> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Ahlâkî Faktör
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ahlâkî Faktör  (Okunma Sayısı 557 defa)
31 Temmuz 2012, 12:54:33
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 31 Temmuz 2012, 12:54:33 »



2- Ahlâkî Faktör

Söz veren kimselerin sözlerini yerine getir­memeleri, toplumda büyük ahlâkî zaaflara delalet eder. Böyle sözle uyum içinde olma­yan fiiller Allah tarafından da kınanır ve ke­rih görülür. Bu durum Saff sûresinde şöylece ifadesini bulur: "Ey iman edenler! Niçin yap­madığınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmayaca­ğınız şeyi söylemek, Allah nazarında en se­vilmeyen bir şeydir. Doğrusu Allah, kendi uğrunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf hâlinde savaşanları sever." (61: 2-4).

Bu âyetleri birlikte mütalaa ettiğimizde genel anlamı yöyle olur: Gerçek Müslümanın söy­lediği sözle, yaptığı İşin tutarlı olması gere­kir. Ne söylüyorsa onu bizzat yaparak göster­melidir. Şayet yapmaya niyeti veya gücü yoksa, o zaman susmalıdır. Dördüncü âyet öncelikle, müminlerin ancak canlarını feda

Hz. Peygamber'in Şahsiyet İnşa Usûlleri   499

etme tehlikesini göze aldıklarında, Allah'ın rızasını kazanabileceklerine işaret edilmekte­dir. Ayrıca Allah'ın ancak şu üç vasfa sahip olan orduyu tasvip ettiği vurgulanmaktadır:

1- İmanlı ve Allah yolunda savaştıklarının şu­uruna ermiş askerlerden müteşekkil;

2- Dağınık olmayıp, disiplin içinde ve düzenli saflar hâlinde savaşan; ve

3- Düşmana karşı "kurşunla kaynatılmış du­varlar gibİ"(sağlam ve sarsılmaz bir şekildi) karşı koyan bir ordu. Özellikle bu ordunun son vasfı oldukça dikkat çekicidir. Çünkü hiçbir ordu savaş meydanında, şu aşağıdaki özellikleri barındırmaksızın "kenetlenmiş bir duvar gibi" olamaz:

a- İnanç ve hedef bakımından mükemmel bir görüş birliği, yani kumandanlar ve erler arasında mükemmel bir dayanışma olmalıdır.

b- Herkes birbirine samimi bir şekilde bağ­lı olmalıdır. Ancak bu bağlılık, gayeye ihlâsla sarılmadıkça ve ortada yüce gaye olmadıkça gerçekleşemez. Aksi taktirde savaş gibi çetin bir imtihanda, niyetlerdeki zaafların saklı kalması mümkün değildir. Dolayısıyla güven sarsıldığın­da, askerler itimatlarını kaybeder ve birbirlerinden şüphe etmeye başlarlar.

c- Yüksek derecede ahlâk sahibi olmalıdır­lar. Şayet bir ordunun subay ve erleri, ahlaken zayıf kimselerse, aralarında saygı ve sevgi yok demektir. Bu ahlâkî zaafları dolayısıyla da birbirleriyle kav­ga ve münakaşa etmekten kurtulamaz­lar.

d- Ortak dava aşkı ve ona ulaşmada göste­rilen azim bütün orduya yiğitlik, karalılık ve kendini feda duyguları ilham ede­cek ve ordu savaş meydanında düşmanı kenetlenmiş bir duvar gibi karşılayacak­tır.

İşte bu esaslar, Rasûlullah'in liderliğinde muhteşem bir askerî güç meydana getirmiştir. Bu güce en büyük kuvvetler bile karşı koya­mamış ve yüzyıllarca bütün dünya onlarla baş edememiştir." (The Meaning of the Qur'an, c. V, sh. 206-207, not 2-3).

Bu âyet kişinin sözlerinin bütün değerinin ge­reğini yerine getirmesine bağlı olduğunu açıkça belirtmiştir. Tabii ki yardıma gücü ve kabiliyeti elverirken kendisinden yardım iste­yene doğrudan red cevabı vermek bu sözünde durmak kavramından ayrı bir olaydır. Bu İslâm kardeşliğine ve Allah honutluğuna ay­kırı bir durumdur. Bunun yanında, kişinin muhtaç bir kimseye cömertçe, bol keseden söz verip ihtiyacı anında arkasını dönmesi daha kötü bir davranış ve Allah katında da sevilmeyen bir durumdur.

Söz verip yerine getirmemek bütün durum­larda kerih görülen bir harekettir, fakat Al­lah'a iman edildiği iddia edilip de ona uygun davranılrnaması bu hareketin çirkinliğini ve kötülük derecesini pek çok defa daha büyü­tür. Hz. Muhammed (S)'in davetini kabul et­meyen ve imana gelmeyi açıkça reddeden ki­şiler Allah'ın cezalandırmasını haketmişler-dir. Ancak, Allah'ın Gazabını ve Cezalandır­masını daha çok hak eden kişiler Rasûlullah'in davetini kabul ettiklerini söyleyen fakat ona uygun hareket etmeyen, veya yalnızca kendi arzularına uygun gelen kısımları kabul edip mal ve candan fedakârlık talep eden öneme haiz Dinin aslına ait meseleler ortaya çıktığında reddeden kimselerdir. Şurası açık­tır ki, bu kimselerin tavır ve davranışları Dirit zarar yönüyle, İslâm'a açıkça karşı olan düşmanlarınkİnden daha tehlikelidir. Çünkü onlar dost olarak kabul edilirler, düş­manlıkları ise ihtiyaç duyuldukları en kritik anda anlaşılır. Onların suçunu İğrenç ve İki kat cezaya müstehak kılan şey, kâfirlerin ak­sine, Dini, hayatlarında takip edecekleri sırât-ı müstakim olarak kabul ettiklerini açık­lamış olmalarıdır. Bundan dolayı, bu kişilerin konumu, İslâm'a karşı olduklarını itiraf eden kişilerinkinden   daha   farklıdır;   çünkü kâfirlerin hareketlerinden Dinin getirdikleri­ni gerçek mânada kavrayamadıkları açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durumda onlara bu çerçeve içinde hoş görüyle bakılabilir. Ancak Diril anlayıp dine inandıktan sonra onun ge­reklerini yerine getirmekten kaçınanlar, kabul edilemeyecek bir mazeret olan manevî ve ahlâkî zaaflarını gösterme konumuna düş­mektedirler. Bunlar münafıktırlar; münafıklık ise Allah'ın gazabını çeken büyük bir günah­tır. Böyle ahlâkî zaaf hâllerine Kur'ân'da muhtelif âyetlerle temas edilmiştir.

Nisa sûresinde, münafıkların davranışları ile ilgili olarak, şöyle Duyurulmaktadır: "Kendi­lerine: 'Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kı­lın, zekatı verin!' denilenleri görmedin mi? Kendilerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir grup, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla korkmaya başladılar..." (4: 77)

Tevbe sûresinde bazı kimseler şu sözlerle kötülenmiştir: "Ey iman edenler, size ne oldu ki: 'Allah yolunda topluca savaşa çıkın!' den­diği zaman yere çakılıp kaldınız..." (9: 38).

Yine aynı sûrede korkaklık ve çekingenlik şöyle tasvir edilmiştir: "Eğer (sizden korun­mak için) sığınacak bir yer, yahut (barınacak) mağaralar, ya da sokulacak bir delik bulsalardı, hemen oraya yönelip koşarlardı." (9: 57).

Enfal sûresinde, insanlar savaş esnasında meydana gelebilecek böyle kandırmaya yö­nelik münafıkâne davranışlar konusunda İkaz edilmişlerdir: "Kim o gün savaşmak için bir tarafa çekilmek, ya da başka bir birliğe katıl­mak dışında arkasını dönerse o, Allah'tan bir gazaba uğrar, onun yeri cehennemdir, o ne kötü bir varılacak yerdir!" (8: 16).

Müslümanlara, önceki milletlerin tarihinden ibretler sunmak gayesiyle Kur'ân İsrail oğul­larının münafıkça tavırlarından şu sözlerle bahsetmektedir: "Bir zaman Musa, kavmine: 'Ey kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?' demişti. Onlar (doğruluktan sapıp) eğrilince Allah da kalplerini eğriltti. Allah fâsıklan doğru yola iletmez." (63: 5).

Günah ve isyanın çarpık yollarında yürümek­te ısrar eden bir kimseyi sırât-ı müstakîm'e sokmak ya da isyanda direnen kimseye zorla hidayet vermek Allah'ın sünneti değildir. Bu tesbitten, bir şahsın veya toplumun dalâlete düşmesine neden olan ilk müsebbibin Allah olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Aksine, in­sanlar sapık yollara kendiliklerinden girerler. Ancak İlâhî Kanun odur ki Allah dalâlet yol­larını da var eder ve onu seçen kişiler diledik­leri bu kötü yolda gitmeye devam ederler. Al­lah insanlara seçme hürriyeti vermiştir. Her ferd ve topluluk için Rablerine itaat etmek veya etmemek, doğru yolu ya da eğri yolları seçmek konularında serbestçe karar vermek hakkı bulunmaktadır. Bu seçim içinde Al­lah'ın hiçbir zorlaması yoktur. Bir kimse itaat ve hidayet yolunu seçerse, Allah onu dalâlet ve isyan yoluna zorla iletmez; ve bir kişi de doğruluk yolu yerine isyan yolunu takip et­mekte ısrar ederse onu da zorla itaat ve hida­yet yoluna çevirmek Allah'ın sünneti değildir. Ancak hidayeti ya da dalâleti seçen bir kim­senin, Allah'ın yarattığı sebep, imkân ve va­sıtaları kullanmaksızın bir adım bile ilerleye-meyeceği çok açık bir gerçektir. Nitekim bir kimsenin çabalarının verimli olması Allah'ın yardımıyla mümkündür.

Şayet bir kimse iyilik için yardım istemiyor, aksine kötülük için imkân istiyorsa, ona bu istediği imkân verilir. Ona kötülük yapma imkânı verildiği süre içinde, o kimse kötülük yapa yapa, iyice dalâleti düşer, yavaş yavaş fıtratı dâhi bozulur ve sonunda o kimsenin iyiliği benimseme yetenekleri tamamen kay­bolur. Âyetteki "Onlar eğrilince Allah da on­ların kalplerini eğriltti" ifadesinin anlamı bu­dur. Bu durumda, sapkınlığı benimsemeyi is­teyen ve ona ulaşma yolunda çaba sarfeden, canla başla çalışan ve bütün zihin gücünü ve enerjisini onu elde etmek için sarfeden kim­senin zorla hidayet yoluna çevrilmesi Al­lah'ın sünnetine aykırıdır, çünkü böylesi bir hareket, bu dünyanın, "imtihan yurdu" olma­sını anlamsız kılardı. Ayrıca insana irade (seçme) hürriyetinin verilmesi, hidayete ula­şan bir kimseye doğru yolu takip ettiğinden dolayı mükâfaat, hidayeti elde edemeyen bir kimseye de, dalâlet üzere bulunduğundan ce­za öngörülmesi de bir anlama gelmezdi. Çünkü bu kimsenin dalâlete düşmesinden Al­lah sorumlu olur ve o Kıyamet Günü: "Her­kese zorla hidayet vermek senin sünnetindi. Beni ise bu hidayetten mahrum bıraktığın için, benim bir suçum yok" diyebilir. "Allar fâsıkları doğru yola iletmez" ifadesinin anla­mı da aynı şekildedir. Yani fısk ve itaatsizliği seçen bir kimse, iradesini bu yolda kullandığı için doğru yola iletmez (Mevdudi, The Mea-ning ofthe Qur'an, c. V, sh. 207-208).

İnsanları dalâlete düşürmenin Allah'ın sünne­ti olmadığını Kur'ân şu ifade ile vurgulamak­tadır: "...Onunla sadece fâsıkları saptırır. On­lar ki, söz verip bağlandıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar, Allah'ın birleştiril­mesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar; işte ziyana uğrayanlar onlardır." (2: 26-27).

Bakara sûresinin bu âyetleri mümin oldukla­rını iddia ettikleri halde her fırsatta sözlerin­den dönen ve Allah ile yaptıkları ahdi bozup yeryüzünde fesadı yayan münafıkların çeşitli faaliyetlerine işaret etmektedir. Fâsık ve aha kelim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ahlâkî Faktör
« Posted on: 27 Nisan 2024, 22:40:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ahlâkî Faktör rüya tabiri,Ahlâkî Faktör mekke canlı, Ahlâkî Faktör kabe canlı yayın, Ahlâkî Faktör Üç boyutlu kuran oku Ahlâkî Faktör kuran ı kerim, Ahlâkî Faktör peygamber kıssaları,Ahlâkî Faktör ilitam ders soruları, Ahlâkî Faktörönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes