๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Haziran 2012, 21:04:18



Konu Başlığı: Ceza Hukuku
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Haziran 2012, 21:04:18
Ceza Hukuku

Kanun önünde herkes eşittir; "Hükümdar yanılmaz" sözünün İslam'da yeri yoktur. "Kanun önünde herkes eşittir" kuralı inanç ve sınıf farkı gözetmeden tatbik edilir. Ceza Hukuku yalnızca insanların temel haklarının ihlal edil­mesiyle ilgilidir. Af olayı dışında genel olarak ceza prensibi açısından haklarına tecavüz edi­len fert mukabele hakkından vazgeçebilir, an­cak devlet veya devlet görevlileri vazgeçmez. İngiliz yasalarında bağışlama yetkisi yöneti­min basma verilmiştir. İslam'da ise yalnızca haksızlık edilen veya zulme maruz kalan kişi affedebilir. Allahu Teâlâ da affetme yetkisini zulmedilen ferde havale etmiştir. Bu yüzden modern yönetimler mazlumun hakkına müda­hale etmeyerek bu yüce timsale benzemeye çalışabilir.

Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Kötülü­ğün karşılığı ancak onun misli (benzeri ) ka­dar olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse artık onun da ecri Allah'a aittir." (42: 40). Burada af ne reddedilmekte ne de onu imkânsız kılan bir tarzda icra edilmektedir. İs­lam'da ne "dişe diş" ne de bunun karşıtı "sağ yanağı tokatlandığında sol yanağını çevir" ya­hut "kardeşinin cübbesini çalmış kişiye bir pe­lerin de sen armağan et" şeklindeki ifrat ve tefrit anlayışları vardır. Haksızlık edene fay­dası dokunacak ve sorunu halledecek ise ba­ğışlamanın uygulanabilir olması bir güzel yol, bir altın kuraldır. Suçlu on kişiyi yanılarak be­rat ettirmek, suçsuz bir insanı mahkum etmek­ten daha hayırlıdır.

1- Kati (Cinayet): Hemcinslerinin varolma haklarını ihlal etmek şirkten sonra en büyük günahtır. Bu yüzden de en büyük hukuk ceza­sı verilmiştir. Diğer bir ifadeyle kasti cinayet­lerde (kati) suçlu ölüme mahkum edilir. Bu hüküm hususunda İslam'da bir özellik vardır: Öldürülen şahsın varisleri yeterli tazminat ya da kan parası olarak katil için ölüm cezasını iptal ettirebilirler. İstemeden yapılan (kasıtsız işlenen) cinayetlerde ölüm cezası yoktur, yal­nızca kan parası söz konusudur. Gerçek suç­lunun kimliği hakkında kuşku varsa kan para­sının devletçe ödenmesi  emredilir.Normal dönemlerde herhangi bir insanı öldürmek inanç ve sınıfına bakılmaksızın kesinlikle ya­saklanmıştır: "Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmak­sızın (haksızca) öldürürse, sanki bütün insan­ları öldürmüş gibi olur." (5:32). Rasulullah gayri meşru zımmiler hakkında şunları bu­yurmuştur: "Onların malı bizim malımız, on­ların kanları bizim kanlarımız gibidir." Ali b. Ebu Talib de "Zımminin kanı müslümanın ka­nı, onun mallan ve sürüleri müslümanın malı ve sürüsü gibidir" demiştir. 'Anlaşmalı bir in­sanı öldüren kimse Cennet'in kokusunu ala­maz" ifadesi de Rasulullah'a aittir.

Görünüşte cinâî (criminal) olmasına rağmen aşağıdaki hallerde diyet vermek gerekli değil­dir:

1- Dört ayaklı hayvanların yol açtığı ya­ralanma, ölüm ve hasarlar.

2- Madenlerde, kuyularda veya diğer riskli yerlerde gönüllü Çalışma esnasında uğranılan zarar, yaralanma ve ölümler.

3- Kendi hayatım veya malını korumaya çalışan kişinin sebep olduğu yara­lanma ve ölümler.

4- Müsaade almadan pen­cere ya da bölme arasından gizlice gözetler­ken başa gelen yaralanma ve ölümler.

5- İs­lam dinini savunurken ya da bir aileyi korur­ken oluşan yaralanma ve ölümler.

6- Rasu­lullah hakkında sürekli kötü konuşmakla veya O'na küfri iftiralar atmakla suçlu bulu­nan kişiye yapılan yaralama ve öldürme hare­ketleri.

2- İsyan (Fitne): Bu, ölümü davet etmesi ve ölüme sebep olması nedeniyle katiden daha hafif bir suç değildir: "Fitne ise katiden daha beterdir." (2: 217). "Şüphe yok ki Allah, size adaleti,  ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin   utanmazlıklardan,   kötülüklerden   ve zorbalıklardan sakındırır." (16: 90). Rasulul­lah şöyle buyurmuştur: "Fitne ve kan bağı­nı koparmak dışında, ahirette onun için hazır­lanan azabla birlikte bu dünyada verilen ceza­nın karşılayamayacağı hiçbir günah yoktur." Böylece kuvvetle mahkum edilen bu büyük suça (fitneye) hukuken büyük ceza verilmiş­tir.

3- Zina: Zinanın cezası, Kur'an-ı Kerim'in şu ifadeleriyle belirlenmiştir: "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurunuz." (24: 2). Sünnet'e göre evli bir şahıs tarafından yapıldığında zinanın cezası recm (taşlanarak öldürme) dir. Rasulullah'ın, "Şu üç şeyden biri dışında,,bir müslümanın kanını akıtmak helal değildir: Evlendikten sonra zi­na, İslam'dan sonra küfür ve haksız yere adam öldürme" buyurduğu rivayet edilir. Bu ceza ,dört raşid halife döneminde de uygulanmakta İdi. İslam çok sıkı bir ahlaki görüş açısı be­nimseyip sorumluluğun hiçe sayılmaması için hapisten ölüme kadar çeşitli cezalar vermiştir. Kadın veya erkeğe, suçunun gerektirdiği ce­zadan başkasıyla muamele edilmemesini em­retmiştir. Bu hususla o, diğer ülkelerin yaşa­yan kanunlarından ayrılır. Tek başına bu kural bile günümüzde artış gösteren zina, insan ka­çırma, sefahat ve rastgele suçlar ile kadınlara yapılan çirkin saldırılan tek basma çözümler. Hadler çok sert gözükmektedir; ancak yapılan kötülükler daha da menfurdur; toplumda bü­yük infiallere, rahatsızlıklara yol açarlar. Bu tur suçlulara merhametli davranmanın diğer insanların da bu kötülükleri işlemelerim ko­laylaştıracağı bir gerçektir. En şiddetli ceza­dan başka hiçbir tedbir, anılan suçluları dur­duramaz. Hafif cezalar gerçekte insanlardaki düşük cinsi ahlaki seviyeyi yansıtır. Bu, Rasu­lullah'ın dünyada en sağlam ahlak anlayışı­na sahip olduğunu ve O'nun ahlakiliğe büyük önem atfettiğini de gösterir. Bırakalım Rasu­lullah'ın karakterini eleştirmeye çalışanlar bu nokta üzerinde uzun uzun düşünsünler ve bir karara varsınlar. Cahili toplumlarda bir er­kek veya kadına duyulabilecek en büyük gü­venin yıkılmasına yol açan; aileleri harap eden; ev halkının sukunetini-huzurunu yok eden; masum çocuğu sevgili annesinden, sev­gili kocayı aziz hanımından mahrum bırakan bir yıkıma, birkaç liralık hırsızlık olayı kadar bile ciddi bir gözle bakılmamaktadır. İslam dışı toplumlarda, kadınlar iffeti hiçe sayan ka­sıtlı davranışları yüzünden cezalandırılmazlar. Bu durumda bütün yönetimlerce İslam'ın mü­kemmel misali izlenmedikçe, kadınlar da er­keklerle birlikte cezalandırılmadıkça insan ka­çırma, saldırı ve zinanın sonu gelmeyecektir.

4- Zina İftirası {Kazf ve Lian): "Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadıyla) iftira atan, sonra da dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedî olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır." (24: 4). Zina cezası çok sert olmasına rağmen, isbatlanması için dört görgü şahidi gerektiğin­den hukuki açıdan çok az dava doğrulanabilir. Şayet şahitler suçun tesbit edilmesinde başarı­sız olurlarsa her birine seksen değnek vurulur. Zinanın son derece gizlilik içinde işlendiği, herhangi bir itirafta bulunulmadığı düşünülüp ve suçun tesbiti için gerekli şartlar da gözönü ne alınırsa, büyük hukuk cezasının hemen he­men hiç uygulanmadığı anlaşılır. "Kendi eşle­rine zina isnad eden ve kendilerinden başka şahidleri de bulunmayanlara gelince) onlar­dan her birinin şahidliği, Allah adına dört (ke­re yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahitlik etmektir. Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üze­rine olması(nı kabul etmesi)dir. Zevcenin de dört kere Allah adına (yeminle) kocasının mu­hakkak yalan söyleyenlerden olduğuna şahid-lik etmesi kendisinden cezayı uzaklaştırır. Be­şinci (yemini) ise, eğer o (koca) doğruyu söy­leyenlerden ise, Allah'ın gazabının mutlaka kendi üzerine olması(m kabul etmesi)dir. (24:6-10).

Kocanın, hanımına zina isnadı durumunda, kocanın dört kez şehadet etmesi ve beşincisin­de, eğer yalancıysa, Allah'ın lanetini üzerine davet etmesi yeterlidir. Bunu geçersiz kılmak için zevce, dört kez yeminle reddetmeli ve be­şinci kez kocayı doğruysa Allah'ın gazabını üzerine çağnmalıdır. Rasululah'ın sünneti­ne göre, karşılıklı lianda bulunan eşler talaka gerek kalmadan ebedi olarak ayrılırlar. Zira Ibni Abbas'ın rivayetine göre Rasulullah, "Lianda bulunan kan-koca ayrılırlar ve ebedi­yen birleşemezler" buyurmuştur. Ali b. Ebu Talib ve İbn-i Mesud'dan da "Rasulullah li­an yapan karı-kocanm ebediyyen birleşemeyeceklerine hükmetmiştir" sözleri nakledilir.

5- Hırsızlık (Sirkat): Hırsızlık, kişinin malı üzerine savunulabilir bir sebep olmadan ya­pılmış bir tecavüzdür ve kişiyi zorlukla ka­zandığı para ve malından mahrum edip top­lumda huzursuzluğa yol açar. Hırsızlar barış ve güven içindeki topluma tehdit oluştururlar; kendilerine tehditçi gözüyle bakılır. Bu yüz­den sert hadler emredilmiştir.

"Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazan­dıklarına bir karşılık, Allah'tan da tekrarı ön­leyen kesin bir ceza olmak üzere ellerini ke­sin." (5:38). Rivayete göre, "Rasulullah hırsızın elini bilekten kesmiştir." Cumhur'un kanaati de bu yoldadır. Hırsızın eli kesildikten sonra ikici kez hırsızlık yaptığı takdirde bu defa bütün fakihlerin ittifakıyla sol ayağı bi­lekten kesilir. Darekutni, Rasulullah'dan şöyle rivayet etmiştir: "Birisi hırsızlık yaptı mı elini kesin. İkinci defa hırsızlık yaparsa sol ayağını bilekten kesin." Yine Darekutni'nin Ebu Hureyre'den tahriç ettiği bir hadiste Ra­sulullah, "Eğer çalarsa hemen elini kesin, sonra tekrar çalarsa ayağını kesin; üçüncü kez çalarsa diğer elini kesin, dördüncü kez çalarsa diğer ayağını kesin" buyurmuştur. Üçüncü kez hırsızlık eden ve bir eli ile bir ayağı kesik kişinin sol elini kestirmesi Ali b. Ebu Ta-lib'den istendiğinde, "Onu da kesersem bu adam ne ile temizlenir, ne ile yer?" diye cevap vermiş, ayağı hakkında ise, "Ayağını mı kese­yim? Sonra ne üzerinde yürür. Gerçekten ben Allah'tan utanırım" demiştir.

Yapılan hırsızlığın elin kesilmesini gerektir­mesi için çeşitli şartlar vardır; çalman malın miktarı, malın korunur olup olmadığı... gibi. Günümüzün medeniyeti ışığında cürüm karşı­lığında beden parçalarının kesilmesi hem bar­bar hem de zalimane bir uygulama gibi gö­zükmektedir. Bu kan sonucunda hırsızlık kayıtla­rı sayıca artmakta, teyakkuzdaki polis mikta­rının çoğaltılması bu suçları denetim altında tutamamaktadır. Bu ibret verici cezayı uygu­layan ülkelerde, mesela Suudi Arabistan'da bu suçların önlendiğinden bahsetmek memnuni­yet vericidir. Bu tür cürümleri tekrar tekrar iş­leyen suçlu, toplum için tehlikeli hale gelir; şayet zikredilen cezalar uygulanıp beden par­çaları kesilirse hem yeniden işlemekten çeki­necek hem de hareket serbestiyeti olmadığın­dan suç işleyemeyecektir. Bununla birlikte ki­şi, akrabalarının evinden hırsızlık yaparsa, hırsızlık; seyahat, sefer ve cihad esnasında iş­lenmişse, bir köle tarafından yapılmışsa veya çalman malın değeri belirli bir düzeyin altında ise hadd-i sirkat sözkonusu değildir.

6- İkinci Derecedeki Suçlar ve Ta'zir. Bun­lar cezası Kur'an-ı Kerim'ce belirlenmeyen kusurlardır ve verilen cezalar ta'zir olarak ad­landırılır. Ta'zirin miktar ve şekli, olayı çerçe­veleyen şartlara bağlı olarak her olayda ceza­nın şekli ve miktarını belirleyecek olan hakim ve kanun yapıcının eline bırakılmıştır. Ceza; hafifçe dövmek, hapsetmek, azarlamak ve pa­ra cezası gibi çeşitli şekilleri ihtiva eder. İmam Ebu Hanife, ta'zirde değnek sayısının en fazla 39, en az 3 olduğunu ifade eder. Vü­cut organlarını yaralama durumunda ise kısas ve diyet kuralları geçerlidir.

Hemen hemen her içki içme olayında, Rasu­lullah'ın verdiği ceza (hadd-i şurb) ayakka­bı, değnek veya elle vurmaktır. İçkiden yüz çeviremeyen kronik alkoliklere vurulan en fazla değnek sayısı seksen idi. Enes b. Ma-lik'den rivayet edildiğine göre, Rasulullah 'a şarab içmiş bir adam getirmişler, O da buna iki hurma dalı ile kırk kadar sopa vurmuştur. Enes şunları ilave eder: Bunu Ebu Bekir de yaptı. Ömer ise halîfe olunca halk ile istişare etti. İstişare sırasında Abdurrahman b. Avf, "Haddin en hafifi 80 (değnek) dir" dedi. Ömer de bunu emretti. (Buhari ve Müslim). Ali b. Ebu Talib'in rivayeti ise şu şekildedir: "Rasu­lullah kırk değnek had vurdu; Ebu Bekir de kırk değnek vurdu. Ömer ise seksen değnek vurdu. Bunların hepsi sünnettir. Ama Ömer'inki bana daha hoş geliyor." (Müslim). Müslim benzer bir hadisi Hz. Osman'dan nak­leder.