๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Haziran 2012, 15:44:20



Konu Başlığı: Ahlâkın Temel Hakikatleri
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Haziran 2012, 15:44:20
Ahlâkın Temel Hakikatleri

Ahlâk probleminin temel hakikatleri açıkla­nırken, birkaç gerçeğe şöyle değinilmektedir: "Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene andolsun ki; kendini arıtan saadete ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramış­tır." (91: 7-10)

Su ayette, insana mütenasip ve uygun bir vü-cud şekli verildiği ve yararlanacağı bilgi bi­rikimini sağlaması için gerekli kabiliyetlerle teçhiz edildiği apaçık beyan edilmektedir. İn­sana, bulunduğu her şarta uyum sağlayabi­lecek güç ve İstidat verilmiştir. Kurtuluş an­cak nefsini haramlardan korumak ve takva sahibi olmakla mümkündür. Öte yandan, takva hissinden uzak, nefslerinin peşinde ko­şanlar, gerçek kaybedenler olacaklardır.

Bu husus Kur'an-ı Kerim'de daha da açıklanarak şöyle buyurulmaktadır: "Bİz insanı katışık bir nutfeden yaratrnışızdır; onu de­neriz; bu yüzden onun işitmesini ve görme­sini sağlamı sızdır. Şüphesiz ona yol göster­dik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük!' (76: 2-3). İnsana iki yolu da idrak etme ve seçme kapasitesi verilmiştir. Fakat, hangisi­nin hak olduğu ve Allah'ın hoşnutluğuna ka­vuşturacağı ve hangisinin de yanlış, Allah-tan uzaklaştırıcı olduğu bildirilmiştir. Yine, Beled Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "Biz onun için iki göz, bir dil ve iki dudak var etmedik mi? Biz ona eğri ve doğru iki yo­lu da göstermedik mi?" (90: 8-10).

Tîn Suresi'nde ise, "Biz, insanı en güzel şe­kilde yarattık, sonra onu aşağıların en aşa­ğısı kıldık. Yalnız, inanıp yararlı iş işleyen­ler bunun dışındadır. Onlara kesintisiz ecir vardır." buyrulmaktadır. (95: 4-6). Bu ayet­lerde, insanın en güzel bir şekilde yaratıldı­ğı, fakat hak yolu terkederse ve kabiliyetle­rini kötüye kullanırsa alçalacağı ve hayvan­lardan dahi aşağı duruma düşeceği bildiril­mektedir.

Kur'an-ı Kerim'de, insanı cehalete ve günah işlemeye sürükleyen ana sebepler şu şekilde açıklanmaktadır.

1- Körükörüne Geçmişe Bağlılık. Çoğu kav­min ve insanların bâtıl yollara sapmasının tek sebebi, onlara Hakk mesaj geldiği zaman onu reddetmeleri ve atalarının izinde körü­körüne gitmekte ısrar etmeleridir. Tarih, ata­larının inançlarını bırakmak İstemeyen ve İlâhî daveti reddeden toplumların örnekle­riyle doludur. Nuh, Âd, Semud, İbrahim, Musa'nın kavimlerine ve diğer birçok kav­me peygamber gelmiş, fakat İlâhî davete ica­bet etmemişler, atalarının izinde gitmekte ıs­rar etmişlerdir." (Ey Muhammed)Senden ön­ce, herhangi bir kasabaya gönderdiğimiz uya­rıcıya, o kasabanın şimarıkvarlıklılarısade-ce: 'Doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerini izlemekteyiz' derlerdi. Gönderilen uyarıcı: 'Eğer size, ba­balarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş isem de mi bana uy­mazsınız?' derdi. Onlar: 'Doğrusu sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz! derlerdi." (43: 23-24). Lokman Suresi'nde ise şöyle buyu-rulmaktadır: "Onlara, 'Allah'ın indirdiğine uyun.' denince: 'Babalarımızı üzerinde bul­duğumuz yola uyarız' derler. Ya şeytan, ba­balarını alevli ateşin azabına çağırmışsa?!" (31: 21)

2- Önderlere İtaat. İnsanların tlâhî davete icabet etmelerini engelleyen diğer bir sebep, politik liderlerin, hükümdarların, zenginle­rin hâkimiyetine girmeleri ve onların yolun­dan gitmeleri olmuştur. Onlar, Allah'ın ra-sullerinin   getirdiklerini   reddetmişlerdir. "Yüzleri ateşte çevrildiği gün;'Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke peygambere İtaat etsey­dik.' derler. 'Rabbimiz! Biz yöneticilerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan sap­tırdılar' derler!' (33: 66-67).

Yine,,Hüküm Günü inkarcılar şöyle yalva­racaklardır, "Rabbimiz! Cinlerden ve insan­lardan, bizi saptıranları göster, onları ayak­larımızın altına alalım da, en altta kalanlar­dan olsunlar. " (41: 29)

3- Kibir. Çoğu insanın mahvolmasına sebep, kibirleri olmuştur. Diğer insanların gözün­de onurlarının kırılacağı ve mevkilerinin sarsılacağı endişesi ile, inandıkları ve gittik­leri yolun yanlış olduğunu itiraf etmekten ka­çınmışlardır. Kur'an-ı Kerim'de Nuh'ın kavmini doğru yola getirmek için nasıl uğ­raştığı şöyle anlatılır, "Nuh dedi ki: Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağır­dım. Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı. Doğrusu ben senin on­ları bağışlaman için kendilerini her çağırışım­da, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbi­selerine hüründüler, direndiler, büyüklendik-çe büyüklendiler." (71: 5-7).

Kur'an-ı Kerim'de gurur ve kibiri sebebiyle Hakk'ı reddeden bir münkirin hâli şöyle an­latılır: "Çünkü o, düşündü, ölçtü biçti; canı çıkası, ne biçim Ölçtü biçti! Canı çıkası; sonra

yine ne biçim Ölçüp biçti! Sonra baktı; son­ra kaşlarını çattı, suratını astı; sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı.'Bu sadece öğreti-legelen bir sihirdir. Bu Kur'an yalnızca bir insan sözüdür' dedi." (74: 18-25).

4- Dünyevî Mevkii. Birçoklarının mahvına sebep olan şey de, bütün ahlâksız ve edepsiz davranışlarına rağmen, zenginleri, güçlüleri bu dünyada üstün ve başarılı görmeleri, ne kadar dürüst ve namuslu olurlarsa olsunlar, fakirleri ise adamdan saymamalarıdır. İnsanı ahlâkî değerlerine bakılmaksızın, dünyevî mevkİsine göre değerlendirmişlerdir. Nuh'ın kavmi, ona inananların çoğu fakir ol­duğu için, İlâhî davete kulak vermemişti. " 'Sana mı inanacağız? Sana en rezil kim­seler uymaktadır' dediler." (26: 111). Ne va­kit bir kavme bir paygamber gönderilse, "Doğrusu uyarıcı göndermiş olduğumuz her kasabanın varlıklı kimseleri, onlara: 'Biz si­zinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz' diye gelmişlerdir. 'Malları ve çocukları en çok olan bizleriz, azaba uğratılacak da değiliz! derlerdi." (34: 34-35). Meryem Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadırt "Ayetlerimiz kendi­lerine apaçık okunduğu zaman apaçık inkâr edenler, inananlara; " 'bu iki takımın han­gisinin makamı daha iyi ve yeri daha güzeldir?' derler. Onlardan Önce nice nesilleri yok ettik ki, onlar varlıkça ve gösterişçe bunlar­dan daha üstündüler." (19: 73-74).

5- Nefs ve Zan. Birtakım insanlar sırf nefs-lerine köle oldukları için veya kendi kafala­rına göre yaşamak istedikleri için Hakk'ı in­kâr etmişlerdir. Ya da bir takım boş fikirlere saplanmışlar ve hayatın gerçek mânâsınıan-lamak istememişlerdir. Kur'an-ı Kerim'de, bildiği halde sırf nefsî arzularının peşinde koşan ve Hakk'ı inkâr eden bir kişiden bah­sedilerek şöyle buyurulur:*'(Ey Muhammed) Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin olayını anlat... Andolsun ki, Ce­hennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar; göz­leri vardır, ama görmezler; kulakları vardır, ama işitmezler, tşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da sapıktırlar. İşte bunlar gafil­lerdir." (7: 175-179).

Yunus Suresi'nde, inkarcıların hiçbir bilgiye dayanmadıkları, kendi zanlarına ve arzula­rına göre hareket ettikleri bildirilmektedir. "Onların çoğu zanna uyarlar; gerçekte ise zan hakikat karşısında bir şey ifade etmez. Allah yaptıklarını şüphesiz bilir:' (10: 36). Sonra, etraflarına bakmaları ve İlâhî davete kulak tıkayıp, boş arzularının peşinden gi­den, eski kavimlerin ne hale geldiğini gör­meleri ikaz edilmektedir. "Yeryüzünde do­laşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yal­nız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir." (22: 46) Hakikat ne ka­dar apaçık gözlerinin önüne serilirse serilsin, nefislerinin boş arzulan peşinde koşanlar, doğruyu göremezler. Casiye Suresi'nde şu ör­nek verilir: "Ey Muhammedi Heva ve heve­sini İlâh edinen, bilgisi olduğu halde Allah1 in şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürledi-ği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız?" (45: 23).

6- Hakk'a Muhalefet. Fertleri ve milletleri doğru yoldan uzaklaştıran bir başka kötü hal de, Hakk'ı kabul etmemektir. Bazı insanlar kötü amellere kıymet vermekte, ahlâksızlık ve haksızlık yapmaktan kalplerinde hiçbir ra­hatsızlık duymamaktadırlar. "Onlara: 'İşte bu, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenmenizden ötürüdür. Temelli kalaca­ğınız Cehennem'e kapılarından girin' denir. Büyüklenenlerin durağı ne kötüdür!" (40: 75-76)

7- Dinin Dünya Hayatını Çekilmez Yaptığı Düşüncesi. Ahireti düşünmeyenlerin çoğu­nun ortak fikridir bu. Başarılı ve iyi bir dün­ya hayatının dinî inançlarla birlikte yürüme­yeceğini sanırlar. 'İkisi birlikte gitmez, dün­yadaki hedefine ulaşmak istiyorsan dinden vazgeç' derler. "Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, 'Şuayb'a uyarsanız, andolsun ki siz kaybedersiniz' dediler?' (7: 90). Kureyş'in İleri gelenleri de benzer şeyleri söylüyorlardı.