๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sahih-i Müslim Muhtasarı => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ekim 2011, 21:28:51



Konu Başlığı: ALLAH'la meşgul olmayı engelleyen her şeyi terketmek
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ekim 2011, 21:28:51
c- ALLAH'la meşgul olmayı engelleyen her şeyi terketmek:  
 

Bu da, "arif' denilen ALLAH'ı tam bilip ona itaat eden kullara ait olan zühddür.[1257]

Rekâik:
 
Rakîk kelimesinin çoğuludur. İncelik anlamına gelir. Bu bahsin hadisleri, kalbi inceltmeye getirdikleri için bu isimle anılır.

 
2654- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Dünya, müminin zindanı ve kafirin ise cennetidir.” [1258]

Açıklama:

Her mümin dünyada haram kılınmış şehvetlerden ve mekruhlardan men olunmuştur. Meşakkatli taatlarla mükelleftir. Öldüğü zaman bunlardan kurtulup dinlenecek ve ALLAH'ın, kendisi için hazırlamış olduğu devamlı nimetlere ve noksansız, kedersiz istirahatlara kavuşa­caktır.

Kafire gelince onun için sadece dünyada azlığı ve birçok eksikliklerle bulandırılmış, olarak hasıl olan geçici nimetler vardır. Öldüğü zaman devamlı azaba ebedi mutsuzluğa kavuşur. [1259]


2655- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.) Medine'ye yakın yüksek yerlerde “Aliye” denilen köylerden birinden şehre girerken pazara uğradı. İnsanlar da onun etrafında bulunuyorlardı. Derken küçük kulaklı ölü bir keçi oğlağının yanından geçti. Ona elini uzatıp kulağın­dan tuttu. Sonra da:

“Hanginiz bîr dirhem gümüş karşılığında bu ölmüş oğlağın kendisinin olmasını ister?” dedi. Sahabiler:

“Biz onun hiç bir şey karşılığında bizim olmasını dilemeyiz. Onunla ne yapabiliriz ki?” dediler. Resulullah (s.a.v.) bu defa:

“Bu ölmüş oğlağın sizin olmasını diler misiniz?” diye sordu. Sahabiler:

“Vallahi, eğer diri olsaydı bile kusuru vardı. Çünkü kulakları küçüktür. Ölü olduğu halde onu ne yapalım?” dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.):

“ALLAH'a yemin ederim ki, ALLAH katında şu dünya, bu ölü oğlağın sizin yanınızdaki durumundan daha kıymetsizdir!” buyurdu.” [1260]

2656- Mutarrif yoluyla babası Abdullah (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Ben, Peygamber (s.a.v.)'in yanına gelmiştim. O, “Tekasur Süresi”ni okumak­taydı. Resulullah (s.a.v.):

“Adem oğlu! Malım, malım!” diyor. Halbuki ey Adem oğlu! Senin için ma­lından yiyip bitirdiğin yada giyip eskittiğin veya sadaka verip tamamladığından baş­ka neyin var ki?” buyurdu.” [1261]


Açıklama:

 
Adem oğlunun; “Malım, malım” demesinden maksat; malına aldanıp güvenmesi ve çok defa onunla iftihar edip bobürlenmesidir.


2657- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Kul: “Malım, malım” diyor. Onun için malından sadece şu üç şey vardır:

1- Yiyip bitirdiği.

2- Giyip eskittiği.

3- İnfak olarak vedip de ahiret için biriktirdiği. Bunların dışında kalan malı, gidicidir ve onu arkasında kalan insan­lara bırakacaktır.” [1262]


2658- Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.)şöyle buyurmaktadır:

“Cenazeyi üç şey takip eder. Bunlardan ikisi geri döner, biri ile başbaşa kalır. Onu; ailesi, malı ve ameli takip eder. Aile ile malı geri döner. Amelî ile başbaşa kalır.” [1263]

2659- Amr İbn Avf (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Resululah (s.a.v.) Ebu Ubeyde İbnu'UCerrâh'ı Bahreyn'in gayri müslim halkı­nın cizyesini getirmek için oraya göndermişti. Çünkü Resululah (s.a.v.) Bahreyn halkıyla belirli bir miktarda cizye verme hususunda anlaşma yapmıştı. Onlara, Âlâ' b. Hadramî'yi vali olarak göndermişti. Ebu Ubeyde, Bahreyn'den cizye mallarını alıp Medine'ye geldi. Derken Ensar, Ebu Ubeyde'nin geldiğini duydu. Bunun üze­rine Resululah (s.a.v.)'le birlikte sabah namazına geldiler. Resululah (s.a.v.) namazı kılınca oradan ayrıldı. Onlar, Resululah (s.a.v.)'in önüne çıktılar. Resululah (s.a.v.) onları karşısında gördüğü vakit gülümsedi. Sonra da:

“Zannederim siz Ebu Ubeyde'nin Bahreyn'den bir şey ile geldiğini duydunuz” buyurdu. Onlar:

“Evet, ey ALLAH'ın resulü!” dediler. Resululah (s.a.v.):

“O halde sevinin ve sizi sevindirecek şeyi ümit edin! ALLAH'a yemin ede­rim ki, ben sizin namınıza fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben sizin namını­za dünyanın sizden öncekilere serildiği gibi, sîze de serilmesinden ve dünya için onların yarıştıkları gibi, sizin de yarış etmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi, sizi de helak edeceğinden korkuyorum” buyurdu. [1264]

Açıklama:

Bahreyn; Irak'ta, Basra ile Hacer arasında bulunan bir şehirdir. Resulullah (s.a.v.) hicre­tin 9. yılında bu bsldenin halkıyla anlaşma yaparak her yıl belirli miktarda cizye denilen ver­giyi ödemeye karar verilmiştir. İbn Hacer'e göre o dönemde bu beldenin halkı mecusi idi.


2660- Abdullah İbn Amr İbnu'1-Âs  (r.a)'tan rivayet edilmiştir: “Resululah (s.a.v.):

“Size İran ve Bizans hazineleri fethoİunduğu zaman acaba sizler nasıl bir topluluk olacaksınız?” buyurdu. Abdurrahman b. Avf:

“ALLAH'ın bizlere emretmiş olduğu gibi ALLAH'a hamd etme, şükretme ve O'ndan fazlını isteme mahiyetinde sözler söyleriz!” dedi. Resululah (s.a.v.):

“Bundan başka bir şey yapmaz mısınız? Birbirinizle nefsaniyet yarışına düşer­siniz. Birbirinizle hasetleşirsiniz. Sonra birbirinize sırt çevirirsiniz. Sonra birbirinize buğzedersiniz veya buna benzer şeyler yaparsınız. Sonra muhacirlerin fakirlerine gider, onları birbirlerinin boyunları üzerine komutanlar yaparsınız” buyurdu.” [1265]


2661- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Sizden birisi mal ve yaratılış bakımından kendinden üstün olana baktığı zaman, hemen kendisine üstün kılınmış kimselerden daha aşağıda olan kim­selere baksın!” [1266]


2662- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Sizden daha aşağıda olanlara bakın! Sizin üstünüzde olanlara bakma­yın! Bu, ALLAH'ın nimetini küçümsememenize daha uygun olur.” [1267]

Açıklama:  

Hadiste, dünyalık bakımından yukarda olanlara değil, aşağıda olanlara bakılma emredilmektedir. Çünkü kişi dünyalık bakımından kendisinden daha varlıklı kimselere baktığı zaman ALLAH'ın kendisine verdiği nimetleri küçümseyebilir. Bu hal onun öfkelenmesine, nankörlüğüne ve büyük günahlara girmesine sebep verebilir. Fakat kendisinden aşağıda olanlara baktığı zaman elindeki nimetlere şükreder, hamd eder ve günaha girmekten uzak kalmış olur.


2663- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, o, Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“İsrail oğullan içerisinde biri abraş, biri kel, biri de kör üç kişi vardı. ALLAH onları imtihan etmek istemişti. Bunun üzerine onlara bir melek gönderdi. Melek, Abraş kimseye gelip ona:

“Sence en makbul şey nedir?” diye sordu. Abraş:

“Güzel renk, güzel cild ve insanların iğrendiği baraş hastalığının benden gitmesidir” dedi.   Bunun  üzerine melek onu sıvazladı ve ondan bu çirkin hal gitti, kendisine güzel bîr renk ve güzel bir cild verildi. Melek:

“Sence hangi mal en makbuldür?” diye sordu. Abraş:

“Devedir” dedi. Bunun üzerine ona doğurması yakın dişi bir deve verildi. Bu­nun üzerine Melek:

“ALLAH bu deve hususunda sana bereket versin!” dedi. Daha sonra melek, kel kimseye gelip ona:

“Sence en makbul şey nedir?” diye sordu. Kel:

“Güzel saç ve insanların iğrendiği şu kelliğin benden gitmesidir!” dedi. Melek, onu da sıvazladı ve o çirkin hal ondan gitti. Bunun üzerine ona güzel bir saç verildi. Melek, ona:

“Sence en makbul olan mal hangisidir?” diye sordu. Kel:

“Sığırdır” diye cevap verdi. Hemen ona hâmile bir sığır verildi. Melek, ona ge­lip:

“ALLAH bu sığır hususunda sana bereket versin” dedi. Daha sonra melek, kör kimseye gelip ona:

“Sence en makbul şey nedir?” diye sordu. Kör:

“ALLAH'ın   bana   gözümü   iade   etmesi   ve   onunla   insanları   görmem” dedi. Melek, onu da sıvazladı ve ALLAH ona gözünü iade etti. Melek, ona:

“Sence en makbul olan mal hangisidir?” diye sordu. Kör:

“Koyundur!” diye cevap verdi. Hemen  ona  henüz  doğurmuş bir koyun verildi.

Bir müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin devesi ve sığın yavrulamış, koyun sahibinin de koyunu da kuzulaşmıştı. Bu suretle deve isteyen kimsenin bir vadi do­lusu devesi, sığır isteyen kimsenin bir vadi dolusu sığırı ve koyun isteyen kimsenin ise bir vadi dolusu koyunu olmuştu.

Sonra günün birinde melek abraşa eski suret ve kılığında gelip:

“Ben fakir bir adamım. Yolculuğumdaki bütün İmkanlarım yok olmuştur. Bu­gün, önce ALLAH'tan ve sonra da senden başka beni evime ulaştıracak yoktur. Sana şu güzel rengi, güzel cildi ve malı veren ALLAH aşkına senden bir deve istiyorum. Yolculuğuma onun üzerinde muradıma ulaşacağım” dedi. Abraş:

“Hak sahipleri çoktur!” karşılığını verdi. Bunun üzerine melek, ona:

“Ben seni tanır gibiyim. Sen insanların iğrendiği abraş değil misin? Hani sen fakirdin de, bu malı sana vermişti” dedi. Abraş:

“Ben bu malı ancak ve ancak büyükten büyüğe intikal eden bir miras yoluyla edindim” diye cevap verdi. Melek de:

“Eğer yalancı isen ALLAH seni eski haline çevirsin!” dedi.

Bu defa Melek, kel kimseye eski suretinde gelip ona da abraş kimseye söyledi­ğinin benzerini söyledi. O da, abraşın gibi cevap verdi. Bunun üzerine melek, ona da:

“Eğer yalancı isen ALLAH seni eski haline çevirsin!” dedi. Melek, kör kimseye de eski suret ve kılığında gelerek ona:

“Ben, yoksul ve yolcu bir adamım. Yolculuğumda bütün imkanlarım yok oldu. önce ALLAH'tan, sonra da senden başka bugün benî evime ulaştıracak yoktur. Sana gözünü iade eden ALLAH aşkına senden bir koyun istiyorum. Onunla yolumda mu­radıma ulaşacağım!” dedi. Kör:

“Gerçekten ben kör bir kimse İdim. ALLAH bana gözümü geri iade etti. Şimdi benden dilediğini al, dilediğini bırak! ALLAH'a yemin ederim ki, bugün ALLAH için aldı­ğım bir şeyde sana zorluk çıkarmam!” dedi. Bunun üzerine melek:

“Malın senin olsun. Siz ancak imtihan edildiniz. Senden razı olundu, iki arkadaşın da ALLAH'ın gazabına uğradı!” dedi.” [1268]


[1257] B.k.z: “Zühd” maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi.

[1258] Tlrmizî, Zühd 16, 2324; İbn Mâce, Zühd 3, 4113; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/323, 389, 485.

[1259] Nevevî, Müslim Şerhi, 18/92.

[1260] Buhârî, Edebü'l-Müfred, 962; Ebu Dâvud, Taharet 73, 186; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/365.

[1261] Tirmizî, Zühd 31, 2342, Tefsiru'l-Kur'an 89, 3354; Nesâî, Vcsâyâ 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/24, 26.

[1262] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/368, 412.

[1263] Buhari, Rİkak 42; Tirmizt, Zühd 46, 2379; Nesâî, Cenaiz 52; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/110.

[1264] Buhârî, Cizye 1, Meğazî 12, Rikak 7; Tirmizî, Zühd 28, 2462; İbn Mâce, Fiten 18 , 3997; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/137, 327.

[1265] İbn Mace, Fİten 18, 3996.

[1266] Buhâri, Rikak 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/314.

[1267] Buhârî, Rikak 30; Tirmizî, Zühd 58, 2513; İbn Mâce, Zühd 9, 4142; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/254, 481.

[1268] Buhârî, Eymân 8, Enbiya 51.




Konu Başlığı: Ynt: Allah'la meşgul olmayı engelleyen her şeyi terketmek
Gönderen: Rüveyha üzerinde 02 Aralık 2014, 09:03:30
Esselamu Aleyküm ve Rahmetullah.Rabbim bizleri kendine alıkoyan ne varsa hayatımızdan çıkarmamızı nasip etsin inşaAllah..Rabbim şu geçiçi dünyaya meylettirmesin..Mevlam razı olsun kardeşim..


Konu Başlığı: Ynt: Allah'la meşgul olmayı engelleyen her şeyi terketmek
Gönderen: Pelinay üzerinde 02 Aralık 2014, 11:08:15
Ve aleykumusselam..amin ecmain insallah..Rabbim dünyaya dalip da gaflete düs7rmesin insallah..Allah razi olsun.cok guzel bir paylasim.Rabbim ibret alanlardan kilsin..