Konu Başlığı: Antlaşmalar Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Mayıs 2012, 13:15:22 ANTLAŞMALAR Rasulullah yerel kabileler ve Arabistan yarımadasını çevreleyen devletlerin yöneticileriyle birçok antlaşmalar yapıp, bu antlaşmaların şartlarına titizlikle bağlı kaldı. Antlaşma yaptığında, hiçbir zaman antlaşmayı ilk ihlâl eden olmadı. Bu onun politikasının önde gelen prensiplerinden biri idi. O, her zaman sözlerine ve antlaşmalarına riayet eder, takipçilerine de böyle davranmalarını tavsiye ederdi. Şöyle dediği rivayet olunur; "İman eden söz verdiğinde yerine getirir, münafık ise söz verdiğinde ihanet eder." Komutanlarına daima emanı bozmamalarını emrederdi. Kur'an buyurur ki: "Ey iman edenler! Bağlandığınız sözleri yerine getirin." (5: 1). Antlaşma ve ahitin mükellefiyetleri, fertlere verilen vaadlerin çok ötelerinde öneme sahiptir. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim bunlara riayet edilmesi üzerinde ısrarla durur: "Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse, artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli edinin, ne de bir yardımcı. Ancak sizinle aralarında antlaşma bulunanlara sığınanlar hariç." (4: 89-90). Ayete göre İslâm Devleti'nin antlaşmaya bağlı taahhütleri olan bir ülkeye sığınmadıkları müddetçe bu tür münafıkların kanı meşrudur. Eğer sığınırlarsa müminlerin onları takip etmeleri yasaklanmıştır. Bu onların kanının kutsallığından değil, yapılmış olan antlaşmanın ve bu antlaşmanın müeyyidelerinin dokunulmazhğındandır. İslâm Devleti her kayıt ve şart altında diğer devletlerle yaptığı antlaşmanın şartlarına bağlı kalmakla yükümlüdür. Kendisi ile antlaşman olduğu bir devletin topraklarına sığınan düşmanları takip edip öldüremez. Kur'an-ı Kerim, müminlere karşı savaşmayan ve tarafsız kalan insanların haklarına saygı gösterilmesini de. emreder: "Ancak antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşmadan) bir şey eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık onların antlaşmalarını süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever." (9: 4). Ancak antlaşma mükellefiyetlerinin daima karşılıklı olduğu unutulmamalıdır. Karşı taraf sadık kalırsa, müslümanlar da antlaşmaya riayet etmek zorundadırlar; benzer şekilde, karşı taraf ihanet edip antlaşmayı parçalamak için bir fırsat bekliyorsa, benzer davranışlarda bulunmaya müslümanlar da hak kazanır. "Eğer bir kavmin ihanet edeceğinden kesin olarak korkarsan, sen de açık ve âdil bir tutumla (onlarla olan antlaşmayı yüzlerine) at; gerçekten Allah ihanet edenleri sevmez:' (8: 58). "Öyleyse, onlar size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın, şüphesiz Allah muttaki olanları sever. Evet (Allah ve Rasulü'nün yanında onların bir ahdi) nasıl olabilir ki? Eğer size karşı galip gelselerdi size karşı ne 'akrabalık bağlarını', ne de 'sözleşme hükümlerini' gözetip tanırlardı!' (9: 7-8). Diğer taraf mükellefiyetleri bozmadıkça İslâm Devleti'nin antlaşmayı saygıyla karşılayacağı şüphesizdir. Rasulullah, Medine'ye geldiğinde içerden ve dışardan pek çok meseleyle yüzyüze geldi. Kureyş'in saldırıları, Medine'nin yahudi-leri ve münafıkların ifsat ve İsyanlarıyla kar-şılaşiı. Medine'nin güvenliğini sağlamak ve Kureyş saldırılarına karşı savunma gücünü artırmak için yahudiler ve diğer Araplarla farklı niteliklere sahip muahedeler ve paktlar yaptı. Rasul Medine civarındaki kabilelerin elinden geldiğince dostluklarını kazanmaya, onlarla dostluk antlaşmaları ve Paktları yahut en azından herhangi bir tarafı destekleyip onlar için savaşmamalarını sağlayan antlaşmalar yapmaya çalıştı. Bun-lar vasıtasıyla, o, Kureyş'e karşı şümullü konumunu, en azından siyasî pozisyonunu pekiştirmeyi başaracaktı. Rasul, hicretin ilk yılında el-Ebva seferinde, Medine şehir sınırlarında ve Medine'den yaklaşık 8 mil uzaktaki Benî Damra kabilesinin şefi ile tarafsızlık antlaşması imzaladı. "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu Muhammed'-in Benî Damra'ya hitaben (yazılmış) bir vesikasıdır." sözleriyle Rasul adına yazılan bu tarafsızlık belgesi, Rasul'ın Benî Damra'ya, Benî Damra'nın da Rasul'a karşı savaşmayacağını; Rasul'a karşı ordu hareket ettirmeyeceklerini ve onun düşmanlarına yardım etmeyeceklerini tesbit ediyordu. Diğer taraftan canlarının ve mallarının teminat altına alınacağını; bir saldırı olduğunda onlara yardım edileceğini ve müslümanların din adına savaşmaları dışında yardıma çağrıldıklarında Rasul'e yardım edeceklerini hükme bağlıyordu. (İbni Sa'd,Tabakat -Şibli Nûmanî, Siret-en-Nebi). Hicret'in 2. yılında Zu'1-Uşeyre seferinde Medine'den yaklaşık 9 mil uzaktaki Benî Müdlic ile benzer bir antlaşma sonuçlandırıldı. Bu kabile Benî Damra'nın müttefiki idi, bu yüzden bunlarla antlaşma imzalamak güç olmadı. Aynı sıralarda Medine'den 30 mil uzaktaki Benî Cüheyne kabilesi ile de Benî Cuheyne'nin her iki tarafla (Mekke ve Medine'de) eşit ilişkilerde bulunacağı ve savaşta birini desteklemeyeceği şeklinde bir tarafsızlık antlaşması yapıldı. (Siret-en-Nebî). Aynı yıl Kızıldeniz kıyısında yaşayan Benî Gı-far ile de bir antlaşma imzalandı. Rasulullah, kendisine yapılan herhangi bir saldırıda yardım etmemeleri şartıyla, onlara karşı yapılacak bir saldırıda yardımda bulunma teminatı veriyordu. Rasul, Medine'ye geldiğinde Medine civarında yaşayan üç yahu-di kabilesiyle ortak savunma paktı oluşturarak, statüsünü pekiştirdiğini daha önce zikretmiştik. |