๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 15 Ağustos 2012, 13:50:24



Konu Başlığı: Dinin İlk Hedefi İnsanın Vahdeti
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 15 Ağustos 2012, 13:50:24
Dinin İlk Hedefi, İnsanın Vahdeti

İnsanın vahdeti dinin ilk hedefidir. Bütün peygamberlerin getirdiği mesaj; insanlığın gerçekte tek ümmet ve tek topluluk olduğu, hepsi için bir tek Allah'ın var olduğu, buna göre O'na toptan kulluk etmeleri ve bir aile­nin fertleri gibi yaşamaları gerektiği mesajı­dır. Fakat ne gariptir ki, dinlerin takipçileri bu mesaja aldırmadılar. Öyle bir aşamaya gelindi ki, her ülke, her topluluk ve her ırk kendisini ayrı bir fırka olarak gördü ve Fırkacılığı, din konumuna yükseltti.

Kur'ân, daha önce gelen peygamberlerin, di­nin birliğini tasdik etmeyi ve evrensel kardeş­liği va'zetmeyi amaçladıklarını göstermek için, söyledikleri sözleri aktarmaktadır. Meselâ Mü'minun sûresinde, Nuh'un gelişine değinmektedir: "Andolsun biz, Nuh'u kavmi­ne gönderdik: 'Ey kavmim, dedi, Allah'a kul­luk edin, O'ndan başka bir tanrınız yoktur. (Allah'ın azabından) korunmaz mısınız?" (23: 15).

Kur'ân ayrıca, Nuh'tan sonra gelmeye devam eden mesajlardan bahsetmektedir: "Onlara da kendi içlerinden: 'Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlâhınız yoktur, (Allah'ın azabından) korunmaz mısınız?' diyen bir elçi gönderdik." (23: 32). Ve daha sonra Hz. Mu­sa'dan bahsedilmektedir: "Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik." (23: 45). Daha sonra Hz. İsa'ya değinilmektedir: "Meryem oğlunu ve annesini bir mucize kıldık." (23: 50). Ve en sonunda şu gerçek ifade edilir: "Ey elçiler, te­miz ve helâl olan şeylerden yiyin; iyi ve ya­rarlı işler yapın. Çünkü ben bütün yaptıkları­nızı bilirim. Ve şu insanlar, bir tek ümmet olarak, sizin ümmetinizdir. Ben de Rabbini-zim, Benden korkup sakının! Fakat bunlar ay­rı görüşlere saplanarak kendi aralarında bölü­nüp parça parça oldular. Her grup, sahip bu­lunduğu inanç ve görüşten memnundur." (23: 51-53).

Yukarıdaki âyetler, her peygamberin istisnasız insanları tek bir göreve, Allah'a kulluk ve doğru yaşama görevine çağırdığını izah et­mektedir. Bütün peygamberler, insanların kardeş olarak beraber yaşamalarını ve ayrı yaşamamaları gerektiğini öğütlemişlerdir. Fa­kat Kur'ân'ın teessüf ettiği gibi: "Fakat bunlar ayrı görüşlere saplanarak kendi aralarında bö­lünüp parça parça oldular. Her grup, sahip bulunduğu İnanç ve görüşten memnundur."

Fakat öğüt bir kenara bırakılıp, insanlar, ken­dilerini diğerlerinden üstün oldukları fikriyle besleyerek, rakip fırkalara bölündüler. Fırka­cılığın ortaya çıkardığı sabit fikirler arasında, özellikle vaftiz denilen ibadet şekline değine­biliriz. Önceleri bu, İnsanın günahlarını itiraf etmek ve af dilemek zorunda olduğu zaman yapılan bir Yahudi ibadet şekliydi. Fakat Hı­ristiyan kilisesi bunu bir kurtuluş aracına dö­nüştürdü. Kur'ân bunu gerçeğin saptırılması olarak görmekte, kurtuluşun sadece bir ibadet şeklini uygulamakla elde edilemeyeceğine ve kurtuluşun ancak dürüst yaşamayla geleceği­ne işaret etmektedir. Bir insan sadece su ile değil, Allah'ın değmesiyle veya düşünce ve amellerine "Allah'ın rengini" giydirmesiyle de vaftiz edilebiir: "Allah'ın boyası (ile bo­yan). Allah'ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir?" (2: 138).

Benzer şekilde, aynı düşünce Kur'ân'ın ikinci sûresinde devamlı tekrar edilir. Din, Allah'ın yolu, İnsan için belirlenmiş bir faaliyet kanu­nudur. İnsan hakettiğini alır, kanun budur, Dindir, kurtuluş yoludur. Bir insan, şanlı, şöhretli veya eski bir ırk veya kabileye ait ol­makla veya bir takım peygamberlerin kendi halkı içinden çıktığını iddia etmekle kurtuluşa eremez: "Onlar bir ümmetti, gelip geçti. On­ların kazandıkları kendilerine, sizin kazandık­larınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız." (2: 141).