> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Barış Ve Huzurun Reçetesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Barış Ve Huzurun Reçetesi  (Okunma Sayısı 551 defa)
19 Temmuz 2012, 12:22:12
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 19 Temmuz 2012, 12:22:12 »



Barış Ve Huzurun Reçetesi

Allah'ın Rasûlü Muhammed insanlara ger­çek ve kalıcı bir sulh ile kalbî itminanı temin edecek reçeteyi sunmuştur. Umumiyetle İnşanoğlu bu dünya hayatının meşguliyetlerine boğulduğu ve sayısız problemle yüzyüze kal­dığı için huzurlu anlarının çok kısıtlı olduğu­nu düşünür. Muhtelif sahalarda gece gündüz hayatın güçlüklerini göğüslemeye çalışırken, her adımda uykularını kaçıran ve hayatı çekil­mez kılan meseleler ve engellerle karşılaşır. Bu sefil durumun hiçbir çıkışım da bulamaz. Kişi ilmî liyakat ya da meslekî eğitim uğrun­da yoğun çaba gösterirken seçtiği sahada yük­selmeyi hedef edinmiştir. Böylelikle huzur ve sükûn dolu bir hayat ve bu hayatın nimetlerini beklemektedir. Ancak bu kadar sı­kı çalışmadan sonra önü açık olan ve çok iyi imkânlar sağlayan, rahat bir hayatı temin eden iyi bir mesleğe sahip olduğu halde söz-konusu kişi aradığı huzur ve zihnî rahatlığı hâlâ bulamamıştır. Kişi o nâdir unsurun ara­yışı içinde her yolu dener -tatillere çıkar, sos­yal klüplere üye olur, faaliyetlere katılır ve türlü biçim ve tarzda çok güzel vakitler geçi­rir- ne var ki bütün bunlar kendisine bir tat­min getirmemiştir. Herkesin mutlu ve huzurlu bir hayat için temel ihtiyaçlar olarak mülaha­za ettiği imkânları elinde tutan kişi hâlâ zihni­ni rahatlatabilirle arayışı içindedir. Halbuki işin başında bunu, elde edilecek maddî imkânların tabii bir neticesi olarak görüyordu.

Bir medeniyetin, bağlılarına hayatın bütün lükslerini, fizikî ve maddî nazlarını sunduğu halde onlara gerçek mutluluk ve zihnî huzuru sağlayamaması o medeniyetin hayata denge­siz yaklaşımının neticesidir. Çok güç ve kar­maşık görünen problem aslında bir benzet­meyle kolayca açıklanabilir. Devlete karşı, sözkonusu devletin yasalarına ve hâkim otori­tesine karşı açıkça başkaldırmış bir âsi o dev­letin sınırlan dahilinde hiçbir yerde katiyetle salim bir kafayla yaşayamaz, İstediği kadar lüks ve müreffeh bir yaşantısı olsun, elinde istediği kadar kullanabileceği imkânlar olsun, istediği kadar maddî haz içinde bulunsun, bir an için bile zihnî sükûnete kavuşması sözko­nusu olamaz. Hatta polis ve yasalar peşinde olduğu için bir yerde uzun bir süre dahi kala­maz. O kaçmakta, yasalarsa amansızca kendisini takip etmektedir.

Maddî zenginlik kaynaklarının getirdiği haz ve imkânlar içine gömülmüş ve ruhunun ihti­yaçlarına karşı aldırmaz ve umursamaz bir ta­vır içinde bulunan bir şahıs da benzer konum­dadır. Zira manevî Yasa kendisine uyması için sözkonusu şahsı sürekli biçimde sıkıştır­maktadır. Ancak belirtilen şahıs ne Yaratıcısı­nın şuurundadır, ne de O'nun var olduğu fik­rine pek itibar etmektedir. Kendini tümden fizikî benliğine ve bu benliğin ihtiyaç ve ta­leplerine vermiş, ruhunun talep ve ihtiyaçla-nndan ise devamlı kaçar haldedir. Bu anlam­da o kişi kendi tabiatı içinde bir âsidir ve bu­radan uzaklaşarak huzurlu bir hayata kavuş­ması da mümkün değildir.

İnsan ve insanlık tarihinin şöylece bir tetkiki bile insanın sahip olduğu ruhî ve manevî ha­yatı ile hayvanlardan ve âlemdeki diğer un­surlardan farklı olduğunu gösterir. Fizikî ve maddî ihtiyaçları itibariyle insanoğlunun hay­vanlar ve kâinattaki diğer unsurlarla aynı dü­zeyde olduğu doğrudur; Diğerleri gibi fizikî kanunlara uymak durumundadır. Bedeni gıda ve barınak İhtiyacı duyduğu gibi neslinin de­vamı için dahi hayvanlar gibi tabiatın kanunlarına bağlıdır. Doğumdan itibaren, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık ve ölüme değin bütün ha­yatı boyunca kati biyolojik kanunlann deneti­mi altındadır. Bu açıdan insanoğlu kâinatın küçük bir cüzüdür ve onun diğer bütün unsur­ları gibi tabiî kanunlann kaydı altındadır.

Buna göre, fizikî olarak, kişi tabiat kanunlan-nın (yani âdetullah'ın) itaatkâr bir kuludur. Diğer bir ifadeyle, fizikî bedeni gözönüne alındığında kişi Müslüman olarak isimlendiri­lebilir, zira Arapça İslâm kelimesi âlemlerin Rabbi karşısında "teslimiyet", "boyun eğme", ve 4Jitaat" gibi mânâlara gelmektedir. Âlem­deki herşey Allah'a ve Onun Şeriatine toptan teslimiyet ve itaat içindedir. Hiçbir şey kendi­ne çizilen yoldan bir santim dahi kayamaz. İnsanoğlu da dahil olmak üzere herşey bu Şe-riatin sıkı kaydı altındadır. Kur'ân bu Kanunun işleyişim şu sözlerle ifade eder:

"Andolsun, onlara: 'Gökleri ve yeri kim ya­rattı, güneşi ve ayı kim (sizin yararınıza çalış­mak için) boyun eğdirdi?' desen; 'Allah' der­ler. O halde nasıl Allah'ın (birliğinden) dön­dürülüyorsunuz?" (29: 61).

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendin­den (bir lütuf olarak) size boyun eğdirdi. El­bette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır." (45:13).

"Güneş de, ay da (belli) bir hesap iledir. Necm (bitkiler, yıldızlar) ve ağaçlar (Allah'a) secde etmektedirler. Göğü yükseltti ve mîzânı koydu. Tartı(mîzan)da taşkınlık edip dengeyi bozmayın." (55: 5-8).

Bu âyetlerde kâinatın Yaratıcısının koyduğu Tabiat kanunlarının işleyişi tarif edilmiştir. Herkes bu kanunlara tâbi ve onlara itaat et­mek durumundadır. Bir diğer ifadeyle, tabiatı gereği herkes 'Müslümandır', zira herkes ta­biat kanununa bağlı olup fizikî varlıkları ve varlıklarının hareket ve işlevlerine Yaratıcıla­rının kanunları tarafından sıkı biçimde hük-medilmektedir.

İslâm aynı zamanda "barış" anlamına gelir. Bu şu demektir: 'Tabiatın kanunlarına uyanlar bedenen ve zihnen kurutuluşu gerçekten elde ederler. Bütün kâinat tabiat kanunlarına tama-mıyle teslim olması sebebiyle sulh ve güven­lik içindedir. Şayet insanoğlu da bedenî ve zihnî sulhe varmak istiyorsa beden ve zihin olarak bütün benliğini Rabb'ine ve Onun ka­nunlarına vermek zorundadır.

Ancak insanın konumu hayvanlardan ve can­sız varlıklardan farklıdır. Bedenî ve fizikî ha­yatı tümden tabiat kanunlarıyle kayıtlıyken ruhu ise ahlâk ve maneviyatın tesir sahası içindedir. Hayvanlar ve kâinattaki diğer un­surların aksine insan düşünme yeteneği ve akıl ile donatılmış ve hür irade verilmiştir. Diğer yaratılmışların aksine insan iyi ya da kötü kendi fiil çizgisini kendi tercihiyle belir­lemek serbestisindedir. Ve bu tercih sebebiyle kişi yeryüzündeki faaliyetleri için Hesap Gü­nü Allah katında sorumlu olacaktır.

Kur'ân insanın hür iradesine ve bunun netice­sine şu beyanıyla işaret eder: "Nefsini temiz­leyen iflah olmuş, onu kirletip örten, ziyana uğramıştır." (91: 9-10).

Hem maddî ve hem de manevî olmak üzere insan hayatının her iki unsuru da değişik önem taşır. Bedenî varlık gözönüne alındığın­da, kişi aynı diğer yaratıklar gibidir. İstese de, istemese de tabiat kanunlarına tâbidir (yani bir Müslümandır). Ancak hayatın manevî bo­yutu itibariyle hayır ya da şer yollarından bi­rini seçmekte hürdür. Kendi serbest iradesinin rol oynadığı bu alanda İlahî Rehberiyeti be­nimseyen kişi kendi iradesiyle Allah'ın Şeria-tine teslimiyet ve itaatin meyvelerini, Kur'ân'da (55: 5-8 ve 91: 10-11) da beyan buyrulduğu üzere tam bir huzur-sükûn ve zihnî tatmin biçiminde elde edecektir. İlahî Rehberiyeti reddederek kendi hevâ ve hevesi­ne ve başkalarının şeytanî yollarına uyan, böylelikle kendi kendine zulmeden kişi ise, ne yaparsa yapsm ve ne kadar maddeten zen­gin olursa olsun katiyetle salim bir kafaya sa­hip olamayacaktır. Sahip olduğu yüksek tek­noloji veya ay ve güneş ötesine geçmeyi ba­şaran araştırmaları ona zerre kadar kalbî ve zihnî huzur ve tatmini sağlayamayacaktır. Zi­ra o kendi fıtratına zıt bir eylem içerisindedir. Bu nedenle inançsızlık (yani, küfür) aynı za­manda zulüm "gücün haksız ve acımasız bi­çimde kullanılması" kelimesiyle eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Bir şeyi âdil olmayan bir tarzda ya da kendi tabiatına, gerçek irade ve özündeki tavra aykırı olarak zora koşmak zulüm olarak nitelendirilir. Böyle adaletsizlikler icra edildiği anda çatışma ve çekişmeyi gündeme getirecek, bu da huzuru bozarak düzensizlik ve karmaşaya yol aça­caktır. İslâm ise beraberinde adalet, barış ve nizamı getiren bir teslimiyettir.

Görüldüğü üzere materyalistler hep problem­lidir. Çünkü (a) kendi nefsine hâkim olan ta­biat kanununa (30: 30) karşı gelerek bizzat kendi fıtratıyla çelişkiye düşmektedir; (b) âlemlerin Rabbine açıkça başkaldırını ştır (6:14), (c) âlemdeki her unsur Allah'ın Kanu­nu ile tam bir ahenk ve uzlaşma içindeyken materyalist, genel hayat modelini açıkça İhlâl etmektedir. Aşikârdır ki âlemin unsurları yek­diğeriyle uyum içinde olmasa kâinatta hiçbir şekilde istikrardan söz edilemezdi.

Yaratıcısı ve çevresiyle, bizzat kendi fıtratıyla savaş halinde olan kişi nasıl salim bir kafaya sahip olabilir? Beden ve ruhu açısından tam bir huzur ve tatmine ulaşmak için kişinin önündeki tek uygun ve pratik yol, bariz oldu­ğu veçhile, kendi nefsi, Yaratıcısı ve çevre­siyle barış içinde yaşamaktır.

Kendi hür iradesiyle îlâhî kanuna itaat içinde bütün benliğini Allah'a teslim etmeli ve nefsi­nin ıslahı, olgunlaşması ve yükselmesi için Allah'ın, Elçisi vasıtasıyla gönderdiği pren­siplere uymalıdır. Böyle davrandığı takdirde kişiye hem bu dünyada ve hem de öte dünya­da bedenî ve zihnî mutlak huzur ve itminan ile beraber gerçek mutlu ve kazançlı bir hayat garantilenecektir.

Kişi bir kere Hakikati tanıyınca; gerek maddî ve gerekse manevî sahada bütün benliğiyle Âlemlerin Rabbi'nin Emrine teslim olarak Doğru Hayat Yolunu seçer; fizikî özünde ol­duğu kadar nefsinde de olgunlaşma ve yük­selme için İlâhî Rehberiyeti arama ve izleme­ye başlarsa hayatını artık şu üç aslî prensip üzerinde temellendirme ve düzenleme ameli­yesine girişir:

1- Bütün huzur ve sükûnun kaynağı ve sebebi olan Mutlak Varlık ile yakın bir ilişki kur­mak.

2- Tüm benliğiyle O'na güvenmek.

3- Ne darlıkta ümitsiz olmak ve ne de bolluk­ta aşırıya kaçmak.

Şimdi bu üç prensibi tek tek açıklayacağız.


 


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Barış Ve Huzurun Reçetesi
« Posted on: 19 Nisan 2024, 12:56:00 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Barış Ve Huzurun Reçetesi rüya tabiri,Barış Ve Huzurun Reçetesi mekke canlı, Barış Ve Huzurun Reçetesi kabe canlı yayın, Barış Ve Huzurun Reçetesi Üç boyutlu kuran oku Barış Ve Huzurun Reçetesi kuran ı kerim, Barış Ve Huzurun Reçetesi peygamber kıssaları,Barış Ve Huzurun Reçetesi ilitam ders soruları, Barış Ve Huzurun Reçetesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes