> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Beşeriyete Ümit Taşıyıcı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Beşeriyete Ümit Taşıyıcı  (Okunma Sayısı 596 defa)
19 Temmuz 2012, 19:43:13
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 19 Temmuz 2012, 19:43:13 »



Beşeriyete Ümit Taşıyıcı-Hayır Ve Şer Ehli

Şimdi Pavlus'un ortaya atığı (a) günahın ev­renselliği; (b) bunun çaresizliği; (c) insanın günah yasasına tutsaklığı; (d) Şeriat'ın günahı önlemedeki başarısızlığı; (e) aksine şeriat'ın "haddi aşmanın artmasına" sebep olduğu; (f) insanlığın günahlarına fidye şeklinde Allah'ın Oğlunun kurban olmasının zarureti; (g) İsa Mesih'in insanlığın ruhlarına kefaret olmak üzere Yeniden dirilmesinin zaruri oluşu; bütün bu iddialar yalnızca tutarsız, mantıksız ve gayrimâkul olmakla kalmayıp, Âdem'in yara­tılışından beri geçen Rasûller ve Nebiler vasıtasıyle Allah'ın insanlara bildirdiği hayat ga­yesi ile de taban tabana zıttır. Bütün bu elçi­lerin ortak vurgusuna göre Allah'ın Rahmeti taşmıştır ve O'nun affı tüm kullarına ve özel­likle hata ve günahlarla yüklü olanlara, Hak­tan ve Hakikat Yolundan sapmış bulunanlara açıktır, Allah onların hatalarını farketmelerini beklemekte, Kendisine dönerek yaptıkların­dan pişmanlık duymaları ve tevbe etmelerim istemektedir.

Allah açışından onları affetme noktasında bir tereddüt yoktur, tereddüt edip mağfiret saati­ni geciktiren bizzat onlardır. Böyle davrana­rak suç sahipleri yalnızca kendi günahkârlık­larını artırmış olurlar. Allah insanları ceza­landırmak için yaratmış değildir, Allah onları korumak ve ateşten uzak tutmak isterken, kendilerini yakmak üzere Ateşe koşan nisan­lar olmaktadır. İnsanın zayıf ve hataya müsait olduğu doğrudur; ancak bilmelidir ki bu hata ya da günah hâli kalıcı yahut fıtratının ayrıl­maz bir parçası değildir. Her zaman görülebi­lecek bir hâdisedir; kişi geçici olarak sapma alameti gösterir ve bir günaha yönelir, fakat hatasını anladığı anda Rabbine döner ve Mağfiret diler, bu durumda kişi yaratıldığı tabîi hâle dönmüş, hiç günah işlememiş bir masum gibi olmuştur. Kişinin pişmanlığı ve Rabbin mağfireti hata sebebiyle insanda olu­şan tüm günah unsurlarını imha eder.

Şurası bir gerçektir ki âlemde günahın hiç bir şekilde bağımsız bir unsur olarak mevcudiye­ti yoktur. İnsanoğlu fıtraten masum olarak yaratılmıştır; onu zaman zaman hataya ve yanlış fiillere sürükleyen Şeytanın vesvesele­ridir. Mamafih insan hatasını kavradığı ve Mağfiret için Rabb'ine döndüğü anda günahı nedeniyle kalbinde oluşan siyah lekeden der­hal arındırılır, aslî haline yeniden dönmüştür, sanki hayatında hiç günah işlememiş gibidir. Bu aynı kirli bir elbisenin yıkanmasıyla sanki yeni alınmış gibi temizliğine ve rengine kavuşması gibidir. Görüldüğü gibi günahın dünyada bizatihi bağımsız ya da kalıcı bir varlığı sözkonusu değildir; vücut-bulması an­cak insanın şeytanî şer tahriklerin tuzağına düşmesiyle mümkündür. Şayet kişi şer İşle­mekte olduğunu kavramada çabuk davranır ve mağfiret için Rabb'ine dönerse günahın­dan hâsıl olan şer derhal giderilir, sanki o şa­hıs aslî tabiatında masum kimliğine yeniden bürünmüştür.

Buna göre Pavlus'un tezi, daha Önce açıklan­dığı gibi, tahkikten uzak, kuşkulu görüşler üzerinde temellenmiştir. Kur'ân bunu bir benzetmeyle ifade eder: "Yapısını, Allah'tan korku ve rızâ üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını bir yarın kenarına kurup onun­la birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zâlimler topluluğunu (doğru) yola ilet­mez." (9: 109).

Yani hiç kuşku yok ki günahkârlık hâli insan­da kalıcı bir unsur değildir. Şerrin karanlığına sapılıp hatalar işlendiğinde kalp ve zihin le­kelenir; ancak kişi yanlış yola girdiğini kav­radığında ve Rabbine döndüğünde günahları parlak ve şaşaalı güneş gibi olan Allah'ın Mağfireti karşısında erir, uçar gider. Zira gü­nah ve dalâlet tabiatı gereği İlâhi Hakikat ve Takvanın mevcudiyetinde yokluğa mahkûm­dur. Kur'ân günah ve dalâletin geçici ve ömürsüz yapısına şu sözlerle işaret eder:

"De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu; hiç şüphe­siz bâtıl yok olucudur." (17: 81).

"...Allah, bâtılı yok edip-ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiş­tirir..." (42 24).

Bütün insanlık tarihinin şahitlik ettiği gerçek odur ki, günah insan hayatına ancak kişinin hataları ve yanlışları neticesi girer; bizatihi kendine mahsus ayn bir mevcudiyeti yoktur. Şeytan insanın kalbine şer düşünceler telkin ederek onu kötülüğe ve günah işlemeye teş­vik eder, kişi böylelikle günahkâr ve şer fiil­lere bulaşmıştır, ne var ki kişinin kısa sürede hatasını anlaması ve Mağfiret için Rabbine yönelmesi durumunda yeniden tabiî hâldeki masum insan kimliğine geçer, günahı adeta buharlaşarak yok olmuştur, zira günahın ken­dine mahsus bir varlığı yoktur. Şer kişinin kanında yaşayan parazit gibidir, ev sahibi onun varlığından haberdar olduğu ve tevbe ile sürüp attığmda ölümü bulur. Âdem, şeyta­nın Allah'a itaatsizlik doğrultusundaki tahrik­lerine kapıldıktan kısa süre sonra ne yaptığı­nın bilincine vardı ve Rabbine geri döndü: "(Allah da) bunun üzerine tevbesini kabul et­ti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esir­geyendir." (2: 37). Yüce Allah dilediği her şeyi yapma gücüne sahiptir. Allah Bizzat, gü­nah işleyen ve sonrasında mağfiret için Ken­disine yönelenin affedileceğini ilân etmiştir, zira O'nun Rahmeti taşmıştır ve O'nun mağfi­reti insanlığın tüm günahlarını kuşatacak ma­hiyettedir. Ölmeden önce Af için kişinin Rabbine yönelmesi kaydıyla affedilmeyecek hiç bir şey yoktur. Zira O tevbeleri kabul eden ve Esirgeyendir. Kur'ân bunu şu sözler­le ifade eder: "Allah'a göre, şu kimselerin tevbesi makbuldür ki, cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından tevbe ederler. İşte Al­lah onların tevbesini kabul eder. Allah bilen­dir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca: 'Ben şimdi tevbe ettim.' diyenlere ve kâfir olarak ölenlere tevbe yoktur (öylelerinin tevbesi makbul değildir). Onlar için acı bir azâb hazırlamışızdir!" (4: 17-18).

Fakat hayatı enasında tevbe eden -ne yanlış ya da günah işlediğini, ne kadar günaha ve hataya bulaştığı, ve şerre ne yoğunlukta daldığına bakılmasızın- tüm günahlarından affa uğrar, zira ölüm öncesinde Rabbine yö­nelmiştir: "Kim bir kötülük yapar, yahut nef­sine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret di­lerse, Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur." (4: 110).

Bu hususu geniş bir şekilde ele alan Ebu'l A'lâ Mevdûdî'den yaptığımız aşağıdaki alın­tının konuyu izahta büyük faydası olacağı ka­naatindeyiz:

Âdem, suçundan dolayı pişmanlık duyup tev-be etmek ve Allah'a yönelmek istediğinde, Allah'ın affını talep etmek için münasip keli­meler bulamadı. Bunun üzerine Allah onun hüznü ve yardımsız kalışına acıyarak ona münasip kelimeler öğretti.

Arapça tevbe kelimesi hem "geri dönmek" ve hem de "yönelmek" anlamlarına gelir. İn­sana izafe edildiğinde isyandan itaate dön­mek anlamına gelirken, Allah'a izafe edildi­ğinde tevbekâr şahsa karşı yeniden sıcak bir tavırla yönelmek manasını ihtiva eder.

Kur'ân, günahın sonuçlarının kaçınılmaz ol­duğu ve herkesin bir şekilde buna katlanacağı teorisini reddeder. Bu, insanlığa büyük zarar veren, uydurulmuş, yanıltıcı teorilerden biri­dir. Sözkonusu teorinin neticesinde kişi bir kere günaha girmeye görsün, ıslah olma umudunu kesin biçimde kaybedecektir. Geç­miş bir günahı için pişmanlık duysa ve bunu tazmin etmek, hayatını daha iyiye doğru de­ğiştirmek istese sözkonusu teori karşısına bir umutsuzluk duvarı olarak çıkacaktır: 'Senin için hiç bir umut yoktur, zira hakkında sonsu­za dek mahkûmiyet kararı vardır. Geçmişte yapmış olduğun şeyin sonuçlarına katlana­caksın.1 gibi. Kur'ân ise bunun aksine şöyle der: "Bir iyiliği mükâfatlandırmak ya da bir günahı cezalandırmak mutlak biçimde Al­lah'ın kudretindedir. Bir iyilikten dolayı mükâfatlandıysan, bu senin iyiliğinin tabiî bir sonucu olmaktan ziyade, Allah'ın lûtfu saye­sindedir. Mükâfatlandırıp mükâfatlandırma­ma hususunda tüm yetki O'ndadır. Aynı şe­kilde bir günahtan dolayı cezalandıysan, bu, günahın kaçınılmaz neticeleri dolayısıyle de­ğil fakat Allah'ın ceza ya da af noktasındaki mutlak gücü sayesindedir. Tabiatiyle, Âlim olan Allah sözkonusu yetkilerini rastgele kul­lanmaz, amel sahibinin niyetine itibar eder. Bir iyiliği mükâfatlandırdığında kulunun iyi amelini O'nu hoşnut kılmak için yaptığını görmüştür. Apaçık bir iyiliği reddettiğinde ise amelin samimiyetten uzak olduğunu bil­mektedir. Aynı şekilde, cezalandırdığı bir suç isyan ruhu içinde işlenmiş ve bunu kendini-yerme değil aksine daha fazla cürüm işleme doğrultusunda körü bir ihtiras izlemiştir. Ma­mafih Allah samimi biçimde pişmanlık du­yan ve daha iyiye doğru değişmek için karar veren kulunun günahlarına karşı inayetini gösterir. Şimdi, günahtan dolayı azabın kaçı­nılmazlığı teorisinin reddinin günah sahipleri açısından ıslah için yeni umutlar açtığı aşikârdır. Günahlarını ikrar etmek (tabii pa­paz önünde değil de Rabbinin huzurunda), itaatsizliğinden dolayı utanç duymak, ve is­yan tavrını terkederek itaati benimsemek kaydıyle en berbat günah-kârlar ve en inatçı kâfirler dâhi Allah'ın mağfiretinden umutlan­mak hakkına sahiptir. Af sonrası bu emrin tekrarı çok ehemmiyetlidir. Önceki ayette Âdem'in tevbe ettiği ve Allah'ın da onun tev-besini kabul ettiği belirtilmiştir. Böylelikle Âdem itaatsizlik günahından tezkiye edil­mekle kalmamış, onun nesli de sözkonusu günahın tesirinden muhafaza olmuştur. Bu durumda Allah, Âdem ve onun neslinin gü­nahlarına kefaret olsun diye "biricik oğlunu" çarmıha göndermek zorunda değildir. Öte yandan, Allah Âdem'in tevbesini kabul bu­yurduktan başka onu kendi ahfadına Rehber­lik yapmak üzere Rasûl tayin etmiştir. (The Meanİng ofthe Qur'an, c. I, sh. 69-70).

Yine Mevdûdî şöyle der: Arapça tevbe keli­mesi "geriye dönmek" ve "yönelmek" anlam­larına gelir. Günahmdan dolayı üzüntü duya­rak ondan yüzgeri eden şahıs efendisine dö­nen kaçak bir köleye benzetilebilir. Bu onun tevbesidir. Efendi onun dönüşünü kabul etti­ğinde ona şef...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Beşeriyete Ümit Taşıyıcı
« Posted on: 30 Nisan 2024, 18:21:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Beşeriyete Ümit Taşıyıcı rüya tabiri,Beşeriyete Ümit Taşıyıcı mekke canlı, Beşeriyete Ümit Taşıyıcı kabe canlı yayın, Beşeriyete Ümit Taşıyıcı Üç boyutlu kuran oku Beşeriyete Ümit Taşıyıcı kuran ı kerim, Beşeriyete Ümit Taşıyıcı peygamber kıssaları,Beşeriyete Ümit Taşıyıcı ilitam ders soruları, Beşeriyete Ümit Taşıyıcıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes