Konu Başlığı: Yunus Emre `nin Hayati Gönderen: Ekvan üzerinde 30 Aralık 2009, 21:39:45 Yunus Emre `nin Hayati Türk milletinin yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden ve Türk dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerinden Yunus Emre XIII. yüzyılın ikinci yarısıyla XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır.Bu çağ,Selçukluların sonu ile Osman Gazi devrelerine rastlamaktadır. İç Anadolu?da mevsimin kurak geçtiği bir yılda Yunus birçok keramet ve inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş´a gelip yardım istemeyi düşündü. Sığırının üstüne bir miktar alıç (yabani elma) koyup dergaha gitti. Huzura varınca armağanını sunduktan sonra, bir miktar buğday istedi.Hacı Bektaş ona lütufla muamele ederek,bir kaç gün dergahta misafir etti.Yunus geri dönmek için acele ediyordu.Dervişler Pir´e Yunus´un acelesini anlattılar.O da: "Buğday mı ister,yoksa erenler himmeti mi?" diye haber gönderdi.O buğday istedi.Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderdi: "İsterse o alıcın her tanesince nefes edeyim!" dedi.Yunus buğdayda ısrar ediyordu.Hacı Bektaş üçüncü defa haber gönderdi: "İsterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim" dedi.Yunus yine buğdayda ısrar edince;emretti,buğdayı verdiler.Yunus dergahtan uzaklaştı.Yolda yaptığı kusurun büyüklüğünü anladı.Pişman oldu.Geri dönerek kusurunu itiraf etti.O vakit Hacı Bektaş,onun kilidini Taptuk Emre´ye verildiğini isterse ona gitmesini söyledi. Yunus bu cevabı alır almaz hemen Taptuk dergahına koşarak başına geleni anlattı. O da Yunus´u dergahın odunculuğuna tayin etti. Yunus 40 yıl bu hizmette bulunduğu halde,dergaha eğri ve yaş odun getirmedi. Hakikate varmak için geçirdiği çilekeşlik devrinde Yunus Emre´nin dergaha hiç eğri ve yaş odun getirmediğini farkeden Taptuk Emre bir gün Yunus´a: "Dağda hiç eğri odun kalmadı mı?" diye sordu.Yunus: "Dağda eğri odun çok,lakin senin kapına odunun bile eğrisi yakışmaz" diye cevap verdi. Yunus, İç Anadolu´da çiftçilikle uğraşan bir Türkmen köylüsü iken gönlüne aşk ateşi düşen ve Hak yoluna eriş¬mek için uzun süre çaba sarfeden, daha sonra bir mürşide bağlanarak ona tam bir teslimiyet göstermek suretiyle ta¬savvuf yolunda yüksek derecelere erebilmiş bir derviş ola¬rak karşımıza çıkmaktadır. Şeyhine kırk yıl hizmet edip seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra kendisi diyar diyar dolaşarak halkı irşat etmiştir. Yunus Emre daha XIII. yüzyılda Türkçe´nin anlatı gücünü herkese göstermiş büyük bir şairdir. Zamanın bir çok bilimini öğrenmiş, fakat bunlar kendisini tatmin etmediği için dervişliğe talip olmuştur. Hakiki aşka ulaşmış, ölmeden önce ölmenin sırrına ermiş, şiirleri ile gönüller sultanı olmuş, şöhreti kesintisiz olarak günümüze kadar gelmiştir. O sözün önemini ve gücünü çok iyi kavramış, edebiyatımızda belki de sözle ilgili en güzel methiyelerden birini yazmıştır. Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı Söz ola ağulu aşı balıla yağ ede bir söz Yunus sözün önemini bildiği için kendisi de güzel ve etkili söz söylemeyi hedeflemiştir. Bunda da kendisinin başarılı olduğunun farkındadır: Yûnus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin Ballar balım buldum kovanım yağma olsun Yunus kendisindeki bu üstün söz söyleme yeteneğini insanlığın iyiliği, mutluluğu ve barışı için kullanır. Sözün anlaşılır ve güzel olmasını da yeterli görmez onun doğru olmasını da ister. Sesini çok geniş kitlelere duyurmak için Türkçe´nin inceliklerinden ve sanat gücünden yararlanır. F. Köprülü "Yunus Emre´nin sanatı tamamiyle millî, yani tamamıyla Türk bir sanattır" der. Türk halkı onun anlattıklarında kendini bulmuş, onun sevgi ve kardeşlik dolu mesajlarını benimsemiş, çe¬şitli meclislere bestelenen ilâhileriyle konuk olmuştur. Türk halkının önemli anma ve kutlama günlerinde oku¬nan mevlidlerde mutlaka Yunus´tan ilâhiler de söylenir. Yunus´un şiirlerinde en çok işlenen konular ilâhî aşk, ALLAH ve peygamber sevgisi, ölüm, gurbet, tabiat, dinî ve ahlâkî öğütlerdir. Yunus´a göre her şeyin özü aşktır, her şey aşkın eseridir. Varlığın oluşumuna sebep olan, ALLAH?ı bildiren ve bulduran aşktır. Ölüm bu dünyanın geçiciliğini hatırlatmak, ebedî olan ahiret hayatına hazırlıklı olmak gerektiğini vurgula¬mak için sıkça işlenir. Ölüm düşüncesi çok keskin tablo¬larla gözlemlere dayandırılarak canlı sahneler hâlinde or¬taya konur. Cennet ve cehennem halkın kolayca anlayabi¬leceği biçimde insana yaklaştırılır. Yunus aynı zamanda kendisini, devrini ve devrindekileri eleştirir. Onun şiirlerinde sosyal tenkit de vardır. Bunları yaparken tek amacı vardır: İnsanlığı iyiliğe, doğ¬ruluğa ve güzelliğe çağırmak. O bunları şöhret ve çıkar için yapmaz. Yaşanılan hayat ve halkın kültürü Yunus´un duyuşu ile birleşerek şiirine yansır ve ona hayat verir. Kendi yaşayışındaki hoşgörü, alçak gönüllülük ve samimiyet men¬kıbelerinin doğmasına yol açmıştır. O, inandığı gibi yaşa¬yan yaşantısını ve duygularını içtenlikle dile getiren bir ermiştir. Onun fikrî ve edebî kaynağının temelinde İslâm imanı vardır. Ayrıca kendisinden önce ortaya konan tasavvufi dü¬şünceye de vakıftır. Yunus´un mistik yönü buradan gelir. Eserlerinde sosyal çalkantılar ve buhranlarla çalka¬lanan bir dönemde en çok ihtiyaç duyulan kanaat, sabır, teslimiyet, tevekkül gibi konulara sıkça yer verir; dünyaya, mala mülke bel bağlamamak, nefsin isteklerine uymamak gerektiğinden söz eder. ALLAH´ın buyruklarına uyma¬yı, ona tam bir teslimiyetle bağlanmayı, onun rızasını kazanmayı tavsiye eder. Onun davası anlaşmazlıkları, kavgayı ortadan kaldırmak, kötülükleri aşk ateşiyle temizlemektir. ALLAH´ın en mükemmel eseri saydığı için insanı sever, yüceltir, en aziz varlık bilir. "Kendisi¬ni bilen Rabbini bilir" hadisinin de gereği olarak insanın Rabbini tanıması ve ona kavuşması için önce kendisini ta¬nımasını ister. Kişinin Hakk´ı kendi nefsinde, gönlünde, canında bulabileceğini dile getirir: İstemegil Hakk´ı ırak gönüldedir Hakk´a turak Sen senligün elden bırak tenden içerü cândadur Aşk, Yunus´un yanından hiç ayrılmıyor. O bir aşk şairi, bir aşk adamıdır. Söyledikleri hep aşktandır, aşkı¬nın eserirdir. Yunus´un şiirleri gözden geçirildiğinde en çok kullanılan kelimelerden birinin aşk olduğu görülür. Bu bazen doğrudan aşk kelimesi ile anlatılırken bazen da sevü, mihr, muhabbet gibi yakın anlamlı kelimelerle ifade edilir. Müstakil olarak aşkın anlatıldığı birçok şiiri vardır. Tasavvuf insana her türlü kirden arınmanın yolunu gösterir. Bu arınmanın temelinde ALLAH?a karşı duyulan aşk vardır. ALLAH?ı bildiren de bulduran da aşktır. Zaten ALLAH?a kulluk etmenin özünde de ALLAH aşkı vardır. Ya¬ratılışın sebebi, her şeyin ilk kaynağı aşktır: Evvel yer gök yoğıdı varıdı ´ışk bünyâdı ´Işk ezelden kadîmdür ´ışk getürdi ne varı En büyük aşk, ALLAH?ın Hz. Muhammed?e, Hz. Muhamedd?in de ALLAH?a karşı duyduğu aşktır. Çünkü Yüce Yaratıcı Hz. Muhammed için ?Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım? buyurmuş ve ilk olarak nur-ı Muhammed?i yaratmıştır. Yunus ALLAH´ın sevgilisi olan (Habibullah) Hz. Muhammed´e duyulan sevgi ve muhabbeti de aşkla ifade et¬miştir: ´Işkun ile ´âşıklar yansun yâ Resûlallâh İçüp ´ışkun şarâbın kansun yâ Resûlallâh Şol seni seven kişi komış yolına başı İki cihan güneşi sensün yâ Resûlallâh Sevgi veya nefret ALLAH için olduğu zaman bir anlam ifade eder. Böyle yapılan kulluk issanı olgunlaştırır. Bu güzel hasletleri kazanmış kimseler hiç kimseyi incitmez, kimsenin gönlünü kırmaz, yerine göre evrensel boyut da kazanır. Bu yüzden bazı kimseler Yunus?u hümanist olarak nitelendirir. Hümanizm insan sevgisi anlamında olsa da XVII. Yüzyıl aydınlanma dönemi filozofları hümanizmi bütün sorunların insandan başka bir kaynağa başvurmadan sadece insanda çözülebileceğini savunurlar ve insanı tek ölçü olarak kabul ederler. Dolayısıyla bu görüş dini ve ALLAH inancını tamamiyle reddeder. Gönlü ALLAH aşkıyla dolu olan Yunus?u hümanist olarak değerlendirmek tamamiyle yanlış bir fikirdir. Yunus´un şiirlerinde er, eren, evliya kelimeleri tevhit hakikatiyle idrak edenler için kullanılır. İşte Yunus´un kendisi de böyle bir derviştir. O da başlangıçta her insan gibi aklı ve imanı ile dinî konuları öğrenip ALLAH ve varlık konusunda bir düşünceye sahip olmuş, ancak tasavvuf yo¬lunda seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra bu düşünce¬leri değişmiş, daha yüksek bir idrak seviyesine ulaşmıştır. O bütün varlıkta Hakk´ın varlığının ve birliğinin idrak edilmesi anlayışının savunucusudur. Ezelî ve ebedî varlık ALLAH´ın zâtından ibarettir. Onun yoktan var ettiği yarattı¬ğı âlem ise onun varlığına delil ve tecellîlerine aynadır. Kâinatın varlığını ve manasını inkâr etmez, ALLAH insanı ve kâinatı kendisini bildirmek için yaratmıştır. Derviş, tasavvuf yolunda aldığı eğitimle tüm varlıkta Hakk´ın varlığını ve birliğim müşahede eder. Kişi bu ma¬kama ulaşınca Hakk´ın huzurunda olmanın feyzine ka¬vuşmuştur. Bu sadece bir akılla anlamak değil zevk ve hal olarak yaşamak demektir. Bu da bir çeşit bilme ve görme¬dir. Bu da gönül gözü ile mümkün olmaktadır. Yunus temeli ilâhî sevgiye dayanan ilâhî. Tabiî Hukuk gözü ile gerçek İslam´ın temsilcisi olarak nitelenmeyi en fazla hak etmiş olan şairlerdendir. Bir ülkenin manevî hazinesi içinde Yunus´un, şiirlerinin bulunması paha biçilmez bir mutluluktur. Yunus´a soralım: Bu eşsiz bilgeliği hangi kaynaktan aldın? Yunus?ta riya yoktur. Bütün değerler öğretisini gerçek değerleri tebliğ eden ALLAH elçilerinin gerçek tebliğleri arasında fark görmeyen, bütün gerçek elçileri aynı dinin temsilcileri sayan İslam´dan, geniş anlamı ile bütün gerçek Peygamberlerin tebliğlerini kapsayan tek ilahî dinden aldığını belirtir: Uş yine nazar oldu bu bizim canımıza Muhammet bünyad urdu dîn ü îmânımıza Peygamberler serveri din direği Muhammed Gör ne gevherler koymuş bu bizim canımıza Kur´an-ı Kerim´e göre de ALLAH sevgisi ancak bu sevgi ile ger¬çekleşir. Peygamber reddedilerek ALLAH sevgisi olmaz (Al-i İmran, 3, 31). Resul-i Ekrem (S. A.) insanlığa Kitab ve Hikmet öğretmeye gelmiştir. (bkz: Cuma Suresi). Kur´an-ı Kerîm, Resul-i Ekrem´in (S.A.) ve önceki elçilerin tebliğ ettikleri ilahî hikmet öğretisinin önemini belirtir. (Bakara, 2, 269). Bugün ve dün; insanlığın özlemle ulaşmaya çalıştığı Hukuk (Adalet) Devleti ve İnsan hakları öğretisinin temelinde işte bu sar¬sılmaz kaya vardır: Gerçek değerler öğretisi, İlahî sevgi ve adalet değerlerine dayanan değerler dizisi! Yunus, sadece zahirde kalanlardan değildir, ancak, "bâtınîlik" iddiası ile aynı ve İslam dışı yollar tutturanlardan da değildir. Yunus dü¬şüncesinin ürünlerine baktığımızda, Onun Kur´an ölçüsünde olduğunu gö¬rürüz. Bu açıdan Yunus "İslam şairi" olarak nitelenmeyi en çok hakkedenlerdendir: Mumsuz baldır Şeriat, tort(u)suz yağdır tarikat Dost için balı yağa ne içün katmayalar? İşte bu¬rada, temel değer ve bütün diğer değerlerin zorunlu kaynağı olan "İlahî sevgi" ve ondan kaynaklanan insanlık sevgisi ile, "zahir" ve "batın", tam bir denge ile uzlaştıran bir hakîmin, bir bilgenin ko¬nuştuğu görülür. |