๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sahih-i Müslim Muhtasarı => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 05 Aralık 2011, 19:49:01



Konu Başlığı: Peygamber (s.a.v.)’in Haccı
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 05 Aralık 2011, 19:49:01
19- Peygamber (s.a.v.)’in Haccı


1125- Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali'den rivayet edilmiştir;

“Câbir b. Abdullah'ın yanına girdik. O, yanma girenlerin kimler olduğunu sor­du. Sıra bana gelince:

Ben, “Muhammed b. Aİi b. Hüseyin'im” dedim. Bunun üzerine eliyle başıma uzanarak üst düğmemi çıkardı. Sonra alt düğmemi de çıkardı. Sonra avucunu me­melerimin arasına koydu. Ben, o zaman genç bir çocuktum. Bana:

“Hoş geldin kardeşimin oğlu! Dilediğini sor” dedi. Ben de sordum.

“Onun gözleri görmüyordu. Namaz vakti gelince bir dokumaya sarınarak nama­za kalktı. Dokuma küçük olduğu için omuzlarına koydukça iki tarafı geriye dönü­yordu, Cübbesi de yanıbaşında askıda duruyordu. Bize namazı kıldırdı. Daha sonra ona:

“Bana, Resulullah (s.a.v.)'in haccını anlat” dedim. Câbir eliyle dokuz işareti yaparak:

“Doğrusu Resulullah (s.a.v.) haccetmeden dokuz sene Medine'de durdu, son­ra onuncu sene kendisinin haccedeceğini halka bildirdi. Bunun üzerine Medine'ye birçok insan geldi. Bunların hepsi, Resulullah (s.a.v.)'e uymanın çaresini arıyor, onun ameli   gibi   amelde   bulunmak  istiyorlardı.   Derken   onunla  birlikte   yola   çıktık. Medinen'nin güney doğusunda, Mescid-i Nebevî'ye 18 km. mesafede bir yer olan Zu'1-Huleyfe'ye varınca Esma bint Umeys, Muhammed b. Ebi Bekr'i doğurdu. Nasıl hareket edeyim diye Resulullah (s.a.v.)'e haber gönderdi. Peygamber (s.a.v.), ona:

“Yıkan, bir elbiseye sarın ve ihrama gir!” diye cevâp verdi. Daha sonra Resulullah (s.a.v.) (oradaki) mescitte namaz kıldı, sonra devesi Kasvâ'ya bindi. Devesi, Resulullah (s.a.v.)'i Beydâ düzlüğüne çıkardığı zaman onun önünde gözü­mün görebildiği kadar binekli ve yayalı gördüm. Bir o kadar sağında, bir o kadar solunda, bir o kadar da arkasında vardı. Resulullah (s.a.v.) aramızda bulunuyordu. Kur'ân ona iniyor, açıklamasını da o biliyordu. O ne yaparsa biz de onu yapıyorduk. Derken:

“Lebbeyk! Allahümme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike  leke lebbeyk. Inne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'1-mülk. Lâ şerike lek” Allahım! Tekrar tekrar icabet sana. Tekrar tekrar icabet sana. Tekrar tekrar icabet sana. Senin ortağm yoktur. Emret! Hamd, Sana mahsustur. Nimeti veren Sensin. Mülk Senindir, Senin benzerin ve ortağın yoktur” tevhid sözlerini yüksek sesle söyledi.

İnsanlar da, öteden beri getirmekte oldukları bu telbiyeyi yüksek sesle getirdiler. Resulullah (s.a.v.) bundan dolayı kendilerine bir şey demedi. O, kendi telbiyesine devam etti. O sıralarda biz ancak hacca niyet ediyor, umreyi bilmiyorduk. Onunla birlikte Kabe'ye vardık. O, Haceru'I-Esved'i selamladı. Üç tur hızlı, dört de normal yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra İbrahim (a.s)'ın makamına ulaşıp;

“Siz de, İbrahim'in makamından namazgah edinin!” [304] ayetini okudu.

Makamı, kendisi ile Beytullah arasına aldı. İki rekat namaz kıldı. Birinci rekatta Fatiha'dan sonra İhlas suresini, ikinci rekatta ise Fatiha'dan sonra Kafirun suresi­ni okudu.

Hadisin ravisi Ca'fer b. Muhammed:

“Babam Muhammed, Câbir'in, bunu, kendiliğinden değil, bizzat Peygamber (s.a.v.)'den duyarak söylediğini biliyorum” dedi.

Sonra tekrar Haceru'I-Esved'e dönüp onu selamladı. Sonra Safa kapısından Safa Tepesine çıktı. Safa Tepesine yaklaşınca:

“Doğrusu Safa ile Merve, Allah'a ibadet etmeye vesile olan nişanelerdir” [305] ayetini okudu ve:

“Allah'ın başladığından başlıyorum” diyerek Safâ'dan başladı. Ta Beytullah'ı görünceye kadar onun üzerine çıktı. Beytuilah'ı görünce kıbleye döndü. Daha sonra şu sözlerle Allah'ı tevhid eyledi ve O'na tekbir getirip:

“Lâ ilahe illallâhu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve ala külli şey'in kadîr. Lâ ilahe illallâhu vahdehu ve enceze va'dehu ve nasara abdehu ve hezemetu'l-ahzâbe vahdehu” Bir tek Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur,O'nun ortağı yoktur. Mülk, O'nundur. Hamd de, O'na mahsûstur. O, her şeye kadirdir! Bir tek Allah'tan başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi. Kulunu muzaffer kıldı. Yalnız başına bütün hizipleri bozguna uğrattı” buyurdu.

Bu arada dua okudu. Bu söylediklerini üç defa tekrarladı. Sonra Merve'ye doğ­ru indi. Ayakları, vadinin ortasına indiğinde hızlıca yürüdü. Ayaklan vadiden çıkınca normal yürüyüşüne devam etti. Nihayet Merve'ye seldi. Merve'de dahî Safâ'da yap­tığı gibi hareket etti. Merve üzerinde son tavafını yaparken:

“Eğer hac aylarında umrenin caiz oluşu ihrama girerken önüme çık­saydı, kurban edilmek üzere Kabe'ye kurban sevketmezdim. Haccımı da, umre kılardım. Sizden heer kimin yanında kurbanlığı yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccim umreye çevirsin!” buyurdu.

Bunun üzerine Sürâka İbn Mâlik b. Cu'şum ayağa kalkıp:

“Ey Allah'ın resulü! Haccı umreye çevirme işi, sadece bizim bu sene­mize mi özgü, yoksa ebedi mi?” diye sordu. Resulullah (s.a.v.) parmaklarını birbi­rine kenetleyip iki defa:

“Umre, hacca dâhil olmuştur. Hayır,  ebedî olarak devam edecektir!” buyurdu.

Ali (r.a), Yemen'den Resulllah (s.a.v.)'in develerini getirdi. Fâtıma (r.anhâ)'yı ihramdan çıkanlar içerisinde buldu. Fâtıma, boyalı elbiseler giymiş ve sürme çekin­mişti. Ali, onun bu yaptığını beğenmedi. Fâtıma:

“Bunu, bana babam emretti!” dedi. Ali, Irak'ta iken şöyle derdi:

Bunun üzerine ben Fâtıma'yı bu yaptığından dolayı azarlatmak ve Resulullah (s.a.v.) nâmına söylediklerini sormak için Resulllah (s.a.v.)'e gittim. Ona, Fâtıma'nm yaptıklarını beğenmediğimi ona haber verdim. Resulullah (s.a.v.):

“Doğru söylemiş, doğru söylemiş. Sen, hacca niyetlenirken ne dedin?” buyurdu. Ben:

“Rabbim! Resulün neye niyetlenerek ihrama girdiyse, ben de ona niyetlenerek ihrama girdim” cevabını verdim. Resulullah (s.a.v.):

“Benim yanımda kurbanlığım var. Dolayısıyla ben ihramdan çıkmıyo­rum. Sen de ihramdan çıkma!” buyurdu.

Ali'nin Yemen'den getirdikleri ile Peygamber (s.a.v.)'in beraberinde getirdikleri kurbanlıkların toplamı, yüz adet idi. Derken cemâatin hepsi ihramdan çıkıp saçla­rını kısalttılar. Sadece Peygamber (s.a.v.) ile yanlarında kurbanlık bulunanlar hariç idi.

Zilhicce'nin 8. günü olan Terviye günü gelince, hacca niyetle ihrama girip telbiye getirerek Mina'ya doğru hareket etti. Resulullah (s.a.v.) hayvanına binmişti. Mina'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldı. Sonra güneş doğunca­ya kadar biraz daha orada durdu. Sonra Arafat'a yakın bir yer olan “Nemira” denilen yerde kendisi için kıldan bir çadır kurulmasını emretti.

Daha sonra Resulllah (s.a.v.) yola koyuldu. Kureyş kendilerinin câhiliyet dev­rinde yaptıkları gibi onun da Müzdelife'de bir dağın ismi olan Meş'ari Haram'da vakfe yapacağını ileriye geçmiyeceğini düşünüyordu. Resulullah (s.a.v.) Müzdelife'yi geçip Arafat'a vardı. Çadırını, “Nemira” denilen yerde kurulmuş olarak buldu. Orada konakladı. Güneş, tam tepe noktasından batıya doğru meyledince, devesi Kasvâ'nın hazırlanmasını emretti. Bunun üzerine Kasva'ya semer vuruldu.

Daha sonra Urane vârisine geldi ve cemaata hutbe okuyup:

“Doğrusu sizin kanlarınız ve mallarınız şu beldenizde, şu ayınız da, şu gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır.

Dikkat edin! Câhiliyet işlerine ait her şey ayaklarımın altına konmuştur.

Câhiliyet devrinin kandâvaları da kaldırılmıştır. Bize ait olan kan dâvala­rından ilk kaldırdığım ilk kan dâvası, Rabîa İbnu'l-Hâris'in oğlunun kan da­vasıdır. Rabîa'nın oğlu, Sa'd oğulları kabilesinde çocuğu için süt anne aramaktayken Huzeyl kabilesi onu öldürmüştü.

Câhiliyet devrinin ribası da kaldırılmıştır. ilk kaldırdığım ribâ, bizim yâni Abbâs b. Abdîlmuttalib'în ribâsıdır. Bu ribânın hepsi muhakkak kaldı­rılmıştır.

Kadınlar hakkında Allah'tan korkun. Çünkü siz, onları Allah'ın emânıyla aldınız ve onları Allah'ın kelimesiyle kendinize helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bir kimseye ayak bastırmamaları sizin, onlar üzerindeki hakkı­nızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermemek şartıyla dövün. Onların sizin üzerinizdeki hakkı da, yiyeceklerini ve giyeceklerini mâr-uf şekilde vermenizdir.

Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarıhrsanız bir daha asla sap­mazsınız. Size, Allah'ın Kîtab'ını bıraktım.

Size, kıyamet günü ben sorulacağım. O zaman ne diyeceksiniz?” buyur­du. Sahabiler:

“Risâletini tebliğ ettiğine, görevini yerine getirdiğine ve nasîhatta bu­lunduğuna şahitlik ederiz” dediler.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), şehâdet parmağını göğe doğru kaldırıp onun­la insanlara işaret ederek üç defa:

“Rabbim! Şâhid ol! Rabbim! Şâhid ol!” buyurdu.

Daha sonra ezan okutup kamet getirterek öğle namazını kıldırdı. Sonra kamet getirterek ikindiyi de kıldırdı. Bu iki farz namaz arasında başka namaz kıldırmadı.

Bundan sonra hayvanına binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kasvâ'nın göğsünü kayalara çevirdi. Yayahlanrın toplandığı, yeri önüne aldı ve kıbleye döndü. Artık gü­neş kavuşuncaya kadar vakfe hâlinde kaldı. Güneşin sarılığı biraz gitmişti. Nihayet tamamen kayboldu. Resulullah (s.a.v.), Üsâme'yi terkisine alıp yola koyuldu. Kasvâ'nın yularını o kadar kasmışti ki, nerdeyse başı, semerinin altındaki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de:

“Ey cemâat! Sükûneti koruyun, sükûneti koruyun!” diye işaret ediyordu.

Kum tepeciklerinden birine geldikçe hayvanın dizginini, düze çıkıncaya kadar biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'ye vardı. Orada akşam ile yatsıyı bir ezan ve iki kametle kıldırdı. Bu iki farz namaz arasında hiç bir nafile namaz kılmadı. Sonra Resulullah (s.a.v.) şafak doğuncaya kadar uzandı. Sabah aydınlanınca bir ezan ve bir kametle sabah namazını kıldırdı. Sonra Kasva'ya binip Meş'ar-i Harâm'a geldi.

Kıbleye karşı dönüp Allah'a dua etti, tekbîr Allahu Ekber getirdi, tehlîl ve tevhîdde La ilahe illallah'da bulundu. Ortalık iyice aydınlayıncaya kadar vakfeye devam etti.

Daha sonra güneş doğmadan yola koyuldu. Terkisine de Fadl b. Abbâs'ı aldı. Fadl; saçı güzel, beyaz ve yakışıklı bir kimseydi. La ilahe illallah yola çıkınca bir ta­kım kadınlar yanından koşarak geçti. Fadl onlara bakmaya başladı. Bunun üzerine yanından koşarak elini Fadl'ın yüzüne koydu. Fadl da yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmaya başladı. Bu defa Resulullah (s.a.v.)'de elini öbür tarafa çevirerek Fadl'ın yüzüne kapadı. Fadl yüzünü öbür tarafa çevirerek bakıyordu. Nihayet Muhassir vadisinin ortasına vardı. Hayvanını biraz daha sürdü. Sonra 'büyük cemre'ye çıkan orta yolu tuttu. Nihayet ağacın yanındaki cemreye/Akabe Cemresine vardı. Oraya, yedi ufak çakıl taşı attı. Bunlar, atılan ufak taşlar gibiydi. Onları, vadinin içinden attı. Her birini atarken tekbir getiriyordu.

Daha sonra kurban yerine gidip kendi eliyle aitmışüç deve boğazladı. Sonra bıçağı Ali'ye verdi. Geri kalan otuzyedi deveyi de Ali boğazladı. Resulullah (s.a.v.), Ali'yi kendi kurbanlıklarına ortak yapmıştı. Sonra her deveden bir parça alınmasını emretti. Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi. İkisi de develerin etinden yeyip çorbasından içtiler.

Daha sonra Resulullah (s.a.v.) devesine bindi, Beytullah'a varıp orada veda tavafı yaptı. Tavaftan sonra Mekke'de öğle namazını kıldırdı. Sonra da zemzem suyu dağıtan Abdulmuttalib oğullarının yanlarına gelip onlara:

“Ey Abdulmuttalib oğulları! Su çıkarın! İnsanların hac fiillerinden sa­narak su çıkarmanız hususunda başkalarının size galebe çalacağından endi­şe etmeseydim, ben de sizinle birlikte su çıkarırdım” buyurdu.

Bunun üzerine onlar, Resulullah (s.a.v.)'e bir kova zemzem suyu takdim ettiler. Resulullah (s.a.v.)'de bu zemzem suyundan içti. [306]

Açıklama:

Resulullah (s.a.v.), Arafat'ta Cuma günü bineğinin üzerinde insanlara bir hutbe okuyup konuşmasında İslam'ın temel esaslarını açıkladı. Şirk ve cahiliye adetlerini, o konuşmasıyla çökertti. O hutbede; dinlerin haramlığında ittifak ettiği kan, mal ve ırz gibi hakların çiğnenmesinin haram oluşunu ilan etti. Cahiliye dönemi faizinin hepsini kaldırdı. Kadınlara iyi davranılmasını tavsiye etti. O hutbede Muhammed ümmetine, Allah'ın kitabına sımsıkı sanlamalrını haber verdi. Sonra onlara kendi yaptığı tebliğden kıyamet günü sorulduğunda ne diyeceklerini sordu. Onlarda, tebliğ yaptığını, Allah'ın emanetini yerine getirdiğini söyledi­ler. O zaman şahadet parmağını göğe doğru kaldırıp onları üç kere şahit tuttu. Sonunda ise; orada bulunanların, bulunmayanlara bunu tebliğ etmelerini onlara emretti.

Hutbe bitince, Bilâl'e ezan okumasını emretti. O da ilk önce ezan okudu. Ardından da namaz için kamet getirdi. İik önce öğleyi, kıraati gizliyerek iki rekat kıldırdı. Sonra tekrar kamet getirtdi. İkindiyi de aynen iki rekat kıldırdı. Beraberinde bulunanlarda cem ederek namazlannı kıldılar. O gün, Cuma idi.

İslam Tarihi'nde bu hutbe; “Veda Hutbesi” olarak bilinir. Arafat'ta vakfenin hikmeti şudur: müslümanların aynı zaman ve mekanda, Allah'ın rahmetini arzulayarak samimiyetle dua ve niyaz ederek yalvarıp yakararak bir araya gelip toplanmalarını, bereketlerin inmesi hususunda büyük etkisi olur. Bu sebeple şeytan, o gün, son derece hakir ve perişan olur. Ayrıca müslümanların bir tek vücut halinde bu kutsal mekanda toplanmaları bir tür gövde gösterisi mahiyetindedir.


[304] Bakara: 2/125.

[305] Bakara: 2/158.

[306] Ebu Dâvud, Menasik 56, 1905, 1909; İbn Mâce, Menasik 84, 3074; Ahmed b. Hanbel, Müsncd, 3/320.



Konu Başlığı: Ynt: Peygamber (s.a.v.)’in Haccı
Gönderen: Ceren üzerinde 24 Haziran 2018, 15:45:56
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri peygamber efendimizin sünnetine tabi kalan ve  üzerimize farz olan hacı hakkiyla yapan ve rahmete erişen kullardan olalim inşallah. ..


Konu Başlığı: Ynt: Peygamber (s.a.v.)’in Haccı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 25 Haziran 2018, 00:26:05
Aleyküm selam Efendimiz in haccı çok kıymetlidir bundan kendimize güzel şeyler çıkarmalıyız ve örnek almalıyız inşaAllah