๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sahih-i Müslim Muhtasarı => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ekim 2011, 21:24:09



Konu Başlığı: Abraş
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ekim 2011, 21:24:09
Abraş:  
 

Bedeninde yer yer beyaz lekeler olan kimsedir.

Hadiste, insanların ALLAH tarafından imtihan edileceğine, fakirlere yardım ve ikramda bulunmaya teşvik yer almaktadır.

2664- Amir b. Sa'd'dan rivayet edilmiştir:

“Sa'd b. Ebi Vakkâs, develerinin içerisinde idi. Derken yanına oğlu Ömer geldi. Sa'd onu görünce, “Eûzu billahi min şerri hâze'r-râkib” Şu süvarinin şerrin­den ALLAH'a sığınırım dedi. Oğlu deveden indi. Sa'd'a:

“Sen develerinin ve koyunlarının içine inip insanları kendi aralarında ik­tidar mücadelesi yapar halde terk mi eyledin?” dedi. Sa'd, oğlunun göğsüne vurup:

“Sus! Ben, Resulullah (s.a.v.)'i:

“Şüphesiz ki ALLAH muttaki, gönlü zengin ve uzlete çekilmiş kulunu se­ver” buyururken işittim” dedi.” [1269]


2665- Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“ALLAH adına yemin ederim ki, ben ALLAH yolunda ilk ok atan bir Arap yiğidiyim. Doğrusu bizler Resulullah (s.a.v.)'le birlikte Huble ile şu Semur denilen dikenli çöl ağaçlarının yaprağından başka hiçbir yiyeceğimiz olmadığı halde gaza ederdik. Hatta herhangi birimiz yediği bu bitkilerden dolayı muhakkak koyunun dışkı çıka­rışı gibi dışkı çıkarırdı. Şimdi de Esed oğullan, İslam dini ile ilgili hususlarda beni eleştirir oldu. Bu takdirde ben hüsrana uğramışımdır ve bunca gayret ile amelim boşa gitmiş demek.” [1270]

Açıklama:


Sa'd b. Ebi Vakkâs'ın fazileti ile ilgili olarak 2271 nolun hadisin açıklamasına bakabilirsizin.

Esed oğulları, Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra dinden dönmüşler ve o sırada peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha İbn Huveylid el-Esediyye'ye tabi olmuşlardı. Ebu Bekr döneminde Halid b. Velid komutasında bir ordu onların üzerine gitmiş, bir kısmı öldürülmüş ve geri kalan kısım ise tekrar İslam'a dönmüştü. Kufe'de oturan Esed oğulları, Küfe valisi Sa'd b. Ebi Vakkas'ı Hz. Ömer'e şikayet ederek görevinden alınmasını istemişlerdi. İşte Sa'd, bundan dolayı serzenişte bulunmaktadır.


2666- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edilmiştir: “Sahabiler:

“Ey ALLAH'ın resulü! Biz kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?” diye sor­dular. Resulullah (s.a.v.):

“Siz öğle zamanı Önünde hiçbir bulut yok İken güneşi görmek hususunda bir­birinizle İtişip kakışıyor musunuz?” buyurdu. Sahabiler:

“Hayır!” diye cevap verdiler. Resulullah (s.a.v.):

“Peki dolunay gecesinde önünde hiçbir bulut yok iken onu görmek görme hu­susunda birbirinizle itişir misiniz?” buyurdu. Sahabiler yine:

“Hayır!” diye cevap verdiler. Resulullah (s.a.v.):

“O halde nefsim elinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, siz Rabbinizi görme hususunda ancak bu ay ile güneşden birini görmek için birbirinizle itiştip kakışmadığınız gibi Rabbinizi de görme hususunda biribirinizle itişip kakışmayacaksınız” buyurdu Yüce ALLAH, kullarından birisini karşısına alıp:

“Ey filânca kimse! Ben sana ikramda bulunmadım mı? Seni başkaları üzerine efendi yapmadım mı? Sana eş vermedim mi? Faydalanman için atlar ve develeri senin emrin altına vermedim mi? İnsanlara efendilik yap­mana, ganimet malının dörtte birini almana izin vermedim mi?” buyuracak. O kimse de:

“Evet, ettin!” diyecek. Yüce ALLAH:

“O halde günün birinde bana kavuşacağını hiç aklından geçirdin mi?” diye soracak. Kul:

“Hayır!” diye cevap verecek.    Bunun üzerine Yüce ALLAH:

“İşte ben de, senin beni unuttuğun gibi, şimdi seni unutuyorum” buyuracak. Daha sonra Yüce ALLAH ikinci bir kulu karşısına alıp:

“Ey filânca kimse! Ben sana ikramda bulunmadım mı? Seni kavmine efendi yapmadım mı? Sana eş vermedim mi? Yararlanman için atları ve develeri senin emrin altına vermedim mi? Başkalarına efendi olmana ve ganimetin dörtte birini almana izin vermedim mi?” diye soracak. O da:

“Evet, ettin Rabbim!” diye cevap verecek. Yüce ALLAH:

“Bana kavuşacağını hiç aklıdan geçirdin mi?” diyecek. Kul:

“Hayır, geçirmedim!” diye cevap verecek. Bunun üzerine Yüce ALLAH: işte ben de, senin beni unuttuğun gibi, seni unutuyorum!” diyecek. Daha sonra Yüce ALLAH, üçüncü kulu karşısına alıp ona da bunun benzeri sözler söyleyecek. Fakat o da:

“Rabbim! Ben Sana, Senin Kitabına ve Peygamberlerine inandım, namaz kıl­dım, oruç tuttum, sadaka verdim!” diyecek ve olanca gücüyle hayır övgüsünde bulu­nacak. Yüce ALLAH:

“Öyleyse sen şurada dur!” buyuracak. Sonra da ona:

“Şimdi sana şahidimizi göndereceğiz” denilecek. Kul kendi kendine:

“Acaba bana şâhidlik yapacak bu kimse kimdir?” diye düşünecek. Tam bu sı­rada o kimsenin ağzına mühür vurulacak, uyluğuna, etine ve kemiğine:

“Konuş!” denilecek. Artık uyluğu, eti ve kemiği onun amelini söyleyecek. Bu, ona, günahlarının çokluğu ve vüğcut organlarının kendi aleyhine şahitliği suretiyle kendi adına tutunabileceği hiçbir özür bırakmamak içindir. İşte bu üçüncü kul, mü­nafık olan kimsedir. İşte böylesi kimse, ALLAH'ın gazabına uğrayacak olan da kimse­dir.” [1271]

2667- Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Biz, Resulullah (s.a.v.)'in yanında bulunuyorduk. Derken güldü. Bunun üzerine bize:

“Niye gülüyorum, biliyor musunuz?” buyurdu. Biz:

“ALLAH ve Resulü daha iyi bilir!” dedik. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Kulun, Rabbisiyle konuşmasına gülüyorum. Kul:

“Rabbim! Sen beni zulümden kurtarmadın mı?” diyecek. Yüce ALLAH:

“Evet, kurtardım” buyuracak. Kul:

“Ben, bunu, nefsime karşı ancak tarafımdan bir şahitle getirmekle razı olurum!” diyecek. Yüce ALLAH:

“Bugün ssnin üzerine bir şahitlik edici olmak bakımından sana kendi nefsin ve şahitler olarak da çok şerefli katipler/yazıcı melekler” [1272] yeter” buyu­racak.

Daha sonra o kulun ağzı mühürlenir, vücut organlarından her birine:

“Sen konuş!” denilir. Bunun üzerine her bir organ dile gelip o kulun amellerini birer birer söyler. Bundan sonra o kul ile konuşmanın arası boşaltılır. Bunun üzerine kul, kendi vücut organlarına:

Sizler uzaklasın, uzak olun. Ben ancak sizin kurtulmanız için mücadele ediyordum' diyecek.[1273]

“Mahşer yerinde insanların dilleri, elleri ve ayakları; dünyada yapmış oldukları işlerden dolayı lehlerinde ve aleyhlerinde şahitlik yapacaktır. Öldükten sonra diriltmeye kadir olan ALLAH, elbette vücut organlarını da konuşturmaya kadirdir.” [1274]


Açıklama:    

Mahşer yerinde herkes toplandığında, büyük mahkeme kurulacak, dünyada “Yazıcı Me­lekler” tarafında tutulan amel defterleri o gün sahiplerine verilecek ve amel defterleri böylece sahiplerinin ellerinde dolaşacak ve dünyada ne yaptığını ve ne yapmadığını bu defterlerde görecektir.


2668- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“ALLAH’ın! Muhammed'in ev halkının rızkını, yetecek kadar ver.” [1275]

2669- Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Muhammed {s.a.v.)'in ev halkı, kendisi Medine'ye geldiğinden vefatına kadar üç gece arka arkaya buğday yemeğinden doya doya yememiştir.” [1276]

Açıklama:    

Resulullah (s.a.v.) ile ev halkının genellikle karınlarını doyurmamalarının sebebi; yanla­rında gıda maddesinin azlığı ve bulduklarını pek yemeyip fakirlere dağıtmaları idi.
 

2670- Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Muhammed (s.a.v.)'in ev halkı, iki gün yalnız buğday ekmeğiyle karnını doyurmamıştır. Bu iki günün biri, mutlaka hurma olmuştur.” [1277]

 
2671- Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Biz, Muhammed (s.a.v.)'in ev halkı bazen bir ay ateş yakmadan durur­duk. Nafakamız ancak kuru hurma ile su idi.” [1278]


2672- Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.), benim rafımda, canlı bir kimsenin yiyeceği bir şey yok iken vefat etmişti. Rafımda sadece bir miktar arpa vardı. İşte ondan uzun zaman yedim. Nihayet bir defasında onu ölçtüm. Derken bu arpada tükendi.” [1279]

2673- Hz. Aişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir: “Âişe, kız kardeşi Esmâ'nın oğlu Urve'ye hitaben:

“ALLAH'a yemin ederim ki, ey kızkardeşimin oğlu! Biz Peygamber ha­nımları, hilale bakıp görürdük. Sonra bir hilal daha görürdük. Sonra bir hilal daha görürdük. İki ayda üç hilal görün tamamladığımız halde Resulullah (s.a.v.)'in odalarında bir ateş parçası yakılmazdı” dedi.

Urve der ki: Ben:

“Ey teyze! öyleyse sizleri yaşatan şey/azığınız neydi?” dedim. O da:

“İki siyah şey: Hurma ile su! Doğrusu Resulullah (s.a.v.)'in Ensar'dan bazı komşuları vardı. Bunların sağmal hayvanları vardı. Onlar bu hayvanların sütlerini sağıp Resulullah (s.a.v.)'e gönderirlerdi. Resulullah (s.a.v.)'de bu sütten bizlere içirirdi” dedi. [1280]

2674- Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Hz. Aişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.) bir günde iki öğün ekmek ve zeytin yağıyla doymadığı halde vefat etmiştir.” [1281]


2675- Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.), iki siyah olan hurma ve suya doyup kandığımızda ve­fat etti.” [1282]

Açıklama:  
Medine'de hurmaların çoğu siyahtır. Suyun rengi ise yoktur. Bulunugu kaba göre renk alır. Ona siyah denilmesinin sebebi, ya onların su kaplarının çoğunun siyah renkte olması yada tağlib yoluyladır. Yani kuru hurmanın siyahlık vasfının suya da verilmesi ve böylece hurmanın suya galip kılınmasıdır.


2676- Simâk tan rivayet edilmiştir: “Nu'manb.Besîr'i:

“Sîzler istediğiniz kadar yiyecek ve içecek içinde değil misiniz? Doğrusu ben, Peygamberimiz (s.a.v.)'i karnım doyuracak kadar kötü hurma bulamadı­ğını gördüm” derken işittim. [1283]


2677- Simâk b. Harb'ten rivayet edilmiştir:

“Nu'man b. Beşîr'i şöyle hutbe verirken işittim: Ömer, insanların dünyadan el­de ettiklerini anıp:

“Doğrusu ben, Resulullah (s.a.v.)'i bütün gün kıvranıyor, karnını doyura­cak kötü hurma bulamıyorken gördüm” dedi.[1284]

2678- Ebu Abdurrahman el-Hubulî'den rivayet edilmiştir: “Abdullah İbn Amr İbnu'l-Âs'tan dinledim. Bir adam, Abdullah'tan bir şey iste­yip:

“Biz, Muhacirlerin fakirlerinden değil miyiz?” dedi. Abdullah, ona:

“Senin kendisine sığınacağın bir hanımın var mı?” diye sordu. Adam:

“Evet, vardır” dedi. Abdullah:

“İçinde oturmakta olduğun bir evin var mı?” diye sordu. Adam;

“Evet, vardır” dedi. Abdullah:

“Öyleyse sen zenginlerdensin” dedi. Adam:

“Ama benim bir hizmetçim varî” dedi. Abdullah:

“O halde sen hükümdarlardansın!” dedi. [1285]


[1269] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/168.

[1270] Buhari, Fezailu's-Sahabe 15, Et'İmc 23, Rİkak 17; Tirmizi, Zühd 39, 2365, 2366; İbn Mâce, Mukaddime 11, 131; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/174, 181, 186.

[1271] Ebu Dâvud, Sünnet 19, 4730; Tirmizî, Sıfatu'l-Cennet 17, 2554; İbn Mâce, Mukaddime 13, 178; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/389, 492.

[1272] İnfitar: 82/11.

[1273] Nesâî, Sünenü'l-Kübrâ, 6/508, 11653; İbn Hibbân, Sahih, 16/358, 7358.

[1274] Nûr: 24/24, Yâsîn: 36/65.

[1275] Buhari, Rikak 17.

[1276] Buhâri, Etime 23, Rikak 17; İbn Mâce, Etime 48, 3344; Ahmed b. Hanbel, Müsned 6/42, 156, 277.

[1277] Buhârî, Rikak 17.

[1278] Buhârî, Rikak 17; Tirmizî, Zühd 34, 2471; İbn Mâce, Zühd 10, 4144; Ahmed b. Hanbei, Müsned, 6/50.

[1279] Buhârî, Farzu'1-Hums 3, Rikak 16; Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyamet 31, 2467; İbn Mâce, Etime 49, 3345.

[1280] Buhari, Hibe 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/244.

[1281] İbn Hibbân, Sahih, 6358.

[1282] Buhârî, Etime 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/158, 199, 215.

[1283] Tirmizî, Zühd 39, 2372; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/268.

[1284] İbn Mace, Zühd 10, 4146; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/24, 50.

[1285] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/169
.