> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Allah'ın Hâkimiyeti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Allah'ın Hâkimiyeti  (Okunma Sayısı 593 defa)
04 Haziran 2012, 14:13:40
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 04 Haziran 2012, 14:13:40 »



Allah'ın Hâkimiyeti

Daha önce de görüldüğü gibi İslâm siyasî sis­teminin başlangıç nostası, İslâm Devleti'nin temel kaidesi ve dayanağı Allah'ın hâkimi­yetidir. Bu temel kaideye göre tüm insanlar fert fert olduğu gibi topluca da insanlara hâ­kim olmada, kanun yapmada, insanlara emir vermekte tüm yetki ve güçleriyle gerçek hük-medici (el-Hakem) ve kanun koyucu olan Al­lah'a itaat etmek zorundadırlar.

Kavram Olarak Hükümranlık: Siyaset termi­nolojisinde hükümranlık, bir kişi, kişiler ya da bir kurum tarafından insanların kontrol altında tutulması ve insanlara mutlak üstün­lük anlamı taşır. Egemen olanların sözleri kanundur; hukuken her şart altında onlara itaat etmek zorunda olan insanlar üzerinde emir ve kanunlarını zorla kabul ettirme hu­susunda karşı gelinemez haklara sahiptirler. Bu emirleri ihlâl etmek ya da karşı çıkmak hususunda hiç kimse yasal bir güce sahip de­ğildir. Tüm haklar egemenlerin arzularına bağlı olarak verilir ya da alınır. Diğer bir İfa­deyle, kanun koyucunun verdiği haklardan başka hak yoktur. Kanunlar egemen olanla­rın isteğiyle yapılır veya iptal edilir; tüm va­tandaşlar bu kanunlara itaat etmek zorun­dadırlar; ancak hükümran hiçbir kanuna bağlı değildir. Bu yüzden o kesin güç ve oto­riteye sahiptir; onun kararlarını sorgulayabi-lecek hiç kimse yoktur. Hatta onun davra­nışları iyi ve kötü, doğru ve yanlış olmanın kriteridir. O ne yaparsa ya da emrederse doğ­rudur, iyidir; ve neyi yasaklarsa yanlıştır, kö­tüdür. Hukukçuların görüş açısından ege­menlik kavramının anlamı ve mahiyeti bu­dur (Ebu'1-Alâ Mevdudî, The Islamic Law and Constitution).

Tarihî süreç İçerisinde egemenlik kelimesinin kullanılageldiği farklı anlamlar şunlardır;

a- Hukukî hükümran; ülkenin tabi olduğu hukuka göre yasama ya da hükümetin ida­resi görevini üstlenen kişi ya da kişiler.

b- Siyasî ya da anayasal hükümran; ... her­hangi bir anda gerçek otoritenin nihaî ola­rak kendilerinde kaldığı kişiler topluluğu. Bazen   siyasî   hükümranlık   "kollektif egemenlik" de belirtilir. Egemenlik tanım­ları arasından şöyle bir alıntı yapılabilir: "Antlaşma yaparak ya da feshederek savaş ve barış problemlerinde kanunlar, ölüm ce­zası, sürgün, para cezası hususlarında, gö­rev sürelerinin sonunda kişilerin hesapları­nın ve idarelerinin kontrol edilmesi konula­rında karar vermek." (Encyclopedia Britani-ca, cilt 32, sayfa 737-739). Kısaca egemen­lik, kanun yapımında, yönetme yürütme ve yargı alanında mutlak güce sahip olmaktır. Mesela, İngiliz Parlamentosunun egemenli­ği bunun bir örneği olarak gösterilebilir.

Ancak hukukçular ve siyaset bilimi uzman­ları insanlar ya da kurumlarla ilgili olarak bu gücün tam anlamıyla nerede bulunduğu, bu mutlak güce gerçekte kimin sahip oldu­ğunu bulmakta ayrılığa düşmüşlerdir. Top­lumda egemenliğin tüm niteliklerini üstün­de toplamış bir şahsı henüz bulamamışlar­dır. Aristo'ya göre, vatandaşların toplam ola­rak tanımladığı devlette en üstün güç bir, bir­kaç ya da birçok kişiye teslim edilebilir. Onun görüşünde devletin asıl ayırt edici yönü kendi kendine yeterliliktir, egemenlik değil. Orta çağlarda Roma kanunlarının etkisiyle mut­lak egemenlik teorisi hukukçuların yazıların­da da gelişti ve imparator hükümran olarak görüldü. Ancak imparatorun gücü zayıfla­dığında yeni bir hükümranlık ölçüsü kabul edildi; dışa karşı bağımsızlık. Mücadele üç güç arasında idi; Kilise, Roma İmparatorlu­ğu (devlet) ve büyük toprak sahipleri (tüzel kişilikler ile birlikte). Bodin'in devlet kura­mı, o yıllarda Fransa'daki mevcut devlete uy­gun düşen, bir çeşit hukukî egemenlik teo­risi de sayılabilecek despotizm teorisiydi.

Egemenliğin toplumsal sözleşmeden kaynak­landığı şeklindeki gözde teori ise Hobbes, Rousseau ve Locke 'in görüşleridir. Sosyo­loji uzmanları arasındaki yaygın eğilim ege­menlik hususuna çok az ehemmiyet verme­leri ve egemenliğe yüksek organize toplum­ların önemsiz bir olaymış gibi bakmalarıdır. Bazen egemenlik toplumun organize olmuş şekli ya da genel isteği olarak tanımlanmak­ta, kralların ya da parlamentoların onun di­reksiyonu gibi davrandığı düşünülmektedir.

'Egemenlik toplumda mukimdir' (Woodrow Wİlson). Ayrıca Platon ve Aristo kanunun egemenliğinden bahsederler. Plato der ki: "Kanunun yöneticilerden üstün, yöneticile­rin kanundan aşağı olduğu ülkenin kurtul­duğunu düşünürüm." Aynı görüş birçok Al­man hukukçu tarafından da ifade edilmiş­tir: "Sadece kanunda varlığını bulan, kanun içinde var olan; Özel ve halkla ilişkileri yal­nızca hukukî nizam tarafından düzenlenen devlet fikri." (Encyclopedia Britannica,cilt 32, sayfa 737-739).

Böylece egemenliğin hakiki karakteri Özel­likle göstermektedir ki insanoğulları arasın­da tek tek hükümranlığın tüm güç ve nite­liklerine sahip herhangi birini bulmak pra­tik olarak imkânsızdır. Diğer otoriteler, ulu­sal yapılar ve şirketler arasında bile hüküm­ranlığın tüm özelliklerine haiz olduğunu id­dia edebilecek bir yapıyı belirlemek imkân­sızdır. "Hüküm ya da her ne olursa olsun egemenlik hiç kimseye ait değildir; ancak ve ancak kadir-i mutlak (el-Kaadir ve el-Muktedir) olan Allah'a mahsustur" şeklin­deki hâkimiyet görüşü Kur'an'da tekrar tek­rar yinelenerek vurgulanmaktadır; "Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkü (hükümran­lığı, mülkiyeti) yalnız Allah'ındır. Ve sizin için Allah'tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı vardır" (2: 107), "Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekütü (mülkü ve yö­netimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi koruyup kollan(maya muhtaç olma­yan kimdir? de" (23: 88), "O Allah'tır ki O1 ndan başka ilâh yoktur, Meliktir (bütün mül­kün sahibi ve yöneticisidir), Kuddüs'tür (çok mukaddestir); Selâm'dır (barış ve esenlik ve­rendir); Mümindir (aman ve güvenlik veren­dir); Müheymin'dir (koruyup gözetendir); Azîz'dir (üstün ve güçlü olandır); Cebbar1 dır (dilediğini zorla da yaptırandır); Müte-kebbir'dir (en büyüktür). Allah (müşriklerin) ortak koştukları şeylerden münezzehtir, O Allah ki, yaratan, var eden, şekil ve suret ve­rendir. En güzel isimler O'nundur. Gökler­de ve yerde olanların tümü O'nu teşbih et­mekte (şanını yüceltmekte)dir. O, Azız (üs­tün ve güçlü olan), Hakim (hüküm ve hik­met sahibi)dir." (59: 23-24). O'nun Azîz ve Rabb oluşu ek olarak şu ayetlerde de ortaya konur: "Hakkında ihtilâfa düştüğünüz her­hangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a ait­tir. İşte Rabbim Allah budur. O'na dayan­dım, O'na güvendim. O göklerin ve yerin ya­ratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden çiftler, hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. Bu (dü­zen içi)nda sizi üretiyor. O'nun zâtına ben­zer hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir. Göklerin veyerinanahtarlanOhundur.O di­lediğine rızkı açar-genişletir ve kısar. Çünkü O her şeyi bilendir." (42: 10-12). Rasulullah şu sözlerle sadece Allah'a uymak ve hizmet etmekle öğütlenmiştİr; "(Tarafımdan) de ki: 'Ben, dini yalnızca O'na has kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum!' 'Ve ben müslümanların ilki olmakla da emrolun­dum' De ki; 'Ben Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım.' "De ki; 'Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ediyorum.' " (39: 11-14). Hiç şüphesiz, üstünlük ve hükümranlık her şe­yin başı ve sonu (el-Evvel ve el-Âhir) olan Al­lah'a aittir. "Herşeyin melekütü (hükümran­lık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yü­cedir. Ve siz O'na döndürüleceksiniz" (36: 83).

Bu hususta dikkat edilmesi gerekli diğer bir nokta, herhangi bir kişiyi mutlak egemen­lik gücüyle donatmakta bir doğruluk payı yoktur. Herhangi bir birey, birey grubu ya da kurum hangi mantıkî ya da makul temeller üzerine diğer insanlar için neyin doğru ya da yanlış, neyin iyi ya da kötü olduğunu belir­leme hakkına sahip bulunduğunu iddia et­mektedir? Hangi sebeplere dayanarak ve ni­çin hükümranlık gücüne sahip olsunlar? Sa­dece bir teklifin insanlar tarafından kabulü herhangi biri İçin hükümranlık statüsünü haklı çıkarmaya yetmeyeceği için genel kon­sensüse (fikir birliğine) dayanarak böyle bir yetkiye sahip çıkılamaz. Çünkü hâkimiyetin, kâinatın yaratıcısı ve Rabbi olan Allah'ın za­tına ait olması hasebiyle insanlar bu yetkiyi birbirlerine tevdii etme selâhiyetine sahip de­ğillerdir. "Gerçekte sizin Rabbiniz o Allah'­tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, son­ra Arşı istiva etti. (O), geceyi, durmadan ko­valayan gündüze bürüyüp örter; güneşi, ayı ve yıldızları buyruğuna boyun eğmiş vaziyet­te (yaratan O'dur). İyi bilin ki yaratmak da, emretmek de (yalnızca) O'na mahsustur?' (7:34).

Bu ayetler göklerin ve yerin hâkimiyetinin yalnızca Azîz ve Hakîm olan Allah'a ait ol­duğu hususunda hiçbir şüpheye mahal bırak­maz. Kur'an bunu sık sık zikrederek şunlara dikkat çekiyor; Allah , kâinatın sadece ya­ratıcısı değil, aynı zamanda hükümranı ve yöneticisidir (el-Melik ve el-Vâli); kâinatı ya­rattıktan sonra O, kâinatla bütün ilişkilerini kesmiş, kâinat olaylarına bigâne kalmış ol­mayıp, aksine her an, kâinatın her parçasını yönetir; hâkimiyetin tüm gücü hakikatte O'-nun yed'indedir; her şey O'nun emri altın­dadır, O'na itaatkârdır; ve herkesin, her şe­yin kaderi sadece O'nun yed'indedir. Bu yol­la Kur'an, Allah'a karşı şirk ve isyan gibi yan­lışlıklara yol açan esas yanlışlıklara, yanlış anlayışlara karşı çıkmaktadır. 'Tanrının kâ­inat olaylarıyla ilgilenmediği' şeklindeki inanç kaçınılmaz olarak 'insanın kaderinin başka insanlar tarafından yapıldığı ya da yokedildiği' inancına —ki bu yüzden o in­san bu insanların önünde eğilecektir— veya 'kendi kaderinin kendisini oluşturduğu' inancına yol açacak ve kişi kendinin Allah-tan bağımsız olduğu sanısına kapılacaktır.

Zikrettiğimiz bu çarpık mülâhazalara inan­mak açıkça çok güçtür. Kur'an'da ortaya ko­nan 'göklerde ve yerde Allah'ın hâkimiyeti' kavramı açıkça gösterir ki, bu dünyanın sı­nırlı bir süre için ve sınırlı bir otoriteye sa­hip z...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Allah'ın Hâkimiyeti
« Posted on: 19 Nisan 2024, 11:10:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Allah'ın Hâkimiyeti rüya tabiri,Allah'ın Hâkimiyeti mekke canlı, Allah'ın Hâkimiyeti kabe canlı yayın, Allah'ın Hâkimiyeti Üç boyutlu kuran oku Allah'ın Hâkimiyeti kuran ı kerim, Allah'ın Hâkimiyeti peygamber kıssaları,Allah'ın Hâkimiyeti ilitam ders soruları, Allah'ın Hâkimiyetiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes