Konu Başlığı: Veba Hastalığı Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Kasım 2011, 19:11:26 32- Veba Hastalığı 2038- Üsâme (r.a)'tan rivayet edilmiştir: “Veba, bir azabtır yada İsrail oğullarından bir kavme veya sizden önce geçen bir ümmet üzerine gönderilmiş bir azabtır. Sizler, onun bir yerde çıktı işittiğiniz zaman o vebalı yere gitmeyin. Sizin içerisinde bulunduğunuz uerde bu hastalık meydana çıkarsa ondan kaçmak için oradan çıkmayın.” [340] Veba Taun: Veba ilk çağlardan beri tanınan bir hastalıktır. Eskiden ağır ve öldürücü, salgın yapan hastalıkların hepsi veba ismi altında toplanmıştı. Vebanın belirtisi koltuk altı, kulak arkası ve yumuşak etlerde siyahlık veya solgunluktur. Veba hastalığının bulaşması: Veba basili, herşeyden evveİ farelerde salgın bir şekilde hastalık yapar. İnsaniara da farelerden geçer. Arada vasıta olan hayvanlar pirelerdir. Pireler hasta fareleri ısırarak onların kanında dolaşan veba mikroplarını alır insanlara geçerlerse bu pirelerin insanları ısırması ve pisliklerini deri üzerinde bırakmalan sebebiyle kaşın malar hâsıl olur. Bu kaşınmalar esnasında pire pislikleri içinde bulunan veba basilleri deri üzerindeki ufacık sıyrıklardan vücuda girerler. Bu suretle sağlam insanlar veba mikrobunu almış ve hastalığa bulaşmış olurlar. Bugünün tıbbında veba hastalığından korunmak için vebalı hastalara izolasyon ve karantina mutlak surette tatbik edilmelidir. Vebalı hasta ve şüpheli şahıslanz! bulaşık yerden aynlmasina müsaade edilmez. Bulaşık bölgeden gelen yolcuların doğrudan doğruya memleket içine girmesine izin verilmez. Afetzede bölgelerde fare mücadelesi hiç ihmal edilmemelidir. Pire mücadelesi için gerekli malzeme te'min edilmeli, hastalık foküsleri tayin edilmelidir. Milton diyor ki: “Vebadan korunma, kemirici hayvanlarla ve pirelerle mücadele tedbirleri almakla ve hastanın kat'ı surette tecrîti ile olur.” Vebadan korunma hususunda Hz. Peygamber (s. a.v.) ise şöyle buyurur: “Bir yerde taun (veba)'un bulunduğunu işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bulunduğunuz yerde meydana gelmişse oradan da ayrılmayınız.” Hadisin birinci kısmı dışarıdan gelinerek hastalık alınmasını önleyici, ikinci kısmı ise hastalığın bulaşık bölgeden etrafa yayılmasını durdurucudur. Bir insanın salgmh bölgeden dışarı çıkabilmesi için ancak sağlam olması gerekir. Bu emir daha henüz hastalanmamış, fakat vücuduna mikrop girmiş olanları başka bir deyimle kuluçka dönemindekileri de kapsamaktadır. Zehebî (v. 748/1347) şöyle diyor: “Veba hastalığı blan yere gitmemenin iki faydası vardır. Birincisi kötü havayı teneffüs edip hasta olmaktan korunmak, ikincisi de hastalarla oturup kalkıp hastalığın ulaşmasını önlemek.” Veba hakkındaki Hz. Peygamber (s.a.v.)'in emri hudut ve sahillerden bir ülkeye veya bir şehre bulaşıcı hastalığın girmemesi için alınan en köklü tedbirdir. Karantina'nm bugünkü tarifi şudur: “Bulaşıcı bir hastalığın bulaşmasına maruz kalmış ve maruz kalmış olmasından şüphe edilen insan veya evcil hayvanların, hastalığın en uzun kuluçka dönemi boyunca, böyle olmayanlarla temasını önlemek için hareket serbestliğinin sınıflandırılmasıdır.” Hastalık bulaştıktan sonra ne gibi tedbirler alınacağını bildiren Resûl-i Ekrem hastalığa sebeb olan ve zararları dokunan hayvanlarla mücadeleyi de emretmiştir. [341] 2039- Abdullah İbn Abbâs (r.a)'tan rivayet edilmiştir: “Ömer b. Hattâb, Şam'a gitmek üzere yola çıkmıştı. Yermuk yakınında bir köy olan “Serğ” denilen yere vardığında onu ordu komutanları olan Ebû Ubeyde İbnu'l-Cerrah ve arkadaşları karşılayarak Şam'da veba ortaya çıktığını kendisine haber verdiler. Abdullah İbn Abbas der ki: Bunun üzerine Ömer: “Bana ilk muhacirleri çağırın!” dedi. Ben de onları çağırdım. Onlarla istişarede bulunup Şam'da veba hastalığının ortaya çıktığını onlara haber verdi. Derken görüş ayrılığına düştüler. Bâzıları: “Sen bir iş için yola çıktın, biz ondan geri dönmeni uygun görmüyoruz” dediler. Bâzıları da: “Senin beraberinde olanlar, insanların geri kalanı ve Resulullah (s.a.v.)'in sahabileridir. Onları bu vebanın üzerine götürmeni uygun görmüyoruz” dediler. Ömer, onlara: “Yanımdan kalkın!” dedi. Sonra da: “Bana Ensâr'ı çağırın!” dedi. Onları da çağırdım. Ömer, onlarla istişare etti. Fakat onlar da, muhacirlerin yolunu tuttular ve onlar gibi ihtilâf ettiler. Ömer, onlara da: “Yanımdan kalkın!” dedi. Sonra da: “Bana, Mekke'nin fethine katılan muhacirlerinden burada bulunan Kureyş ihtiyarlarını çağır!” dedi. Onları da çağırdım. Onlardan ikisi bile Ömer'in yanına ihtilâfa düşmedi. Sonra da: “Biz insanları Medine'ye geri döndürmeni, onları bu vebanın üzerine götürmemeni uygun görüyoruz” dediler. Bunun üzerine Ömer cemaata seslenip: “Ben sabahleyin hayvanın sırtmdaydım. Siz de binin!” dedi. Ebû Ubeyde İbnu'l-Cerrah: “Allah'ın kaderinden kaçmak için mi?” dedi. Ömer: “Ey Ebu Ubeyde! Bunu senden başkası söylemeliydi!” deyip sonra da: “Evet, Allah'ın kaderinden, yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Ne buyurursun. Senin develerin olsa da iki taraflı bir vadiye inseler, tarafların biri verimli, diğeri çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah'ın kaderiyle otlatmış, çorak yerde otlatsan da Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz miydin?” dedi. Az sonra Abdurrahman İbn Avf geldi. Bir haceti için gitmişti. O: “Bu hususta bende bir bilgi var. Ben, Resulullah (s.a.v.)'i: “Bir yerde veba olduğunu işitirseniz, o yere gitmeyin! Bir yerde veba ortaya çıkar da siz de orada bulunursanız, ondan kaçmak için o yerden çıkmayınız!” buyururken işittim, dedi. Abdullah İbn Abbâs: “Bunun üzerine Ömer İbnu'l-Hattâb, Allah'a hamd etti, Sonra oradan ayrılıp Medine'ye geldi” dedi. [342] Açıklama: Hz. Ömer'in hilafeti ve hicretin 17. yılının sonlannda ortaya çıkan bu felaket; Suriye Mısır ve Irak'ı istila edip aylarca sürmüştür. Hastalığın en hızlı günlerinde, üç gün içerisinde yetmiş bin kişinin öldüğü belirtilmektedir. Suriye ve İrak'taki İslam ordusunun kayıbı yirmibeş bin civarında olduğu söylenmektedir. Bu veba sırasında ileri gelen bazı sahabilerde hayatını kaybetmiştir. Bu veba, Emvas vebası adıyla meşhurdur. [340] Buhârî, Enbiyâ 54; Tirmizî, Cenaiz 66, 1065. [341] B.k.z: Dr. M. Denizkuşları, a.g.e., s. 95-97. [342] Bıihârî, Tıb 30; Ebu Dâvud, Cenaİz 6, 3103; Nesâî, Sünenü'l-Kübrâ, 7522; Ahmed b Hanbel, Müsned, 1/192. |