Konu Başlığı: Davet Ve Tebliğ Prensipleri Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Haziran 2012, 11:43:06 DAVET VE TEBLİGATIN ESASLARI Nahl suresinin 125. ayeti, imanın diğer insanlara öğretilmesi, yayılması, davet ve tebliğin esas ve usulleri hakkında kapsayıcı bilgiler vermektedir. Kurtubi, Harm b.Hayan'ın son nefesini verirken arkadaşlarının ona gelip öğüt istediklerini, onun da bazı sözler söylediğini rivayet etmektedir. Harm b.Hayan: "insanlar miras olarak mal bırakır, fakat benim hiç malım yok. Mamafih, ben size Allah'ın ayetlerini, Özellikle Nahl suresinin son ayetini miras bırakıyorum; onlara sıkı tutunun" demiştir. (Tefsir al-Kurtubi). Davetin sözlük anlamı, çağırmaktır. ALLAH'ın elçileri'nin ilk ve en Önde gelen vazifeleri, insanları ALLAH'a çağırmaktır. Peygamberlerin bütün tebligatları sadece bu daveti açıklamak ve yorumlamaktır. Kur'an, Hz. Muhamme'ın hususi özelliğinden şöyle bahsetmektedir: "Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık." (33:46). Ve şu sözlerle; "Ey kavmimiz! ALLAH'ın davetçisİne uyun..." (46:31). Bu ayetler, Peygamber'in memuriyetinin,misyon ve vazifesinin ALLAH'a davetçilik olduğunu açıkça belirtmektedir. ALLAH'ın Rasulünün izinde, Allah'a çağrı (davet-ü-ALLAH) onun takipçilerine de mecbur kılınmıştır; "Sizden, hayra çağıran, iyiliği buyurup, kötülükten men'eden bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (3:104). Ve bir başka ayet şöyledir:" (İnsanları) ALLAH'a çağıran, iyi iş yapan ve 'ben müslüman-lardanım' diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?" (41:33). Peygamberlerin bu görevi bazen "ALLAH'a davet", bazen "hayra davet" ve bazen de "ALLAH'ın yoluna davet" adını almaktadır, bütün bunların hedefi aynıdır. İnsanları ALLAH'a davet ederek onları Dinu'lîah ve Sırat-ı Mus-takîm'e davet demektir. Yukarıda bahsi geçen Nahl suresi 125.ayetindeki ila sebil-i Rabbike (Rabbinin yoluna) ifadesi, davet işinin ALLAH'ın rab (terbiye eden, yetiştiren, geliştiren) sıfatı ile alakalı olduğu gerçeğine işaret etmektedir. ALLAH, Hz. Muhammed'ı nasıl yetiştirdi ve terbiye etti ise, o da insanlara aynı şekilde öğretmek ve onları terbiye etmekle yükümlü kılındı. Burada muhatap olunan kişinin şartlarına Özel dikkat gösterilmelidir; hitap edilene yük olmayacak ve böylece en etkili olacak metod benimsenmiştir. "Davet" kelimesi bu anlamı da taşımaktadır, çünkü bîr peygamberin görevi sadece ALLAH'ın emirlerini nakletmek ve tebliğ etmek değil, aynı zamanda insanları bunları uygulamaya da davet etmektir. Şurası çok açıktır ki, bu hedefi gözeten bir da-vetçi, insanlara, nefret veya tiksinti doğuracak bir davranışta bulunmaz, istihzadan ve insanları küçük görmekten kaçınır. Bu ayette kullanılan geniş'anlamlı ve kapsamlı bir kelime de hikmet. Müfessirler arasında bazıları hikmetin Kur'an manasına geldiğini, bazıları ise Kur'an ve Sünnet manasına geldiğini söylemişlerdir. Bazıları da tartışmayı şu şekilde sona erdirmiştir: Hikmet, insanın kalbini mutmain eden hak sözdür. (Ruhu'l Meani). Bu açıklama diğerlerinin tümünü kapsıyor görünmektedir. Ruhu'l Meani'nin yazarı aynı açıklamayı yaklaşık şu sözlerle de yapmaktadır: Hikmet, insanın belli hal ve şartların gerektirdiğinin iç yüzünü kavrayıp ona göre hareket etmesi; hitabın muhataba ağır gelmeyeceği zamanı ve şartları bulması; yumuşaklığın gerektirdiği yerde yumuşak, sertliğin gerektiği yerde sert olmasıdır. Açık konuşmanın, muhatabı incitir veya hakir kılar göründüğü yerlerde, tebliği, dolaylı yoldan telkin etmek veya hitap edileni utandırmayacak ve peşin hükümler beslemesine sebep olmayacak bir usul benimsemek şarttır. el-Mev'ize (öğüt), muhatabın kalbini kabul etmeye doğru yumuşatacak bir yolla ifade edilen herhangi iyi bir şeydir. Mesela, öğütü kabul etmenin mükafat ve faydaları ile beraber, reddetmenin getireceği kötülük ve cezalardan da bahsedilebilir. el-Hasene (iyilik, iyi hal, hayırlı iş) kelimesi, hem açıklamanın hem de açıklama usulünün muhatabın kalbini mutmain kılacak. bütün endişe ve şüphelerini izale edecek şekilde olması anlamına gelmektedir. Muhatab, karşısındakinin söylediklerinde hiç bir şahsi menfaati olmadığını ve sadece onun iyiliği için uğraştığını hissetmelidir. "Ve onlarla en güzel şekilde mücadele edin" sözü, eğer tebliğ ve davet yolunda muhatabınla tartışmaya veya münazaraya başvurmak zorunda kalırsan bu, mümkün olan en iyi yol ile olmalıdır, mantığını ifade etmektedir. Bu ifade konuşmada davranış olarak nezaketin, yumuşaklık ve terbiyenin benimsenmesi gerektiğini kastetmektedir. Bu çeşit tartışmalar muhatabın anlayabileceği şekilde sunulmalıdır. Muhatabın şüphelerini izale etmek ve çekingen bir tavır almasını önlemek için ileri sürülen deliller bilinen ve anlaşılabilir tarzda olmalıdır (Ruhu'l Meani). Kur'an'ın diğer ayetleri tartışmalarda ihsan'm sadece müslümanlara değil, fakat herkese şâmil uygulanması gerektiğini ispatlamaktadır Kur'an, ehl-i Kitab ile iyilik ve ihsan ile tartışılmasını emretmektedir (29:46) ve Musa ve Harun, Firavn'a aynı usul ile hitap etmekle emrolunmuşlardır: "Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar." (20:44). Ele aldığımız ayette (16:125) ALLAH'a davet hususunda üç noktaya temas edilmiştir. İlk olarak hikmet, ikinci olarak mev'ize (Öğüt) ve üçüncü olarak el-cidali ahsen (en güzel şekilde mücadele). Bazı müfessirler bu üç hususun üç değişik türden tebliğin esası olduğunu ifade etmişlerdir. Hikmetle yapılan çağrı, alimler ve anlayışlı insanlar içindir; öğütle yapılan çağrı halk içindir; en iyi yol ile tartışma ise kalplerinde endişe ve şüphe olanlar veya inatçılıkları ve düşmanlıkları sebebiyle söylenenleri dinlemeyi ve kabul etmeyi reddedenler içindir. Fakat Mevlana Eşref Ali Tanavî, konunun "genel hatları ele alındığında bu açıklamanın çok uzak bir ihtimal olduğunu belirtmektedir. (Beyan al-Quran). Bu tebliğ metodunun, hitap edilecek kişinin şartlan hesaba katılarak ve o kişiye uygun olan usulü tatbik ederek bütün muhatablara karşı kullanılabileceği açıkça görülmektedir. O vakit, mübelliğ o konuda kalben mutmain olacaktır. Bu amaca yönelik olarak tebliğ edenin iyi niyeti hakkında muhatabda itimat oluşturmak için konuşma şekli ve hitab tarzı sempatik ve nazik olmalıdır. Ruhu'l Meani'nin yazarı şöyle güzel bir noktaya temas etmiştir. Ayetin sistemi ve sırası, aslında davet esaslannın sadece iki husus; hikmet ve mev'ize (öğüt) olduğunu, üçüncü esasın, mücadele'nin davetin esaslarından olmadığını ancak, tabiatıyla bazen davetin metod ve şeklinin gidişatı sırasında lüzumlu olduğunu göstermektedir. Onun bu konudaki delili şunlardır: Eğer davetin esasları üç tane olsaydı, o vakit üçü bir arada zikredilirdi (atıf): bil hikmeti ve'l-mev'izeti'l hasene ve l-cidali ahsen; fakat Kur'an hikmet ve öğüdü beraberce aynı sırada zikretmiş, mücadele için ayrı bir cümle kullanmıştır. Bu da mücadelenin, ALLAH'a davette bir bölüm veya şart değil, ancak davet esnasında ortaya çıkması mümkün olan meseleler ile meşguliyette bir rehber olarak zikredildiğini gösterir. Bunu takibeden ayette sabır tavsiye edilmiştir. Çünkü insanlar davet sırasında tartışırlarken sabır elzem olmaktadır. Özet olarak, davetin esasları iki tanedir: Hikmet ve mev'ize (öğüt). Alimlere ve aydınlara da yapılsa, halka da yapılsa ALLAH'a davet onlarsız olmaz. Ancak, ALLAH'a davet sırasında, bazen davetçiyle tartışmak ve münazara etmek isteyen endişe ve şüpheler içindeki insanlarla karşılaşılabilir; bu şartlarda silah olarak iyi ve güzel tartışma tavsiye edilmiştir. (Mu'arif al-Quran, c.V, sh.407-23). |