerine temellendiğini ileri süren kimselerin mesajını dinle­melisiniz. Sonra Kur'ân'ın dikkatinize sundu­ğu kâinattaki ibretleri düşünmelisiniz. Eğer bunlar, vahyedildiği iddia edilen Hakikate işaret ediyorsa, o zaman rasûl ve nebilerin öğrettiği Hakikati reddetmeniz için hiçbir mazeretiniz kalmıyor demektir. İslâm felsefe­sinin temeli işte budur.

Kur'ân bu metodu birçok yerde zikretmekte ve birer Hakikat delili olarak birçok tezahürü tekrar ve tekrar gözler önüne sermektedir. Böylece insanlara Hakikati kavramak için doğru sonuçlara nasıl ulaşılacağı Öğretilmek­tedir. Nitekim 67. âyette gece ve gündüz bir ibret olarak insanların derin idraklerine su­nulmaktadır. Gece ve gündüzün dönüşümleri olağanüstü birer ayettir ve Musavvir olan, herşeye kadir bulunan Allah'a delalet etmek­tedir. Zira bu dönüşüm arzın matematiksel bir kesinlikle kendi ekseni ve güneş etrafında dönmesi ile oluşur. Bu ardarda geliş, Musav­vir olan Allah'ın yüce hikmetini gösterir ve arkasında büyük bir gaye yatmaktadır. Nite­kim bu dönüşümün arz üzerinde bulunan tüm varlıklara sayısız faydalar sağladığı ortadadır. Bu aynı zamanda Yaratıcının arz üzerindeki nimetine işaret eder ve sonuç olarak yaratık­ları için ne mükemmel düzenlemelerde bu­lunduğunu gösterir. Ayrıca şu büyük Hakikat'e delalet eder ki, tapınılmaya en layık olan, Veli ve Rabb olarak Allah'tır, başkası değil. Zira, O'nun dışında olan her varlık ge­ce ile gündüzün ard arda gelişiyle ihtiyaçları­nı giderir. Bu ihtiyaçları başka kimse gidere­mez, bu yüzden bu muhtaç varlıklardan hiç­biri Rabb ve Veli olamaz. Bu ayetlerin ışığın­da, yalnızca şüphe ve zan üzerinde temellenen diğer dinlerin, böyle apaçık ayetlere da­yanan semavi dinle karşılaştırıldıklarında ha­kiki din oldukları nasıl düşünülebilir? (Ebu'l-A'Ia Mevdûdî, The Meaning of îhe Qur'an, c. V, sh. 42-43).