Konu Başlığı: Allah'ın Sıfatlarının Önemi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Ağustos 2012, 19:43:52 TEVHİDİN VE ALLLAH'IN SIFATLARININ ÖNEMİ İslâm'ın temel hakikati, mevcudiyetin birliği ilkesidir. Sadece aklî değil, aynı zamanda bütün değerlerin koruyucusu olan bu ilkeye göre bütün hakikat birdir. Kur'ân'a göre, bu ilkeye inananlar ve hayatlarında yaşayanlar, Hakk'a ulaşmışlardır: "Hayır, kim Allah'ı görür gibi ibadet ederek O'na teslimiyet gösterirse, onun Allah katında mükâfatı vardır. Onlara korku yoktur-ve onlar üzülmeyeceklerdir." (2: 112). Hz. Peygamber, meşhur iman hadisinde ihsanı tarif ederken; " Allah'a, sanki görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da, şüphesiz O seni görür." buyurmuştur (Buharı). Ebû Zer'in rivayet ettiği bir başka hadiste Rasûlullah: "Her kim Allah'a bir şeyi ortak kabul ve itikad etmeden ölürse, Cennete dahil olur." buyurmuştur." Ebû Zer'in,"Ya Rasûlullah! O adam zina ettiği ve hırsızlık yaptığı halde yine cennete girer mi?" diye sorusuna Rasûlullah: "Evet, zina ettiği ve hırsızlık yaptığı halde de cennete girer." diye cevap verdi. Bu hususta benzer rivayetler vardır: Muâz b. Cebel de, Hz. Peygamber'in: "Her kim ki, son sözü 'Lâ ilahe illa'llâh' demek olursa, o kimse cennete girer" buyurduğunu belİrtmiş-Ur. Enes b. Mâlik, Rasûlullah'in: "Ey Enes! Bil ve herkese bildir ki; her kim 'Lâ Uâhe illa'llâh diye şehâdet ederse cennete dahil olur" buyurduğunu haber vermiştir. Hadis-i şeriflerde ifade edilen; kalbi ve ruhuyla tevhid akidesine inanan bir insanın sürekli günah içinde kalamayacağı, er veya geç islâm'ın temel İlkesinde -Lâ ilahe illa'llâh Muhamedu'r-Rasûlullah "Allah'tan başka 'lâh yoktur ve Muhammed O'nun kulu ve Usûlüdür"- belirtildiği gibi tevhid akidesindeki imanına geri döneceğidir. Çünkü İslâm, nefsi teslim etmek yani boyun eğme, salim bulundurmak, selim ve lekesiz tutmak, selâmete girmek, selâmete çıkarmak, müsâlemet ve ihlâs" gibi muhtelif mânaları ifade etmektedir. Modern bilim varlıklar alemindeki bu birlik akidesini daha yeni keşfettiği halde, tslâm onu çok önce açıklamıştır. Bu, dinin temel birliği akidesi, peygamberleri vasıtasıyla her topluluğa vahyedilmiştir. Her millet farklı gelenekleri, kanunları ve ibadet yollarını takip ediyor olabilir, fakat bir olan Allah'a iman, hepsine ezelî ve ebedi bir Hak olarak öğretilmiştir: "...Sen ancak bir uyarıcısın ve her kavmin bir yol göstericisi vardı." (13: 7). Fâtir sûresinde: şöyle buyuru 1 maktadır: "Biz seni birlikte müjdeci ve uyarıcı olarak gerçek ile gönderdik. Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı (peygamber gelip) geçmiştir." (35: 24). Fakat zamanla insanlar hakikatin aslını unutmuş, kendi örf ve âdetlerine bağlanarak haksız ve zâlim olmuşlardır. Farklılıklar derinleşmiş ve her topluluk kendi dininin en doğru din olduğunu düşünerek diğer dinleri reddetmiştir. Hakikatte, din her zaman aynıydı, çünkü her elçinin kendi halkına öğrettiği aynı ve aslî hakikati içeriyordu: "İşte bu, bir tek din olarak sizin dinİnizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Yalnız bana kulluk edin. Onlar, yani insanlar ise, din işlerinde bölünüp parça parça oldular. Ama hepsi Bize dönecekler. Artık kim, iman ettiği hâlde sâlih amel işlerse, onun yaptığı mükâfatsız kalmayacak. Şüphesiz Biz onun yaptıklarını kaydetmekteyiz." (21: 92-94 ve 23: 52-53). Yûnus sûresinde, de şöyle buyurulmaktadır: "İnsanlar bir tek ümmet idiler, sonra ayrılığa düştüler.. .'(10: 19). Dolayısıyla din, köken itibariyle bir idi ve sürekli, bütün kâinata hükmeden Allah'ın Hak olduğu gerçeğini öğretti. Kur'ân'a, Allah'ın birliği hakikatine işaret etmektedir. Gerçekte, İslâm'ın temel öğretisi ile modern bilimin ulaştığı sonuçlar arasında bir fark yoktur: kâinatta tek Hak vardır, yani kâinatın her yerinde birlik vardır. Bütün milletler ve tüm insanlar Allah'ın kullarıdır ve O, hepsinin Rab-bidir (2: 92-93). Bakara sûresinde şu sözlere yer verilmektedir: "Hayır, kim Allah'ı görür gibi ibadet ederek O'na teslimiyet gösterirse, onun Allah katında mükâfatı vardır." (2: 112). Çünkü Allah, sadece bir kavmin veya bir bölgenin Rabbi değildir: "Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye yönelirseniz Allah'ın kıblesi orasıdır. Şüphesiz, her şeyi bilen Allah'ın rahmet ve kudreti geniştir." (: 115). Rabb olarak Allah'ı kabul etmek ve hayata ezelî ve ebedî değerleri uygulamak, bütün hak dinlerin çağnsidır: "Herkes kendi kıblesine yönelir. Siz ise hayır işlerinde yarışarak başkalarını geçmeye çalışın. Nerede bulunu 1 sanız, Allah hepinizi bir aoraya getirecekr Allah, gerçekten herşeye gücü yetendir." J' 148). Görüldüğü gibi İslâm, daimi ve değj ! mez olan evrensel hakikate ve ebedî değeri re davet etmektedir: "Bize indirilene de si? indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve si^ ilâhınız birdir; ve biz O'na teslim olanlari?i" (29: 46). |