Konu Başlığı: Allah'a Yakın Olmak Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Temmuz 2012, 12:20:27 1- Allah'a Yakın Olmak Huzur ve sükûnun nihaî kaynak ve sebebi bizzat Allah'tır. Bu yüzden kişinin bütün yetenek ve güçlerini kullanarak O'nunla çok yakın ve daimi bir münasebet kurması, geliştirmesi ve devam ettirmesi esastır. Yerleşik ve herkesin tanıdığı genel pratik hatırlanacak olursa, kişi belli bir süre birlikte yaşayacağı başka şahıs ya da şahıslarla iyi münasebetler geliştirmek durumundadır, bu onun hayatını daha mutlu ve daha huzurlu kılacak Önemli bir unsurdur. Tanışmak insanlarla iyi ilişkiler geliştirmenin başlıca şartlanndandır. Biliyoruz ki Allah bütün huzurun kaynağıdır, ve bizim de dönüşümüz O'nadır. Buna göre kişinin Vaadedilen Gün gelip bizzat Rabble buluşmadan önce O'nunla iyi ve yakm bir bağ geliştirmeye çaba göstermesi esastır. Allah'ın bizzat bizi kendi selâmet yoluna davetini görünce bunun önemi daha bir açığa çıkıyor: "Allah; barış yurduna çağırır ve dilediğini doğru bir yola iletir." (10: 25). Bu maddî hayatın geçici ve belirsiz hazlanna zıt olarak, Allah'ın bizi sürekli biçimde çağırdığı daha üstün bir hayat vardır. Burası "Barış Yurdu" diye isimlendirilir. Zira orada korku, hayal kırıklığı, ya da kederden eser yoktur. Rabbin davetine uyanlar yalnızca maddî menfaatlerle kalmayacak, Allah'ın yüce hoşnutluğunu da elde edeceklerdir. (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, sh. 491, not: 1413). Bu âyet bütün insanlığı "Barış Yurdu"na davet ettiği halde tabiatıyle oraya ancak o Yolu takip edenler ulaşabilecektir. Bir şeyi yalnızca arzu etmekle kalıp onu elde etmek için gerçek ve içten hiçbir gayret sarfetmemek Allah katında kabul edilir ve sonuç getirir cinsten değildir. Haşr sûresinin 23. âyetinde Allah "barışın kaynağı" olarak nitelendirilirken bu, barış ve güvenliğin O'nun zâtiyle içice olduğu anlamına gelmektedir. Ve O, insanları selâmete çağırırken, kendi irade ve dileğinin bütün insanlığa esenlik sunmak olduğu görülüyor. Ancak O'nun teklifi şu şartı da beraberinde taşır: kişi Allah'ın rasûlleri vasıtasıyle kendisine ulaşan Allah'ın hidayetini benimsemek suretiyle kurtuluş için çaba gösterecektir. Allah Yolunu benimseyerek içtenlikle bunu izleyenler Allah'ın esenliğini hemen yanıbaşlannda bulacaklardır. Gerçekten, zihnin selameti gönül hâli olup maddî faktörlerden ziyade manevî faktörlerce belirlenir. Maddî tatmin ve refahın da zaman zaman gönül hâlini etkilediği ve hoşnut ettiği sözkonusu ise de asıl itibariyle burada etki ve belirleyicilik maddî zenginlikle ilgisi olmayan manevî faktörlere aittir. Allah'ın bizzat insanları yönelttiği Yol nihayetinde "Barış Yurdu"na varmaktadır. Kur'ân, esenliğe giden bu Yolu şu beyanıyle zikreder: "...Deki: 'Allah, dilediğini saptırır, (Hakka) yöneleni de kendisine iletir. Onlar ki, iman etmişlerdir ve kalpleri Allah'ı anmakla yatışır. İyi bilin ki ancak Allah'ı anmakla kalbler yatışır." (13: 27-28). Bu ayetin açık ifadesine göre gerçek itminan içte olan bir şey, kişinin kalbi, zihni ve ruhunda gerçekleşen bir olaydır. Ve maddî dünyadaki herhangi bir şeyden ziyade kişinin içine, manevî tecrübesine ve Yaratıcısıyle olan ilişkisine istinat eder. Günlük hayatında Allah'ın Rehberiyetine uyan, sıkıntılı anlarında O'nun yardım ve inayetini talep ederken rahat ve bolluk günlerinde O'na şükrandan vazgeçmeyen, bu dünyanın karanlığında hayat gemisini yönlendirmek için hep O'nun ışığını arayan kişiye, kuşkusuz Rabb'i, dünyanın karanlık vadilerinde rehberlik yapacak ve onu ebedî esenlik yurduna alacak, nurunu gösterecektir. Rabb'ine itibar etmeyen ve O'nun barış yurduna yakın olma gayreti içinde bulunmayanları ise Allah Teala böyle davranmaya zorlamayacaktır. Rabbin katiyetle böyle bir eğilimi yoktur, zira O, Yolu göstermiş ve insanları tutacakları yol konusunda hür iradeleriyle başbaşa bırakmıştır. M aide sûresinde yer alan şu beyanla Allah'ın evrensel prensibine dikkat çekilmiştir: "... Gerçekten size Allah'tan bir nur ve açık bir Kitap geldi. Onunla Allah, rızasının peşinden gidenleri esenlik yollarına iletiyor ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp dosdoğru bir yola iletiyor." (5: 15-16). Kur'ân'ın bu beyanında bir dizi husus insanoğlunun menfaati için açık ve kafi biçimde ifade edilmiştir. Öncelikle, Allah yeni nurunu rasulü Muhammed'in şahsında insanlara göndermiştir; rasul gerekli Rehberiyeti onlara sağlayacaktır. İkinci olarak, Rabb, Kitabı Kur'ân'la elçisini güçlendirmiştir, Kitab zamanların ihtiyaç ve şartlarını karşılamak isteyenlere sürekli hidayettir. Üçüncüsü, bahsedilen bu iki rehberiyet kaynağı Rabb'in yolunu dileyen herkes İçin daimi surette hazır bulunacaktır. Dördüncüsü, Rabb'in hidayetini arzulamayan ve bu konuda bir gayret göstermeyen kişiler buna zorlanmayacaktır. Beşincisi, Rabb'in yüce rızâsını arayanlar her daim O'nun esenlik ve güvenlik yollarına iletilecek ve onlar orada beden, zihin ve ruhun tam bir huzur ve itminanı ile birlikte eksiksiz mutluluğu yaşayacaklardır. Altıncı olarak ise, bu Rehberiyet insanı karmaşa ve düzensizliğin karanlık vadilerinden çekip alarak Rabb'in barış yurduna giden doğru yola iletmek için gönderilmiştir. Buradan mutlak bir açıklıkla görüldüğüne göre, barış yurdu daima Rabb'in yüce rızâsını arayan muti ve inançlı kullara ayrılmıştır, Rabb'in hâkimiyetini inkâr ve şeriatıne itaatsizlik ile birlikte O'nun barış yurduna girmek için hiç bir arayış ve gayret içinde olmayanlara değil. Kuşkuya hiç mahal kalmayacak şekilde denebilir ki, gerçek ve kalıcı esenlik Allah'ın hoşnutluğunu arayan ve her yer ve zamanda daima O'nu tezekkür ve tefekkür edenlere aittir. Böylesi insanlar hep Rabb'in huzu-rundadırlar ve hiç bir zaman kendilerini yalnız ve O'nun dostluğundan uzak hissetmezler. Zira nerede olursa olsunlar ve ne yaparlarsa yapsınlar Rabb hep onlarla birliktedir: "Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizli konuşsa dördüncüleri O'dur. Beş kişi gizli konuşsa mutlaka altıncıları O'dur. Bundan az, bundan çok olsalar, nerede bulunsalar mutlaka O, onlarla beraberdir..." (58: 7). |