> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına  (Okunma Sayısı 495 defa)
23 Temmuz 2012, 13:20:28
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 23 Temmuz 2012, 13:20:28 »



Cahiliyyenin Karanlığından İslâm'ın Aydınlığına

Milâdî altıncı yüzyılda insanlığın düştüğü se­viye, halkın içinden çıkacak eğitimci ve ısla­hatçıların düzeltebileceği cinsten değildi. Me­sele sadece herhangi bir inancı ıslâh, bir âdeti ortadan kaldırmak, bir ibadet tarzı yerine baş­ka bir ibadeti kabul ettirmek, herhangi bir toplumu düzeltmekten ibaret de değildi. Böy­le olsaydı her devirde ve her bölgede görüle­bilen eğitimci ve ıslahatçılar buna kâfi gelir­di. Fakat mesele cahiliye enkazını yüzyıllar ve nesiller boyunca birikmiş, eğitimci ve ısla­hatçıların gayretlerinin, peygamberlerin getir­dikleri öğretilerin üzerini örtmüş olan putperestliği yok etmek meselesiydi. Sağlam yapı­lı, çevresi bütün âlemi içine alacak ve bütün milletleri banndıracak kadar geniş ve yüksek binalar inşa etmek, her hususta eski insanın numunesi olacak yeni bir insan vücuda getir­mek meselesiydi. Sanki yeniden dünyaya gel­miş ve yeniden hayat bulmuş bir insan gibi... "Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık ver­diğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu?.." (6: 122).

Peygamberliğin önemi, batmak ve boğulmak üzere olan insanlığı helak olmaktan kurtarmasındaki rolünde yatmaktadır. Onların tebligat­larının esas gayesi, diğer talim ve terbiyecile­rin, insanlığı üzüntüden kurtaran ve huzura kavuşturanlardan farkı ve üstünlüğü budur. Peygamberler insanlığa kurtuluş bilgisini ve­riyor, yüzme sanatını ve hayat gemisini yü­rütme ilmini öğretiyorlar.

İnsanlık tarihi şunu açımca göstermiştir ki, hayat gemisi insanların ahlâkının bozulmasın­dan ve amellerinin kötülüğünden dolayı battı­ğı zaman, içindeki beşeriyete ait herşeyle, medeniyet eserleriyle, düşünce mahsulleriyle, ilmî ve felsefî ürünleriyle, edebiyat ve şiire ait parlak örnekleriyle birlikte batar. Bu gemi hiçbir zaman edebiyattaki duraklama, okul ve üniversitelerin azlığı, yüksek tahsilin olmayı­şı, malın azlığı yahut hayat seviyesinin dü­şüklüğü gibi sebeplerle batmamıştır. Hayat gemisi, insan kendisine intiharı hazırladığı İçin batar. Çünkü o, ailesinin, çoluk-çocuğunun, mal ve mülkünün içinde bulunduğu bi­nayı yıkan bir manivela haline gelmiştir. Ta­rih açıkça gösteriyor ki, insan düşüncesi çoğu zaman binayı yapmak veya tamir etmek yeri­ne kendini helak olmaya sevkeden sinir buh­ranlarına yakalanmıştır.

Şimdi ise neredeyse bu gerçek, manzarasının çirkinliği ve kötülüğünden dolayı inkâr edil­mektedir. İnsan, kendi temelini bütün gü­cüyle yıkmaya çalışıyor. İnsanlık büyük bir şevk ve arzuyla bu çılgınca işlerle uğraşıyordu. Sanki bunlar bir inşâ faaliyeti ve insanlı­ğın hayrına ait güzel bir iş, mümtaz bir hiz­metti. Ölüm çukuruna düşmekte ısrar ediyor­du. Hayattan bıkıp usanmıştı, içindeki arzu ne ise onu helak olmaya zorluyordu. Sanki hayat onun için azab ve cehennem, ölüm ise nimet ve cennetti.

Milâdî altıncı yüzyılda dünyaya hâkim olan durum bu idi. Bu dönemde toplumun toptan intihara hazırlandığım görüyoruz. Hatta in­sanlar intihara razı olmakla kalmıyor, bilakis bunun için büyük bir gayret gösteriyordu. Sanki intihar için adakta bulunmuş ve yemin etmiş gibiydi. Adağım yerine getirmek ve ye­mininde durmak istiyordu: "...Allah'ın size olan nîmetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz. (Allah) kalblerinizi birleştirdi, O'nun nîmetiyle kardeşler hâline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordu­nuz. (Allah) sizi ondan kurtardı..." (3: 103).

Hz. Muhammed'in peygamber olarak gön-deriidiği cahiliyye çağının problemi, yalnızca sosyal ve ahlâkî çöküntü, yalnızca mücerred putperestlik, sadece içki ve kumar, zulüm, baskı, boş ve lüzumsuz şeylerle meşgul ol­mak, zâlim iktisadî kanunların, gaddar idare­cilerin haksız tasarrufları ve yalnızca kız ço­cuklarım diri diri toprağa gömmek meselesi miydi. Hiç şüphesiz ki, hayır! Zira cahiliyye Çağının problemi bütün insanlığın diri diri toprağa gömülmesi meselesiydi. (Sîretü'n-Nebeviyye).

Bu çağ son buldu. O zamanki kuşaklar yok oldu. O çağın görünüşü gözler Önünden silin­di. Rasûlullah'in gönderildiği zaman dün­yanın hâlini Kur'an şöyle ifade etmektedir: "... Siz ateşten bir çukurun kenarında bulu­nuyordunuz. (Allah) sizi ondan kurtardı..."

Rasûlullah de çok güzel ye beliğ bir misal ile bu gerçeği şöyle açıklamıştır: "Benim va­ziyetim, ateş yakan ve ateş etrafım aydınlat­maya başlaymca da onun içerisine kendilerini atmaya çalışan kelebeklere engel olmak ve onları ateşe düşmekten korumak isteyen bir şahsın hali gibidir. Ben de sizin ateşe düşme­nize engel olmak istiyorum ama siz kendinizi ateşe atmak için çırpmıyorsunuz. İşte benim ve sizin durumunuz böyle. Ben size ateşten uzaklasın, ateşe yaklaşmayın diyerek sizi ate­şe düşmekten alıkoymaya çalışırken, siz beni dinlemiyor ve ateşe hücum ediyorsunuz." (Buharı, Müslim).

Genel olarak peygamberlerin gayesinin insan­lığı yeniden kurtarmak ve tesis etmek mesele­si olduğu anlaşılmaktadır. Fesadın kökleri ku­rutulacak, küfr ve şirkin bütün izleri kökün­den çekilip yok edilecektir. Bunların yerine, ihsanların kalbine hayat veren tevhid inancı, insanlığın ruhunun derinliklerine, daha üstü­nü tasavvur edilemeyecek derecede iyice yer­leştirilecektir. Gayesi Allah'a ibadet ve O'nun hoşnutluğunu kazanma olan, insanlığa hizmet eden, hak uğrunda zâlimle mücadeleye giri­şen, arzularına gem vuran, şehvete esir olma­yan ve azgınlığa uymayan yeni bir insan nesli meydana getirmektir. Bu mesele, Hakkın kar­şısındaki her türlü mukavemeti silip süpür-mek, kuvvetlerini dünya ve ahiret cehennemi­ne girmek için seferber etmek suretiyle inti­har etmek isteyen insanlığı bu durumdan kur­tarmak ve böylece başlangıcı ariflere ve mü'minlere nasib olacak saadet, sonu takva sahiplerine vadolunan ebedî cennet olan bir yola girmek meselesidir.

Hz. Muhammed'in peygamber olarak gön­derilmesinin insanlığa sağladığı büyük nimeti Allahu Teâlâ'nın şu kelâmından daha doğru ve daha beliğ bir şekilde tasvir etmek imkân­sızdır: "Topluca Allah'ın ipine yapışın, ayrılmayın; Allah'ın size olan nîmetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz. (Allah) kalblerinizi birleştirdi, O'nun nîmetiyle kar­deşler hâline geldiniz. Sİz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz. (Allah) sizi on­dan kurtardı. Allah size âyetlerini böyle açık­lıyor ki, yola gelesiniz." (3: 103).

İnsanlık tarihinin hiçbir devrinde bundan da­ha karmaşık ve zor bir iş, Hz. Peygamber'in mesuliyetinden daha büyük bir mesuli­yet, O'nun diktiği fidan gibi meyve veren fi­dan, O'nun çalışmaları gibi başarılı bir çalış­ma görülmemiştir. Şüphesiz ki bu hayret veri­ci bir şeydir ve büyük bir mucizedir. (Nedvî, Sîretü 'n -Nebeviyye).

Bütün mesele insanlık gemisinin kurtulup sa­hile çıkarılmasıdır. Ne zaman ki, insan dürüst hareket eder, orta yola riayet eder ve hayatını ölçülü bir şekilde sürdürüşe dünyevî nimetler işte o zaman faydalı olur. İnsanlık, kendisini bu tehlikelerden kurtaran ve doğru yolu gös­teren peygamberlere çok şey borçludur.

Aslında insanoğlu, ilâhî mahkemede kendi aleyhine dava açmak ve yine kendi aleyhinde şehadette bulunmak durumundadır. Medeni­yet, tabii sınırlarını çiğner ve sahasından dışa­rı çıkarsa, ahlâkı inkâr ederse, bütün asîl ga­yelerden, şerefli maksatlardan gafil olur, maddî ve bedenî ihtiyaçlarını sağlamaktan, hayvanî arzularını tatmin etmekten başka birşey düşünmezse, insan kalbinin yerini kurt, kaplan ve pars kalbi alır; vücudunda hayalî veya sunî bir mide, kötülüğü emreden bir ne­fis oluşur. Artık hiçbir görevli onu zaptede­mez.

Medeniyetin bozulması ve çılgınlaşması, ne­tice yönüyle monarşik yönetimin bozulmasın­dan daha vahimdir ve zararı çok daha fazla­dır. Çünkü zayıf bir şahıs bile delirdiği zaman bütün hâne halkının rahatını bozar, onların huzurlu hayatlarını sıkıntılı bir hâle sokar.

O halde insanlığın toptan delirdiği, medeniyet binasının çöküp kokuştuğu ve insanlık tabia­tının bozulduğu zaman dünyada neler olaca­ğım düşününüz. Onu tedavi edecek bir ilâç bulunabilir mi?

Cahiliyye çağında yalnızca medeniyet bozul­makla kalmadı; aynı zamanda fizik yapısı da bozuldu ve kokuştu. Böylece orada çirkin âdetler meydana geldi. İnsanlar birbirlerini avlamaya, katlettiği insanın ölüm anındaki sarhoşluğundan zevk almaya, onun ölümün­den büyük bir haz duymaya başladı. Aynen birimizin bağlık bahçelik, güllük gülistanlık bir manzaraya bakıp da zevk aldığı gibi onun ızdırabından sonsuz bir sevinç duyuyor, bir hastanın inleyip feryat etmesiyle, hoş bir içki­yi yudumlarken, lezzetli bir yemeği yerken ve güzel bir manzarayı seyrederken duyduğu se­vinci duyuyordu.

Roma tarihine bakıldığında, insanlığın bu dö­nemde zirveye ulaşan sıkıntıları hakkında canlı örneklere rastlanılır. -Avrupa, Roma İmparatorluğunun fetihleri, kahramanlıkları, şan ve şerefi, kanunları ve medeniyeti saye­sinde zengin olmuştur.- Bu tarihlerde, insanın o çağdaki ender rastlanır vahşiliği, kana susa-mışhğı ve sefaleti şöyle tasvir edilir:

"Romalıların hoşuna giden en büyüleyici sah­neler ve zevk aldıkları en büyük eğlence, bir insanın hasmıyla ya da kana susamış yırtıcı bir hayvanla yaptığı boğuşmada yara alıp bit­kin bir şekilde yere serilmesiydi. Orada artık dizginler elden çıkmış ve insanlar kendilerini kaybetmişlerdi. Bu korkunç manzarayı yakın­dan görmek için çılgınca oraya üşüşüyorlardı. Halbuki bu bedbaht insan kendi soylarındandı ve kendi vatandaşlarıydı. Onun can çekişme­sini seyrederek nefislerini tatmin etmek ve kulaklarında onun iniltisini duymak onlar için her çeşit mûsikîden ve cıvıl cıvıl öten kuş se­sinden çok daha güzeldi. Görevleri, orada ni­zamı sağlamak olan emniyet kuvvetleri ise bu korkunç manzara karşısında eli kolu bağlı, hayret ve dehşet içinde beklemekten başka ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına
« Posted on: 29 Mart 2024, 03:36:51 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına rüya tabiri,Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına mekke canlı, Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına kabe canlı yayın, Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına Üç boyutlu kuran oku Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına kuran ı kerim, Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına peygamber kıssaları,Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığına ilitam ders soruları, Cahiliyyenin Karanlığından İslâmın Aydınlığınaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes