๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Mayıs 2012, 16:12:08



Konu Başlığı: Ahzab Gününden Sonraki Gazveler
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Mayıs 2012, 16:12:08
Ahzab Gününden Sonraki Gazveler

Benî Lihyan Gazvesi: Peygamber Hicret'in altıncı yılında müslüman davetçileri hunhar­ca katletmiş olan Recî halkını cezalandırmak üzere 220 atlıyla sefere çıktı. Benî Lihyan bu seferin haberini alınca tepelere kaçtılar ve Rasulullah da çarpışma olmaksızın geri döndü. Bununla beraber, sefer, bu kabilele­re, İslâm devletine yapacakları her türlü te­cavüz için bir uyarı vazifesi gördü. Rasulul­lah Ebu Bekir komutası altında Kureyş'i uyarmak için Usfan'a bir seriyye gönderdi.

Peygamber Benî Lihyan için Medine'den yola çıkarken, Benî Lihyan'ı şaşırtmak mak­sadıyla sanki Suriye'ye doğru yürüyormuş gi­bi davrandı.

et-Gaba Gazvesi: el-Gaba, Rasulullah'ın develerini otlatmak için kullanılan Medine-den 12 mil uzaklıkta bir yerdi. Ve burası Uyeyne b. Hısn'ın saldırısına uğradı. Uyey-ne, develeri alıp götürdü ve Ebu Zerr'in oğİTjnu öldürdü. Rasulullah 500 kişiyle bu adamların peşine düştü. Fakat adamlar kaç­tılar, ancak develer bulunabildi. Bu seferde ciddî bir çarpışma cereyan etmedi.

Hudeybiye Gazvesi: Hicret'in altıncı yılının Zülkade ayında Rasulullah 1400 sahabe-siyle beraber umre yapmak için yola çıktı. Peygamber'ın umre yapmaya kalkışması Kur'an-ı Kerim'de anlatılan, gördüğü şu rü­ya üzerine olmuştu: "Andolsun, Allah, El­çisinin rüyasını doğru çıkardı. (Allah'ın El­çisi, rüyada ashabıyla birlikte Mekke'ye gir­diklerini, bazılarının saçlarım tamamen traş ettiklerini, bazılarının da kısalttığını görmüş­tü.) Allah dilerse güven içinde (kiminiz) baş­larınızı traş ederek ve (kiminiz saçlarınızı) kı­saltarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gi­receksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi, bundan Önce, size yakın bir fetih (Hayber fet­hini) verdi." (48: 27). Rasulullah'ın Kâbe-i Mükerreme'ye barış ve güvenlik içinde gir­diğini gördüğü bu rüya bir yıl sonra Hicret'in yedince yılında gerçekleşti.

Peygamber ve dolayısıyla ashabı yanları­na kurbanlık hayvanlar aldılar. Kabe'yi zi­yarete geldiklerinin bir işareti olarak hepsi ihram giymişlerdi. Aynı zamanda, kılıçlan kınlarında taşıyarak, silahlarını kuşanma-mışlardı. Rasulullah, Abbâd b. Bişr ko­mutasında 20 atlıyı önden gönderdi ve bun­lar Mekke'den dokuz mil uzaklıkta, Cidde ile Mekke arasında olan Hudeybiye'ye gel­diler. Kureyş, Rasulullah'ın gelmekte ol­duğu haberini aldı ve onun Kabe'ye girme­sini önleme karan aldı. Peygamber, asha­bıyla gelerek Hudeybiye'de konakladı. Hu-zâa'nın reisi Büdeyl b. Verka'ya açıkça, sa­vaşmaya değil fakat Umre yapmaya geldiği­ni ve karşı çıkanlarla savaşmayacağını söy­ledi. Bunun üzerine Büdeyl, Kureyş'e gitti ve bütün vaziyeti açıkça anlattı. Rasulullah ile Kureyş arasında birçok elçiler gidip geldi ve sonunda barış ve uzlaşma kararına varıl­dı. Süheyl b. Amr, aşağıdaki maddeler üze­rine bir barış akdi yapmak üzere Kureyş ta­rafından gönderildi:

1- Her iki taraf arasındaki insanlardan on sene müddetle harp kaldırılmıştır. Taraf­lar birbirleri arasında emniyettedirler.

2- Muhammmed b. Abdullah ve ashabı, bu sene geri dönecekler ve Mekke'ye girme­yeceklerdir. Gelecek sene Mekke halkı oradan çıkacaklar ve Muhammed b. Ab­dullah ashabı ile birlikte oraya girecekler­dir. Mekke'de üç günden fazla kalınma­yacaktır ve beraberlerinde yalnız kılıçları bulunacak ve kılıçları kınlarında olacak­tır.

3- Her iki taraf da şartları yerine getirmek­le mükelleftir. Tarafsızlığı bozana gizli yardım yapılmayacak ve sadakatsızlıkla hareket olunmayacaktır.

4- Kim Muhammed'in birliğine ve ittifakı­na dahil olmak isterse oraya girebilir ve her kim Kureyş'in birliğine ve ittifakına girmek isterse o da oraya girebilir.

5- Velisinin izni olmadan Kureyş'den kim Muhammed'e gelirse o Kureyş'e geri ve­rilecektir. Fakat Muhammed'in ashabın­dan (irtidad ederek) Kureyş'e gelecek olan kimseler, ona iade edilmeyeceklerdir. (İbn Sa'd, Kitab et-Tabakat el-Kebir).

6- Muhammed'in ashabından kim haccet­mek, umre yapmak yahut da (Allah'ın) fazlından bir şey aramak maksadıyla Ye­men ve Taife gitmek üzere Mekke'ye ge­lirse, onun canı da, malı da emindir. Kim de Allah'ın fazlından aramak maksadıy­la Kureyş'ten Mısır yahut da Şam'a geç­mek için Medine'ye ayak basarsa, onun da gerek canı ve gerekse malı emniyette­dir.

Barış antlaşmasından sonra Rasulullah  ve ashabı yanlarında bulunan hayvanlardan kurbanlar kestiler, traş oldular. Antlaşma maddelerinden bazılarının çok katı görün­mesine ve sahabelerin bir çoğunun alçaltın bularak (kendi görüşlerince) bu maddelere üzülmeleri, hatta kızgınhk göstermelerine rağmen Rasulullah Kureyş'le arasındaki bu barış antlaşması sonucundan çok mem­nun olmuştu. Bu antlaşma her iki taraftan can kaybını önlemekle kalmamış, aynı za­manda Kureyş'e ve Arap kabilelerine sabır ve metanetle düşünmeleri ve herşeyi yerli ye­rince anlamaları için nefes alma imkânı ta­nımıştı. Bu antlaşma, Arap kabilelerine Hz. Peygamber'ın dinini önyargısız ve kin duymaksızın inceleme ve onun kültürlerine olan müsbet katkılarını görme fırsatı da ver­di. Böylelikle antlaşma hem faal savaşçılar ve hem de pasif İzleyiciler için hakiki man­zarayı görme, problemi kan dökmeksizin ve savaşmaksızın çözmeye çalışma hususların­da geniş imkanlar sağladı. Diğer bir deyişle, bu hakiki bir zaferdi; çünkü İki tarafı yak­laştırmış ve ayrılıklarını barışçı bir yoldan halletme fırsatı vermişti. Kur'an-ı Kerim'de bu teyid edilmiştir: "Biz sana apaçık bir fe­tih verdik." (48: 1). Antlaşmanın maddeleri müslümanların aleyhineymiş gibi göründü­ğünden, ashabdan biri: "Ya Rasululİah! Bu bir zafer mi?" dedi. Peygamber: "Nefsi­mi elinde bulundurana andolsun, muhakkak ki bu bir zaferdir." (İbn Sa'd, Kİtab et-Tabakat el-Kebir).

Bu dönem zarfında yapılan üç gazvede, ha­rekâtların süratli olması dolayısıyla düşman tamamen hazırlıksız yakalandı. Düşman çar­pışmaya girişmedi ve kaçtı.