๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Ağustos 2012, 10:54:24



Konu Başlığı: Bu İddianın Doğruluğunu Test
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Ağustos 2012, 10:54:24
Bu İddianın Doğruluğunu Test

Bazı insanlar: "Bir Allah elçisinin getirmiş olduğu Hayat Nizamının (ed-Dİri) ve insanlı­ğa rehber olduğu iddiasının doğruluğuna na­sıl hükmedeceğiz? İlâhî Hayat nizamı ile beşerinkini birbirinden ayırmamıza imkân vere­cek ölçü nedir?" derler. Aşağıda; beşer mah­sulü düzenlerle, İlahi Nizamı birbirinden ayı­racak birkaç önemli ölçü tartışılacaktır.

Bişir düşüncesindeki ilk gariplik, ilâhî düşün­cenin sınırsız ve doğru bilgiyi vahyederken, insanmkinin sınırlı olması ve hatadan uzak olamamasıdır. Hangi çağda olursa olsun Allah'tan gelen hiçbir şey deney ve gözlemlerle ispatlanmış bilgileri yalanlamayacaktır. Bu­nunla birlikte ilim ile ilmî kıyas ve ilmi naza­riyye aralarındaki mana farklılıklarım birbi­rinden ayırdetmek gereklidir. Çoğu zaman in­sanlar ispatlanamamış, doğru olma ihtimali kadar yanlış olma ihtimali de olan nazariyye (teorilere), zan ve tahminlere ilim gözüyle bakmaktadırlar. İnsanlık tarihinde doğruluğu ispatlanabilen teoriler çok azdır.

İnsanın düşünce alanının ikinci zayıflığı, gö­rüş açısının dar ve sınırlı olmasıdır. Diğer yanda, İlâhî Fikir sınırsız bir görüşaçsına sa­hiptir. İlâhî Kaynak'tan doğan bir esere baktı­ğımızda, yaratıcısının başından sonuna her şeyi gördüğünü hissederiz. Ezelden bütün kâinatı gördüğü, bütün ebedî gerçekleri bildi­ği sonucunu çıkarırız. Bu bakımdan en büyük filozof, düşünce ve bilim adamının görüşü bunun yanında bir çocuğun görüşü gibi kalır.

İnsanın düşünme yeteneğinin zayıflığı; akıl, hikmet ve düşüncesinin genellikle, irade, ar­zu ve hevesin etkisinde kalmaları, hatta onla­ra bağımlı ve yenik düşmeleridir. Bunun yanında İlâhî ve ulvî fikirde akıl, mantık, hikmet ve zekâ öylesine bağımsız ve objektif şe­kilde durur ki, hiç bir zaman hislere ve arzu­lara yenik düşmedikleri hemen belli olmak­tadır.

Dördüncü zayıflığı, insan düşüncesinde, taraf tutma menfaatçilikten, insanlar arasında ayı­rım yapma gibi kötü şeyler açıkça görülebilir. Çünkü her insanın bazı insanlarla alâkalı, ba­zılarıyla alâkasız olan belli menfaatleri vardır. Diğer yandan, İlâhî Kaynak'tan çıkan Ha­yat Nizamı bütün bu unsurlardan münezzeh­tir.

Yukarıdaki ölçülere bakarak, ed-Din olarak isimlendirilen Hayat Nizamının değerlendi­rilmesi, bir din için lâzım olan mükemmellik, kapsamlı olma özelliklerine sahip olup olma­dığı ve beşerî zaaflardan beri olup olmadığı görülür.

Eğer durum müsbet ise niye İslâm'a inanma­yalım ve onu fert ve toplum olarak, Kur'ân'ın şu ayetinde de belirtildiği gibi, hayatlarımız­da tatbik etmeyelim: "Ey iman edenler! Hep birden İslâm'a girin. Şeytan'a ayak uydurma­yın, o sizin apaçık düşmanınizdır." (2: 208).

Eğer insan İslâm'ı şartsız olarak kabul ederse onun bütün hayatı, düşünceleri, teorileri, kül­türü, ilmi, davranış ve çabaları İslâm'a bağlı kalmalıdır. İnsan hayatım kısımlara ayırarak bazısında İslâm'a uymak bazılarında ise İslâm'ı gözardı etmek gibi bir iş yapılmamalı­dır. İnsan şunu hatırlamalıdır ki: "Daha önce de tartışıldığı gibi, insan hayatı muhtelif kı­sımlara bölünemeyen bir bütündür. Bu yüz­den ancak bir Din insan hayatında geçerli ol­malıdır. Birisinin bağlı olduğu bir Din'i varsa onun evdeki dinî, eğitim ve öğretim dini, meslekî dini, toplum hayatında ve ulusal dü­zeyde dini, siyaset, ekonomi ve sanat haya­tında da dininin aynı olmaması için bir sebep yoktur. Şahsî planda bir Dini yaşayıp, ulusal veya uluslararası düzeyde hayat nizamımızı düzenlerken, aynı dinin diğer birçok yönleri­ni gözardı etmemiz son derece manasız ve rahatsız edicidir.

Aynı zamanda bu Dinin takipçisi, İslâmın diğer müntesipleri ile yardımlaşmak suretiyle de, diğer insanları ve ulusları Din-i İslâm'a davet etmeli, O'nun hâkim dîn olması için ça­lışması lâzımdır. Allah korkusu olan bir insan bizzat İlâhi Nizam'ın lütuflarından faydala­nırken, diğer insanların yanlış ve kötü sistem­ler altında ezilmeye terk edilmesine asla göz yumamaz. Takva sahibi bir mümin, bu sebep­le maddî, manevî ve bedenî bütün gücünü, İslâm'ı yaymak için kullanmaktan çekinme­yecektir. Şüphesiz, gerçek bir müslümanın yeryüzündeki diğer insanlara İslâm'ı yayması için elinden gelen azami gayreti göstermesi gerekmektedir (Ebul Ala Mevdûdî, Siret-i Server-i 'Alem, c. 1, ss. 344-352).