Konu Başlığı: Âdetullah Nübüvvetin Sona Ermesini Gerekli Görmektedir Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Ağustos 2012, 09:26:17 Âdetullah da Nübüvvetin Sona Ermesini Gerekli Görmektedir İnsan akl-ı selimle iki şeyi bulabilir. Birincisi vahdet ve ikincisi kesret. Kişi biraz derinlemesine düşündüğünde bunların her ikisinde de vahdet'in temel unsur olduğunu görür. Bizim zahiren gözlemlediğimiz bütün çokluk (kesret) aslında bir tekliğe bağlıdır. Bundan dolayı vahdet (teklik) ile sonlanmayan ve vahdete bağlı olmayan kesretin varlık yapısının parçalanması ve hiçliğe dönüşmesi kaçınılmazdır. Bundan dolayı böyle bir kesretin varolduğunu iddia etmek saçma olur.Meselâ, gökyüzüne baktığımızda sonsuzluk içinde parıldayan bir kesret görürüz. Onları yakından incelediğimizde bunların bir merkeze bağlı olup onun etrafında döndüğüne şahit oluruz. Bu kesret bu vahdet ile sonlanmamış olsaydı, semavî sistem yerli yerinde duramazdı. Şimdi hayvanlar, bitkiler ve madenler alemlerine bakalım. Burada da aynı kanun geçerlidir ve bu âlemleri de aynı kanun yönlendirmektedir. Bir madenin değişik moleküllerine bakacak olursak, kesret buluruz, ancak bunlar da bir özlü bütün (tevhid) içinde biraraya gelmektedirler. Bu özle olan ilişki bozulduğunda bütün parçalanır. Bitkiler âleminde dallar, yapraklar, meyve ve çiçekleri görürüz. Her birinin ayrı renkleri ve Şekilleri vardır. Kökle ilişkileri kalmadığı taktirde bu kesretin varlığım sürdürmesi beklenebilir mi? Hayvanlar âleminin unsurları da el, ayak, göz, burun ve 360 adet eklem gibi uzuvlara sahiptirler. Bütün bu kesret tek bir öz birim şeklinde biraraya gelmemiş olsa yok olur gider. Şimdi de şu makinalara, motorlara, arabalara, elektrik tellerine, su tesisat, vb. sistemlere bakalım; hepsinin de kesret olduğu halde vahdete tâbi olduğunu görürüz. Makineler kendilerine enerji veren kaynaktan uzak tutulsa-lar, ya da arabalar parçalansalar, elektrik tellerinin bağlantısı kesilse veya su tesisatının boruları sökülse varlık sebepleri kaybolmuş ve işe yaramaz hâle gelmiş olmazlar mı? Nübüvvet ve risalet örneği de bütün diğer âdetullah örneklerinden farklı değildir. Bütün nübüvvet zincirinin en güçlü ve en mükemmel peygamberin şahsında sona ereceğini ve bu vasıtayla nübüvvet kesretinin faydalı ve kendi kendine yeterli bir vahdete kavuşacağını söyleyebiliriz. Bu şahsiyet mükemmelliğine sahip tek kişi ise bizim peygamberimiz, hâteme'n-nebiyyat Hz. Muhammed'dir. Bütün önceki peygamberler ve onlara nazil olan ilâhi kitaplar da bu gerçeğe şehadet etmektedir. Aynı sembol Allah'ın bütün peygamberlerden aldığı ahidde de tebarüz etmektedir; eğer onlardan herhangi biri, peygamberimizin devrinde yaşıyor olsaydı Hz. Peygambere inanıp ona yardım edeceklerdi; "...ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz..." (3: 81). Peygamberlerin bu ahdini tasdik ve Hz. Muhammed'in peygamberlerin önderi olduğunu göstermek için Allah Teâlâ Hz. Peygamberin hayat süresi boyunca iki defa bütün peygamberleri bir arada toplamıştır. Hz. Peygamber onlara namazda imamlık yaptığı için önderliği de böylece tescil edilmiştir. Bu hâdiseler sahih hadis kitaplarında rivayet edilen İsra ve Miraç hadiseleridir. Yine Hz. Muhammed bütün peygamberlerden sonra ve kıyamete yakın bir zamanda gönderilmiştir ve Hz. İsa Mesih zuhur ettiğinde onun şeriatını takip edecektir; böylece ahidin bütün şartlan yerine gelmiş olmaktadır. Diriliş gününde de yalnızca Hz. Muhammed'e şefaat hakkı verildiğinden Hz. Peygamberin önderliği bir kez daha tescil edilmiş olacaktır. Kısacası mantık, hikmet ve âdetullah nübüvvetin Hz. Muhammed ile son bulmasmı gerektirmektedir. Âdetullahütan bir diğer misâl: Eşyaya baktığımızda belli bir amacın gerçekleşmesi için birkaç vasıta ve sebebin biraraya gelmesi gerektiğini ve bu ön gereklerin gerçekleşmesi için de uzun bir zaman süresinin geçtiğini görürüz. Ve amacın daima en sonunda elde edildiğine şehadet ederiz. Meselâ bitkileri ele alalım. Tohum yeşermeden önce meydana gelen müdahİl süreçlerin tamamını gözönünde bulundurmamız gerekir. Tohumun yeşerme zamanı gelmeden önceki hazırlık süreçleri çok karmaşıktır ve uzun süre almıştır. Buna benzer olarak bu kâinatın yaratılışının gerçek ve nihaî gayesi ve nübüvvetin gerçek özü Hz. Muhammed'dir; o bu yüzden peygamberlik vazifesi ile vazifelendirilen son kimsedir. Farsça bir dörtlükte Mevlana Muhammed Ever Şah, bu fikri ifade için şöyle beyan buyurmuştur: Ey nebilerin ve rasûllerin sonuncusu, Senin ümmetin bütün milletlerin en hayırlısı Biçil meye başlandığında ekin Kıymetli bir hasad olacaktır Üçüncü misâl: Yine devlet yönetimi için yüzlerce memurun yetiştirildiğini, eğitildiğini ve bu amaç için terbiye edildiğini görmekteyiz. Bunlar hep nitelikli kişiler yetiştirmek için yapılır. Bütün hazırlıklar tamamlandığında Sarayın Kralı ortaya çıkar ve tahta oturur; bundan sonra daha başka bir kimse beklenmez. Hâtmü'n-nübüvvet konusu da buna benzer. Peygamberlerin şahı da peygamberlik zincirinin sonuncusu olan Hz. Muhammed'dir. Bu âdetullah:n ve mantığın gerekli gördüğüdür. Kısaca düşündükten sonra birkaç değişik örnek daha getirilebilir. Bu hususta Kur'ân'dan, hadisden, icma-ı ümmetten ve selef-i sâlihinin söz ve yorumlarından yeterli deliller alınmıştır. Görebilen bir göz ve işiten bir kulak için bunlar yeterlidir. Ebediyen şerri savunan insan için ise hiçbir ilaç çare değildir! Kısaca, yaratılışın ilk gününden günümüze kadar nebiler, rasûller, ashab ve büyük âlimler ve büyük sufiler daima Hz. Muhammed'den sonra hiçbir yeni peygamber gelmeyeceğini söyleyegelmişlerdir. Bu kimselerin hiçbiri bu konu ile ilgili bir tahsise veya dolaylı yorumlara girişmemiştir. Hâtmü'n-nübüvvet fikrini olduğu gibi kabul etmiş ve diğerlerine de aynı şekilde öğretmişlerdir. Bundan sonra da her kim, dinî metinleri tahrif etmeye veya Kur'ânî terimlerin anlamlarını eğip bükmeye kalkarsa cevabını şimdiden almıştır. (Müfti Muhammed Şafii). |