๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Şiir Dünyası => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 06 Ocak 2010, 23:39:10



Konu Başlığı: Fuzuli`nin Hayati
Gönderen: Ekvan üzerinde 06 Ocak 2010, 23:39:10
Fuzuli`nin Hayati









Gerçek adı Mehmed B. Süleyman´dır. Kerbelâ´da doğdu, doğum yılı kesinlikle bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre 1480 dolaylarındadır. 1556´da Kerbelâ´da öldü. Yaşamı, özellikle gençlik dönemi ve öğrenimi konusunda yeterli bilgi yoktur. Şiirde "Fuzûlî" adını, kendi şiirlerinin başkalarınınkilerle, başkalarının şiirlerinin de kendisininkilerle karşılaştırılması için aldığını, böyle bir takma adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını, Farsça Divan´ının girişinde açıklar. Ama "işe yaramayan", "gereksiz" gibi anlamlara gelen "fuzûlî" sözcüğünün başka bir anlamı da "erdem"dir. Onun bu iki kaşıt anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır.
Fuzûlî iyi bir öğrenim görmüş, özellikle İslam bilimleri, tasavvuf, İran edebiyatı konularında çalışmalar yapmıştır. Şiirlerinde görülen kavramlardan simya, gökbilim konularıyla ilgilendiği, İslam bilimleri içinde hadis, fıkıh, tefsir ve kelam üzerinde durduğu, gene yapıtlarında yer alan kavramların incelenmesinden ortaya çıkmaktadır. Türkçe, Arapça, Farsça divanlarında bulunan şiirleri, bu üç dili de çok iyi kullandığını, onların bütün inceliklerini kavradığını göstermektedir.
Ona göre şiirin özünü sevgi, temelini bilim oluşturur. "Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir" anlayışından yola çıkarak sevgiyi evrenin özünü kuran bir öğe diye anlar, bu nedenle "evrende ne varsa sevgidir, sevgi dışında kalan bilim bir dedikodudur" yargısına varır. Sevginin yanında, şiirin örgüsünü bütünlüğe kavuşturan ikinci öğe üzüntüdür, sevgiliye kavuşma özleminden, ondan ayrı kalıştan kaynaklanan üzüntü. Üzüntünün, ayrılık acısının, kavuşma özleminin odaklaştığı başlıca yapıtı Leylâ ile Mecnun´dur.

Türkçe Divan´ının önsözünde şiir anlayışını ifade eden Fuzûlî, şiir gibi bir sanat şubesinin ilimsiz olmayacağının şuûruna vararak, "İlimsiz şiir, esası yok duvar gibi olur ve esassız duvar gâyette bî-îtîbar olur" diyerek aklî ve naklî ilimlerden olan hadis, tefsir, kelam, fıkıh gibi İslâmi ilimleri; mantık, hendese, astronomi ve tıp gibi aklî ilimleri öğrenmiştir.

Fuzûlî´ nin yaşadığı coğrafya, gerek İslâmiyet öncesi devirlerde ve İslâmiyet´ in hakim olduğu devirlerde, devamlı, büyük kargaşanın yaşandığı ve bunun sonucu olarak, her karış toprağına kan ve hüzün sinmiş bir coğrafyadır. En büyük acı, Kerbelâ vak´asında Hz. Hüseyin´ in şehit edilmesidir ki, İslâm tarihinin en trajik olayıdır. Bu ızdırap dolu iklimin çocuğu olan Fuzûlî´nin şiirlerinde ilk dikkat çeken tematik özellik, ızdıraba dayalı, lirik bir aşktır. Klasik Türk şiirinin kavuşma yerine ayrılık tema´ sını idealize etmesi de, Fuzûlî´nin ızdırap anlayışıyla çıkmış ve böylece "muzdarip şair Fuzûlî" doğmuştur. Şiirlerindeki lirizmin temelinde evrensel bir beşeri özellik olan ızdırap yatan Fuzûlî, şiirlerinin fonuna tasavvufu yerleştirerek aşk ve mistisizm gibi iki erişilmezlik anlayışını birleştirmiştir.

Sanat ile ilmi bir arada kaynaştıran Fuzûlî, üç dili de bilmesine rağmen, Türkçe şiirlerinde, kolay anlaşılabilen ve devrinin ortalama insan zümrelerinin konuştuğu bir dil kulanmış; pek ağırlıklı Arapça ve Farsça unsurlar kullanmamıştır.
Fuzûlî, bir aşk şairidir. Bütün şiirlerinde aşkını anlatmıştır. Bu aşk, maddi ve beşeri aşktan başlayarak ilâhî, tasavvufî aşka gitmiştir. Fuzûlî, gençliğinde aşk şiirleri yazmış, sonra bunu bırakarak ilim ve marifet öğrenme yoluna gitmiştir. Şairin gençlik hevesiyle söylediği şiirler maddî ve beşerî aşkı, ilim tahsilinden sonra yazdıkları ise tasavvufî aşkı anlatan şiirlerdir. Fuzûlî de aşkın böyle beşerî aşktan nasıl yavaş yavaş sıyrılarak ve maddeden uzaklaşarak ilâhî, tasavvufi aşka eriştiği Leylâ ve Mecnûn mesnevisinde de en iyi şekilde görülür. Leylâ ile Mecnûn´un aşkları okulda maddî bir aşk olarak başlar ve eserin sonunda ilâhî bir aşk hâline gelir.


Fuzûlî?nin aşkına konu olan sevgili, eti ve kemiğiyle somut olarak kendini belli etmez. Her şiirde aynı özellikleri taşır; hep bir örnektir, soyuttur. Yani Fuzûlînin sevgilisi ilâhî sevgilidir; Allah´tır. Böylece Fuzûli?nin hemen bütün şiirlerindeki aşk tasavvufi âşktır.

Fuzûlî, inanç konusunda da erdemin, doğruluğun, Kuran´ın özüne bağlı kalmanın gereğini savunur. Ona göre oruç, namaz, zekât gibi görevler gösteriş için değil, kişinin özünü kötülükten arındırmak, olgunlaştırmak içindir.
Türkçe, Arapça ve Farsça´ nın geçerli olduğu bir coğrafyada yaşayan Fuzûlî, bu üç dil ile şiir yazacak kadar dili vukûfu ve şuûru olan bir şairdir. Gençlik yıllarında yazdığı aşk şiirlerinde, muhtemelen Türkçe´ yi kullanan Fuzûlî, daha sonraları Farsça çoğunlukta olmak üzere Arapça ile de şiirler söyleyerek, yaşadığı edebî atmosferin bir aynası olmuştur.