> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Askerî Maneviyat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Askerî Maneviyat  (Okunma Sayısı 834 defa)
20 Mayıs 2012, 15:56:59
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 20 Mayıs 2012, 15:56:59 »



Askerî Maneviyat

Yüksek maneviyat, kişinin davasına olan güçlü imanı ve gayeye erişip başarılı olmak için duyduğu güçlü arzu üzerine bina edilir. İnanç ne kadar kuvvetli olursa, bu inancın yerine getirilmesi gayreti o kadar ısrarlı olur. Bu inanç aynı zamanda teşkilâta vefayı ve li­derin emirlerine hakkıyla itaat etmeyi kuv­vetlendirir. Askerî, maneviyat, ayrıca, tehli­ke ve hücumlara korkup kaçmaksızm müs-bet bir şekilde mukabele etme ruhunu ifade eder. Böyle bir teşkilâta bağlı askerler çok kuvvetli bir birlik, beraberlik ruhu geliştirirler ve bu birleşik kuvvetlerinden dolayı ken­dilerini şerefli hissederler. Orduda bir aske­rin maneviyatı, komutanı ve silah arkadaş­larıyla kendisini özdeşleştirmesine yol açar. Böylece askerî maneviyat bir ordunun, askerî hedeflerini gerçekleştirmek için komutanla­rının emirlerine tam bir itaatin ve askerlerin birbirleriyle samimi işbirliğini sağlar.

Peygamber, muayyen hedeflerle sınırlan­mayan, evrensel bir kaygusu olan yüce ve asil bir hayat ideali uğruna çarpışıp mücadele et­meleri maksadıyla ashabını yetiştirdi. Onla­ra, her insanın maruz kalabileceği her çeşit zorluk ve sıkıntılara cesaret, kararlılık ve ta­hammülle karşı koyabilmelerini sağlayan di­namik bir maneviyat ve ruhî bir kuvvet ka­zandırdı. (2: 214). Müminler, sıkı bir mane­viyat ve ruhî hayat tarzı altında eğitilmiş ve yetiştirilmişlerdi. Bu eğitim onlara itimat tel­kin ediyor, psikolojik olarak yetiştiriyordu ve ülke içinden veya dışından karşılarına çıkan engellerden ve saldırgan kuvvetlerden dola­yı ortaya çıkan fizikî sıkıntıları defedebilme-lerini sağlamakla kalmıyor aynı zamanda ha­yatın bütün cephelerinde tam bir mücadele vermelerine imkân tanıyordu.

Her yönden saldıran düşmanla karşılaşması kaçınılmaz olan İslâm askerlerinin, uzunca bir süre dinlerini muhafaza etmeye, yurtla­rını ve canlarım korumaya muktedir olma­ları için psikolojik olarak hazırlanmaları ge­rekliydi. Böyle ağır ve bitmek bilmez zorluk­lar, sıkıntılar altında herhangi bir topluluk tahammül göstermez; şevk ve kararlılıkları kırılırdı, fakat müminlerin farklı bir tabiat­ları vardı. Her sıkıntı ve her zorluk sadece onların kararlılıklarını artırmaya yaradı. He­deflerine varıncaya kadar mücadeleden yıl­madılar.

Hendek savaşında düşman Medine'ye 10.000 kişilik bir kuvvetle yürüyüp şehri kuşatınca, müslümanlar çok büyük bir sıkıntı içine düş­tüler: "Hani onlar üstünüzden ve alt tarafı­nızdan gelmişlerdi. (Gatafan vadinin üst ya­nından, Kureyş.alt yanından gelmişti), gözler (şaşkınlıktan ötürü yerinden) kaymış, yü­rekler (korkudan) hançereye dayanmıştı. Al­lah hakkında türlü zanlarda bulunuyordu­nuz: (Kiminiz Allah'ın, inananlara yardım edeceğini sanıyor, kiminiz O'nun inananla­rı sınayacağını, kiminiz de yüzüstü bıraka­cağım, sanıyordunuz.)" (33: 10). Fakat bu, onları korkutmadı ve düşman tamamen ye­nilip, zafer onların oluncaya kadar düşmanla çarpışarak şehirlerini müdafaa etme gayret­lerini zayıflatmadı: "Müminler (düşman) or­dularını) gördükleri zaman (korkmadılar): 'Bu, Allah'ın ve Rasülü'nün, bize vaadetti-ği şeydir. Allah ve Rasulü doğru söylemiştir' dediler. Ve bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı!' (33: 22). Bu ayet, mü­minlerin tehlike anlarında nasıl reaksiyon gösterdiklerini ortaya koyuyor. Düşmana karşı mücadele azimlerini daha da artırarak Allah'ın yardım vaadinin gerçekleşmesini umuyorlar. Kur'an-ı Kerim, müminlere Al­lah'ın ve Rasülü'nün emirlerine tam bir ita­atin önemini belirtiyor: "Ey inananlar, Al­lah'a itaat edin, Rasul'e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin..." (4: 59). Bu buyruğa binaen: "Bir müslüman her şeyden evvel Al­lah'ın kuludur; bütün diğer alâkalan bun­dan sonra gelir. Bu nedenle, birey olarak bir müslüman ve toplum olarak müslümanlar il­kin Allah'a sadakat borçludurlar ve diğer bü­tün sadakat gösterdikleri şeyler Allah'a olan sadakatlarıyla bağlantılı olmalıdır. Çünkü onlara ilk görevlerinin Allah'a bağlılık oldu­ğu bildirilmiştir." (Ebû'l Alâ Mevdûdi, The Meaning of the Qur'an, Cilt II, sh. 132-133). Peygamber bu hususu şu sözlerle ifade et­miştir: "Yaratıcıya itaatsizliğe yol açan ya­ratıklardan hiç birine itaat edilmemelidir."

İslâmî sistemin ikinci ana ilkesi, Rasulullah'a sadakat ve İtaattir. Bir peygambere ita­at edilmelidir, çünkü Allah'ın emir ve tali­matları ancak onun vasıtasıyla gerçek mâ­nada bize ulaşabilir. Dolayısıyla biz Allah'a ancak O'nun elçisine İtaat yoluyla itaat ede­biliriz, çünkü asıl olan itaatin bu şeklidir. Peygamber'ın bir hadisi bu hususu açık­lamaktadır: "Bana İtaat eden, Allah'a itaat eder ve bana isyan eden Allah'a isyan eder."

Müslümanların, Allah ve Rasulü'nden son­ra aralarından emir tayin edilenlere sadakat borçlan vardır. Bunu belirtmek için Rasulul-lah şunları söyledi: "Bir müslüman, emir tayin edilenlerin sözlerini hoşuna gitse de, gitmese de günah olmadıkça dinlemeli ve ita­at etmelidir. (Ebû'l Alâ Mevdudî, The Mea-ning of the Qur'an, Cilt II, sf. 132-133). Enes b. Mâlik, Rasulullah 'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Başı siyah kuru üzüm gibi saçlı Habeşli bir köle bile üzerinize emîr ol­sa dinleyin ve itaat edin." (Buharı).

Bu tip eğitim, müminlerin Peygamber'a, komutanlarına ve İslâm ülkesine sadakatle­rini kuvvetlendirmeye yardımcı oldu ve bir birlik duygusu geliştirerek, aralarındaki iş­birliğini teşvik etti. Bu "tek vücut" duygu­su, "müslüman kardeşliği" mefhumuyla iyi­ce müşahhaslaştı: "Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin." (49: 10), Müslüman kardeşliği idealinin oluş­turulması İslâm'ın en büyük toplumsal ül-küsüydü ve müslüman toplumu bir çatı al­tında birleştirdi, içerden ve dışardan gelecek bütün saldırıları karşılayabilecek ve kaya gi­bi sağlam kalabilecek bir müşahhas yapı oluşturdu.

İnsanların bu şekilde yetiştirilmesi şarttı, çünkü bu husus uluslar arasındaki mücade­lenin bütün safhalarında çok baskın ve be­lirleyici bir rol oynar. Savaştan önce, savaş sırasında ve savaştan sonra, her şart altında savaşçıların maneviyatlarını tesis etmek, yük­seltmek ve kemâle erdirmek çok önemlidir. İşte bu manevî ve ruhî eğitim, gayelerinin düşmanlarınınkinden üstün olduğuna ve ha­kikati teşkil ettiğine tam manasıyla ikna ol­muş olarak müminleri üzerlerine gelen ve. on­ları bekleyen tehlikeleri karşılamak için zİh-nî ve psikolojik olarak yetiştirdi. Artık on­lar, hedeflerine erişmek için her şeylerini; canlarını, ailelerini, çocuklarını, evlerini ve mallarını feda etmeye hazırdılar. Mekke'den ayrılan muhacirler, Medine'de İslâm toplu­munu kurma ve sürdürme gayelerini gerçek­leştirmek için zaten her türlü fedakarlığı göze aldıklarını göstermişlerdi. Ve, Peygamber'm fakir ve mütevazı sahabelerinin, hiçbir profesyonel askerî bilgileri olmadığı ve çok yetersiz savaş araçlarına sahip oldukları hal­de iyi hazırlanmış ve silahlanmış, sayıca on­lardan üç-dört kat daha üstün Kureyş asker­lerini yenebilmelerine yol açan işte bu tip bir eğitim ve terbiyeydi. Sonra, bu müslüman-lar, onlardan sayıca ve askeri olarak üstün olan diğer Arap ve yahudi kabileleriyle kar­şılaştılar; onların güç ve kuvvetlerini tama­men tahrip ederek Arap Yanmadası'nın fa­ziletli sahipleri ve yöneticileri oldular, en bü­yük Arap kuvveti haline geldiler.

Düşmanla çarpışmanın nihaî sorumluluğu asker bireyinin üzerinde olduğundan dola­yı, savaşta psikolojik faktörün rolü çok önemlidir. Askerin dahili itimat ve sükune­ti, çarpışma maneviyatı ve çarpışma kabili­yeti hep birbirleriyle bağlantılıdır ve bölüne­mezler; bu faktörlerin kuvveti, bir askerin psikolojik faktörlere ve etkilere ne kadar da­yanabileceğini belirler. Bu faktörlerin etki­leri herhangi bir askerî harekâtta gözardı edi­lemez ve küçümsenemez. Bu faktörlerin öne­mini göz ardı eden ve yegane ilgisini savaş araçlarının kuvvetine yönelten bir ordu bü­yük bir ihtimalle kendini büyük bir felâke­tin ortasında bulur. İnsan faktörünün öne­mini kavrayan birisi askerî harekâtların ba­şarısında psikolojik faktörün önemini de takdir etmekte yanılgıya düşmez. Aslında, bütün savaş faaliyetlerinin, askerî teknik ve taktiklerinin etkinlik ve başarısı nihaî unsu­ru olan şahıslara dayanır. Şüphesiz ki savaş ve savaşın içindeki her muharebe insanlar ta­rafından yapılır. Savaş tekniği veya savaş si­lah ve gereçlerinin ve makinelerinin vasıfla­rı ne olursa olsun, insan unsuru olmaksızın bütün bunlar hiçbir işe yaramazlar. Ve insan­lar, psikolojik olarak ve daha pekçok başka faktörlerden etkilenen, çeşitli kabiliyet ve be­cerilere sahiptirler. İnsan, aslında, kavrayan, hisseden, düşünen ve sonra harekete geçen karmaşık ve hassas bir varlıktır. Aynı zaman­da, davranışlarını etkileyen ve tesir eden bir sinir sistemi de vardır. Bütün bu karmaşık, hassas ve psikolojik fonksiyonlar, ordu ko­mutam tarafından, insan kaynaklarının aza­mî kullanımını gerçekleştirmek için hakkıy­la anlaşılmalıdır.

Rasulullah'ın Medine'de hayatının 10 yı­lı boyunca düşmanına karşı yaptığı birçok savaştaki başarısı temelde sahabelerinin yük­sek maneviyatından kaynaklanır. Bütün bu savaşlarda sayıca kendilerinden fazla düş­manla çarpıştılar. Düşman, Bedir Savaşı'nda 3'e 1; Uhud Savaşı'nda 4'e 1; ve Hendek Sa­vaşı'nda 4'e 1 fazlaydı. Peygamber, Al­lah'ın yardımı sayesinde, psikolojik fonksi­yonlarını etkileyerek sayıca ve silahça zayıf olan sahabelerinin üzerindeki bu savaşların ağır baskısını giderdi. Onlardan, düşmanla­rıyla karşılaştıklarında sabretmelerini istedi ve Allah'ın yardımının geleceğini ve düşman­larının mağlup olacağını söyledi: "Rabbin, meleklere vahyediyordu ki: 'Ben sizinle be­raberim, siz inananları pekiştirin; ben inkâr edenlerin yüreklerine korku salacağım; vu­run (onların) boyunların(ın) üstüne, vurun onların her parmağına!' Böyle (olacak), çün­kü onlar Allah ve Rasulü...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Askerî Maneviyat
« Posted on: 28 Mart 2024, 15:41:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Askerî Maneviyat rüya tabiri,Askerî Maneviyat mekke canlı, Askerî Maneviyat kabe canlı yayın, Askerî Maneviyat Üç boyutlu kuran oku Askerî Maneviyat kuran ı kerim, Askerî Maneviyat peygamber kıssaları,Askerî Maneviyat ilitam ders soruları, Askerî Maneviyatönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes