๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sahabe-i Kiram => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 22 Şubat 2010, 11:26:51



Konu Başlığı: Said İbnu Amir el-Cumahî
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Şubat 2010, 11:26:51
Said İbnu Amir el-Cumahî (r.a.)  

Said İbnu Amir el-Cumahî, dünya karşılığında Ahireîi satın almış, Allah ve 6nun Peygamberini her ikisine tercih etmiş kişidir».[1]

Genç Said İbnu Amir, Hz. Evluhammed´in (s.a.v.) Kureyş tarafın­dan yakalanan sahâbisi Hubeyb İbnu Adiyy´in öldürüldüğünü görmek için Kureyş ileri gelenlerinin davetiyle Mekke´nin dışındaki Tenîm´e çıkan binlerce kişiden birisiydi.

Genç oluşu ona; başkaların! kenara iterek Ebu Sufyan İbnu Harb, Safvan İbnu Umeyye ve merasimlerde ön sıralarda yeralması gereken başka kimseler gibi Kureyş büyükleriyle yanyana durma imkânını ver­di,

Bu.Saİd´e Hubeyb´in şahsında Hz. Muhammed´den (s.a.v.) intikam almak ve onu öldürmekle Bedir´deki ölülerinin öcünü almak için, ka­dın, çocuk ve gençlerin zincire vurulu olarak ölüm alanına götürdükleri Kureyş´in esirini görme imkânını da vermişti..

Bu insan yığını, öldürmek için hazırladıkları yere esiri getirdik­lerinde, genç Said İbnu Amir uzun boyuyla Hubeyb´e yaklaşıp darağa-cının önünde durdu. Kadın ve çocuk çığlıkları arasında onun şöyle de­diğini duydu:

- N´olur, bırakın da ölmeden önce iki rek´ât namaz kılayım». Ve onlar isteğini yerine getirdiler...

Sonra onun Kabe´ye yöneiip iki rek´ât namaz kılışını seyretti. Daha sonra onun Kureyş ileri gelenlerine yaklaşıp:

- Vallahi, eğer ölümden korktuğum için namazı uzatmış oldu­ğumu düşünmeseydiniz, daha fazla namaz kılmak isterdim», dediğini duydu.

Böylece o, kendi halkının Hubeyb´i diri diri fırçaladıklarını bizzat gözleriyle görmüştü. Kavmi, Hubeyb´in vücudunu parçalarken şöyle diyordu:

- Kendin kurtulup Muhammed´In (s.a.v.) senin yerinde olması­nı ister misin?» O da kanlar içinde:

-Vallahi, Muhammed´e [s.a.v.) bir diken batırılması karşılığın­da kurtulmayı ve çoluk çocuğumun arasında rahat olmayı istemem», diye cevap veriyordu.

Onun bu cevabı üzerine, halkın elleri havaya kalkar:

- Öldürün onu!.. Öldürün onu!..» sesleri yükselir.

Saîd İbnu Amir- Hubeyb´in darağacından gözünü semâya dikerek şöyle dediğini de, duymuştu:

- Allah´ım! Onları unutma, onları yok et ve hiçbirini sağ bı­rakma».

Böylece o, yağdırılan mızrak ve savrulan kılıç darbeleri arasında son nefesini verdi.

Kureyş Mekke´ye döndü. Günlük problemleri ve sıkıntıları arasın­da Hubeyb´i ve onun öldürülüşünü çabucak unuttu. Fakat Hubeyb, genç Saîd´in hatırından bir an bile çıkmadı. Uyuduğunda rüyasında, uyanık­ken hayalinde onu görüyordu. O, darağacının önünde iki rek´ât nama­zını kılıyordu. Onun Kureyş´e ettiği beddua kulaklarımda çınlıyordu. O yüzden, kendisine bir yıldırım çarpmasından veya üzerine gökten bir taş düşmesinden korkuyordu.

Hubeyb, Saîd´e daha önce bilmediği birçok şeyi öğretmişti : Gerçek hayatın bir inanç ve ölünceye kadar bu inanç uğrunda bir mücâdele olduğunu öğretmişti.

Yine ona köklü bir imanın olmazları olur hale getirdiğini öğretmişti.

Ona başka birşeyi daha öğretmişti: Arkadaşlarının tam desteği­ne sahip tek kişi kendisine yücelerden vahiy eden Hz. Peygamber (s.a.v.) dir.

İşte böylece, Allah, Saîd Ibnu Amir´in göğsünü İslâm´a açtı. Her­kesin içinde kalkıp Kureyş´in işlediği günahlardan uzak kaldığını, onların putlarını kaldırıp attığını ve Allah´ın dinine girdiğini açıkladı.

Saîd İbnu Amir Medine´ye hicret etti. Hayber ve ondan sonralJ savaşlarda Rasûlüllah´la (s.a.v.) beraber oldu.

Rasûlüllah´ın (s.a.v.) vefatından sonra Saîd, Halife Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer´in ellerinde, kınından sıyrılmış bir kılıç oldu ve dünya karşılığında ahireti satın alan, Allah´ın rızasını, onun vereceği sevabı nefsin diğer isteklerine ve bedenin arzularına tercih eden mü´minlerin biricik ve tek örneği olarak yaşadı.

Rasûlüllah´ın (a.s.v.) bu iki halifesi, Saîd İbnu Amir´in doğrulu­ğunu ve dindarlığını bilirler, onun nasihat ve sözlerini dikkate alırlardı. Halife olduğunda Ömer İbnu´l-Hatîab´m yanına girip şöyle demişti:

- Ey Ömer! Halkın işlerini yaparken Allah´tan korkmanı, Allah´ın emirlerini yerine getirirken insanlardan korkmamanı ve sözünün fiiline aykırı olmamasını tavsiye ederim. Sözün en hayırlısı, fiilin doğruladı­ğıdır.

Ey Ömer! Uzak yakın işlerini üzerine aldığın müslümanfarla îlçi-len. Kendin ve ailen için istediğini onlar için de iste. Kendin ve ailen için istemediğini onlar için de İsteme. Hakkı elde edinceye kadar zor­luklara göğüs ger. Allah´ın emirlerini yaparken hiçbir dedikodudan ve kınamadan korkma».

Ömer :

- Buna kimin gücü yeter- ya Saîd?» dedi. Saîd :

- Allah´ın, Muhammed (s.a.v.) ümmetinin başına getirdiği

kendisiyle Allah arasında hiç kimse olmayan senin gibi birinin buıjıa gücü yeter».

Bir ara, Hz. Ömer, Saîd´i kendisine yardımcı olmaya çağırarak dedi ki :

- Saîd! Biz seni Humus´a vali tayin etmek istiyoruz». Saîd :

- Ömer! Allah rızası için, bunu benim başıma belâ etmemeni istiyorum» dedi. Hz. Ömer´in canı sıkıldı ve :

- Yazıklar olsun size! Bu işi (hilâfeti) benim boynuma geçili­yorsunuz, sonra da beni yalnız bırakıyorsunuz. Vallahi seni bırakmarh» dedi. Ve onu Humus´a vali olarak tayin etti. Hz. Ömer :

- Sana biraz aylık bağlayayrm mı?» dedi. Saîd:

- Ben onu ne yapacağım! Bana gelenler zaten İhtiyacımdan fazladır» deyip Humus´a gitti.

Bir müddet sonra, Emîr-ül Mü´minîn´e, Humus halkından güven­diği bazı kişiler geldi. Hz. Ömer onlara ;

«Bana fakirlerinizin isimlerini yazın da ihtiyâçlarını karşılayayım» dedi. Bir mektup gönderdiler. İçin­de : Falanca, falanca ve Saîd İbni Amir» yazılıydı. Ömer:

«Saîd İbni Amir kimdir?» dedi. Onlar:

«Vaîimizdir» dediler. Hz. Ömer:

«Valiniz fakir mi? » dedi. Onlar:

«Evet, vallahi o, uzun günlerini evinde hiç ateş yakmadan geçirir. «Hz. Ömer, gözyaşları sakalını islatincaya kadar ağ­ladı. Sonra, ona bin dinar göndermeye karar verdi. Dinarları bir tor­baya koydu ve onlara şöyle dedi :

« Ona, benden selâm söyleyiniz. Emir-ül Mü´minin. şenin İhtij yâçların için şu parayı gönderdi deyiniz».

Saîd´e para torbasını getirdiler. Torbanın içine baktı. Bir de ne göı sün dinarlar! Paralan kendisinden uzaklaştırmaya ve :

« İnnâ lillâhî ve innâ ileyhi râcı´ûn (Biz Allah´a aidiz ve elbet­te ona döneceğiz», demeye başladı. Sanki başına bîr felâket gelmiş veya önemli bir mes´eleyle karşılaşmıştı. Çünkü bu âyet, başa gelen bir musibet anında söylenir. Karısı merakla koşup geldi :

-Ne oluyor sana, Saîd! Yoksa Emîr-ül-Mü´minin mi öldü?

-Tam tersi, ondan daha büyüğü!

-Müslümanların başına bir iş mi geldi?

-Yoo, ondan daha büyüğü.

-Neymiş ondan büyüğü?

-Dünya, âhiretimi bozmak için, benim evime girdi. Fitne be evime yerleşti.

- Öyleyse ondan kurtulmaya bak».  Dinarlardan haberi yoktu.

« Bana bu konuda yardım eder misin?»

- Evet».

Saîd dinarları alıp torbalara koydu ve müslümanların fakirlerine ti.

Kısa bir müddet sonra, Hz. Ömer incelemelerde bulunmak üzere Şam diyarına gitti. Humus´a geldiğinde, halk ? valileri şikâyetleri se­bebiyle Humus´a "Küçük Küfe" denilird

 Ona «hoş geldin» demeye gitti. Ömer dedi ki : «Valinizi nasıl buluyorsunuz?» Ömer´e valiyi şi­kâyet edip, birbirinden büyük dört hareketini söylediler.

Hz. Ömer bizzat kendisi anlatmaktadır:

«Saîd´le şikâyetçileri bir araya getirdim ve Allah´a onun hakkında düşüncelerimde yanılmadığımı göstermesi için duâ ettim. Günkü ona büyük güvenim vardı. Hepsi bir aradayken dedim ki :

« Valinizden şikâyetiniz nedir?» Onlar:

« Gün yükselinceye kadar bizim yanımıza çıkmaz» dediler.. ta

« Bu konuda ne diyorsun Saîd» dedim. Biraz sustuktan sot şöyle konuştu :

« Vallahi, bunu söylemek istemiyordum. Fakat şimdi mutlaka söylemem gerekiyor. Benim ailemin hizmetçisi yok. Her sabah ben kalkıp, onlara hamur yoğuruyorum. Mayalanmcaya kadar biraz oyala­nıyorum. Sonra ekmek yapıyorum. Sonra da abdest alıp halkın arasına çıkıyorum».

Ömer anlatmaya devam etmektedir:

Onlara sordum :

« Bundan başka şikâyetiniz nedir?» Dediler ki :

« Geceleyin hiç birimizin işini görmez».

« Bu konuda ne dersin Saîd?» dedim.

 Vallahi, bunu da açıklamak istemiyordum. Ben, gündüzü on­ların işlerine, geceyi de Aziz ve Celîl olan Allah´a ibadete ayırdım» dedi.

« Başka şikâyetiniz nedir?» dedim.

«? Ayda bir gün bizim aramıza çıkmaz» dediler.

« Bu nedir Saîd?» dedim.

« Ey Mü´minlerin Emîri! Benim hizmetçim yok, üzerimdekînden başka elbisem de yok. Ayda bîr defa, elbisemi yıkarım ve kuruyuncaya kadar beklerim. Akşama doğru onların arasına çıkarım». Sonra yine sordum :

« Daha başka şikâyetiniz nedir?» dedim. Dediler k! :

« Bazan şuurunu kaybeder ve yanındaki kimselerden haberi ol­maz».

« Bu nedir Saîd?» dedim. O da şöyle cevap verdi:

« Ben müşrikken, Hubeyb İbnu Adiyy´in şehîd edilişine şâhid

oldum. Kureyşiilerin, onun vücûdunu paramparça ettiklerini gördüm.

Şehîd edilmeden önce. ona şöyle sormuşlardı :

« Vallahi, Muhammed´e [s.a.v.) bir diken batması karşılığında, ailem ve çocuğumla birlikte rahat olmayı istemem...» O güne ait hatırladığım şeyler, Allah´a inanmayan bir müşrik olarak Hubeyb´e o du­rumda yardım edememem sebepleriyle Allah´ın beni hiç bir zaman af-fetmiyeceği düşüncesine kapıldım. İşte ben bu yüzden ara sıra şuuru­mu kaybediyorum», dedi. Bunun üzerine, Hz. Ömer şöyle dedi :

« Onun hakkındaki görüşlerimde beni yanıltmayan Allah´a hamd olsun». Sonra ona ihtiyâçlarına harcaması için bin dinar gönderdi.

Karısı bin dinarı görünce ona dedi ki :

«Yaptığın hizmetten dolayı, bizi zenginleştiren Allah´a hamdoi-. Kendimize biraz yiyecek satın al. Bir de hizmetçi tut».

Kocası da ona :

« Sana bundan daha iyisini söyleyeyim mî?» dedi. Karısı : «? O nedir?» dedi, O :

« Biz bunları, en çok muhtaç olacağımız anda (Kıyamette) bize verilmek üzere, şimdi bizden daha muhtaç olanlara verelim», dedi. Karısı :

« O nasıl oluyor?» dedi. O da :

« Onları Allah´a güzel bir ödünç olarak veririz», dedi. Karısı :

« Tamam, Allah sana bunun mükâfatını versin», dedi. Oturduk­ları yerden kalkınca hemen, dinarları keselere koydu. Ailesinden biri­ne şöyle dedi : Bunları falancanın dullarına, falancanın yetimlerine, falancanın yoksullarına ve falanca ailenin muhtaçlarına götür.»

Allah, Saîd İbnu Amir´den razı olsun. O, kendileri fakir olsalar bi­le başkalarını nefislerine tercih eden kimselerdendi.[2]

[1] Tarihçiler

[2] Saîd İbn Amir el-Cumahî hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız

1- Tehzîbu´t-tehzîb, İV/51.

2- İbn Asakir, VI/145-147.

3- Sıfetu´s-safve, 1/273.

4- Hılyetu´l-evliya, 1/244.

5- Tarihu´l-İslâm, 11/35.

6- El-İsabe, IH/326.

7- Nesebu Kureyş, s. 399.

Dr. Abdurrahman Re'fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/9-15.