Konu Başlığı: Affedicilik Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 12 Haziran 2012, 21:50:28 5- Affedicilik Allah Rasulü'ın başka bir büyük hasleti de, şahsî sebeplerden ötürü hiç kimseden asla intikam almaması ve azılı düşmanlarını dahi affetmesidir. Hz. Aişe'nin söylediğine göre Rasulullah, kimseden kendi namına intikam almamıştır. Yine Hz. Aişe'nin anlattığına göre, Rasulullah, hiçbir zaman yakışıksız veya müstehcen sözü ağzına almaz, sokakta yüksek sesle konuşmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, buna mukabil bağışlar, affederdi. Kureyşliler onu tekdir ettiler, alay ettiler, hakir gördüler, sataştılar, saldırdılar, sövdüler. Medine'ye hicret ettiğinde Rasulullah'ı öldürmeye çalıştılar. Ona karşı birçok savaş açtılar. Fakat o, 10.000 kişilik bir orduyla Mekke'ye muzaffer olarak girdiğinde hiç kimseden intikam almadı. Herkesi affetti. Birçok savaşta yer alan can 'düşmanı Ebu Süfyan ve evinde bulunanları dahi bağışladı. Rasulullah'ın İslâm'a davet gayesiyle şehirlerini ziyaret ettiğinde onu taşlatan Taifin önderleri de affedilmiştir. Medineli münafıkların lideri Abdullah b. Ubey de bağışlandı. Ki o, hayatı boyunca Rasulullah ve İslâm'a karşı çalışmış, dinine engel olabilmek amacıyla Rasulullah'ın itibarını düşürmek yolunda her fırsatta tevessül etmiştir. Uhud Savaşında 300 taraftarını geri çekerek müslümanların adeta belkemiğini kırmıştır. İslâm Peygamberi ve müslümanlara karşı hasmane hareket ve entrikalara girişmişti. Rasulullah'ın hanımı Hz. Aişe hakkında İftira atarak Rasulullah'ı yandaşlarıyla birlikte gözden düşürmek amacıyla "ifk" hadisesini ortaya atan da oydu. Allah, Kur-an'da cevap vermektedir: "O yalan haberi uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayınız. Bilâkis o sizin için hayırlı olmuştur. Onlardan her birine kazandığı günah (karşılığı ceza) vardır. İçlerinden elebaşılık yapana da büyük azap vardır?' (24: 11) Fitne ve Allah'ın Rasulü'a zarar vermek amacıyla Mescid-i Dırar'ı inşa eden de oydu. "Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasını açmak Allah ve Peygamberi'ne karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescid kurup: 'İyilikten başka bir niyetimiz yoktu' diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahiddir." (9: 107). Mekke müşriklerini müs-lümanlara karşı savaş açmak için sürekli teşvik eden, entrikalar yapan oydu. Eğer bir vesileyle Medine'ye dönerse, daha güçlü olan zayıf olanı kovacaktır, diyen de oydu: "Diyorlar ki, Andolsun, eğer Medine'ye dönersek daha şerefli olanlar alçakları oradan çıkaracaktır.' Oysa, şeref Allah'a, peygamberine ve inananlara mahsustur. Ancak münafıklar bilmezler!' (63: 8). Bütün bu günah kayıtlarına rağmen Muhammed onu affetmiş ve ona daima nezaketle muamele etmiştir. Medine yahudileri sürekli müslümanlara karşı düşmanca faaliyetler içinde olmuşlardır. Fakat Rasulullah yine de onları affetmiş ve onlara da çok nazik davranmıştır. Uhud savaşında Muhammed'ın amcası Hamza-yı hunharca şehid eden Habeşî köle de Mekke'nin fethinden sonra İslâm'a girerek Rasulullah 'a gelmiş ve bağışlanmıştır. Ebu Süfyan'ın karısı Hind, Uhud savaşında Hz. Hamza'nın göğsünü yararak ciğer ve kalbini parçalamıştır. O da sessizce Rasulullah'a gelerek İslâm'ı kabul etmiştir. Rasulullah onu kabul etmiş, ancak "Gözüme az görün, bana amcam Hamza'yı hatırlatıyorsun." demiştir. Ebu Cehil'in oğlu İkrime, Rasulullah ve Islâmın büyük bir düşmanıydı. Mekke'nin fethinden sonra bu beldeyi terkederek Ye-men'e gitmiştir. Karısı ise müslüman olarak, onu Peygamber'ın yanına getirdi. Rasulullah onu memnuniyetle karşılayarak şu sözlerle selâmladı: "ey göçmen süvari, hoş geldin." Mekke'nin önderlerinden biri Saf-fan b. Umaye, Peygamber ve İslâm'ın büyük bir düşmanıydı. Hz. Peygamber'ı öldürmesi için bir ödül vaadiyle Amir b. Vah-hab'ı göndermişti. Mekke fetholunduğunda Cidde'ye kaçtı ve oradan da deniz yoluyla Ye-men'e geçmeyi ümid ediyordu. Amir b. Vah-hab, Rasulullah'a gelerek, "Ey Allah'ın Rasulü! Saffan b. Ümaye, kabilesinin önderidir. Korkudan kaçtı ve kendisini denize atacak dedi. O da korunma altına alındı. Geriye döndüğünde Rasulullah'dan düşünmek için iki ay süre istedi. Ona dört ay mühlet verildi ve daha sonra kendi isteğiyle müslüman oldu. Habir b. el-Esved de İslâm'ın ve Rasulullah'ın azılı düşmanlarından biriydi. Rasulullah'ın Zeyneb'e acı çektirmişti. Zeyneb hamileydi ve Medine'ye hicret ediyordu. Mek-keli müşrikler ona engel oldular ve Habir b. El-Esved, Zeyneb'i kasten deveden aşağı attı. Zeyneb fena yaralanmıştı ve çocuğunu düşürdü. Habir bunun gibi pek çok suç işlemişti. Fetihten sonra İran'a kaçmak istediyse de, daha sonra Rasulullah'a geldi. Rasulullah onu da affetti. Medine devrinde, çevredeki kabileler, İslâm ırmağına katılırken Benî Hanife, kabilesi halâ isyankârdı. Liderlerinden Hamâme müslümanlar tarafından yakalanarak Peygamber'e getirildi. O da Hamâme'nin mescidin direğine bağlanmasını emretti. Rasulullah Mescide giderek Hamâme'ye isteğini sordu. O da: "Ey Muhammed! Şayet beni öldürür-sen bir katili öldürmüş olacaksın; şayet bana şefkat gösterirsen saygın bir insana lütufta bulunmuş olacaksın; bedel olarak para istersen sadece söyle, sana veririm." dedi. Rasulullah cevap vermedi. Hamâme aynı soruyu üç gün tekrarladıktan sonra Rasulullah salınmasını emretti. Hamâme bu davranıştan derinden müteessir olmuştu. Yıkandıktan sonra mescide gelip, Kelime-i Şehadet getirerek müslüman oldu ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü, hiçbir insan gözümde senin kadar nefret ve tiksinti uyandırmıyordu. Fakat şimdi, hiç kimse gözümde senin kadar sevgili değil. Hiçbir din gözümde senin dininden kötü değildi. Fakat şimdi benim İçin en mükemmel din o. Hiçbir şehirden senin şehrinden fazla nefret etmezdim. Fakat artık aynı şehri her şehirden daha çok seviyorum." (Siret, İbni İshak) Düşmandan intikam almak normal olarak görülen tabiî bir uygulamadır. Fakat Peygamber hiçbir zaman intikam almamıştır. Bütün düşmanlarını affetmiş, onlara şeref ve değer vermiştir. Rasulullah: "Rabbim bana, intikam alacak gücüme rağmen düşmanlarımı affetmemi; benimle ilişkisini kesenle görüşmemi; ve beni mahrum bırakana vermemi emretmiştir." demiştir. Rasulullah risalete kadar dahi hiç intikam peşinde koşmamış, aksine dua etmiş ve affetmiş-tir. (9: 84); fakat peygamberliğinden itibaren düşmanlarına beddua bile etmemiştir. Uhud savaşında dört dişi kırılmış, baş ve yüzünden yaralanmıştı. Ashabı keder ve hırs içindeyken ondan düşmanlarına beddua etmesini İstemişlerdi. Onlara da, insanlara beddua etmek için değil, Allah'ın yoluna davet için gönderildiğini ifade etmiştir. Ve kendisini anlamayan halkının affı için Allah'a dua etmiştir. Zalimlerin, Kureyşlilerin saldırıları tahammül sınırını aştığı zaman ashabı Rasulullah'dan onlar için beddua etmesini rica ettiklerinde Rasulullah şöyle dua etmiştir: "Ey Allah'ım! Halkımı affet, çünkü onlar cahiller." Hamâme, müslüman olunca Mekke'ye göndermekte olduğu tahılı kesti. Mekke'nin tahıl üretimi olmadığından tamamen onun gönderdiği tahıla bağlıydılar. Bu durum Mekkeliler için büyük bir tehlike ifadesiydi. Bîzar ve şaşkınlık içinde Rasulullah'a başvurdular. Rasulullah, Hamâme'-ye mektup yazarak Mekke'ye tahıl gönderilmesinin devamını sağladı. Oysa onlar, Mekke'de üç yıl müslümanlara boykot uygulayan, tek bir tahıl tanesi geçmesine İzin vermeyenlerin bizzat kendileriydi. Ama o bütün bunları unuttu. Kendine ve diğer müslümanlara karşı işledikleri suçları ve yaptıkları zulmü affetti. Bir gün Rasulullah'ı öldürmeye niyetlenen biri yakalanarak huzuruna getirilmiş ve o da affedilmiştir. Hudeybiye antlaşmasının yürürlükte olduğu dönemde Ten'îm dağından Rasulullah'ı öldürmek maksadıyla inen seksen kişilik grup da yakalanınca, affedilerek serbest bırakılmışlardı. Hayber'de yahudi bir kadın Rasulullah'ın yemeğine zehir koymuştu. Yemeği tadınca zehiri far-kettİ. Bunun üzerine yahudiler toplatıldı. Soruşturma sonucu yemeğe zehir koyduklarını kabul ettiler. Rasulullah onlara bir şey demeden affetti. Taif halkı Rasulullah'la ve diniyle alay etmiş ve taşlarla onu hırpalamışlardı. Kanlar İçinde bir bahçeye sığındığında bir melek gelerek isterse dağı üstlerine yıkarak Taif halkını mahvedeceğini söylediğinde Rasulullah: "Hayır, onların çocukları Allah'a kulluk edebilirler." cevabın: vermiştir. (Siret, İbni İshak) Rasulullah, kendine karşı yapılan suç ve ya saldırıyı ne kadar büyük olursa olsun af federdi. O, bağışlayıcılık ve merhamet sem bolüydü. Kur'an-ı Kerim bunu işaret etmek tedir: "(Ey Muhammed) Sen af yolunu tut bağışla, uygun olanı emret, cahillere aldırı; etme." (7: 199) Günahı daima affederek ve şefkatle davra narak önlerdi. Çünkü panzehir mutlaka ze hirden daha iyiydi. Sevginin nefreti önleye ceği ve saldırganlığın yenileceğine inanmış v< göstermiştir. İnsanların cehaletini İslâmî bil giyle ortadan kaldırdı. Bağışlayıcılığıyla in sanları günah ve suça esaretten kurtarmış vı onları İslâm'ın dostları yapmıştır. Kur'an-Kerim'deki şu ayetin âdeta tam bir timsali ol muştur: "İyilik ve kötülük bir değildir. Seı fenalığı en güzel şekilde sav. O zaman, se ninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir." (41: 34) Peygamber, Kur'an-ı Kerim'in canlı örne ği olduğundan doğruluk ve affedicüikte eş görülmemiş bir insandı. Kur'an-ı Kerim ina nanlara başka İnsanların hatalarını affetme; tavsiye etmiştir. Bu emrin fiiliyatta en güzel Örneği, Muhammed'ın hayatıdır. Rasulullah Kur'an-ı Kerim'İn her ayetini inananlara talim etmiş ve bizzat kendisi Kur'an-ı Ke-rim'in pratiği olmuştur: "Sizden fazilet ve servet sahibi kimseler yakınlarına, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (bir şey) vermemeye yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametlidir?' (24: 22) ÂI-i İmrân Suresi'nde: "Onlar, bollukta ve darlıkta sarfederler, öfkelerini yener-ler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever." (3: 134). Muhammed bu ayette tarif edilen insan tipinin mükemmel bir örneğidir. O affedici ve merhametliydi, diğer insanların hata ve yanlışlarını hep görmezlikten gelmiştir. |