Konu Başlığı: Kur’an’ın Çeşitli Okuyuş Tarzları ile İlgili Hususlar Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 16 Aralık 2011, 21:50:01 49- Kur’an’ın Çeşitli Kıraatleri/Okuyuş Tarzları ile İlgili Hususlar 738- Ebu İshâk'tan rivayet edilmiştir: “Esved b. Yezîd mescitte insanlara Kur'an öğretirken bir adamın ona şöyle soru sorduğunu gördüm: “Şu fehel min muddekir” [1050] ayetini nasıl okuyorsun? “v“ (dâl) harfiyle mi, yoksa “İ” zâl dîye mi?” dedi. Esved: “Dâl” harfiyle okuyorum. Çünkü ben Abdullah İbn Mes'ud'un şöyle dediğini işittim: “Resulullah (s.a.v.)'i “Muddekir” şeklinde V (dâl) harfiyle okurken işittim” dedi.[1051] Açıklama: “Muddekir: İbret alan anlamına gelir. Kelimenin aslı, müztekir”dir. Bu da, “Zikir” kelimesinden alınarak “İftiâl” babına nakledilmiş, sonra “Te” harfi, “Dal” harfine dönüşmüş, “Zel” harfi de “Dal” harfine çevrilerek idgam yapılmış, böylece kelime “Muddekir” olmuştur. 739- Alkame'den rivayet edilmiştir: “Şam'a gelmiştik. Derken yanımıza Ebu'd-Derdâ' gelip: “içinizde Abdullah İbn Mes'ud'un okuyuşu üzere okuyan kimse var mı?” diye sordu. Ben de: “Evet, ben okurum” dedim. Ebu'd-Derdâ: “Abdullah İbn Mes'ud'un, şu “Velleyli izâ yeğşâ” [1052] ayetini nasıl okuduğunu nasıl işittin?” diye sordu. Ben: “O ayeti “Velleyli izâ yeğşâ” diye okurken işittim” dedim. Ebu'd-Derdâ: “Vallahi, ben de Resulullah (s.a.v.)'in bu ayeti bu şekilde okuduğunu işittim. Bu Şamlılar bu ayeti “Vemâ haleka” şeklinde okumamı istiyorlar, fakat ben onlara bu hususta uymuyorum” dedi. [1053] Açıklama: Şuan elimizde bulunan Kur'an, yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan bir topluluk aracılığıyla nesilden nesile aktarılarak gelmiştir. Tevatür denilen bu yolla Kur'an, Resulullah (s.a.v.)'den bize kadar ulaşmıştır. Hz. Ebu Bekr döneminde Kur'an, güvenilir bir kurul topluluk tarafından ortaya konulan çalışmayla Mushaf haline getirilmiş, Hz. Osman döneminde ise bu asıl nüshadan yedi örnek nüsha daha çıkarılarak çoğaltılmıştır. Abdullah İbn Mes'ud gibi bazı sahabenin sadece kendisini bağlayan Mushaf çalışması varsa da bunlar tamamen kişisel Mushaf olduğu için bunlar yok edilmişler ve dolayısıyla tarihte kalmıştır. Ümmeti de hiçbir zaman bağlamamıştır Mâzirî'ye göre, bu olay, Hz. Osman'ın mushafından önce meydana gelmiştir, çünkü bu mushafı duyduktan sonra hiçbir kimsenin bu mushafa muhalefet edeceği düşünülemez, zira Hz. Osman mushafından bütün mensuh ayetler çıkarılmıştır. Ayrıca Abdullah İbn Mes'ud'dan, bu türde sabit görülmeyen bir çok rivayet nakledilmiştir. O, bu tür rivayetleri, mushafına, kendi kanaati olarak eklemiştir. Dolayısıyla onun hazırladığı Mushaf itibar görmeyip yakürılmıştır. Bugün elimizde bulunan Mushaf, Osman mushafıdır. Bunda da ittifak edilmiştir. [1054] 740- Abdullah İbn Abbâs (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Kendilerinden razı olunmuş bir çok adamlar, ki, bence onların en razı olunanı, Ömer İbnul-Hattâb'tır. Peygamber (s.a.v.)'in, sabah namazından sonra güneş işrak edinceye o vakte gelinceye kadar nafile namaz kılmaktan yasaklamış olduğunu benim yanımda şahadet etmişlerdir.” [1055] Açıklama: Kerahat vakitlerinin sınırını açıklayan hadisler, farklı lafızlarla geldikleri için, konu ile hükümler de bu rivayetler çerçevesinde değerlendirilmiş, dolayısıyla fakihler bu konuda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Örneğin, hadisin metninde “Güneş işrak edinceye aydınlık verinceye kadar” lafzı, bazı yerde “Güneş tulu edinceye kadar” Şeklinde gelmektedir. Tulu'nun başlangıcından işraka kadar olan vaktin, namaz için yasaklanmış vakit olduğuna delalet eden hadisler çoktur. Yine güneşin yükselmesine kadar olan zamanı kerahet vakti sayanlar; lafzını, manasında özei bir tulu ile açıklamışlardır. Dolayısıyla her iki lafızla gelen rivayetler arasında fark gözetmezler. Hanefiler, bu tür hadisleri delil getirerek sabah namazından sonra güneş doğup bir mızrak boyu yükselinceye kadar, ikindi namazından sonra da güneş batıncaya kadar; tahiyyetü'l-mescid namazı, abdest namazı, tavaf namazı gibi bir sebebe bağlı olarak kılınan nafile namazların mekruh olduğu hükmüne varmışlardır. Şâfiîlere göre; bu iki vakitte tahiyyetü'l-mescid, abdest namazı ve tavaf namazı gibi namazları kılmak caizdir. Bunun dışında kalan nafileleri kılmak ise caiz değildir. 741- Abdullah İbn Ömer (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Namazınızı, güneşin doğuşu ve batışına ayarlamayın.” [1056] Açıklama: Hadisin metninde geçen “Taharri” kelimesinden maksat; namazı kılmayıp ta o zamanı gözetmektir. Peygamber (s.a.v.)'in bu yasaklaması, güneşin ve doğuş batış vakitlerini araştıran güneşperestlere benzememe hikmetine dayanmaktadır. Hanefiler, bunu müstakil bir yasaklama kabul edip taharri olsun yada olmasın bu vakitlerde namaz kılmayı tahrimen mekruh kabul ederler. Caiz olduğunu söyleyenlere göre ise bu yasaklama müstakil olmayıp bir açıklama mahiyetinde olup sabah ile ikindi namazından sonra namaz kılmanın kerahati sadece güneşin doğuşu ile batışını namaz için gözetleyen kimseler içindir. 742- Abdullah İbn Ömer (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Güneşin ucu doğduğunda yükselene kadar namaz kılmayı erteleyin. Güneşin ucu battığında da kaybolana kadar namaz kılmayı erteleyin.” [1057] 743- Ebu Basra el-Gıfârî (r.a)'tan rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.v.), “Muhannes” denilen yerde ikindi namazını kıldırıp: “Doğrusu bu namaz, sizden öncekilere arz edildi. Fakat onlar, onu zayi ettiler. Şimdi kim bu namaza devam ederse o kimseye iki kat mükafat vardır, ikindi namazından sonra şahid/yıldız doğuncaya kadar hiçbir namaz yoktur” buyurdu.[1058] Açıklama: “Şahid doğuncaya kadar” ifadesinden maksat, güneşin batmasından kinayedir. Çünkü güneşin batmasıyla yıldız gözükür. 744- Ukbe b. Amir el-Cühenî (r.a)'tan rivayer edilmiştir: “Üç vakit vardır ki, Resulullah (s.a.v.) bu vakitlerde namaz kılmamızı ve cenazelerimizi gömmemizi yasakladı. 1- Güneş doğduğu andan yükselinceye kadar 2- Tam gökyüzünün ortasından batıya doğru meyledinceye kadar 3- Güneş batmaya yaklaştıkta batıncaya kadar.” [1059] Açıklama: Hadisin zahiri, ölüleri, sözkonusu bu üç zamanda kabre koymanın caiz olmadığını ifade etmektedir. Ibn Hazm, bu hadisin zahirini esas alarak bu üç zamanda cenaze defnetmenin! haram olduğunu belirtmiştir. Hanefilere ve Şafii’lere .göre ise bu hadiste yasaklana bu üç zamanda cenaze defnetmek değil, cenaze namazı kılmaktır. Hanefilere göre bu vakitlerden biri girdikten sonra yıkanıp kefenlenerek namazının kılınması için hazırlanmış olan bir cenazenin namazını kılıp defnetmekte hiçbir mekruhluk yoktur. [1050] Kamer: 54/15, 17, 22, 32, 40, 51. [1051] Buharı, Enbiya 3, 6, Tefsiru Sure-i Kamer 2; Ebu Dâvud, 26 Huruf ve'1-Kıraat (3994); Tirmizî, Kıraat 5 (2937) [1052] Leyl: 92/1. [1053] Buharı, Tefsiru Sure-i Leyl 7; Tirmizî, Kıraat 7, 2939. [1054] B.k.z: İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, T.D.V. Yayınlan, Ankara 1991, s. 68-88. [1055] Buhârî, Mevâkîtu's-Salât 30; Ebu Dâvud, Tatavvu 10, 1276; Tirmizî, Salât 134, 183; Nesâî, Mevâkît 32; İbn Mâce, İkâmetu's-Salat 147 1250; Ahmed b. Hanbel, 1/18. [1056] Buhârî, Mevâkitu's-Salat 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/29, 33, 36, 63. [1057] Buharı, Mevâkitu's-Salat 30; Nesâî, Mevakit 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/13, 19, 24, 106. [1058] Nesâî, Mevakit 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/396, 397. [1059] Ebu Dâvud, Cenaiz 50-51, 3192; Tirmizî, Cenaiz 41, 1030; Nesâî, Mevakit 31 34 I Cenaiz 89; İbn Mâce, Cenaiz 30, 1519; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/152. |