Konu Başlığı: Asur Krallığı Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2012, 10:38:36 Asur Krallığı (M.Ö. 1300-612) Hititlerin baskısı altındaki ilk Babil devleti yıkıldıktan sonra (M.Ö. 1595) Mezopotamya bölgesi tekrar karıştı. Büyük bir güç olarak Hititler ortaya çıktı. Ve daha sonra bütün bölgede üstünlük kuran Asurlular geldi. Asiriya Krallığı, Ninova'dan Asur'a kadar olan Dicle Nehri üzerinde merkez kurmuşlardı. Asur, kuzey Mezopotamya'nın büyük bir kısmını kontrolüne alan ve Habur'a merkez kuran hakim Hurri devleti olan güçlü Mitan-ni'nin hâkimiyeti altındaki bir şehir-devleti idi. Fakat Hititlerin Mitanni üzerindeki baskılarının artması, Asur Krallığı'nm ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Daha sonra, M.Ö. 1200 yıllarında, Hitit İmparatorluğunun yıkılması ile, bu bölgelerdeki durum tamamen değişti. "Denİz'in İnsanları" olarak bilinen Ege'nin savaşçı göçmenlerinin akımı, durumun değişmesinde baş sebep olmuştu. "Bu akımların teknik bir sonucu da demirin kullanılmasının yayılması olmuştu. O zamana kadar demir, üretim yeri olan Hitit bölgesinde yani ana merkezde kullanılıyordu. Onbirinci yüzyılda, daha güneyde, diğer bir göç, Yakın doğudaki (ırkî ve siyasî sahada) önemli bîr değişikliği yaymıştır. Bu, Suriye'nin doğusundaki dağlarda yaşayan bir kavim olan Aramîlerin göçü idi. Aramiler, kuzey Ba-bil'de Fırat boyunca uzanan Suriye devletlerinin güçlü bir unsuru oldu. Güney Babil'de, özellikle Ur çevresine yerleşen ve kuruluş tarihleri kesin olmayan ve 'Kaideliler' olarak bilinen Keldanîler ortak bir grup oluşturmuşlardır. Şimdi, Mitannilerin siyasî vârisleri olan, Asur, güneyde olduğu kadar kuzey sınırlarından da göçmenlerin baskısı altında idi. Suriye'nin kuzey yakası üzerindeki Muşkilerin baskısına başarıyla karşı konuyordu. Fakat güneyde ve batıda Arami baskısı, rahatsızlığın kaynağını oluşturuyordu. Bir keresinde batı sınırından Akdeniz'e kadar genişleme imkânı bulmuştu (takriben M.Ö. 1100). Asur devleti bin yıllarında güçlü sömürgeci bir devlet olarak, ticarî başarılar ve güvenilir hudutlar arıyordu. Gayretleri Suriye'de yerleşmiş olan Aramiler ile Filistin'de yerleşmiş olan Yahuda devleti üzerindeki yayılmacı kontrollerini devam ettirmekti. Yedinci yüzyılda, kuzey Mısır bile kısa bir süre için imparatorluğun bir parçası olmuştur. "Asurlulann güney komşusu Babİl onüçüncü yüzyılın sonunda ele geçirildi. Babil, zaten resmiyette bağımsız olduğu zamanlarda bile Asur imparatorluğunun siyasî hâkimiyeti altında idi. Ancak Babil kültürünün kuvvetli etkisi Asuru sarmıştı. Meselâ, pek çok Asur kitabesi Babil ölçüleri ile yazılmıştır... Sekizinci yüzyıldan itibaren Keldani kabileleri Babil üzerindeki hâkimiyetlerini artırdılar. Ve M.Ö. 625'de, Nebupolazar, Babil krallığını zaptetti ve Medler ve İskitlerin yardımıyla Ninova zaptedildi. Asur serveti yağmalandı. M.Ö. 612. (The Times Atlas of World His-tory, sh. 56) Babil ve Asur krallıklarının bu kısa tarihi gösteriyor ki, ilk önce, etnokültürel gruplar arasında büyük bir etkileşim vardı. Sami ırkı, diğer kavimler üzerinde, dinî kültürel ve maddî yönden etkileşimde oldukça Önemli bir role oynadıkları gözükmektedir. Sami ırkı, İbrahim aleyhisselâmın oğulları Hz. İshak ile olan sık bağlarından tektanrıcılık, iyilik, insanî ilişkilerinde adalet ve Allah'ın Kitabı'ndan bilgiler edindiler. Hz. İbrahim'in Evi'nin Peyamberlerinden aldıkları bu mirası, Fırat Nehri'nin verimli vadisinde ve onun etrafındaki medeniyetlere ve kültürlere aktardılar. Bu devirde bölge muhtelif kavimlerin akımları, Hz. İbrahim ve cemaatinin fikirlerinin, doğruluğu ve faydalı oluşu, medenî dünyanın geniş alanlarına yayılmasında oldukça yardımcı olmuştur. Âdil düşünceler, iyilikler ve insana saygı, Hamurabi Krallığı'nın kitabelerinde bulunan şehir devletleri'nin prensipleri ve bu bölgenin diğer hükümdarların yönetimleri şu gerçeğe şahitlik eder: Böyle asil ve faziletli düşüncelerin İbrahim ve İshak Peygamberlere gelen vahiylerden başka hiçbir kaynaktan gelmesi mümkün değildir. Şurası bir hakikattir ki, bu insanların çoğunluğu Hz. İbrahim'in dinîni kabul etmemişlerdi. Fakat bu insanlar ve onların hükümdarları iyiliği ve faydalı şeyleri yavaş yavaş hayat tarzlarına uygulamışlar ve kültürlerini ve medeniyetlerini maddî olduğu kadar manevî olarak de zenginleştiriri işlerdir. Tek Tanrı fikri (monoteizm), Fırat Nehri'nin bereketli vadisindeki kültür ve sistemlerin içine yavaş yavaş yayılmıştır. Hepsi de şirkin (politeizm) ve diğer kötü uygulamaların içine dalmış olmalarına rağmen tektanrı inancına ya da en azından diğer tanrıların üstünde büyük bir Tanrı olduğuna inanmışlardır. Bu husus, Nabukadnassar Krallığı'nın hikâyesi anlatılırken Kitab-ı Mukaddes'te şöyle geçmektedir: "(Yedi yıl geçtikten sonra), ben Nebukadnetsar, gözlerimi göklere kaldırdım, ve aklım başıma geldi, ve Yüce Olanı mübarek kıldun, ve ebediyen hay olana hamdedip İzzet verdim; çünkü onun saltanatı ebedî saltanattır, ve melekûtu devirden devire sürer; ve dünyada oturanların hepsi bir hiç sayılır; ve gökler ordusunda ve dünyada oturanların arasında dilediğine göre işler; ve onun elini durduracak, ve ona: Ne yapıyorsun? diyecek kimse yoktur." (Daniel, 4: 34-35). |