๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sahih-i Müslim Muhtasarı => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Kasım 2011, 21:29:55



Konu Başlığı: Ahdi Bozan Kimselerle Savaş
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Kasım 2011, 21:29:55
22- Ahdi Bozan Kimselerle Savaşmanın Ve Kuşatılan Bir Kale Halkını, Hüküm Vermeye Ehliyetli Adil Bir Hakimin Hükmüne Havale Etmenin Caiz Olması


1609- Ebu Saîd el-Hudrî (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Kureyzalılar, kalelerinden Sa'd b. Muaz'm hakemliğine indiler. Bunun üzeri­ne Resulullah (s.a.v.), Sa'd'a haber gönderdi. O da, bir merkep üzerinde yanlarına geldi. Mescide yaklaşınca, Resulullah (s.a.v.), Ensar'a:

“Haydi seyyidinize yada en hayırlınıza ayağa kalkın!” buyurdu. Sonra da Muaz'a:

“Gerçekten bunlar, senin vereceğin hükme razı oldular” buyurdu. Sa'd:

“Bunların harp edenlerini öldürür, kadınlarını ve çocuklarını ise esir edersin” hükmünü verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):

“Ey Sa'd! Allah'ın hükmüne uygun hükmettin!” buyurdu. [966]

Açıklama:  

Aslından insanlara ayağa kalkmak caiz olmakla birlikte ayağa kalkan veya kendisi için ayağa kalkılan açısından arizî bir fesadın bulunması halinde, bu cevaz kerahate dönüşür.

Kalkan kimse açısından fesat, riyakar durumuna düşmesidir. Bazı kişilerin bazen hiç de hoşlanmadıkları bir kimse için cemaat içerisinde ayağa kalkam durumunda kalmaları gibi.

Kalkılan kimse açısında fesat ise, kendisine gösterilen saygıdan dolayı büyüklük duygu­suna kapılması gibi. Fakat kişi, gelen bir kimseye ayağa kalmadığı takdirde uğrayacağı zarar ayağa kalktığı takdirde uğrayacağı zarardan daha büyük olmak, düşmanlık ve kin kazanmak ve saldırıya uğramak gibi zararlara uğraması söz konusu ise o zaman ayaka kalkar.

Örneğin, Hz. Peygamber (s.a.v.), Yahudi olan Kureyzahar hakkında hakem olması için Sa'd b. Muaz'a bir haberci yollamıştı. Sa'd bir eşek üzerinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanına gelmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.), Sa'd'ın geldiğini görünce, yanındakilere:

“Haydi efendinize kalkınız” buyurmuştu. Buradaki ayağa kalkma, ihtilaflı olan ta'zim kalması değil, yardım etmek için ayağa kalkılmasıdır. Çünkü ayağa kalkan kimseler, onu ta'zim için değil, hayva­nından inmesine yardım etmek için ayağa kalkmışlardır. Çünkü Sa'd, hasta durumda idi.

Hanefi alimlerinden Tehânevî bu konuda şöyle der:

“Ayağa kalkamnın çeşitli şekilleri vardır:

1- Kıyam kelimesi, “Li” harfi cerriyle kullanıldığı zaman, “Ayağa kalkmak” anlamına gelir.

2- İla harfi cerriyle kullanıldıuğı zaman “Ona doğru yürüyüp gitti” anlamına gelir.

3- Beyne kelimesiyle kullanıldığı zaman “Önünde görünmek” anlamına gelir.

4- Ala harfi cerriyle kullanıldığı zaman “Oturmakta olan bir kimsenin arkasında dikel­mek” anlamına gelir.

Gerek Sa'd b. Muaz olayında ve gerekse de bu olayda, “Ayağa kalkmak” kelimesi için “İlâ” harfi cerri kullanıldığı için bu kelime, “Fona doğru yürüyüp gitti” anlamında kullanılmış­tır. Bu çeşit kalkma, ta'zim ve ikram için değildir. [967]

İbn Abidin'e göre ise; hatta gelene ihtilaflı olmayan ta'zim (saygı) olsun diye ayağa kalkmak müstehabtır. Mescitte oturan bir kişinin yanına gelene ta'zimen ayağa kalkması, Kur'an okuyanın, gelene ta'zim için ayağa kalkması, eğer gelen kişi ta'zime müstehak ise mekruh değildir.

Esas olan; başkasına karşı ayağa kalkmak bizzat mekruh değldir. Mekruh ancak kendisi için ayağa kalkılan kişi kendisi için kalkılmayı severse, işte bu tür ayağa kalmak mekruhtur. Eğer kendisi için ayağa kalkılmasına kıymet vermeyen bir kimse için kalkılmasında bir sakın­ca yoktur.

1610- Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Sa'd b. Muâz, Hendek savaşında yaralanmıştı. İbn Arika denilen Kureyşli bîr adam kendisine bir ok atmış ve pazusundaki damarını vurmuştu. Bunun üzerine Re-sulullah (s.a.v.) yakından İlgilenmek için mescitte ona bir çadır kurdurdu. Resulullah (s.a.v.) Hendek Savaşı'ndan döndüğünde silahını çıkarıp boy abdesti aldı. Bu sırada başından tozları silkerek Cebrail, ona, gelip:

“Silahı bıraktın mı? Vallahi, Biz melekler daha silahı bırakmadık. Haydi onla­ra doğru sefere çık” dedi. Resulullah (s.a.v.):

“Ne tarafa?”' buyurdu. O da, Kureyza oğulları'nı gösterdi. Resulullah (s.a.v.)'de onlarla savaştı. Neticede onlar, Resulullah (s.a.v.)'in vereceği karara razı oldular. Resulullah (s.a.v.), onlar hakkında verilecek hükmü Sa'd b. Muâz'a havale etti. O da:

“Onların savaşanlarını öldürmesine, gerideki çocuk ve kadınlarının köle yapıl­masına, mallarının bölüştürülmesine hüküm veriyorum” dedi. [968]

Açıklama:  

Hendek savaşı, sırasında Kureyza oğullan yahudileri, müslümanlarla olan dostluk ant­laşmasını bozup İslâm düşmanlarıyla anlaşarak onları devamlı olarak müslümanlar üzerine kışkırtıp müslümanlara çeşitli zararlar vermeyi başarmışlardı. Savaş müslümanların lehine ve kâfirlerin aleyhine sonuçlandığından, Kureyza oğullan da mağlup duruma düşüp kayıtsız şartsız teslime razı olmuştu.

Kureyza oğullan daha önce Evs kabilesinin dostu olduklarından, harp sırasındaki ihanet­lerine, verilecek hüküm için hakim olarak Evsülerin reisi olan Sa'd b. Muaz'ın görevlen­dirilmesini istediler. Sa'd ise erkeklerin öldürülmesine, mallannın taksim edilmesine, çocuklan ile kadınlarının da esir edilmelerine hüküm ettikten sonra, hicretin 5. yılında ilahi rahmete kavuştu.


[966] Buhari, Cihad 168, Meğâzî 30, Menakıbu'l-Ensar 12, İsti'zan 26; Ebu Dâvud, Edeb 143-144, 5215, 5216; Nesâî, Fezailu's-Sahabe, 118; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/22, 71.

[967] B.k.z: Tehânevî, İ'lau's-Sünen, 17/427-428.

[968] Buhârî, Salat 77, Menakıbu'I-Ensar 45, Meğâzî 30; Ebu Dâvud, Cenaiz 4, 3101; Nesâî, Mesacid 18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/56, 131, 280.