๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 08 Haziran 2012, 17:33:23



Konu Başlığı: Astronomi
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 08 Haziran 2012, 17:33:23
2- Astronomi

Astronomi,'gök cisimlerinin özellikleri, de ğılımı ve hareketleriyle ilgili bir bilimdir; (Encyclopaedia Britannica, 9. baskı). Muh temelen fiziksel bilimlerin en eskisidir. Kozmoloji bölümünde tartışılan yaratma işlemi Allah'ın harikulade dünyası'mn büyüklüğı ve genişliği hakkında bir fikir vermiş olma hdır. Bu, aynı zamanda gökleri ve yerin çok luğunu gökler ve yerin yaratılışı arasındak safhada bir ara halin var olduğunu gösteril (TheBible, The Qur'an and Science, Bal. 4).

Biz burada, Kur'an-ı Kerim'in ne astronomi ne de astroloji kitabı olmadığını ve bu şekil de incelenmemesi gerektiğini söylemeliyiz Fiziksel dünyada türlü şekillerde olan yarat ma olayı, kâinatın çeşitli semalara dağılma sı, gökcisimlerinin hareketleri ve onların öze nitelikleri gibi şaşırtıcı tecelliler, Kur'an'dî tasvir edilmiştir. Ama bu tasvir, astronom veya astroloji dersi vermek için değil, Yara tıcı'nın şanı, azameti, idaresi ve organizas yonunu belirtmek için yapılmıştır. Onlar, de ğişik gök cisimlerinin tek başlarına ve kâi-natla beraber olan hareketleri arasındaki fev­kalâde bir denge ve ahenk hissini telkin eder­ler. Kâinattaki harika organizasyonu ve di­siplini evrenin birliğini ortaya koyarak gös­terir. Bununla beraber, bu da insanı yönetim ve yönlendirme birliğine —yani Yaratan'ırı Birliği'ne (Tevhid)— götürür.

Kur'an-ı Kerim'de göklerin ve yerin çoklu­ğu fikrini veren pek çok ayet vardır. Kur'an-ı Kerim, insanın dikkatini, şu sözlerle gökle­re doğru çeker: "Üstlerindeki semaya.bak­madılar mı ki, biz onu nasıl bina etmişiz ve onu donatmışız da hiçbir çatlak yok?" (50: 6). Göklerin herhangi bir destek olmaksızın durduğu gerçeği de şu cümlelerle belirtilir: "Allah, gökleri, gördüğünüz şekilde, direk­siz olarak yükseltendir. Sonra, kudretiyle ar­şa hükmeden, güneşi ve ayı da kulların menfaatine tâbi kılandır!' (13: 2). Tekrar: "Allah, gökleri, gördüğünüz şekilde direksiz yarat­tı." (31: 10) buyuruluyor. Naziât Suresi'nde: "Yüksekliğini yükseltti de, onu düzgün bir nizama koydu." (79: 28). Rahman Suresi'nde: "Göğü ise yükseltti ve ölçüyü (çeşitli gök ci­simleri arasındaki denge) koydu." (55: 7).

Kur'an'da, kozmoloji bölümünde açıklanan, Allah'ın gökleri, yeri ve semavî olayları ya­ratmasını tasvir eden pekçok pasaj vardır. Bütün bunlar, insanın dikkatini Allah'ın azametine çeker ve şunu gösterir ki, insanın dünyasıyla karşılaştırıldığında, idrakin öte­sinde bir büyüklüğe sahip olan, sonsuz bir boşluğu ve sınırsız sayıda gök cismini içeren bütün kâinat, yine de Allah'ın âleminin çpk küçük bir parçasıdır. İnsanlara astronomi­den ibret almaları tavsiye edilir. "Allah'ın bu muazzam ve düzenli kâinattaki, harikulade olaylarına ne kadar ruhanî yolculuk yapabi­liriz? Akıllarımız ve en güzel, en gelişmiş makinalanmız dahi, kâinatın sonsuzluğunun derinliklerine ulaşmada, yıldızların ve geze­genlerin büyüklüğünü tasavvur etmede ve­yahut da onların ahenkli sirkülasyonlannda-ki fevkalâde hassasiyeti anlamada yetersiz kalır;1 (Muhammed Kutub, Mekke Konferan­sı, 1977).

Gök cisimlerinin organizasyon ve kontrolü, insan anlayışını ve hatta tasavvurunu, kabi­liyetinin ötesine çeker. Kur'an-ı Kerim, bu fevkalâde nizam ve denge âleminden şu şe­kilde bahseder: "Yine de ki: 'O yedi göğün Rabbi kirn? O çok büyük Arş'ın Rabbi kim?' De ki: 'Her şeyin mülkiyet ve hazineleri elin­de olan kimdir?' " (23: 86-88). Rahman Su­resi'nde: "Güneş ve ayın hareketleri bir he­saba göredir." (55: 5). Güneş ve ayın hare­ketlerinin amacı şöyle tasvir edilir: "Geceyi de istirahat için, güneşi ve ayı vakit ölçüsü kılandır. İşte bütün bunlar, mutlak galip, (her şeyi) kemaliyle bilen Allah'ın nizamıdır!' (6: 96). Yıldızların hareketlerinin arkasında­ki sebep de şu şekilde ifade edilmiştir: "Ka­ranın ve denizin karanlıklarında doğru yolu kendileriyle bulaşınız diye sizin için yıldızlan yaratan O'dur. Gerçekten, bilenler için, ayet ve alâmetleri açıkça bildirdik" (6: 97). Yine aralarındaki düzen de şöylece ifade edilmiştir: "Güneşi ve ayı âdet ve görevlerin­de devamlı olarak O musahhar kıldı." (14: 33).

Kur'an-ı Kerim, insan dikkatini, gök cisim­lerinin katı bir düzen, disiplin ve organizas­yonuna, onların büyük bir hassasiyet ve in­tizam içindeki harikulade hareketlerine çe­ker. Bu hareketlerde, düşünen insanlar için ibretler olduğunu ifade eder. (45: 13). Ger­çekten Kur'an'm böyle ayetleri, insanoğlunu, yaratılış, gök cisimlerinin özellik ve hareket­leri, hareketlerinin yapısı, etkileri ve fiziksel olaylar üzerindeki tesirlerini daha iyi kavra­mak için, astronomi çalışmaları ve bilimsel araştırmalar yapmaya teşvik etmiştir. Yer ve göklerdeki ibretler hakkında ne kadar düşü­nürsek, bu harikulade dünyanın yaratılış sır­rına o kadar yakınlaşırız. Kur'an bu ifadeyi şu cümlelerle doğrular: "Allah'dan, kullan içinde, ancak âlimler korkar." (35: 28). Rum Suresi'nde: "Şüphesiz ki bunlarda, bilenler için ibretler vardır." (30: 22) cümlesini görü­rüz. Ve "Dinleyenler" (30: 23), "Aklını kullanıp ibret alanlar:' (30: 24-28) şeklindeki ifa­delere de rastlarız.

Yine Kur'an-ı Kerim'de, gök cisimlerinin ha­reketinde, takdir edilmiş bir seyir içinde ol­dukları belirtilmektedir: "Güneş te kendi mihveri etrafında muayyen bir vakit için ha­reket etmektedir, bu Azız, Alîm olan Allan­ın kanunudur. Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmi­şizdir. Ne güneşin aya yetişmesi mümkün olur, ne de gece gündüzü geçer. Hepsi bir fe­lekte yüzerler, devirlerini tamamlarlar." (36: 38-40).

"O Allah'tır ki, güneşi bir ışık ve.ayı da bir nur yaptı, (büyüyüp küçülen) miktarlar ve ölçüler tayin buyurdu ki, senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah bunları ancak hak ve hikmet olarak yarattı. Allah, anlayacak bir topluluk için ayetlerini açıkça beyan edi­yor. Elbette gece ile gündüzün arka arkaya gelmek suretiyle değişip durmasında, Allan­ın göklerde ve yerde yarattığı bütün varlık­larda, Aİlah'dan korkan bir kavim için bü­yük deliller ve ibretler vardır." (10: 5-6).

Gören gözleri ve anlayan kalpleri olanlar için, her yerde Allah'ın işaret direkleri (alâ­metler) vardır. "Daha. birçok alâmetler ya­rattı. Yıldızla da insanlar yollarını doğrultur­lar." (16: 16).

Şimdiye kadar, göklerin ve yerin çokluğunu, gökcisimlerinin yaratıcılarının kanununa gö­re, fevkalâde bir hassasiyet ve düzenlilik için­de olan dengeli ve kontrollü hareketlerini tas­vir eden Kur'an ayetlerini aktardık. Şimdi, çeşitli gök cisimlerinin tabiat ve özellikleri­ni anlatan ayetleri nakledeceğiz. Kur'an-ı Ke­rim, güneş ve ayın tabiatım şöyle anlatır: "Ne yücedir O Allah ki, gökte burçlar (ge­zegenler) yaratmış ve içerisine bir kandil (gü­neş), bir de nurlu ay koymuştur'' (25: 61). Nuh Suresi'nde: "Görmediniz mi, Allah gö­ğü yedi kat üzerine nasıl yaratmış? Ayı içle­rinde bir nur kıldı, güneşi de bir kandil..." (71: 15-16). Cin Suresi'nde: "Doğrusu biz semayı yokladık da, onu çok kuvvetli bekçi­ler, kayan yakıcı ateşlerde doldurulmuş bul­duk... fakat şimdi kim dinleyecek olursa, kendisini gözetleyen bir ateş buluyor." (72: 8-9).

Kur'an, özellikle herhangi birinin mevcudi­yetini kesin olarak anlatmasa da, genel bir şekilde gezegenlerden bahseder. Bunun ne­deni, daha önce de belirtildiği gibi, Kur'an-ın bir astronomi kitabı olmaması, astrono­mi dersi vermemesi, ancak bu dünya haya­tında, insana yol gösteren îlâhî bir kitap ol­masıdır. Böylece, Kur'an-ı Kerim, belirli ast­ronomik gerçeklerden, kendi özel ifadesiy­le, insanın dikkatini, yıldızlar ve diğer gök cisimlerinin harikulade dünyasının yaratıcı­sının Azametine çekmek için bahseder, ki in­sanlar onun hikmetlerini anlasınlar ve doğ­ru yolu bulsunlar. "Gekçekten biz, yakın gö­ğü yıldızlardan ibaret bir süsle donattık" (37: 6).

Yine, kâinat ve içindeki her şey tahrip edile­ceği zaman, gezegenler zikredilir: '"'Sema yanıldığı zaman yıldızlar dökülüp saçıldığı za­man." (82: 1-2). Aşağıdaki ifadede, gezegen­lerle başka bir şeyin ışığının karşılaştırılma­sı, Kur'an-ı Kerim'in lisanının ve tasvirinin zarafet ve güzelliğinin bir örneğidir: "Allah, göklerin ve yerin nurudur. Müminin kalbin­de, nurunun sıfatı: sanki bir hücre ki, içinde bir ışık var; lamba da cam bir mahfaza için­de; o cam mahfaza, sanki (parlayan) incim­si bir yıldız. Bu ışık ne doğuda, ne batıda bu­lunan mübarek bir zeytin ağacının yağından tutuşturulur. Bu öyle bir yağdır ki, nerde ise ateş dokunmasa da aydınlık verecek. Bu ay­dınlık, nur üstüne nurdur. Allah, dilediği kimseyi nuruna kavuşturur. Allah insanlara böyle misaller verir. Allah, her şeyi bilir?' (24: 35).

Kur'an-ı Kerim, aynı zamanda, güneş siste­minden ve işlemekte olan kanunundan ve olağanüstü disiplininden bahseder. Enbiya Suresi'nde şunları okuruz: "Geceyi, gündü­zü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Bunların herbiri kendi dairesinde dolaşmakta." (21: 23). Onlar, kendi yörüngelerinde, herhangi bir tarafa sapmadan, kendi seyirlerini taki-bederler. "Ne güneşin aya yetişmesi müm­kün olur, ne de gece gündüzü geçer. Hepsi bir felekte (yörünge) yüzerler, devirlerini ta­mamlarlar." (36: 40).

Bu ayetler, gezegenlerin yörüngelerinin de ol­duğunu anlatır. Gece ve gündüzün birbirini takibetmesi de, mevsim fikrini verir. Güne­şin doğuş ve batışının farklı noktalardan oiu-şu, noktalar arasında çok büyük mesafele­rin göstergesidir.

"Allah, gündüzü gece ile örter ve durmadan gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalar?' (7: 54) (Maurice Bucaille, The Bible, The Qur-an and Science, s. 163-164). Lokman Sure-si'nde: "Görmedin mi, Allah geceyi gündü­ze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor?' (31: 29).

Zûmer Suresi'nde: "Geceyi gündüzün üze­rine buruyor, gündüzü de gecenin üzerine buruyor:1 (39: 5).

Yasin Suresi'nde: "Gece de bir alâmettir on­lara: Ondan gündüzü soyar çıkarırız da ka­ranlıkta kalırlar." (36: 37).

Kur'an'ın bütün bu ayetleri, bir İlâhî gerçe­ği anlatır. Bu gerçek de, günlük olarak göz­lediğimiz bütün fiziksel olayların ve gök ci­simlerinin, Allah'ın Kanununa tâbi olması­dır. Evrendeki hiçbir şey, kendi kendine ve­ya yalnızca doğal bir otomatik işlemle vuku bulmaz; Allah tarafından kontrol edilir ve yönlendirilir. Yaratıcılarının tesbit ettiği bir disiplin ve seyir içinde hareket ederler. Hiç­bir şey O'nun bilgisi ve iradesi dışında cere­yan etmez veya edemez. Her şey, Rabbin ke­sin ve tesbit edilmiş bir planı dahilinde işler.

"Gaybın anahtarları, Allah'ın katındadır. Onları ancak Allah bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O'nun İlmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları

içindeki tek tane, yaş ve kuru her sey Allah'ın ilmindedir." (6: 59).

Hucurât Suresİ'nde: "Allah ise, göklerdekî-îeri ve yerdekileri bilir. Allah her şeyi bilen­dir." (49: 16).

Böyle Yaratıcı, evrendeki her şeyi kontrol eder ve olayları idare eder ve hiçbir şey Oı nun emri olmaksızın gerçekleşmez. Bu da, natüralistlerin (tabiatçılanrı ve laiklerin) bütün fiziksel olayların, 'Kendi kendine yö­netilen ve tanzim edilen tabiat kanununa gö­re cereyan ettiği' şeklindeki yanlış teori ve fikirlerini çürütür. Belirttiğimiz gibi, tabiat ve tabiat kanunu diye bir şey yoktur. Bunu söy­lemek, bütün olayları kendi kanununa göre yöneten ve kontrol eden Allah'a küfürdür.

Uzayın büyük mesafeleri, Kur'an-ı Kerim­in aşağıdaki ayetlerinden anlaşılabilir: "Keş­ke, benimle senin aranda, doğu ile batı uzak­lığı olaydı!..." (43: 38).

Mearic Suresİ'nde: "Artık doğuların ve ba­tıların Rabbine kasem olsun ki..." (70: 40) Rahman Suresİ'nde: "O, hem iki doğuş ye­rinin, hem iki batış yerinin Rabbidir!' (55: 17). Bunlar, güneşin doğuş ve batışının uç noktalarım ortaya koyar. Kur'an, aynı za­manda, bütün kâinatta olduğu gibi, güneş sisteminin yaratılmasında da evrimsel bir aşamayı belirtir. "Güneşi ve ayı buyruk al­tında tutmuştur. Herbiri muayyen bir vakte kadar cereyan edip gidecektir." (31: 29). Şu ayetle de güneşin kendi belirli yerinde seyri­ni devam ettirdiği belirtilir: "Güneş de ken­di mihveri etrafında muayyen bir vakit için hareket ediyor. Bu Azız ve Alîm Allah'ın tak­diridir:' (36: 38).

Kur'an-ı Kerim'deki bu ayetler, insanı etra­fındaki evreni incelemeye davet eder ve Rab-lerinin yaratış mucizelerini bulmak, O'nun varlığım inkâr etmemek, böylece O'na ve O1 nun' bütün evren üzerindeki hâkimiyetine olan inançlarını kuvvetlendirmek için astro­nomik araştırmayı teşvik eder. MüslümanIar için astronomi çalışmalarının öneminin diğer bir yanı ise, İslâmî ibadetin, değişik şe-killerdeki, kozmik boyutudur. Günlük na­maz ve oruç vakitlerinin, bütün yerler ve müslümanların yaşadığı ülkeler için, tüm bir yıl boyunca tesbit edilmesi gerekir. 'Kıble' yönü de, müslümanların yaşadığı veya seya­hat ettiği her yer için belirlenmelidir. Diğer bir deyişle, zamanlar ve kıble yönü bütün ül­keler için, mukîm müslümanlar ve yolcula­rın yararına önceden tayin edilmelidir. Böy­lece, bu ikj dinî ihtiyaç, Allah'ın yıldızlan ile diğer semavî yaratıklarının mistik ve huşu telkin edici evreni, ilk müslümanları bu ko­nuda çalışmaya ve araştırmaya yöneltti. (Islamic Science, s. 92-93).

Astronomi çalışması, diğer konulardan da­ha fazla, insana evrenin sınırsız büyüklüğü­nü ve yaratıcısının kudret ve gücünü hatır­latır. Göklerin ve gök cisimlerinin çokluğu, son derece disiplinli ve düzenli bir şekilde kontrol edilir ve yönetilir. Bütün olayları da-İma kontrol eden, yöneten ve tanzim eden ya­ratıcının, varlığını inkar edilmez bir şekilde ortaya koyan bir amaç birliği ve tam bir dü­zen vardır. Üslup baştanbaşa, rehber bir ki­tap için normal olarak, insanı sonsuz olan İlâhî ibadet sistemine ve Allah'ın elçisinin yoluna davet edici ve öğüt vericidir. Fiziksel dünyada, Rabbin şan ve azametini gösteren şeylerden fazlaca bahis yoktur. Bununla be­raber, olanlar yine de öğüt verici mahiyette­dir; öyle ki insan daima İslâmî ilimlerin ken­dilerinden çok, ulaştırdıkları sonuçların önemli olduğunu hatırlar. Sonuç ise, Kâina­tın Efendisi ve Yaratıcısına itaattir.

Bunun için, İslâm medeniyetinin aşağıdaki­ler gibi çok tanınmış astronomlar yetiştirmesi şaşırtıcı değildir: El-Birunî, Nasreddin el-Tusî, Kutbeddin el-Şirazî, Habaş el-Hasib Beni Musa, Ebû Me'şer el-Belhî, Muhammed b. Musa el-Hıvarzmi el-Ferganî (Alfra-ganus), el-Neyrizî (Anavitus), Ebû Abdullah el-Battani (Albertegrius), Ebû Selh el-Kuhî, Abdurrahman es-Sufi, İbni Yusuf, İbn el-Haytam (Alhazem), Abdurrahman el-Kazini, ez-Zerkalî, Ebû Bekr İbn Tufeyli, Nureddin el-Bitruci(Alpetragius),Müeyyeddinel-Urdî, Muhayyeddin el-Mağribî, Gıyaseddin Cem-şid el-Kaşânî, Uluğ Bey, Kadızade-i Rûmî, Ali İbni Amacur (Beni Amajur) ve Abdül Hasan.