๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sahabe-i Kiram => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 22 Şubat 2010, 12:29:12



Konu Başlığı: Ebû Eyyûb el-Ensari
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Şubat 2010, 12:29:12
Ebû Eyyûb el-Ensari (r.a.)  

" İstanbul surlarının dibine gömülüyor "                                   

Bu büyük sahabî; Neccar Oğullarından, Halid İbnu Zeyd İbnu Kü-leyb adını taşımaktadır.

Lâkabı, Ebû Eyyub´tur ve Ensar´a mensuptur.

Biz müslümanlardan Ebû Eyyûb el-Ensarî´yi kim tanımaz ki?

Allah onun adını doğuda ve batıda meşhur etmiştir. Yine, onun şe­ref ve itibarını, halk arasında artırmıştır. Bu, Rasûlüliah´ın (s.a.v.) Me­dine´ye muhacir olarak gelip de, misafir olmak için bütün müslümart evlerinin arasından onun evini seçtiğinde olmuştur. İşte bu, ona övünç olarak yeter.

Rasûlüliah´ın (s.a.v.), Ebu Eyyub´un evinde misafir olmasıyla ilgili tekrarı çok zevkli bir hikâye vardır:

Peygamber (s.a.v.) Medine´ye geldiğinde, halk onu en güzel şe­kilde karşıladı.

Onun gelip yerleşmesi için kalplerini açtılar.

Evlerinin en iyi yerlerini onu misafir etmek için hazırladılar.

Fakat Rasûlüliah (s.a.v.) Medîne yakınındaki Küba´da dört gün kalmış ve orada takva üzere kuruian ilk mescidini yapmıştı.

O, devesine binerek yola çıktı. Yesrib iieri gelenleri, Rasûlüllah´i (s.a.v.) kendi evlerinde misafir etme şerefine ermek arzusuyla, onun geçeceği yolda durup beklediler.

Devenin önüne geçip şöyle diyorlardı:

« Yâ Rasûlüliah! Benim evimde kal, seni misafir etmek için her türlü imkânım var».

Rasûlüllah (s.a.v.) da diyordu ki :

« Bırakın deveyi, o ne yapacağını bilir».

Deve yürüyor, bütün gözler onu takip ediyordu. Bir evi geçtiğinde, sahipleri üzülüp artık ümitlerini kesiyorlardı.

Deve böyle yoluna devam ediyor, halk da onun peşinden gidiyor­du. Şanslı kimseyi öğrenmek için meraklanıyorlar, bu arada kendileri­nin kaçırdığı fırsata üzülüyorlardı.

En sonunda deve, Ebû Eyyub el-Ensari´nİn evinin önündeki boş ar­sada çöktü. Fakat Rasûlüllah (s.a.v,) deveden inmedi.

Biraz sonra, deve kalkıp yürümeye başladı. Rasûlüllah (s.a.v.) yu­larını gevşetmişti. Çok geçmedi, deve aynı yoldan geri dönüp önceki yere çöktü.

İşte o anda, Ebû Eyyub el-Ensarî´nin kalbini büyük bir sevinç kap­ladı. Hemen Rasûlüllah´a (s.a.v,) koşup «hoş geldin» dedi. Eşyasını yüklendi. Sanki o, dünyanın bütün hazinelerini taşıyordu. Böylece, Rasûlüllah´ı (s.a.v.) evine götürmüş oldu.

Ebû Eyyub´un evi, üstte bir oda bulunan tek kattan ibaretti. Ra-sûlüllah´ın (s.a.v.) kalması için üstteki odayı boşaltmıştı. Fakat Rasû­lüllah (s.a.v.) alt katı yukarıya tercih etti. Ebû Eyyub´da onun isteğine uyup, onu arzu ettiği yere misafir etti.

Gece olunca, Rasûlüllah (s.a.v.) odasına çekildi. Ebû Eyyub´ia ka­rısı yukarıdaki odalarına çıktılar. Kapıyı kapattıktan sonra, Ebû Eyyub karısına dönüp dedi ki :

- Yazıklar olsun bize, biz ne yaptık?

« Biz yukarıda, Rasûlüllah (s.a.v.) aşağıda olur mu hiç?»

« Biz peygamberle vahyin arasmdamıyız? Öyleyse biz mutlaka helak olacağız».

Ne yaptıklarını bilmez bir halde, onları bir şaşkınlık, pişmanlık ve üzüntü almıştı.

Biraz kendilerine gelir gelmez hemen, kaldıkları odanın Rasûlüllah´ın (s.a.v.) üstüne rastlamayan bir tarafına çekildiler ve odanın ortasına yaklaşmiyarak hep kenarlarda dolaştılar.

Sabah olunca, Ebû Eyyub Peygamber´e (s.a.v.) :

« Vallahi, bu gece, ne benim ne de Ümmü Eyyub´un gözlerine uyku girdi», dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) :

« Neden, ey Ebû Eyyub?» dedî. Ebû Eyyub :

« Düşündüm ki, ben evin üstündeyim, sen altındasın. Ben hare­ket ettiğimde, senin üzerine toz toprak dökülüp seni rahatsız etmiş, dahası, ben seninle vahyin arasına girmiş oldum». Rasûlüllah (s.a.v.) :

« Bu kadar büyütme, Ebû Eyyub! Ziyaretçilerin çokluğu sebebiy­le, aşağıda kalmamızın daha uygun olacağını düşündük», diye cevap verdi,

Ebû Eyyub anlatmaktadır :

«Bir müddet,- Rasûlüilah´ın (s.a.v.) orada kalmasına itiraz etme­dim. Fakat bir gece, yukarıda testi kırılıp suyu döküldü. Rasûlüilah´ın (s,a.v.) üzerine akar korkusuyla, yorgan olarak kullandığımız bir örtüye suyu emdirdik.

Sabah olunca, Rasûlüilah´ın (s.a.v.) yanına gidip dedim ki :

« Ey Allah´ın Rasûlü! Bizim üstte, senin altta olman benim ho­şuma gitmiyor». Testi mes´elesini de anlattım. İsteğimi kabul edip, yu­karıya çıktı. Biz de aşağıya indik».

Peygamber, (s.a.v.) Ebû Eyyub´un evinde yedi aya yakın kaldı. Deve­nin çöktüğü boş arsaya mescid yapıldı. Rasûlüllah (s.a.v.) da kendisi ve hanımları için yapılan odalara taşındı. Böylece o, Ebû Eyyub´a komşu oldu.

Ebû Eyyub, Rasûlüllah´ı {s.a.v.) tam anlamıyla sevmiştir. Rasûlüllah fs.a.v.) da onu çok sevmiştir. Peygamber (s.a.v.) onun evini adeta ken­di eviymiş gibi kabul ediyordu.

İbnu Abbas anlatmaktadır :

« Hz. Ebû Bekir, öğle sıcağında mescide geldi». Ömer onu görüp dedi ki :

« Ebû Bekir! Niye bu saatte çıkıp geldin?» Ebûbekir :

« Çok acıktığım için, bu saatte çıktım geldim», dedi. Ömer ;

« inan, benim çıkmamın sebebi de bundan başka bir şey değil». dedi.

Onlar bu haldeyken, Rasûlüllah (s.a.v.) çıkageldi ve onlara sordu :

« Sizleri bu saatte çıkmaya zorlayan nedir?» Onlar :

« Bizi bu saatte çıkmaya zorlayan, karınlarımızın açlığıdır», diye cevap verdiler.

Rasûlüllah (s.a.v.) da şöyle konuştu :

« Allah´a yemin ederim ki, beni çıkmaya zorlayan da bundan başkası değildir. Kalkın, gidelim».

Kalkıp gittiler. Ebû Eyyub´un evinin kapısına geldiler. Ebû Eyyub, her gün Rasûlüllah (s.a.v.) için yemek ayırırdı. Eğer gecikir de vak­tinde gelmezse, ev halkına yedirirdî.

Onları Ümmü Eyyub karşıladı. Rasûlüllah (s.a.v.) ve yanındakilere : «Hoşgeldiniz» dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) :

«Ebû Eyyub nerede?» diye sordu. Ebû Eyyub ?yakındaki hur­malıkta çalışıyordu? Rasûlüllah´ın (s.a.v.) sesini duyup koşarak geldi ve o da Râsûlüllah (s.a.v.) ve yanındakilere :

« Hoşgeldinîz». deyip sözüne şöyle devam etti :

« Ya Rasûlüllah! (s.a.v.) Bu, sizin gelme vaktiniz değil». Rasû­lüllah (s.a.v.) :

« Doğru söyledin», dedi. Sonra, Ebû Eyyub hurma ağaçlarının yanına gidip; içinde kurusu, olgunu ve tazesi bulunan bir hurma sal­kımı kesti Rasûlüllah (s.a.v.) :

« Bunu kesmeni istemedim. Bize, kuru hurma toplasaydm olur­du», dedi. Ebû Eyyub da şöyle dedi :

« Ey Allah´ın Rasûlü! Ben hem kuru hem olgun, hem de taze­sinden yemeni arzu ettim. Daha senin için bir de hayvan keseceğim». Rasûlüllah (s.a.v.) :

« Eğer kesersen, sağilam kesme», dedi.

Ebû Eyyub bir oğlağı tutup kesti. Sonra karısına :

«Sen hamur yoğurup, bize ekmek yap. Sen iyi ekmek yaparsın» dedi. Oğlağın yarısını alıp haşladı, yarısını da kızarttı : Yemek pîşince, Rasûlüllah´la (s.a.v.) arkadaşlarının önlerine konuldu, Hz. Peygamber oğlaktan bir parça alıp ekmeğin arasına koydu ve şöyle dedi :

« Ebû Eyyub! Çabuk bu parçayı Fatıma´ya götür. Birkaç günden beri o böyle yemek görmedi».

Yemeği yeyip doydukları zaman Peygamber (s.a.v.) :

« Ekmek, et, kuru, taze ve olgun hurma!» dedi. Gözleri yaşardı ve tekrar dedi ki :

« Allah´a yemin ederim ki, işte bunlar, Kıyamet gününde hesabını vereceğiniz nimetlerdir. Böyle nimetlere kavuşup onları yerken :

 Bismillah (Allah´ın ismiyle) deyiniz. Doyduğunuzda da :

 Bizi doyuran, bize nimetler veren ve iyilik eden Allah´a hamdolsun, deyiniz».

Sonra, Rasûlüllah (s.a.v.) kalkıp, Ebû Eyyub´a :

« Yarın bize gel», dedi.

Birisi Rasûlüllah´a (s.a.v.) herhangi bir iyilik yapsa, hemen ona karşılık vermeyi çok severdi. Fakat Ebû Eyyub, Rasûlüllah´ın (s.a.v.} bu sözünü duymamıştı. (Ömer (r.a.) ona :

« Peygamber (s.a.v.) yarın senin ona gelmeni istiyor, Ebû Eyyub». dedi. Ebû Eyyub da :

«Baş üstüne» dedi.

Ertesi gün, Ebû Eyyub Peygamber´e (s.a.v.) gitti. Rasûlüllah (s.a.v.) hizmetindeki küçük bir cariyeyi ona verip dedi ki :

« Ona iyilik et, ya Ebû Eyyub! Çünkü, yanımızda kaldığı sürece, biz ondan hep iyilik gördük».

Ebû Eyyub yanında cariyeyle birlikte evine döndü. Ümmü Eyyub onu görünce :

« Bu kimin Ebû Eyyub?» dedi. Ebû Eyyub :

« Bizim... Onu, Rasûlüllah (s.a.v.) bağışladı», diye cevap verdi. Ümmü Eyyub :

« O ne iyi bağışlayıcıdır. Ne güzel bağıştır bu», dedi. Ebû Eyyub : «Bizim ona iyilik etmemizi tavsiye etti», dedi. Ümmü Eyyub ;

« Rasûllah´ın (s.a.v.) tavsiyesini yerine getirmek için, ona na­sıl davranalım» dedi. Ebû Eyyub :

« Rasûlüllah´ın (s.a.v.) tavsiyesini yerine getirmek için onu azat etmekten daha iyisini göremiyorum» cevabını verdi. Ümmü Eyyub:

« Doğru olanı buldun. En iyisi senin dediğin gibi». Sonra, cariyeyi azat etti.

Bunlar, Ebû Eyyub el-Ensarî´nin barıştaki hayat sahnelerinden bir­kaçıdır. Onun savaştaki hayat sahneleri de enteresandır...

Ebû Eyyub, hayatı boyunca savaşarak yaşamıştır. Hatta denilmiştir ki : «O, Rasûlüllah (s.a.v.) devrinden başlayarak Muaviye zamanına ka­dar müslümanların yaptığı hiçbir savaştan geri kalmamıştır. Ancak bir mazereti varsa katılmamıştır».

Ebû Eyyub el-Ensarî´nin katıldığı son savaş, İstanbul´un fethi için­dir. Hz. Muaviye, oğlu Yezîd komutasında bir ordu hazırlamıştı. O sı­rada, Ebû Eyyub´un yaşı çok ilerlemişti. Hemen hemen seksene yak­laşmıştı. Bu durum, onu Yezîd´in sancağı altına girmekten ve Allah yolunda savaşmak için denizin dalgalarıyla boğuşmaktan alıkoymadı.

Fakat düşmanla savaşa girdikten bir süre sonra, Ebû Eyyub has­talandı. Savaşa devam etmedi. Yezîd ziyaretine geldi ve dedi ki :

« Bir ihtiyacın var mı, Ebû Eyyub!» O da şöyle cevap verdi :

« Müslüman askerlerine benden selâm söyle ve onlara şöyle us» ;

« Ebû Eyyub size, düşman toprağında ordunun varacağı en ileri noktaya kadar yürümenizi, kendisinin de beraberinizde götürülmesini ve İstanbul surlarının dibine gömülmesini tavsiye ediyor».

Müslüman askerleri, Rasûlüllah´ın (s.a.v.) dostunun arzusuna uya­rak düşmana üst üste saldırıda bulundular. Ebû Eyyub´u da yanlarında götürerek İstanbul surlarına ulaştılar.

Ebû Eyyub ölünce orada bir mezar kazıp, onu gömdüler.

Allah Ebû Eyyub el-Ensarî´ye rahmet etsin. O, yaşı seksen´e yak­laştığı halde Allah yolunda savaşmak için, şahlanmış atların sırtlarında ölmekten kaçınmamıştır.[1]

[1] Ebû Eyyub hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız :

1- El-İsabe (es-Seade baskısı), H/89-290

2- EI-İstîab (Haydarabad baskısı), 1/152

3- Usdupl-ğabe, V/143-144

4- Tehzîbu´t-tehzîb, 111/90-91

5- Takrîbu´t-tehzîb, 1/213

6- İbn Hayyat, s. 89,140,190,303

7- Tecrîdu esmai´s-sahabe, 1/161

8- Hulasatu tezhibi tehzîbi´l-Kemal, s. 100-101

9- EI-Cerhu ve´t-ta´dîl, cüz f, kısım II, s. 131

10- Sıfetu´s safve, 1/186-187

11- Et-Tabakatu´!-Kubra, I fi/484-485

12- El-lber, 1/56

13- Ez-Zehebî, Tarîhu´l-İsiâm, II/327-328

14- Şezeratu´z-zeheb, 1/57

15- Dairetu´l-maarin-İslâmiyye, 1/309-310

16- El-Cem´u beyne ricali´s-sahîhayn, î/118-119

17- Ebu´l-futûh et-Tunisî, Min ebîaline´llezine sanau´t-tarih, s. 105-110

18- Silsüetu a´lemi´l-müslimîn (No: 4)

19- EI-A´lam, U/336

Dr. Abdurrahman Re'fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/55-61.