Konu Başlığı: Çok Dâhlı Cahiliyye Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Ağustos 2012, 10:48:24 2- Çok Dâhlı Cahiliyye Dört hayat anlayışından ikincisi çok tanrıcılığa dayanmaktadır. Bu anlayışa göre, kâinat bir tesadüf eseri değil, bir yaratıcının eseridir. Fakat bir değil birden fazla ilâha sahiptir. Bu anlayış ilme dayanmayıp sadece hayal ve zanlara dayandığından çok tanrıcılar arasında hiçbir zaman ilâhlarının uluhiyyeti ve diğer özellikleri hususunda birliğe varılamamıştır. Sanki onlar karanlıkta dolaşmakta ve dokundukları herşeyi ilâh yapmaktadırlar. Bu yüzden, insan, yıldız, cin, ruh, dağ, ağaç gibi şu veya bu zamanda ilâh yapılan şeylerin listesi azalır veya çoğalır. Aşk, güzellik, yaratıcı güç, hastalık, savaş, mutluluk, mutsuzluk ve zenginlik gibi soyut kavramlar da bazen ilâh ilân edilmişlerdir. Birçok hayalî bileşimler, meselâ aslan başlı insan, deniz kızı, dört başlı ejderha gibi, politeistlerin (müşriklerin) tanrıları arasında yerlerini almışlardır. Her cahil topluluk, mitolojinin etrafında öylesine akla hayale gelmeyen ağlar örmüş, öyle tılsımlar oluşturmuştur ki, bunlara dalmak ve bunların içinden çıkmak bir meseledir. Bunlar, evham, endişe, korku, sevgi ve şehvanî düşüncelerini putlar, heykeller ve tapınaklar ile mimari eserler hâlinde ortaya koymuşlardır. Bazı tek ilâh inancına bağlı topluluklarda ise Allah'ın yanında birçok ilâhlar, danışmanlar, yardımcılar ve ortaklar ihdas edilmiştir. Bu insanlar Allah'a, yardımcı ve ortak kıldıklarının yardımı olmadan ulaşılamayacağını zannetmişlerdir. Bu yüzden bütün olaylar ikincil ilahların kontrolü altında tutulmuştur. Allah inancının bulandığı veya neredeyse yok olduğu yerlerde ise uluhiyyet çeşitli tanrılar arasında bölüştürülmüştür. Mutlak cahiliyye gibi bu cahiliyye zihniyeti de insanın doğuşundan beri süregelmekte ve cehaletin en kötüsünü simgelemektedir. Peygamberlerin tâlim ve tebligatlarının etkisiyle insan nesilinin bir bölümü birçok ilâh yerine "bir tek İlâh" fikrini kabul etmişlerdir. Bununla beraber şirkin yeni bir biçimini de benimsemişlerdir.Peygamberlerin talimatını doğru anlamayan veya kasıtlı olarak saptıran topluluklar bizzat peygamberlerine tapmaya başlamışlar; evliya, şehid, sâlih, kutub, abdal, derviş, ulema, şeyh gibi bazı din adamlarına kutsallık izafe ederek onları ilâh derecesine çıkarmışlardır. Câhil insanlar, çok tanrılı dinlerin ilâhlarını inkâr ederken, ömürleri boyunca şirke karşı mücadele etmiş ve Allah'ın hükümranlığını yaymaya çalışmış kişileri ilâhlık mertebesine getirmişlerdir. Diğer yandan, çok tanrılı tapınmanın yerine, mezarlara ziyaret, evliyaların mezarlarında dilek ve isteklerde bulunmaya, adaklar adamaya, kurban kesilmeye, festivaller ve gösterişli yürüyüşler düzenlenmeye başlanmıştır. Ayrıca, herhangi bir objektif tetkik yapılmadan ve ilmî bir gerekçe gösterilmeden, müşriklerin mitolojisine benzer, evliye, derviş ve şeyhlerin hayatı, Ölümü, mucize ve kerametleri, gaipten bilgileri ve geleceği görmeleri konusunda hikâye ve destanlar yazılmıştır. Üstelik istimdad-ı Ruhani, iktisab-i feyz gibi cazip isimler altında Allah ile kullan arasında olan ilişkiler bu insanlara bağlanmıştır. Bu inanç, uygulama sahasında müşriklerdeki gibi, yardımcıların ve danışmanlarının izni ve yardımı olmaksızın ulaşılması ve razı edilmesi imkânsız olan Allah inancına benzer bir durum almıştır. Aradaki fark politeizmde bu ortak, yardımcı ve danışmanlar açıkça ilâh olarak isimlendirilirken, bunlar onları gavs, kutub, evliya ve ehlullah gibi kılıflar arkasında saklamışlardır. Bu ikinci tür cahiliyye insanlık tarihinde genel olarak birinci çeşit cahiliyye ile işbirliği yapmıştır. Eski zamanlarda, Babil, Mısır, Hindistan, İran, Yunan ve Roma imparatorluğunda bu iki cahiliyye medeniyet ve kültürün birer parçası hâline gelmiş, hatta birbirini tamamlayan unsurlar olmuşlardır. Günümüz Japonya'sında bu iki cahiliyye yanyana hayatiyetini sürdürmektedir. Bu yakınlığın ve yardımlaşmanın bir kaç sebebidir. a- Şirk cahiliyyesinde insan ile tanrısı arasında yakın bir ilişki bulunmaz, fakat onu kudret sahibi, zarar ve fayda veren olarak kabul eder ve çeşitli âyin ve merasimlerle ondan dünya işlerinde çeşitli amaçlarına ulaşabilmek için onun yardımı ve lûtfunu kazanmaya çalışır. Bu tanrılar Allah'ı temsil etmediği için kendilerinden ahlâkî rehberlik ve hayat sistemi edinmesi konusunda söz sahibi değildirler. Bu yüzden müşrikler kendi şeriatlarını kendileri icat ederler ve böylece aynı cahiliyye hayatı ortaya çıkar. Saf cahiliyye ile çok tanrılı kültür ve medeniyetler arasında fazla bir fark yoktur. İkincisinde tapmak, mabet ve İbadet yerlerinde tapınma ve âyinler yapılırken ilkinde ibadet ve âyinler için ayn yerler bulunmamaktadır. Ahlâk anlayışları ve davranışlar her ikisinde de oldukça benzerdir. Yunanlıların, putperest Romalıların ve günümüz Avrupasının ahlâkî tutumlarının bu derecede benzer olmasının sebebi işte budur. b- Çok tanrılı (şirk) anlayış, ilim, sanat, felsefe, edebiyat, siyaset ve ekonomiye kalıcı ve İstikrarlı bir temel sunamaz. Bu yüzden politeistler cahiliyye yoluna meylederler ve şirk toplumu özelliklerini ve şeklini tamamen mutlak cahiliyye toplumundan alır. Aradaki tek fark, müşriklerin hayal gücü, bâtıl fikir ve hurafeleri aşırı derecede gelişmiş; sekülarist-lerin ise, biraz pratik zihniyete sahip olduklarından salt mitoloji ve karmaşık felsefelere pek önem vermemeleridir. Bununla birlikte. Allah'ın olmadığı bir kâinat bimkecesini çözmeye koyulan laiklerin mantığı da, müşriklerin mitolojileri kadar mantıksızdır. İlmen saf cahiliyye ile politeizm arasında temelde pek farklılık yoktur. Bunun en açık delili günümüz Avrupasının eski Yunan ve Roma'ya karşı olan hayranlığı ve duyduğu yakınlığıdır. Öylesine ki, kendisini onların mirasçısı saymaktadır. c- Müşrik bir toplum, yapı ve oluşum bakımından cahiliyye toplumundan farklı olmasına rağmen cahiliye kültür ve hayat tarzını kabul etmeye tamamen hazırdır. Müşrikler krallarını tanrı veya tanrılarını kral mevkiine çıkanlar. Buna bağlı olarak bazı ruhanî lider ve din adamları daha alttaki tanrı ve tanrıçalar olarak kabul edilir. Rahip ve keşişlere büyük imtiyazlar tanınır. Kraliyet ailesi ve ruhban sınıfının birleşmesi ve işbirliğiyle halk üzerinde hâkimiyet sağlanır. Böylece din adına büyük halk kitleleri üzerinde baskıcı bir hegemonya kurulmuştur. Diğer yandan mutlak cahiliyye toplumunda bu insanlar ırkçılık, ulusçuluk, emperyalizm, diktatörlük, kapitalizm, komünizm gibi sınıf çatışmaları ve sömürü şeklinde daha değişik yollar tutmuşlardır. Fakat ruh ve kök aynı olduğundan her ikîsi de insanın insana hâkimiyet kurma, insanlığı parçalama ve bölme, aynı toplumu birbirinin düşmanı hâline getirme hususunda aynı derecede başarılı olmuşlardır. |